ŞİİR ŞÖLENLERİNİN MÜSTESNA İSMİDİR RABİA GÖLBAŞI
-O günler.. aradığım -ve sadece hatıralarımdan taradığım- ne güzel günlerdir.
Memleketimiz Şarkikaraağaç’a zaruri ziyaretimizin öncesinde oturup bir süre düşündüm; İki yıl önce Rabia’nın dediği gibi ‘Ölümün Kıyısından Dönmek’ hâlini veren bir By Pas geçirdiğimizden malûm Şiir Şöleni’mize katılamadık. Bir yıl önce ne yazık ki ülkemizi büyük bir teessürle sarsan liderimiz, can dostumuz Muhsin Yazıcıoğlu’nun vefatıyla Rabia, Şölen’i erteledi.
Umduk ki nasib 2010’a galiba.. Ama yine olmadı..
Geçen gün üstadımız Abdurrahim Karakoç’u arayıp sıhhatini sorduğumda dedi ki; “Boşver Bekir’im, sıhhati-mıhhati.. Bundan sonra sıhhatli olsak ne, olmasak ne..”
Biz, bugün Rabia Gölbaşı’mıza bu satırlarla misafir olduğumuzda sıhhat-mıhhat ne filân demeyeceğiz.. Bizim Rabia ile hayata tutunma ve sevme meselemiz öyle uzun yıllara dayanıyor ki, uzunluğuna rağmen hiçbir zaman inkitaya uğramadı. Hem hayatı hem de birbirimizi hep sevdik.
..Ve 1988 yılının bir Ekim günü Türk Kooperatifçilik Kurumu salonunda başlayan şiir okuma hevesimizle birbirimizi tanıdıktan sonra, o küçücük Rabia bizi hiç bırakmadı. Gazetemizde yazısı-şiiriyle, şiir faaliyetlerimize katılımıyla ve Yaz-San-Der’e iltihakı ve iltifatıyla bir cemiyetleşme asaleti gösterdi.
Yıllar, bu uzun yıllar O’nu Ankara Şiir Şölenleri’nin baş mimarı yaparken, aynı zamanda da beş, altı kitaba imza attıracak kadar Şaire’liğini büyüttü.
Bugün, Rabia Gölbaşı Denizli’den Afyon’a, Isparta’dan İzmir’e; kısacası ülkemizin şair besleyen birçok il ve ilçesine işte bu şiir şölenleriyle varıp oturan bir şaire kimliği kazandı.
Yani; Ben Altay’lardan Geldim, diyerek Selçuk Alpaslan’ı bağırttıran da, Laleleri Abdullah Satoğlu’na söylettiren de, Cemal Safi’nin Cehennem’e misafirliğini terennüm ettiren de.. Yahya Akengin’den, Baki Tuğ’a, İsa Kayacan’dan Abdullah Ortaç Özdemir’e, İsmail Kara’ya, Mustafa Ceylan’a Şölen sahibliği yapan da Rabia Gölbaşı oldu.
Nice yıllar önce Türk Edebiyatı’na Manevi Cihazlanma Merkezi’yle örnek eserler veren zamanın üstadlarının hasletle başlayıp hasretle sonlandırdığı edebî usûl ve erkanın bana göre bugün tek temsilcisi, Kelaynaklar misali Rabia Gölbaşı’dır. O’ndaki bu haz, bu inad ve istikrar hâli kendi geleneği açısından ele alındığında durum bundan ibarettir.
Rabia için yazılacak ve çizilecek birçok hususiyet var, amma netice itibariyle sözü sona bağlayacak olursak bizim Rabia Gölbaşı’mızda gördüğümüz; bir Yunus vuslatı, bir Hacı Bektaşi himmeti, bir Mevlâna tefekkürü, bir nene Hatun balalığıdır ki O’nunla Türk Edebiyatı kendi diriliği ve iriliğinden kaybettiklerini yeniden toparlamayı başarıyor.
Çünkü O’ zamanın şairlerinden olan Sabahattin Çankaya, Göktürk Mehmet Uytun, Hamit Fethi Gözler, Enver Tuncalp, Şahinkaya Dil, Tevfik Turan Atasever, hattâ Melek Melih Bayrı, Bekir Mutlu, Ahmet Tufan Şentürk, İsmail Kara ve Cevdet Aslantürk gibi isimlerle hem aynı çizgide ve aynı ruhla hareket ede ede, hem de kendisini alkışlata alkışlata bugünlere gelen ender şairelerdendir.
Kendisini, bu sayısına vakıf olmakta zorlandığım Şiir Şöleni’nde yanında bulunan dostlarıyla birlikte uzaklardan saygı ve sevgiyle selâmlıyor, kalben hep yanında olduğumu tekrar bildiriyorum.
Şölenin mübarek olsun Rabia.!
YORUMLAR
kutlarım bu güzel,anlamlı ve ahde vefaya dayalı, duyarlı yazınızı,saygımla,selamlar...
bekirce
Çok teşekkür ederim ve dualar gönderirim
bekirce
Siz asla echel-ü cüheladan olamazsınız.
Sizin kalbiniz de fikriniz de ne güzel..
Sizi çok seviyorum.
Münbit yolunuza devam edin
Dualarımla