Söz Bitti.
Kırmızı renkti. Albenisi ile duruyordu.
Geçilmesi gereken yerler vardı. Geçildiği zaman seyredilmesi gereken manzaralara sahipti. Güzellikleri görecek olan gözlere ihanet edildi.
Dar zamanların geniş salonlarında paylaşılmayı bekliyordu. Devler ülkesinde bulunan çakıl taşlarından bir tanesi olmak yeterliydi. İstatistiklere taş çıkartırcasına olması gerekmiyordu. Paylaşılması gerekiyordu. Özveriydi.
Yeri ve zamanı vardı. Ama son kullanım tarihi yoktu. Okyanusun ortasında duran ıssız adaydı. Duyguların kolonisi olmaktan uzaktı. Eşlik edilecek olan, rüzgârın sesiydi. Sessizliğin ortasında durmak gerekiyordu. Susmaktı.
Parmaklardan yoksun olan eldi. Gecenin karanlığına nispet yaptığını sanan kara günleri, beyaz renge boyayacaktı. Verilmesi gereken bir eldi. Ama vermeden almanın, ziyafetinden oluşan bir masanın, açgözlüsüydü. Uzatılması gerekiyordu. Özet bile geçilmedi.
Gelmekten ve bulmaktan başka seçenekler, yok sayılıyordu. Ama her seferinde hoş olunuyordu. Hoşluk içerisinde yaşanılan rahatlık ise tarifi imkânsızdı. Ve her seferinde aynı hoşluk içerisinde hoşça kalınıyordu. Samimiyetsizlikti.
Anlamanın yollarından geçmek için, anlayışın açık olması lazımdı. Bitmez sanılan tatil günlerine, sevgi adı altında gösteri yapılmaya başlandı. Anlamanın anlık olacağı konusunda olan yanılgı ise hiçbir zaman bir anlık olmadı. Yaklaşmakta olan bayramdı. Sürpriz yumurtanın içinde olduğuna inanılan anlayışın ise kurbanı olunuyordu.
Yer sallanmadı, gök yarılmadı. Bir mum alevi bile titremedi.
- Gerçekten söz bitti mi?
- Söz bitti.
Sözün bittiği yerde ki kımıldamayan yaprağım. Şiddet sandığın kendi sarsıntılarından bir o kadar da uzağındayım.
04/11/2010