- 456 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Zulmün abadı!
Masumdum, hiçbir suçum yoktu oysaki...
Tekebbürüne yenilenler, bir hüküm vermişlerdi!
Falakaya yatmam karalaştırılmıştı.
Nihayet maksatlarına nail olmuşlardı.
Zor durumdaydım!
Hemen arkadaşlar koluma girdiler ve bana yardımcı oldular, bir kısmı kalkarak yol verdiler.
Musluğu açarak hazır hale getirdiler ve başına geçtiler, ellerimi uzattım, bir miktar su alıp yüzüme sürdüm.
Aman Allah’ım ne müthiş bir acı, bir daha denedim, daha çok acı çektim.
Yüzümü kaldırıp aynaya baktım ki, kendimi tanıyamadım, daha çok şaşırdım ve elhamdülillah diyerek şükrettim.
Yüzüm ala bora olmuş, sanki coğrafyaya dönmüş, gözlerimin feri sönmüş!
Öyle bir yakından baktım ki aynaya, falakaya yattığım andan, şu ana kadar hiç acı duymamıştım, zulme ve haksızlığa kilitlenip kalmıştım.
Düşününce içim kabardı, alev oldu yandı, hislerim canlandı, kuvvet kaslarımı sardı, onlarca insan direncine ulaşmıştım neredeyse.
Arkadaşlar haklı olduğumu, maksatlı bir şekilde zulme uğradığımı, benim yanımda olduklarını, ifade ederek kızgınlıklarını anlatmak isteyerek, söylenip durdular.
Konuşmalarına aldırmadım, kahrımdan kim kimim adamıdır, kim bilir diyerek içimden, tekrar aynaya bakarak hayıflandım.
Aradan üç gün geçmişti, ziyaret gününün zamanı gelmişti.
İsmi okunan mahkûmlar, koşar adımlarla ve bir sevinçle hazırlanıyor, gözün aydın diyenlere de, eyvallah diyerek ilerliyorlardı.
İsmi okunmayanlar ise, ya başka ilden gelen mahkûmlardı yahut ta yaşarken insani değerlerden uzak kalmış, enaniyetini her şeyin üzerinde görmüş, zavallılardı.
Onlarda anlamış olmalılar ki hatalarını, kulakları seste, gözleri ümitsiz de olsa, uzaklardan gelecek sır dolu mesajı almak için teyakkuzda bulunuyorlardı, bu durumu izlerken kendimi alamıyor, hüzünleniyorum.
Ranzama uzanmış bir vaziyette, elimde bulunan kitabın, satırları okumaya çalışıyorum.
Fakat zihnim her nedense meşguldü, okuduğum satırları anlamıyordum, kitabın sayfalarına yine bakarken, ilgisiz gibiydim lakin istemeden olanların sevinçlerini paylaşıyordum.
Bende her insan içinde var olan bir ümitle, ismimim çağrılmasını bekliyordum.
İsmi çağrılanlar da gördüğüm ümit, sevinç, neşe, koğuşu kuşatarak sarıyordu, fakat herkes bundan haz alıyordu, keder, hınç, kin, bir anda her nasılsa istirahata çekiliyorlardı.
Nihayet sabırla beklediğim, çağrılma anım gelmişti, ranzadan doğrularak elimdeki kitabı kapatarak, yastığın altına koydum ve bir hamlede kendimi yerde buldum.
Keyiflendim, koşar adımlarla görüşme mekânına, bir solukta hemen vardım, koridor oldukça kalabalıktı, görüş yeri beş ayrı kabinden oluşuyordu, içine girince üç aşamalı, demir parmaklı cam karşınıza çıkıyordu.
Dikkatli bir şekilde süzdüm ve baktım ki, karşımda duran, benin güzel yüzlü çilekeş anam, anne hoş geldin diyerek haykırıp, bağırıyordum.
Fakat nafile tanımamış olmalı ki beni, oğlum ben Mustafa Cilasun’un annesiyim ne olur, çabuk bir haber ver de gelsin görüşeyim dedi.
Peki, teyze hemen çağırıyorum, sen buradan ayrılma bekle, diyerek oradan ayrıldım, koridorda bir tur attım ve tekrar aynı yere geldim, yeni geliyormuş gibi yaparak.
Anacığım hoş geldin, nasılsın dedim, annem dikkatli bakıyordu yüzüme, fark etmiş olmalı ki halimi, pür telaş ve acı bir şekilde, ne oldu yüzüne oğlum dedi, ne kadar gizlemeye çalışsam da, beceremediğimi anladım.
Anne zannettiğin gibi değil, burada spor yapmak zorundayız, top oynarken düştüm, bu yüzden yüzüm yere geldi yüzüldü, fakat inanmadı.
İkna etmek için, içim yanarak yemin ettim, yeminimi duyunca biraz rahatladı, annem yeminime çok itibar eder ve inanırdı.
Annemin yüzüne bakarken utanıyor, kahrediyordum, çünkü annemin gözü gibi bakarak büyütüp, emanet ettiği yüzümü, ben ne hale getirmiştim.
Yeniden yumruklarımı sıkarak, hak etmediğim halde, beni bu hale getirip, dava adına zulmü, reva görenlere ve bununla öğünenlere acıyarak hayıflanıyordum.
Canım anamın geldiğine, sevineceğim yerde, maalesef daha çok üzüldüm, yüreğim parçalandı, bir anda mahcubiyet ve aczi yet her tarafımı sardı, duman etti, içimi sızlattı ve yüreğimi dağıttı.
Ama olsun yinede, hayatımın en değerli varlığı olan, canım anamın, yüzünü görmem ve ayrıca, karşısına onu utandıracak, bir başka suç ile çıkmamam tek tesellim olmuştu.
Garip anam, bana iç çamaşırı ve kıyafetin yanı sıra, güzel şeyler getirmiş sağ olsun, çok ikram olmuştu.
Okul arkadaşlarım gelmişler, görüştük ve özellikle dostum Mustafa, zahmet etmiş unutmamış sigaramı getirmiş, çok ikram olmuştu.
Onun için Rabbime, sonsuz şükürler olsun diye el açtım ve yakardım.
Ömrüm vefa ettiği sürece zillet, adavet ve enaniyetten ona sığındım.
Çünkü “Zulüm ile abad eden, kahır ile berbat olur.” Hakikatini nasıl görmezden gelecektim.
Her zerrenin sahibi ve maliki, arzı mekânda hiçbir hareketi, hesapsız halk etmedi.
Gül ve diken, nimet ve külfet, cefa ve sefa, ukba ve dünya, canlı ve mevta, cennet ve cehennem, mükâfat ve ceza o güne göre hesaplanmıştı.
Cenabı Hakka o gün için hamdü senalar olsun.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.