- 1321 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Sözün Doğrusu
Yazan:Hatice Eğilmez Kaya
SÖZÜN DOĞRUSU( 3 PERDELİK OYUN)
Oyuncular:
Anlatıcı: Erkek,genç ve iyi giyimli.
Ayten: Anne rolünde,ev hanımı, üzerinde uzun bir etek ve gösterişsiz bir bluz var.
Mehmet: Baba rolünde, memur, birinci perdede üzerinde kot pantolon ve gömlek var.Üçüncü sahnede gösterişsiz bir takım elbise giymiş.
Serhan: 13- 14 yaşlarında bir erkek çocuk, birinci perdede üzerinde bir eşofman takımı var. İkinci sahnede üzerinde okul kıyafeti var.
Merve : 11- 12 yaşlarında bir kız çocuğu. Üzerinde eve uygun bir eşofman takımı var.
Müdür: Mehmet Bey’in dairesindeki müdürü. Orta yaşlı kır saçlı ve bıyıklı bir adam. Üzerinde güzel bir takım elbise var.
Gül Hanım: Mehmet Bey’in daireden arkadaşı. Oldukça bakımlı ve genç bir bayan.
Murat Bey: Mehmet Bey’in daireden arkadaşı. Takım elbise giymiş genç bir adam.
Birinci Vatandaş: Oldukça yaşlı bir adam. Elinde bastonu, başında kasketi var. Oldukça fakir görünümlü bir adam.
İkinci Vatandaş: Zengin görünümlü ve kibirli bir adam.
Üçüncü Vatandaş: Gösterişli ve süslü bir bayan.
Aslı Hanım: Serhan’ın öğretmeni. Orta yaşlı, temiz kıyafetli bir bayan.
Selin: Serhan’ın sınıf arkadaşı.
Fırat: Serhan’ın sınıf arkadaşı.
Korkmaz: Serhan’ın sınıf arkadaşı.
Süreyya: Serhan’ın sınıf arkadaşı.
Selim: Serhan’ın sınıf arkadaşı.
BİRİNCİ PERDE
Birinci Sahne ( Orta halli bir evin oturma odası. Sahnedekiler: Anlatıcı,Ayten, Mehmet, Serhan, Merve )
Orta halli bir evin oturma odası. Üçlü bir koltuk. Önünde bir orta sehpa. İkili bir koltuk. Yanında küçük bir masa. Üçlü koltukta biri erkek ,diğeri kız iki çocuk. İkili koltukta baba oturmaktadır. Ayakta evin annesi. Üzerinde önlük. Hepsinin kaşları çatık. Suratları asık. Odada dolaşan ve konuşan yabancı bir adam. Odadakiler onu görmüyormuş gibiler. Susuyorlar. Fonda hafif bir müzik çalmaktadır. Anlatıcı konuşurken odanın içinde bir o yana bir bu yana gitmekte, zaman zaman da tedirgin bir ifadeyle durmaktadır. İzleyicilere hitaben konuşmaktadır.
Anlatıcı: Bir yaz boz tahtası gibidir hayat kimileri için... Yazarlar. Yanlış olur. Silerler. Sonra doğru yazma ümidiyle fakat çekingen ve kararsız yeniden yazarlar. Yine yanlış olur, silerler. Yeniden ve hep yeniden yazarlar, silerler.Yazarlar silerler. Sonra geriye dönüp baktıklarında hayatlarının karalanmış ve sürekli silinmekten yıpranmış bir kağıda döndüğünü görüp pişman olurlar. Dünya bu türden insanların çoğunlukta yaşadığı bir gezegen... Keşke hayatımızda her “keşke” dediğimizde iz bırakmadan silen bir silgimiz olsa.
Anlatıcı susar.Yavaşça odadan çıkar. Müzik sona erer. Odadakiler konuşmaya başlarlar. Anne ve babanın sesleri sürekli yüksek ve emir verici niteliktedir.
Ayten odada bir ileri bir geri gitmektedir.
Ayten: ( Ayaktadır. Eşine hitaben) Bütün gün evde temizlik yapmaktan yoruldum. Yardımcı olacak kimsem de yok. Bıktım artık. Tabii sana göre hava hoş. (Mehmet’in karşısına, çocukların yanına oturur.)Akşama kadar dairede otur. Akşam eve gel, evde yan gel yat. Ayten şunu getir. Ayten bunu getir. Oh! Ne tatlı bir hayat. Hiç sormazsın : Hayatım günün nasıl geçti? Biz sorsak kabahat.
Mehmet:( Ayten konuşurken başını ellerinin arasına alıp oturmaktadır. Eşi susar susmaz adeta kükrer.) Offfffff! Yeter be ! Senin bu kadar dırdırcı olduğunu bilseydim almazdım . Amma çenen düşükmüş yahu! Akşama kadar dairede onla bunla uğraş. Akşam olunca senin çeneni çek. Ben de bıktım.(Ayağa kalkıp odada biraz dolaşır. Yerine oturduktan sonra yine sinirli bir şekilde) Ulan! sussan daha çok dırdır yapar. Konuşsan kürek kadar dil. Yahu hanım, sen çene çalma kursuna falan mı gittin? Valla eğer gittiysen eminim en başarılı öğrenci sendin. Hele hocaların seni şu halde görseler gurur duyarlardı.
Ayten: Ay bak bir de dalga geçiyor. Sen git çok muhterem annenle dalga geç.
Bu sırada çocuklar bir annelerine bir babalarına bakmaktadır.
Mehmet: Kes be kes. Biraz terbiyeli ol. ( Eşinin üzerine yürüyecek gibi yapar. Sonra yerine tekrar oturur.) Zavallı annemin ne ilgisi var şimdi bu konuyla. Olsa olsa senin annenin adı geçmeli. Ne biçim kız yetiştirmiş. Mubarek! Sırf çeneden ibaret. Ancak söylensin dursun. Başka bir iş gelmez elinden . Gerçi kendisi de senin gibi ya! Zavallı baban dayanamadı ölüp gitti, kurtuldu.Sıra şimdi bana geldi. Hadi hadi ! Çocukların önünde çene çalıp durma.
Çocuklar susup anne ve babalarını dinlerler. Arada bir babalarının söylediklerine gülerler. Ayten ve Mehmet tartışırlarken bazen ayağa kalkıp dolaşırlar.
Ayten: Şimdi çıldırcam. Ayol benden iyisini mi bulcan? ( Ayağa kalkıp kendisini gösterir. Böbürlenerek) Boy desen yerinde! Güzellik desen tastamam! Aklım- başım da yerinde! ( Yerine oturur.)
Mehmet bu sırada bıyık altından güler.Ayten daha çok sinirlenir.
Ayten: Ne olmuş yani? Neden gülüyorsun? Yalan mı?
Mehmet: ( Alay eder gibi) Doğru! Çok doğru ! Bulunmaz Hint kumaşım benim.
Ayten: Mehmet, lütfen dalga geçme!
Mehmet: Ne dalgası hayatım. Dalga denizde olur derler. Hiç duymadın mı?
Serhan: ( Ayağa kalkar. Annesine hitaben) Yaaa! Evet dalga denizde olur. Ben bir kere duymuştum. ( Annesine sarılır.) Sen hiç duymadın mı anneciğim?
Ayten: (Sinirli bir şekilde Serhan’ın kollarını kendi boynundan indirir.) Ah! Ah! Beni ne amirler, ne zenginler istedi de gitmedim. Benim bir sürü moloz arkadaşım bulmuşlar zengin birer koca.Oh! Gel keyfim gel! Bir elleri yağda bir elleri balda. Allah zaten insana çirkin şansı versin.
Mehmet: ( Alay eder gibi ve burun kıvırarak) Yaaa! Yaaa doğru söyledin.
Ayten: Zaten annem bana söylemişti: “Kızım bak bundan sana koca olmaz, aklını başına topla.” Demişti. ( Pişmanlık ifadesi olarak kendi kafasına hafifçe vurur.) Ben ne yaptım? Onca kısmeti elimin tersiyle itip seninle evlendim.Şimdiki aklım olsaydı.
Mehmet: (Gülerek) Eeeeee! Ben diyorum zaten bütün kabahat annende.
Merve : (Ayağa kalkar) Neden öyle söylüyorsun babacığım? Söylediklerini gelince anneanneme anlatacağım. ( Annesini öpüp oturur.)
Mehmet: ( Kızına sus işareti yaparak) Sus kız! Sus! Senin benim canıma kastın mı var? Vallahi elinde kalırım.
Merve : ( Omuz silker) Bana ne ! Bana ne ! Hele bir anneannem gelsin. Hepsini söyleyeceğim. Hem diyeceğim ki babam annemi hep üzüyor. Ona istediği hiçbir şeyi almıyor.( Annesine sarılır.)
Ayten: ( Kızını öptükten sonra) Aferin benim güzel kızıma. Görüyor musun bak? Ne kadar akıllı bir kız!
Mehmet: ( Merve’yi gösteterek) Aynı annesine çekmiş. Çok akıllı!.. Ondan zaten bütün dersleri beş.
Merve: Anne! Babama baksana! Bana ne diyor?
Serhan: (Birden kardeşine doğru saldırır. Babası engel olur.)Kızım bak! Benim canımı sıkma. Gelirsem yanına bacaklarını kırarım.
Mehmet: ( Serhan’ı yerine oturtup başını okşar) Dur benim aslan oğlum! Boş ver sen onlara uyma . Ne de olsa eksik etek onlar.( Sonra yerine geçer.)
Serhan: Baba, eksik etek ne demek?
Mehmet: ( Ayten’i gösteterek) Kadın demek , yavrum kadın demek! Yani onların akılları bizim kadar çalışmaz. Gerçi onların da bir kabahati yok ya! Allah onları öyle yaratmış.
Ayten: Ne demek istiyorsun sen bakayım? Ne demek eksik etek? Evlenmeden önce öyle demiyordun ya! Bir ayaklarıma kapanıp ağlamadığın kalıyordu. Sensiz hayat zindan gibi,diyordun.
Mehmet: Köprüden geçene kadar ayıya dayı denir.
Ayten: ( Sinirli bir şekilde) Ay şimdi de ayı olduk sayende.
Mehmet: ( Gülümseyerek) Hemen alınma. Lafın gelişi söyledik. Senin ayıya benzer yanın mı var?
Ayten: Valla sana hiç belli olmaz. Artık senden her sözü bekler oldum. Neyse bak bu gün arkadaşlar alış verişe gittiler.
Serhan: (Babasına göz kırpar.) Baba bak, annemin arkadaşları alış verişe gitmişler. Kim bilir şimdi ne güzel şeyler almışlardır.( Annesine sever gibi yapar) Anneme aldıklarını gösterip hava da atmışlardır.
Ayten: ( Şaşırarak) Doğru. Sen nerden biliyorsun bakayım?
Serhan: Anne, önceden de arkadaşların alış verişe gitmişlerdi de sen akşam babamla kavga etmiştin ya! Nasıl unutursun?
Merve : ( Hemen atılır.) Neden karışıyorsun annemin her söylediğine.
Serhan: (Yine sinirlenir. Kardeşine doğru hamle yapar.) Sen neden benim her söylediğime karışıyorsun? Bak kızım, sonra çok kötü olacak. Vurduk mu suç oluyor. Halbuki tahrik unsuru var. Kimse bize hak vermez ki.
Mehmet: Aslan oğlum benim! Haklısın. Haklısın da boş ver.Uyma şuna. Hem senden küçük. Hem de eksik etek dedik ya!
Serhan: Haa! Evet sahi ya! Eksik etek, değil mi baba?
Ayten: Bak Mehmet! Kötü örnek oluyorsun şuna. Aman! Nerde kalmıştık? Bıktım artık on yıl öncesinin kıyafetlerini giymeye. El alem dün giydiğini bugün giymiyor. Hayır yakışsa bari. Valla sinir oluyorum. Bundan sonra kapıya yazı asacağım. “Alış verişten dönenler giremez.” Diye.
Mehmet: Bak bu iyi fikir, hayatım. Bize ne değil mi başkalarının alış verişinden? Biz alış verişe gidince hava atıyor muyuz?
Serhan: Evet! Bize ne! Herkes ne alırsa alsın.
Merve: Anne bunlar seninle dalga geçiyor. Ben anneanneme kesin söyleyeceğim bunları.
Mehmet: Yahu kızım! Anneanneni karıştırma bu işe. Babasız kalmak mı istiyorsun sen yoksa? ( Ayten’e hitaben) Hem o daha geçen gün gelmedi mi? En az birkaç gün rahatız.
Ayten: Sen öyle zannet. Bir telefonuma bakar. Yarım saat içinde gelir.
Mehmet: Tamam hayatım! Tamam! Sen yerden göğe kadar haklısın.Evlenmişsin benim gibi bir çulsuzla. Tabii söyleneceksin. Sen böyle bir hayata layık değildin. Köşklerde yaşayacak bir kadındın sen. Aman ne olur arama anneni. Beş günlük ömrüm varsa üç günlük kalır. Senin dırdırın onunkinin yanında hikaye...
Ayten: Sen anneme dırdırcı mı demek istiyorsun?
Mehmet: Yok canım ! Olsa olsa biraz konuşmayı çok seviyor o kadar. Baban da çok nankördü canım! Melek gibi kadından şikayetçi olurdu.
Ayten: Saçmalama bakalım. Bir kere babam annemden çok memnundu. Sen kendi moloz annene bak.
Mehmet: Yalan mı söylüyorum canım ben? Adamcağız ne zaman baş başa kalsak yaka silkerdi. Ondan öyle korkardı ki birisi geldi mi hemen konuyu değiştirirdi.
Merve: ( Babasının koltuğunun başına oturup babasına sarılır.) Baba sen neden böyle konuşuyorsun? Anneannemi hiç sevmiyor musun?
Serhan: Saçmalamasana kızım. Ne ilgisi var? Babam şaka yapıyor.
Mehmet:( Hafifçe gülümseyerek) Evet, evet! Şaka yapıyorum ben. Yoksa anneannen kadar anlayışlı ve olgun bir kadın görmedim. Yani annenden başka...Sahi hayatım! Bugün yine hangi harika yemekleri yaptın, bakalım? Karnım zil çalıyor.
Ayten: Ay!Bak, yine dalga geçiyor. Evde ne varsa onu yaptık her halde. Sen pirzola aldın da biz pişirmedik mi? Kuru fasulye- pilav. Sen bunları bulduğuna şükret!
Mehmet: Çok şükür canım! Biz bir şey mi dedik? Sen de pek alınganmışsın.
Ayten: Alıngan olucam tabii! Ben de sinir mi bıraktın.Ömrümü yedin.
Mehmet:( Yaka silker. Mırıldanarak) Kendi başını ye!
Ayten: Neee? Bir şey mi dedin, sen bakayım?
Mehmet: Yok canım! Sana öyle gelmiştir. Bir şey demedim.
Merve: Anne! Babam sana, kendi başını ye, dedi.
Ayten:( Birden bire ağlamaya başlar.)Demek kendi başımı yiyeyim öyle mi? Ben artık dayanamayacağım. Yürü kızım, gidelim!..Oğluyla babası baş başa kalsınlar. Yürü kızım, anneannene gidelim. Bakalım bunlar kendilerine bakabilecekler mi?
Ayten ve Merve ayağa kalkarlar.Mehmet onları bırakmaz.
Mehmet: Ayten hayatım! Kız yanlış anlamış. Ben kendi başını ye, demedim. Yemeği kendi başına mı yaptın? Dedim. Değil mi kızım? ( Bir yandan da kızına göz kırpar.)
Merve: Evet, evet! Ben yanlış anlamışım.
Serhan: Bak görüyor musun? Senin yüzünden annem babamı terk edecekti. Ne kadar şaşkın bir kızsın sen öyle. Anyayı Konya anlıyorsun.Anne ne olur gitme. Sen gidersen bize kim bakar.( Ağlamaya başlar.)
Ayten: Sen dua et bu çocuklara. Yoksa ben sana gününü gösterirdim.
Ayten odadan dışarı çıkar. Merve de arkasından çıkar.
Mehmet: ( Oğlunun yanına gelip oturur. Elini Serhan’ın omuzuna koyar) Oğlum, görüyor musun neler çekiyor senin zavallı baban? Bak, sakın unutma bekarlık sultanlıktır. Evlenip kadın dırdırı çekeceğine hiç evlenme daha iyi.
Serhan: ( Babasını elini sinirli bir şekilde iterek) Yok yaa! Neden evlenmeyecekmişim canım? Hem sen neden evlendin öyleyse bakalım?
Mehmet: ( Hafifçe güler.) Salaklık işte! Cahil zamanıma geldi. Şimdiki aklım olsaydı asla evlenmezdim. Nerde akşam orda sabah. Ne çene çalan var. Ne de şunu al, bunu al diyen...Hem canım annen o zamanlar melek gibiydi. Ağzı vardı, dili yoktu. Çenesi evlendikten sonra düştü.
Serhan: ( Omuz silker) Valla bana ne! Ben evlenirim. Dilsiz bir kız alırım, olur biter.
Mehmet: ( Önce bir kahkaha atar.) Ha öyleyse olur canım. Dilsizini bulursan olur.
Serhan: Baba! Sana bir şey söylüycem...( Biraz susar.) Bu gün okulda bir arkadaşım bana çattı. Ağzını burnunu kanattım. Yarın seni ya da annemi okula çağırdılar. Sen git baba. Annem giderse on saat nasihat eder.
Mehmet: ( Oğlunun sırtına hafifçe aferin sana der gibi vurarak) Tamam, tamam! Sus annen duymasın. Yine bana söylenir. Senin yüzünden oldu, der. Kavga ettiğinde sana kızmıyorum ya! Ne yapalım canım?Hakkını da savunmayacak mısın? İyi yapmışsın, benim aslan oğlum! Bir tane de benim için vursaydın. Karşılık vermezsen adın korkağa çıkar. Sen korkma! Ben yarın gelir, konuşurum öğretmeninle... Bir daha olmaz, falan derim. Yalnız sen sakın hakkını yedirme. Kızdırdılar mı patlat çenelerine. Bak bakalım o zaman cesaret edebilirler mi?
Mehmet oğluna sus işareti yapar.
Mehmet: Annen geliyor galiba.
Her ikisi de susarlar. Müzik başlar. Sahnenin ışığı söner.
Birinci Perde, İkinci Sahne: (Yer aynı oturma odası.Sahnedekiler: Anlatıcı, Ayten, Mehmet, Serhan, Merve)
Ayten ve Merve içeri girerler. Bu sırada Mehmet ve Serhan da odadadır. Hepsi sakin ve sessiz bir şekilde 1. sahnedeki yerlerini alırlar.Anlatıcı yavaş yavaş içeriye girer. Sahnedekiler kımıldamadan dururlar. Anlatıcı izleyicilere hitaben konuşur. Zaman zaman durup zaman zaman yürüyerek konuşmaktadır. Müzik devam etmektedir. Sahnede loş bir ışık...
Anlatıcı: İşte! Karalanan, yaz boz tahtasına dönen hayatlar. Sonradan pişman olurlar mı, bilinmez. Fakat bir şeyleri kendi elleriyle yıktıkları kesin. Keşke daha sakin ve daha saygılı olabilseydik hepimiz. O zaman yaşanılabilir bir yer olurdu dünya...Benim elimde bir silgi var, hiç iz bırakmadan silen ve hayat defterini hiç incitmeyen. Fakat ne yazık ki gerçek hayatta böyle bir şansımız yok. Neyse sileyim ben, bunca hatayı. Tekrar başa dönelim. Bakalım aynamız neler gösterecek bize.
Müzik susar sahne aydınlanır.
Ayten: ( Eşinin omzuna elini koyar.) Mehmet hayatım aç mısın? Sofrayı hazırlasak mı? Ne dersin?
Mehmet: ( Eşinin ellerini tutup) Vallahi Ayten aslında acıktım. Fakat gel otur biraz.Hep birlikte sohbet edelim. Bakalım birbirimize anlatacağımız nelerimiz var. Sonra sofrayı hazırlarız. Çocuklar siz acıktınız mı bakalım? Ayten çocukların yanına oturur.
Merve : Hayır babacığım! Biraz sonra yeriz. Gerçekten bütün gün çok özlüyoruz birbirimizi. Biraz sohbet hiç de fena olmaz.
Serhan: Ben de pek acıkmadım. Önce kim anlatacak bakalım gününün nasıl geçtiğini.
Ayten: Benim günüm her zaman ki gibi geçti. Ev işiydi, yemekti akşam nasıl geldi anlayamadım. Biraz da yoruldum.
Mehmet: Kesinlikle haklısın Ayten. Ev işleri çok yorucu ve sıkıcı.Yardımcı da olamıyorum ki sana... Bak ne diyeceğim eğer istersen çalış.Hem çocuklar da kocaman oldular. Sana minnettarız onları büyütmek için iş hayatından vazgeçtin. Sana haksızlık yapıyormuşum gibi geliyor. Gerçekten eğer istersen ben sana iş bulmanda yardımcı da olurum. Senin gibi yetenekli bir muhasebeciyi hangi şirket işe almaz ki?
Ayten: ( Eşine gülümseyerek) Doğru söylüyorsun. Hem kendime ait bir sosyal güvencem olur, hem de yine eskisi gibi para kazanırım. Bu zamanda ailenin bütün ekonomik yükünün birinin sırtına binmesi çok yanlış bir şey.Biliyorum sen de zorlanıyorsun.
Merve: ( Annesine sarılır) Anne sen işe başladığında bizi de hiç merak etme ! Anneannem ya da babaannem okuldan geldikten sonra bizimle ilgilenirler. Evi de hiç kirletmeyiz. Değil mi Serhan?
Serhan: ( Kardeşine gülümser.) Evet, doğru söylüyorsun. Biz birbirimizle de ilgileniriz. Hem biz büyüdük artık.
Mehmet: Benim annem de senin annen de torunlarına çok düşkündür. Sen hiç korkma onlar okuldan sonra çocuklarla ilgilenirler.
Ayten: Umarım çok yakında bir iş bulunur. Gerçi benim eski çalıştığım şirket ne güne duruyor? Beni çağırıp duruyorlar uzun süreden beri. Neyse canım! Senin işlerin nasıl gidiyor Mehmet?
Mehmet: Nasıl gidecek canım? Bütün gün bir koşuşturma... Vatandaşın biri gidiyor, öbürü geliyor. Dairedeki bütün arkadaşlar çok yoruluyor. Neyse canım Allah’tan müdürümüz çok anlayışlı bir insan. Arkadaşlar da birbirine yardımcı oluyor. Maksat vatandaşın işi görülsün. Bizler de devletin bir koluyuz. İnsanlar bizden güler yüz , tatlı dil bekliyor.
Ayten: Keşke herkes senin gibi düşünse hayatım. O zaman devlet dairesine gidip de şikayetçi olan kalmaz.
Mehmet: Artık memur anlayışı da yavaş yavaş değişiyor. Şimdi vatandaşa zorluk çıkaran memur git gide azalıyor. Bu biraz da vicdan meselesi...( Biraz sustuktan sonra çocuklara doğru döner.) Çocuklar sizin okullarınız nasıl gidiyor bakalım? Var mı bir yaramazlık?
Serhan: Şeyyy! Babacıcığım! Ben okuldan gelince anneme de anlattım.
( Biraz susar) O da, akşam gelince babanla konuş, dedi. Gerçi şimdi çok pişmanım fakat iş işten geçti.
Ayten: ( Eşine dönerek)Evet hayatım Serhan bana anlattı. Gerçekten çok pişman olmuş çocuk. Tevekkeli , atalarımız “Öfke gelir, akıl gider.” Demişler.
Mehmet: Neyse canım! Anlat bakalım, benim aslan oğlum! Zaten kendin pişman olduysan benim söyleyeceğim fazla bir şey kalmamış ya!
Serhan: ( Babasının koltuğunun kenarına oturur.) Baba! Bizim sınıfımızda bir çocuk var. Çok yaramaz. Herkesle dalga geçiyor. Kaç gündür benimle de dalga geçiyordu. Durup dururken çatıyordu. Çok sabrettim. Bu gün iyice sinirlendim. Şöyle bir ittirdim. Yere düştü. Sonra anlayamadım. Bir yere vurdu galiba. Çenesi kanıyordu. Öğretmenimiz ikimizi de dinledi. Bana hak verdi.Fakat, yanlış davranmışsın, dedi. Daha sakin olmalıymışım. Yarın seni ya da annemi çağırdı. Sizinle konuşacakmış. Çok utanıyorum böyle bir olaydan ötürü okula çağırılmanıza...
Mehmet: Öğretmenin doğru söylemiş. Kaba kuvvetle hiçbir şey halledilemez. ( Ayağa kalkıp biraz dolaştıktan sonra elini oğlunun omuzuna koyar) Ya arkadaşın daha kötü şekilde yaralansaydı. Sonra ömür boyu pişman olurdun. Eğer birisi seni rahatsız ederse düzgün bir dille onu uyar.Dinlerse ne iyi! Dinlemezse ondan uzaklaşırsın olur biter. Tamam mı? Benim akıllı oğlum!
( Yerine oturur.) Hem bir sorunun olursa öğretmenlerine danış onlar tecrübeli insanlardır. Eminim ki o arkadaşınla konuşulursa oda düzelir. Unutma hayatta hiç kimse çok kötü değildir. Her insanın anladığı bir dil var: O da iyilik.
Ayten: İsterseniz yarın ben Aslı Hanımla konuşurum. Serhan’ın pişman olduğunu, bir daha böyle bir hatayı tekrar etmeyeceğini söylerim.
Mehmet: Evet! Serhan’ın problemi çözüldü. Serhan anlatmak istediğin bir şey yoksa bir de Merve Hanım’ı dinleyelim. Bakalım onun günü nasıl geçmiş.
Serhan: ( Yerine geçip oturur.) Yok başka anlatmak istediğim bir şey, babacığım! Bir de kardeşimi dinleyelim.
Merve: Babacığım ben de bir arkadaşımla kavga ettim. Onun saçlarını çektim. Benim öğretmenim de sizinle görüşmek istiyor.
Ayten: Neee? Sen de mi?
Mehmet: Eyvah! Sen de mi kavga ettin kızım?
Merve: ( Gülerek) Şaka yaptım babacığım. Şaka. Ben kavga falan etmedim.
Hepsi birden gülerler.
Ayten: ( Sevinçli bir şekilde) Oh be yüreğimize indirecektin.
Mehmet: (Gülerek) Bir günde bir kavga yeter, diyecektim. Eeee benim şakacı kızım! Sen neler anlatacaksın bize?
Merve: Biz bugün sınıfça çocuk esirgeme yurdunu ziyaret ettik. Harçlıklarımızdan biriktirdiklerimizle oradaki küçük çocuklara hediyeler aldık.Annem de biraz para vermişti.
Mehmet: Aferin Merve!
Ayten: İyilik yapmak ne kadar güzel bir duygu değil mi? Bence ne kadar çok iyilik yaparsak o kadar çok insan oluruz.
Serhan: Zaten herkes birbirine iyilik yapsa hiç mutsuz insan kalmaz.
Mehmet: Dikkat edin çevrenize. İnsana en büyük kötülük yine başka bir insandan geliyor. Oysa biz bu dünyaya iyilik yapmaya geldik. Kötülük yapmaya değil. Bir gün çekip giderken başımız aşağıda olmasın istiyorsak bunu unutmamalıyız.
Serhan: İyilik deyince aklıma geldi. Bugün öğretmenimiz bize Yunus Emre diye bir şairden söz etti. Böyle bir şairimiz olduğu için milletimle gurur duydum.
Ayten: Neler öğrendin bakalım Yunus Emre hakkında?
Serhan: Çok eskiden yaşadığını; insanları din, dil ve ya mezhep ayırmadan sevdiğini öğrendim.Öğretmenimiz hem onun dünya görüşünü anlattı. Hem de şiirlerinden örnekler okudu.Bana onun bir kitabını alır mısınız? Onun hakkında daha çok şey bilmek istiyorum.
Mehmet: Tamam oğlum! Sen yeter ki böyle büyük bir şairimizi tanımak iste.
Merve: Hem ben de okurum. Kitabımızı arkadaşlarımıza da okumaları için veririz.
Serhan: Evet, evet! Çok iyi olur.
Ayten: Onun bir dörtlüğünü hatırladım. Size okumamı ister misiniz?
Çocuklar hep bir ağızdan bağırlar: Tabii Anneciğim!
Sahne kararır. Hafif bir müzik başlar.
Ayten: “Ben gelmedim dava için.
Benim işim sevgi için
Dostun evi gönüllerdir.
Gönüller yapmağa geldim.”
Müzik devam etmektedir. Perde kapanır.
İKİNCİ PERDE
Birinci Sahne ( Bir devlet dairesi. Odada üç masa ve üç sandalye var. Ayrıca masaların önlerinde de misafirlerin oturması için sandalyeler var. Sahnedekiler:Anlatıcı, Mehmet Bey, Müdür Bey, Gül Hanım, Murat Bey, Üç Vatandaş)
Perde açılır. Odada Mehmet Bey, Gül hanım ve Murat Bey her biri bir masanın başında oturmaktadır. Masaların üstünde yığınla evrak durmaktadır.Ayakta üç vatandaş beklemektedir. Murat Bey telefonda konuşmaktadır. Gül Hanım tırnaklarını törpülemektedir. Mehmet Bey ise bir spor gazetesi okumaktadır. Sahne loş bir ışıkla aydınlanmıştır.Hafiften bir müzik duyulmaktadır. Sahne aydınlanır.İçeri anlatıcı girer. Sahnedekilere üzgün üzgün bakar.Üzgün bir ifadeyle konuşmaya başlar.
Anlatıcı: İşte! Yine içler acısı bir manzara daha! Bu insanlar hiç akıllanmazlar mı? Çevrelerine bakıp hiç ders almazlar mı? Bir devlet dairesi... İçinde devletine, milletine bağlı vatandaşlar. Memurlardan tek istekleri işlerinin görülmesi, biraz da tatlı dil, güler yüz... Memurlara bakınız. Hepsi ayrı bir hata içinde.
Anlatıcı yavaşça sahneden çıkar.
Murat Bey:( Telefondakine hitaben)Yahu kardeşim sen ne bakıyorsun onların söylediklerine? Seni ne ilgilendirir? Boş ver! Ne biliyorsan onu yap. Böyle durumlarda her kafadan bir ses çıkar. ( Sesini yükselterek) Kes! Kes! Sen beni dinle. En çok kazandıran atı yaz oğlum! Onların söyledikleri sütçü beygiri.
Bu arada Gül Hanım işine devam etmektedir. Yani tırnak törpülemeye. Arada sırada vatandaşlara sinirli sinirli bakar. Mehmet Bey ise gazeteye dalmıştır. Vatandaşlar söyleniyorlar. Fakat kimsenin umurunda değil.
Mehmet Bey: Bak yine bizim takım kazandı. Ben dememiş miydim?
Kimse cevap vermez.
Gül Hanım: Ayy! Çok güzel oldu tırnaklarım. Aman şimdi kim gidecek kuaföre? Ne gereği var kuaförün? Ayyy! Baksanıza!
Murat Bey: ( Gül Hanım’a kafa sallar. Yine telefondakine hitaben) Bak beni dinle. Ben bir tiyo aldım. Akıllara ziyan ! Kesin bu sefer köşe olucam. Valla sırf seni sevdiğimden söylüyom. Sen de kazan. Bak başkasına sakın söyleme. Tamam mı?...
İçeri dairenin müdürü girer. Mehmet Bey gazetesini saklar. Gül Hanım törpüsünü kaldırır.
Murat Bey: ( Aceleyle konuşarak) Ben seni sonra ararım.
Murat Bey de telefonu kapatır.Memurlar evraklara el atarlar. Müdür Bey hepsine sinirli bir şekilde bakar.
Müdür Bey: ( Yüksek bir sesle) Ne oluyor burada?
Birinci Vatandaş: (Müdüre doğru yürüyerek) Ne olacak memurlarınız iş başında! Görevleri de vatandaşa eziyet.
İkinci Vatandaş: Yarım saat oldu. Kimsenin bizimle ilgilendiği yok.
Üçüncü Vatandaş: Ayy! Vallahi ayakta durmaktan saçlarım bozuldu. Siz gelmeseydiniz başlarına bir şey geçirecektim bunların. Neyse siz geldiniz de kurtuldular.
Müdür Bey: ( Vatandaşlara hitaben) Kusura bakmayın efendim. Bunlar iyice gemi azıya aldılar. ( Memurlara dönerek) Boynuzunu kırcam ben dunların. Az kaldı. Haydi bakın işinize. Sonra sizinle görüşücez.
Odadan çıkar. Memurlar birbirlerine bakıp yaka silkerler.
Birinci Vatandaş: (Mehmet Bey’in önüne gelir.) Hani ben size bir dilekçe vermiştim ya geçen gün.
Mehmet Bey: ( Sinirlenerek) Ne dilekçesi be! Hem siz de değil sıra! (Üçüncü vatandaşı göstererek.) Hanfendide... Buyrun bayan! Ne istemiştiniz acaba?
Birinci Vatandaş şaşkın bir ifadeyle kenara çekilir. Üçüncü vatandaş havalı bir şekilde Mehmet Bey’in masasına yaklaşır.
Üçüncü Vatandaş: Ayy! Evet sıra bende. Fakat ne anlar bunlar sıradan falan. Ay çok teşekkür ederim.
Mehmet Bey: ( Çapkınca) Rica ederim efendim görevimiz. Sizin gibi güzel bayanlara yardım etmeyip moruklarla mı uğraşacağız? Buyrun, söyleyin bakalım arzunuzu. Emriniz olsun!
Birinci vatandaş sinirli sinirli beklemektedir.
Üçüncü Vatandaş: Aman efendim hiç sormayın geçen gün bizim elektrikleri kesmeye geldiler. Neymiş faturayı ödememişiz. Aman canım biraz bekleyemediler. Bu ay çok masrafım oldu. Saçlarımı boyattım. Kendime bir şeyler aldım. Sonra benim köpeği veterinere götürdüm.
Birinci Vatandaş: Aman efendim biz doktora zor gidiyoruz. Hanfendiye bak! Köpeğini veterinere götürmüş. Ah! Keşke insan olacağıma şunun köpeği olsaydım.
Üçüncü Vatandaş: ( Yaşlı adama dönerek ) Ay ne saçmalıyorsun sen?
Mehmet Bey: Aman efendim siz bakamayın ona. Sonra ne oldu? Siz onu anlatın. Güzel kafanızı böyleleriyle meşgul etmeyin.
Üçüncü Vatandaş: İşte efendim! Elektriğimi kestiler. Şimdi elektriksiz ne yaparım ben. Saçlarımı bile kurutamam.
Mehmet Bey: Siz hiç üzülmeyin hanfendi! Adresinizi bırakın ben size yardımcı olurum. Vallahi gerekirse bizzat ben gelir bağlarım elektriğinizi.
Üçüncü vatandaş: Ay çok teşekkürler. Çok kibarsınız. Gelirseniz bir kahvemi içersiniz. Odadan ayrılır. Çıkarken Mehmet Bey’e “bay bay” yapmayı da ihmal etmez. Mehmet Bey de ona el sallar.
İkinci Vatandaş : Yahu bize kimsenin sorduğu yok. Ne derdin var. Sanki biz buraya gezmeye geldik.
Gül Hanım evraklarla uğraşıyormuş gibi davranır.
Murat Bey: Ooooo! Aman efendim! Kimleri görüyorum? Siz bizim dairemizi şereflendirir miydiniz?
İkinci Vatandaş: Hoş geldik de hoş bulmadık. Ne bu ilgisizlik kardeşim! Vatandaş sizin keyfiniz çıkana kadar ölür be!
Murat Bey: (Yaltaklanarak) Özür dileriz beyefendi. Affedin bizi. Emrinizi yerine getirmek için yarışmalıydık. Sizin gibi beyefendiler dairemizi sürekli şereflendirmez.
İkinci Vatandaş: ( Böbürlenerek) Vallahi işini iyi biliyorsun. Hadi affettim. Yoksa başınıza kim bilir ne işler açardım. Bizim yeni apartmanın elektrik işi için gelmiştim.
Murat Bey: Ooooo! Hayırlı olsun!
İkinci Vatandaş: Sağ ol, sağ ol! Darısı başına diycem. Bu maaşla mümkün değil.
Murat Bey: Haklısınız efendim.Bu maaşla mümkün değil de ! Bir altılı tutturabilseydik. Biz de köşe olurduk.
İkinci Vatandaş: ( Küçümseyerek) Altılı mı? Oğlum seni altılı değil, yüz altmış altılı bile kurtarmaz.
Onlar konuşurlarken diğer memurlar evraklarla ilgileniyormuş gibi yaparlar. Yaşlı adamla kimse ilgilenmez.
İkinci vatandaş susar susmaz yaşlı adam yere düşer.
Gül Hanım: Ay! Adama bir şeyler oldu. Bayıldı galiba.
Mehmet Bey: Yahu ne diye çıkarlar bu yaşlılar sokağa bilmem. Otursana evinde. Şimdi işin yoksa bunla uğraş.
Murat Bey: Yahu sakın ölmesin?
Hepsi birden yaşlı adamın yanına koşarlar. Üzerine eğilirler. Hüzünlü bir müzik başlar. Işıklar söner.
İkinci perde, İkinci sahne ( Aynı devlet dairesi. Sahnedekiler: Anlatıcı,Mehmet Bey, Gül Hanım,Murat Bey, Müdür Bey, Üç vatandaş)
Bir devlet dairesi. Üç memur elindeki evraklarla uğraşmaktadır. Vatandaşlar sıra halinde durmaktadır. Sıranın başındaki vatandaş genç bir bayandır. Hafif bir müzik çalmaktadır. Sahnede loş bir ışık. Anlatıcı içeri girer. Sahnedekilere gülümseyerek bakar.
Anlatıcı: (İzleyicilere hitaben) Bunları da değiştirmek gerekiyordu. Değiştirdim. Bakalım beğenecek misiniz? Keşke her yer böyle olsa, diyecek misiniz? Aslında herkes görevini bilse, biraz vicdanının sesini dinlese ortada düzensizlik diye bir şey kalmaz. Bir kez daha bakın aynaya! Bakalım neler gösterecek sizlere?
Müzik susar. Sahne aydınlanır. Anlatıcı halinden memnun bir şekilde sahneden ayrılır.
Mehmet Bey: ( Vatandaşlara hitaben) Buyrun efendim! Sıradaki gelsin.
Bayan Vatandaş: ( Yaşlı adama seslenerek) Sıra bendeydi fakat benim acelem yok. Siz sırada beklemeyin. Memur bey önce size yardımcı olsun.
Yaşlı Adam: Teşekkür ederim kızım. Gerçekten de bekleyecek halim yok. Bu yaştan sonra sıra falan çekilmiyor. Fakat ne yaparsın. Çocukların hepsinin işi var, gücü var. Hanım dersen benden beter!
Murat Bey: Yok canım! Ne varmış yaşınızda. Sizler eski topraksınız. Bize taş çıkartırsınız.
Yaşlı Adam: Estağfurullah evladım! Beni teselli için söylüyor olmalısın. Pilimiz bitti sayılır.
Mehmet Bey: (Yaşlı adama hitaben) Gel, bey amcacığım! Gel! Ben şimdi iki dakikada işini bitiririm. Burada vatandaşa eziyet olmaz. Sizler bizim velinimetimizsiniz. Hem bizden size gelen iyilik de kötülük de devletten sayılır. Devletimizin yüzünü kara çıkarmayız biz.
Yaşlı Adam: ( Mehmet Bey’in masasına yaklaşarak) Allah sizden razı olsun. Devletimize milletimize zeval vermesin.
Mehmet Bey: Seni buralara kadar yoran derdin nedir bakalım ?
Yaşlı Adam: Oğlum geçen gün ben size bir dilekçe vermiştim. Evimizin elektriğinde problem oluyor. Tamirciye gittik. Yardımcı olamadı. Her halde direkle evinizin arasında bir problem var, dedi.
Mehmet Bey: Tamam hatırladım . Ben senin dilekçeni bir üst makama ilettim. Acaba orada bir problem mi oldu? Bak amcacığım yandaki odada bir arkadaş var.Sen ona git. Mehmet Bey’in selamı var, de. O sana yardımcı olur.
Yaşlı Adam : Sağol evladım! Haydi sana hayırlı işler.
Mehmet Bey: Sana da iyi günler! Fazla kendini yorma. Bu işleri evlatlarına devret.
Yaşlı adam odadakilere gülümseyip çıkar gider.
Gül Hanım: Hanfendi ben de size yardımcı olayım. Buyrun gelin benim yanıma.
Genç Kadın: ( Gül Hanım’ın masasına yaklaşarak) Teşekkür ederim.
Murat Bey: (Diğer vatandaşa hitaben) Hoş geldiniz! Ben de size yardımcı olmak isterdim fakat biraz işim var. Özür dilerim.Bekleyebilir misiniz acaba? (Masasının yanındaki sandalyeyi göstererek) Buyurun şu sandalyeye oturun.
İkinci Vatandaş: Aman efendim rica ederim. İşimin acelesi yok. Elbette beklerim. Bizim sizden istediğimiz de bu anlayış.
İkinci vatandaş kendisine gösterilen yere oturur. Murat Bey de işiyle ilgilenmektedir.
Gül Hanım: Eveet! Söyleyin bakalım, derdinizi.
Genç Kadın: Elektriklerimizi kestiler. Gerçi hak ettik ya! Faturayı zamanında ödemezsen olacağı bu! Acaba nasıl açılır, diye soracaktım.
Gül Hanım: Alt kattaki sağdan ilk odada veznemiz var. Faturanızı öderseniz elektriğiniz hemen açılır.
Genç Bayan: Ayy! Boşuna sizi de rahatsız ettim.Neyse ben aşağıda faturayı öderim. Bir daha da fatura konusunda ihmalkârlık etmemeli. İyi günler hepinize. Genç bayan çıkıp gider.
Bu sırada içeriye Müdür Bey girer.
Müdür Bey: Kolay gelsin arkadaşlar.Bir probleminiz var mı, diye sormak için gelmiştim.
Mehmet Bey: Yok efendim şimdilik bir problem.
Murat Bey: Hoş geldiniz. Öyle sizi rahatsız edeceğimiz bir problem yok.
Gül Hanım: Teşekkür ederiz efendim. Keşke her müdür sizin kadar anlayışlı olsa.
Müdür Bey: Öyleyse kolay gelsin hepinize.
Müdür Bey çıkıp gider.
Murat Bey: (Odada kalan son vatandaşa hitaben)Beyefendi! Kusura bakmayın beklettim sizi. Şimdi yardımcı olabilirim.
Vatandaş: Teşekkürler. Biliyorsunuz ben müteahhidim. Yeni bir binayı tamamladık. Onun elektrik işleri vardı da.
Murat Bey: Ooo! Hayırlı olsun.
Vatandaş: Eğer bir daireye ihtiyacınız olursa hepinize yardımcı oluruz.
Murat Bey: İnşallah ilerde...( Biraz susar. Sonra devam eder.) Şimdi, resmi işlemler için bir dilekçe yazın. Biz size gerekli kolaylığı sağlarız.
Vatandaş: Tamam. Çok yorulmayız umarım. Resmi işlerden de hiç anlamam.
Murat Bey: Yok canım! Unutmayın ki yasal yoldan işleri halletmek isteyen bir vatandaşa aklı başında, vicdanı sağlam olan hiçbir memur zorluk çıkarmaz. Yeter ki bizler hep işin doğrusunu yapalım. Sözün doğrusunu konuşalım.
Işıklar söner. Perde kapanır.
ÜÇÜNCÜ PERDE
İkinci Sahne ( Sınıf- Sahnedekiler: Anlatıcı, Aslı Hanım, Serhan, Fırat, Selim, İclal,Korkmaz, Süreyya, Dört öğrenci)
Bir sınıf. Sınıfta on tane sıra var. Öğrenciler sıralarda ikişerli olarak oturuyorlar. Öğretmen kürsüde oturuyor.Masada bir şeyler yazıyor. Öğrenciler gürültü ediyorlar. Zaman zaman ayağa kalkıp dolaşıyorlar. Birbirleriyle itişip kakışıyorlar. Sahnede loş bir ışık. Hüzünlü bir müzik. Sahnedekiler anlatıcıyı duymuyormuş, görmüyormuş gibi davranıyorlar.
Anlatıcı: Ne kutsal bir mekandır okul. Gelen kârda! Dinleyen kârda! Söyleyen kârda! Fakat acaba bu sınıf için aynı şey geçerli mi? Baksanıza şu hale! Bence herkes büyük bir zararın içinde. Kimsenin bundan haberi yok! Gelin bir seyredelim... Bakalım aynamız bu kez neler gösterecek?
Müzik susar, sahne aydınlanır. Anlatıcı üzgün bir ifadeyle sınıftan çıkar.
Aslı Hanım: (Masadan kalkar.Yüksek bir sesle) Ne oluyor bakayım? Ne bu gürültü? Herkes yerine otursun! Şurda iki satırlık bir işim var. Bırakmıyorsunuz ki bitireyim.
İclal: Öğretmenim! Şu Fırat’a bakar mısınız? İki de bir bana vuruyor. Siz bizi serbest bırakınca ben hikaye kitabımı çıkardım. Onun yüzünden okuyamadım. Hem ben onun yanında oturmak istemiyorum.
Aslı Hanım: Fırat! Çabuk gel bakayım buraya.
Diğer öğrenciler gülmeye başlarlar.
Fırat: (Omuz silkerek) Bana ne ! Bana ne! Gelmiycem işte! Yine kulağımı çekceniz. Sizin yüzünüzden kepçe kulaklı oldum.
Bütün öğrenciler gülmeye devam etmektedir.
Aslı Hanım: Geç bakayım tahtanın yanına! Dersin sonuna kadar tek ayak üstünde duracaksın. Sana ceza!
İclal : Ohhh! Oh olsun!
Süreyya: Yazık öğretmenim! Arkadaşımız dersin sonuna kadar nasıl dayanacak?
Aslı Hanım: Sana ne kız! Hem yaramazlık yaparken düşünseydi. Yoksa sen de tahtanın önünde mi geçirmek istersin dersi?
Süreyya: Hayır öğretmenim! Fakat hep siz de İclal’i tutuyorsunuz. Hiç onun suçu yok mu sanki?
Korkmaz: Öğretmenim Süreyya doğru söylüyor. İclal hep sıranın altından Fırat’a tekme sallıyor.
Aslı Hanım: Kes! Kes! İclal öyle şeyler yapmaz.Fırat zaten sabıkalı... Hiç yerinde durmaz. Gel sen Fırat! ( Tahtanın yanını göstererek) Geç bakalım şuraya! Zaten sen çok yakışıyorsun oraya.
Öğrenciler gülerler. İclal Fırat’a dil çıkarır. Fakat öğretmen görmez.
Fırat: Öğretmenim! İclal bana dil çıkardı.
Aslı Hanım: Yalan söyleme bakayım!
İclal: Yalan söylüyor öğretmenim.
Aslı Hanım: Biliyorum İclal! Ben elbette ki sana inanacağım. (Fırat’a dönerek) Hele şuna bakın! Eşkıya gibi bakıyor. Hiç uslanmaz mısın sen?
Serhan: Öğretmenim ben teneffüste ödevleri kontrol ettim.
Aslı Hanım: Aferin Serhan! Açın bakayım yeni konuyu. Kim okumak istiyor?
Öğrencilerin hepsi parmak kaldırır. Yalnızca Selim parmak kaldırmaz. Selim adeta saklanıyor gibi davranmaktadır.
Aslı Hanım: Selim! Ne oldu! Sen neden okumak istemiyorsun bakalım?
Selim: Şeyyy! Öğretmenim ben çok utanıyorum. Hem ya arkadaşlarım gülerlerse!
Aslı Hanım: Saçmalama Selim!Neden gülsünler oğlum?
Selim: Öğretmenim onlar hep gülüyorlar.
Öğrenciler yine gülerler.
Selim: Bak demedim mi ben? Yine gülüyorlar.
Korkmaz: Aman sen de doğru dürüst oku. Sanki ilkokul birinci sınıftan biri gibi okuyorsun.
Aslı Hanım:( O da güler) Yaa ! Evet! Selim sen de okurken eveleyip geveleme oğlum! Hadi neyse! Başkası okusun. Sen de öyle oturup oturup git!
Selim iyice sıkılır. Diğerleri ona bakıp gülerler. Hepsi okumak için parmak kaldırırlar.
Aslı Hanım: İclal sen oku bakalım!
Süreyya: Bak yine İclal okuyor. Zaten öğrenci olarak sadece o var bu sınıfta. Biz de harita falan mıyız acaba?
Fırat: (Tahtanın yanından atılır.) Eeee! Haritaya bak haritaya! Biraz eskimiş galiba.
Süreyya: Salak! Asıl harita sensin! Baksana tahtanın yanından hiç ayrılmıyorsun.
Aslı Hanım: Susun bakayım! Ne haritası, ne resmi? Hepiniz öğrencisiniz. Fakat bazılarınız işe yaramıyor. Hem Süreyya! Sen neden arkadaşının kıskanıyorsun? Doğrusunu sorarsanız İclal hepinizden düzgün okuyor.
İclal:( Böbürlenerek , Süreyya’ya hitaben) Kıskananlar çatlasın.
Serhan: Aman neyin var? Neyini kıskanalım? Eksik etek ne olacak!
Aslı Hanım: Aaaa! Serhan bu eksik etek nerden çıktı şimdi?
Serhan: Ne olduğunu bilmiyor musunuz öğretmenim?
Aslı Hanım: Biliyorum da! Hiç yakıştı mı şimdi sana?
Korkmaz: Serhan doğru söylüyor.Kızların kafaları bizden az çalışırmış. Babam söyledi. Anneme de hep “eksik etek” der babam.
Aslı Hanım: Ayy! Şimdi bayılacağım! Sene sonunda ben size gününüzü gösteririm. O zaman görürsünüz gününüzü.
Fırat: ( Gülerek) Gösterin öğretmenim bunlara günlerini!
Aslı Hanım: Bana bak Fırat!Benim canımı sıkma! Senin kulakların kaşınıyor galiba.
Fırat: Hayır öğretmenim. Kaşınmıyor. Hem ben bir şey demedim ki! Serhan dedi.
Aslı Hanım: Ne dedi?
Fırat: Eksik etek dedi ya öğretmenim.
Erkekler gülerler. Kızlar surat asarlar.
İclal: Öğretmenim sene sonunda bütün erkekleri bırakın.
Aslı Hanım: Sen dur, bak! Onlara ben sene sonunda sorarım. Son gülen iyi güler.
Süreyya: Son gülen iyi güler.
Kızlar gülerler. Erkekler suratlarını asarlar.
Fırat: Vallahi öğretmenim bence Serhan’la Korkmaz’ı bırakın sınıfta. Onlar çıkardı ilk.
Aslı Hanım: Fırat oğlum, sen hiç utanmaz mısın?
Fırat: Ne var şimdi utanacak? Ben ne yaptım? Sizin de gücünüz bana yetiyor.
Aslı Hanım: Tamam! Kapat çeneni! Senin konuşman yasak!
Fırat: Bir daha konuşursam ne olayım? Ne zaman çenemi açsam ben suçluyum.
Aslı Hanım: Bak hâlâ konuşuyor!
Fırat: Tamam! Sustum!
Serhan: Öğretmenim özür dilerim! Ne olur beni sınıfta bırakmayın! Ben size demedim.İclal’e dedim.
Aslı Hanım: Bir de bana deseydin bari!
Korkmaz: Ben de İclal’e dedim, öğretmenim.
Aslı Hanım: Susun bakalım! Kime derseniz deyin! Ben bilirim yapacağımı.
Süreyya: Öğretmenim bunlar dersi kaynatmak istiyorlar.
İclal: Evet! Hiç birinin umurunda değil ders.
Aslı Hanım: Kendileri bilirler.
İclal: Okuyayım mı öğretmenim?
Aslı Hanım: Hayır! Okuma! Bunlar benim canımı sıktılar. Zaten zilin çalmasına ne kaldı? Serhan, hani bu gün annen ya da baban gelecekti? Hâlâ gelmediler!
Serhan: Babam gelecek öğretmenim!
Aslı Hanım: Neden çağırdığımı söyledin mi?
Serhan: Söyledim öğretmenim!
Aslı Hanım: Ne dediler?
Süreyya: Ne diyecekler? Aferin demişlerdir.
Aslı Hanım: Nerden çıkardın sen şimdi bunu?
Süreyya: Nerden olacak öğretmenim? Onlar bizim sokakta oturuyorlar. Onun babası kavga edince Serhan’a hiç kızmaz.
Aslı Hanım: Öyle mi Serhan?
Serhan: Babam bana ,hakkını savun, der hep.Sakın altta kalma, der.
Korkmaz: Altta kalanın canı çıksın!
Serhan: Babam da öyle der.
Aslı Hanım: Şimdi sizin neden bu kadar yaramaz olduğunuz anlaşıldı. Armut dibine düşer!
Serhan: Öğretmenim babam bana kızdı. Kızdı da!
Aslı Hanım: Ne demek şimdi bu?
Serhan: Yani babam bana kızdı da fazla kızmadı.Zaten bugün gelip konuşacak sizinle.
Aslı Hanım: Gelsin bakalım! Kim bilir neler yumurtlayacak?
Fırat: Öğretmenim!
Aslı Hanım: Ben sana sus demedim mi?
Sınıf güler.
Fırat: Fakat öğretmenim ayağım çok ağrıdı. Yerime geçebilir miyim artık?
Sınıf yine güler.
Aslı Hanım: Çenen ağrımadı mı?
Fırat: Hayır, ağrımadı öğretmenim!
Aslı Hanım: Tamam o zaman! Çenen ağrıyınca oturursun.
İclal: Onun çenesi ağrımaz ki!
Fırat: Öğretmenim!
Aslı Hanım: Ne var yine?
Fırat:Çenem ağrıdı öğretmenim! Yerime oturayım mı?
Sınıf güler. Bu arada zil çalar.
Aslı Hanım: Geç yerine, geç!
Fırat yerine geçer.Sahne kararır. Hafif bir müzik başlar. Sahnedekiler oldukları yerde kalırlar.
Üçüncü Perde, İkinci Sahne ( Sınıf aynı sınıf.Sahnedekiler: Anlatıcı, Aslı Hanım, Serhan, Selim, İclal, Süreyya, Fırat,Korkmaz, Dört öğrenci)
Sınıfta öğrenciler yerlerinde oturmaktadır. Öğretmen sıraların arasında dolaşmaktadır. Sahne hafif karanlıktır. Hoş bir müzik çalmaktadır. Anlatıcı içeri girer.
Anlatıcı: (Seyircilere hitaben) Seyrettik biraz önce şu sınıfın halini. Hiçbirimiz beğenmedik. Fakat bu da bir aynadır. Bizi yansıtır. Beğensek de beğenmesek de...Ne çok hata yaparız, ya Rabbim! Basit fakat hasar veren hatalar...Ne yapmalı? Yine başa dönmeli. Aynayı temizlemeli. Bir kere daha bakmalı. Belki de biz yanlış gördük.
Anlatıcı sahneden çıkar. Müzik sona erer. Sahne aydınlanır.
Aslı Hanım: Evet, çocuklar!Söyleyin bakalım. Yeni konumuzu size söylediğim gibi evde okudunuz mu?
Öğrenciler hep bir ağızdan cevap verirler: Evet! Evet öğretmenim! Okuduk.
Aslı Hanım: Kim okumak ister?
Bütün öğrenciler parmak kaldırırlar. Yalnız içlerinden birisi sanki saklanmak ister gibidir.
Aslı Hanım: Selim sen neden okumak istemiyorsun?
Selim: Şeyy! Öğretmenim! Ben okumak istemiyorum.
Aslı Hanım: Tamam Selim okumak istemediğini anladım. Ben neden okumak istemediğini sordum.
Süreyya: Öğretmenim o zaten hiç okumaz.
Aslı Hanım: Dur bakalım Süreyya! ( Selim’e döner) Eyvah! Yoksa sen okumayı mı unuttun?
Selim: Hayır öğretmenim! Okuyabiliyorum. Okuyabiliyorum da!
Aslı Hanım: O zaman problem ne?
Selim: Öğretmenim arkadaşlarımın bana gülmelerinden korkuyorum.
Aslı Hanım: Neden gülsünler sana? Benim dersimde hiçbir öğrenci arkadaşına gülemez. Korkma ben izin vermem. Üstelik onlar da gülmezler.
Korkmaz: Sanki biz senden çok mu güzel okuyoruz?
Serhan: Güzel okusaydık bile gülmezdik.
İclal: Evet! Ne var gülecek! Önceden ben de okumaya korkardım. Sonra kendi kendime kızdım. Sanki ne var korkacak? Hepimiz bu sınıfta arkadaşız.Aramızda yabancı biri yok ki!
Aslı Hanım: Unutma bu sınıftaki herkes birbirine eşit. Birimizin diğerine gülecek durumu yok.
Selim: Hata yaparsam arkadaşlarım güler.
Aslı Hanım: Başkalarının hatalarına gülen insanlar aslında kendi hatalarını ört bas etmeye çalışırlar. Hata yapmayan insan mı olur? Önemli olan birbirimizin hatalarını iyi niyetlice karşılayıp düzeltmeye çalışmaktır.
Fırat: Öğretmenim! Geçen gün ben bir yerde bir söz okumuştum. Fakat kimin söylediğini unuttum.
Aslı Hanım: Söyle bakayım!
Fırat: Başkalarının hatalarını örtmekte gece gibi olunuz.
Aslı Hanım: Mevlana’nın bir sözü bu . Çok doğru değil mi?
Bütün sınıf: Çok doğru!
Aslı Hanım: Mevlana başka bir sözünde de şöyle diyor: “Hoşgörüde deniz gibi olunuz.”
Süreyya: Öğretmenim! Size çok teşekkür ederiz. Bize ne güzel şeyler öğretiyorsunuz.
Aslı Hanım: Rica ederim Süreyya! Benim görevim bu. Eğitim sadece okumayı yazmayı öğretmek ya da matematiği, coğrafyayı ezberletmek değildir. Eğitim, ruhların terbiye edilmesidir. Bilgi, bu eylemde sadece bir araçtır.Çünkü bizler bilgi aracılığı ile ruhlarımızdaki güzelliklere ulaşabiliriz. Bilgiyi değerli kılan da budur.
Selim: Yani bizim eğitim almamızdaki asıl amaç, önce kendimizi sonra da içinde yaşadığımız evreni tanımaktır.Değil mi öğretmenim?
Aslı Hanım: Ne kadar doğru bir söz söyledin! Hani ben size geçen gün birinden söz etmiştim! Hatırladınız mı? Bakın o ne demiş: “Okumaktan mânâ ne?- Kişi kendini bilmektir.-Sen okudun bilmezsin,-Ha bir kuru emektir.”
Serhan: Evet öğretmenim! Yunus Emre’den söz etmiştiniz.Babama söyledim.Bana onun şiir kitabını alacak.
Aslı Hanım: Siz benim sevgili öğrencilerim! Lütfen Yunus’u, Mevlana’yı iyi öğrenin! Onlar bize sevgiyi, hoşgörüyü öğrettiler. İnsan gönlünün Kâbe kadar kutsal olduğunu öğrettiler.Onlar yaratılanı sevdiler, çünkü yaratanı sevdiler. Biz de onlar gibi olmalıyız. Ne diyor Yunus Emre? “ Gelin tanış olalım.-İşi kolay kılalım.-Sevelim, sevilelim.- Dünya kimseye kalmaz.”
İclal: Evet gerçekten!Bence de bu dünyada hiçbir şey, birinin kalbini kırmaya değmez.
Süreyya: İnsanların kalbini kırmak çok kolay. Fakat düzeltmek çok zor. Bu yüzden konuşurken çok dikkat etmeliyiz. Sözün nereye gittiğine, birisini incitip incitmediğine dikkat etmezsek çevremiz tarafından dışlanırız. Hele hele kavga etmek ne kadar yanlış!
Korkmaz: Artık kavga etmeden önce çok düşüneceğim. Zaten düşündün mü kavga etmene de gerek kalmaz. Çünkü düşündükten sonra sinirin geçmiş olur.
Süreyya: Evet! Evet! Bu yüzden diyorlar ki: Sinirlenince içinizden ona kadar sayın.
Aslı Hanım: Sinirlendiğinizde eğer ayaktaysanız oturun! Konuşuyorsanız susun.
Fırat: Tamam! Sinirlenirsem hemen otururum. Bir de susarım.
Serhan: Ben de! Eğer geçen gün hemen otursaydım arkadaşımı incitmezdim.
Aslı Hanım: Neyse eğer pişman olduysan suçun hafifler. Pişmanlık bizim en iyi öğretmenlerimizdendir.
Serhan: Çok pişmanım! Ya arkadaşım daha kötü yaralansaydı. Bugün zaten annem sizinle görüşmeye gelecek öğretmenim!
Aslı Hanım: Sen hatanı anlamışsın, fakat gelsin biraz konuşuruz
Fırat: Öğretmenim! Ben de hatalıydım. Arkadaşımın üzerine çok geldim. Arkadaşlar arasında böyle şeyler olabilir. Ben arkadaşımı beni ittirdiği için affettim. O da beni affetsin!
Serhan: Neden?
Fırat: Seni kızdırdığım için.
Serhan: Ben seni çoktan affettim.
Aslı Hanım: Neyse barıştığınıza sevindim. Hadi bir de tokalaşın bakalım!
Serhan’la Fırat önce tokalaşır, sonra sarılırlar. Bütün sınıf onları alkışlar.
Aslı Hanım: Neyse bu kadar gevezelik yeter! Neredeyse zil çalacak. Haydi! Hiç değilse bir kez okuyalım şu parçayı. Evet! Selim seni dinliyoruz. Söz veriyorum hiç gülmeyeceğiz.
Selim: (Kendisi güler.) Tamam öğretmenim.
Perde kapanır.
YORUMLAR
Gerçekten büyük emekle yazıldığı belli olan güzel bir çalışma.
Yazı daha okunaklı olabilseydi eğer, benim için çok daha iyi olurdu bu haliyle göz yoruyor biraz.
Yine de okuduğuma değdi.
Tebrik ederim.
hatice eğilmez kaya
baki selam...