- 3896 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İKİZ KÖY-BOZOVA-ŞANLIURFA
ÊKIZ (İKİZ) KÖY…
Her ilin ilçelerindeki köyler(KÖY: Kalkınmada Öncelikli Yöreler) birer garip insan gibi gariptirler… Gariptirler, çünkü bir babanın ikinci evladı kadar itibar göremez bir köy… Ancak bir seçim olacaksa değeri olduğunu kendisine söylenir. Çünkü kalkınmanın ilk önce kendisine özel olduğunu herkes bilir(!). Ve akabinde, bildiğiniz gibi, yine eski hali: Kendi tozuyla, kendi toprağıyla yalnızlığa mahkûm edilmek. Ancak bazı köyler müstesna tabi… Neyse biz mevzu olduğumuz köye dönelim. İkiz köy…
Şanlıurfa’nın Bozova ilçesinin bir köyü… Köy, Bozova’nın güneyinin bir derece batısına düşer… Aynı zamanda Şanlıurfa’ya varmadan başlayan İpek Yolu’nun kestirmesinden–Taşlıhöyük(Taşlûk) Köyü’nden itibaren- itibaren yirmi kilometre uzaklıktan sizi karşılar. Uydu görüntülerinden de görebilirsiniz. Fakat o kadar net değil tabi. Ancak uydudan yolunuzu kaybetmezsinizJ.
ÖZ GEÇMİŞİ
Köy, bir Kürd köyü olup Bêksî ( Türkçede Baziki aşireti olarak geçer) aşiretine mensup, muhtelif kabilelerinden oluşmaktadır. Başlıca kabileler şunlardır: Mıskôzi, Malê Êli Ûse, Malâ Beyrê, Malê Êli Şêğe. Kürdçede mal, ev demektir. –â,-ê eki geldiğinde aile anlamını taşır. Bazı kabileler isim olarak babadan oğla geçtiğinden “malâ” kelimesi aile sıfatından çıkıp, kabilenin sıfatı olur. Örneğin Malâ Êli Ûse derken, Ûse oğlu Êli’nin (Yusuf oğlu Ali) ailesinden oluşan kabile demek oluyor.
Bêskî aşiretinin kökü Kêjan aşiretine dayanmaktadır. Kêjan aşireti, Şanlıurfa’nın(Ruha) Siverek(Swêrek) İlçesi ve Diyarbakır(Âmed) bölgesine mensup bir aşirettir. Zaten Siverek daha önceleri Diyarbakır’a bağlıydı. Kêjan aşireti geçimi bêrı ile yapmaktaydı(bêrı: Yaylalardan yaylalara dolaşarak, hayvancılıkla geçinmektir. Bêrı olduğunda hayvanlar yerleşim alanına gelmez. Daim yaylada kalır. Bunun için bir çoban tayin edilir. Ya da hayvanı olan aileler, sırayla nöbetleşirler.). Halen bazı Kêjan kabileleri bêrı’yi devam etmektedir.
Fırat Nehrinin doğusuna yerleşen Kêjan aşiretine mensup bazı kabileleri zamanla çoğalarak Bêksî aşiretini oluştururlar. Fırat nehri ile aralarında sadece Ermeni kökenli Osmanlı vatandaşları bulunmaktadır. Osmanlı döneminde Şanlıurfa’ya göç eden Türkmen insanlarıyla kaynaşan Ermeni insanların kısmı, zamanla Müslümanlığı benimseyip Müslüman oldular. Müslüman olmayan Ermeniler ise kurtuluş savaşının tarihine tanıklık ederek göç etmek zorunda kaldılar. Kalan Türkmen ve Ermeni insanları, Şanlıurfa’nın Halfeti (Xelfetî) ilçesinin merkezinde ve belli köylerinde yaşamını dostluk çerçevesinde sürdürmektedir halen. Neyse Êkız Köyünden kopmayalım…
MEZRALARI
Êkız köyün mezraları, dört köyden oluşmaktadır. Şu şekilde sıralayabiliriz bu mezraları: Bêrgennî-Banûk da denilir-(Erişir), Tâmılç(Damlıca), Açêr(Açar). Mezra, aynı aşiretten olup, fakat farklı kabilelerden oluşan küçük bir toplumun, köyün birkaç kilometre uzaklığına yerleşmesidir. Bazen tek bir kabileden oluşan yerleşme de olur.
İkiz’de bu vaka -Hêmi Êlmasta kabilesi oluşan- Açêr köyünde görülmektedir. Tâmılç ve Bânûk köyleri ise farklı kabilelere mensuptur.
NÜFUSU
Êkız, 2009’da yapılan son resmi nüfus sayımına göre 600-650 arası kişiden oluşmaktadır. Fakat akabindeki yıllarda şehir merkezlerinde yaşayan ailelerin köye geriye göçü başlatması ve çok sayıda yapılan yeni evliliklerden dolayı nüfus sayısında artış gözlenebilmektedir. Yeni bir nüfus sayımında bu sayı 1000 civarlarında gözlenebilir. Ancak geri göçü yapan insanların ikametgâhları yaşadıkları şehirde olduğundan, resmi sayımda onların sayısı Êkız’de gösterilmemektedir. 1986 ile 1988 yılları arasında yeni doğum sayısında bir fetret dönemi yaşanılır.
Fakat bu uzun sürmez ve 1988’den sonra yeni doğum sayısında beklenin üstünde artış gözlendi. Bu artış ile yaş ortalamasının rakamında küçülme oldu. Köy daha gençleşti.
GEÇİM KAYNAĞI VE TARIM
Bêksî aşireti, yayla için Fırat’ın doğusuna gelmesiyle yerleşik hayata adım atarlar. Ama bazı kabileler 1980’e kadar bêrıyi devam ettirmiştir. Bêriyi devam eden bu bazı ailelerin köyde yine sabit bir evleri vardı. Hem göçebe, hem de yerleşik hayat yaşıyorlardı yani. Ancak 1980’den sonra yerleşik hayata kesin geçmeleriyle, ekonomik durumları iyiye doğru yol alır.
1980 yılı, köy için bir dönüm noktası denilebilir aslında. 1980’den önce sadece ekip-biçme uğraşan köyün ahalisi, 1980’den sonra yoğun bir şekilde meyve ekme sistemine geçer. Ama bazı aileler hem meyve ile hem de ekip-biçme ile halen uğraşmaktadır. Daha önceleri arpa, buğday, mercimek, nohut gibi killer gıdalarını ekip biçer köy halkı; sonrasında fıstık, üzüm, erik, kaysı, badem gibi meyvelerle uğraşlarını devam ettikleri gözlenmektedir.
Fıstık, bir meyve çeşidi değildir aslında. Tüccarlara göre kuru yemişgillerdendir. 1980 ile 2000 yılları arasında ekonomik durumlarını büyük bir dereceden etkileyen keber (kapari) bitkisi de göze çarpmaktadır. Keber kendiliğinde yetişen bir bitkidir. Tomurcukları çiçek olmadan toplanır ve tuzlu suda bekletilir ki kuruyup heder olmasın diye. Keber, ilaç sektöründe büyük rol oynamaktadır. Fakat Suriye’den Türkiye’ye gelen ucuz keber, bu bölgedeki keber değerini düşürüp, 2000 yılından sonra ekonomi etkenden çıkmaktadır. Ama 2000’den sonra sadece çocukların uğraşı olabilmektedir. Ancak köy halkının ekonomik geçiminin %75’ini fıstık oluşturmaktadır. Geri kalan kısmını buğday, arpa, mercimek ve kısmen de olsa nohut. Erik ve badem ekonomik durumdan çıkıp sadece ahalinin kışlığı olarak kalmaktadır. Fıstığın Türkiye’de yoğun bir şekilde tüketilmesi, fıstığın değerini artırmıştır. Değeri artan fıstık diğer geçim kaynaklarını geride bırakmıştır. Ve halen piyasada Antep fıstığı diye geçen fıstık, aslında Êkız Köyünün olduğu bölgede yetiştirilmektedir. Bu bölge Gaziantep ilinin Nizip ilçesine yakın bir bölgedir. Bölge aynı zamanda Şanlıurfa merkezine uzak… Batı ticaretine yakın olan Nizip pazarlaması, daha ekonomik olduğundan, fıstık yetiştiriciler fıstık ürününü Nizip’te pazarlarlar. Ve batıda Antep’in damgasını taşıyan fıstık, “Antep fıstığı” adını alır. Enteresan şu ki, Nizip’teki pazarlamacılar( komisyoncular) hepsi Ş.Urfalıdırlar. Birkaç tanesi hariç…
Geçmişten beri gelen köy mutfağının geçim şekli, halen kendini muhafaza edebilmektedir. Tamamen olmasa da, %100’ne yakın. Kendi sebzelerini kendileri yetiştirir. Ancak teknolojinin gelişmesiyle, hormonlu ürünler köylere de ulaşmış bulunmaktadır. Hormonunla bire katbekatı yetişen sebzenin ekonomik boyutunu da ucuzlatmıştır. Bu sebeple kendi yetiştirme sistemi, yani doğallık, ekonomik açıdan pahalıya mal olunduğu görülmektedir. Ve haliyle ahali de hormonlu sebzeye yönelerek, yetiştirme sisteminden kopmuş durumda. Fakat stresten uzak kalmak kişiler, sebze ekmekten vazgeçmedikleri gözden kaçmıyor.
Gelişen teknoloji, tarım alanında da köy için bir çığır açmıştır. Daha öncesinde köyde belli kişiler ( ağalık sisteminden gelen) makineli araçlara sahipti. Ancak gelişen teknoloji ve kişi başına düşen gelirin artma sayesinde her evin önünde en az bir makineli tarım aracı görmekteyiz. Ve böylece ekili alan arttı. Ancak artan ekili alan, yayla sayısını azalttı ve haliyle azalan yayla alanı küçükbaş hayvan yetiştirmenin sıkıntısını getirdi. Böylece halk az hayvanla çok ürün alma yollarını aramak zorunda kaldı. Tabi bunun yanı sıra, küçükbaş hayvanların çobanlılığı için yaşları 7 ile 20 arasında değişen genç nüfus okumaktadır. Hal böyle olunca az hayvanla çok ürün, zorunlu hale geldi diyebiliriz. Ancak bu durun pek karışıklık çıkarttığını söylemeyebiliriz. Çünkü ahali çözümünü bulmuştu. Ve her ev, küçükbaş hayvanları yerine büyükbaş hayvan yetiştirmeye başladı. Büyükbaş hayvanın bakımı daha zordur, ancak bir büyükbaş hayvanı yetiştirmek, sayısı 20 ile 30 arası olan küçükbaş hayvanlarını yetiştirmekten daha kolaydır. Böylece, bir iki aile hariç, köy ahalisi büyükbaş hayvan yetiştirmeye geçmiştir.
EĞİTİM
Êkız köyünde okuma oranı, gelişen teknoloji ile doğru orantılı artmaktadır. 1960-75 arası doğumlu kişilerin okuma ve yazma oranı %98 civarında göstermektedir. 1960 öncesi okuma-yazma durumu %50’nin altındadır. Doğum yılı günümüze yaklaştıkça, okuma-yazma bilenlerin oranı %100’ü daha rahat gösterebiliyor. Biraz uzaklaştıkça( yani 1975-90 arası) oranın düşebiliyor; nedeni, köyde sadece ilkokulun( yani ilkokul 1’inci sınıftan 5’inci sınıfa kadar -‘Birleştirilmiş Sınıflar sistemi’-) var olmasıdır. 1995’te en yakın kasabada( 1km uzaklıkta Kênewşer-Şanlıavşar-) ortaokulun açılması eğitime eğilim arttı. Çünkü daha öncesinde liseyi okumak için çeşitli şehir merkezlerine gitmek zorunda kalıyorlardı. Bu hal ekonomik açıdan zor olduğundan, ilkokulu okuyup, ekonomik durumu olmayanlar köyde kalmakla yetiniyorlardı. Ve kasabada açılan ortaokul sayesinde bölgede yeni doğan çocuklar için, “şanslı” sıfatı kullanılmaya başlandı.
Okuma azmine sahip bölge insanı okudukça, okuma hedefleri de artı. Daha önce üniversitenin ne olduğunu bilmeyen liseye kadar gelmiş öğrenciler, üniversite kapılarını çalmalarıyla yeni yeni hedefleri, kendilerinden öncekilere anlatmaya başladılar. Ve böylece Êkız için eğitim alanında yeni bir dönem başladı. Üniversite okuma sayısındaki artışla birlikte, genç nüfusu kendi içinde hapsedemeyen Êkız, geçlerin şehir merkezlerinde hayatlarını sürdürmeyi engelleyemedi. Üniversiteye açılan gençler muhtelif alanlarda kendilerini göstermeyi başardılar. Bazı alanları şöyle sıralayabiliriz: öğretmen, mühendis, doktor, kıdemli asker, hukuk... vd.
Birer aydın kimliğini kazanan gençler köyün kalkınmasında da öncülük yaptıklarını icraatlarıyla görebiliyoruz. Köyden mesul devlet organının kapısının eşiğini aşındıran okumuş gençler, köyde yeni değişiklikler yapmayı başardılar. Örneğin; eskimiş köy okulunun yenilenmesi, su şebekesi sistemi… vd.
Okuma oranın artmasıyla ideolojileri de artan gençler, şehir merkezlerinden sonra yurt dışına da gitmeye başladılar. Bu sayı 2000’den sonra arttı.
SAĞLIK
Köyün herhangi bir sağlık ocağı yoktur. Ancak en yakın kasabada(Kênewşer) bir sağlık ocağı bulunmaktadır.
1990’a kadar sağlık alanında, köy ebeleri ve köy hekimi ( köy ebesi ve köy hekimi köyün halkından belli kişilerden oluşmaktadır) aktif rol oynamaktadır. Gelişen teknoloji her alanda etkili olduğu gibi, sağlık alanında da etkili olmuştur. 1990’dan sonra ulaşım araçlarına sahip olmaya başlayan ahali, artık sağlık sorunları için şehir merkezlerine gitmeye başlamıştır. Daha öncesinde şehir merkezlerine giden köy postalarıyla hasta taşımanın zor olması nedeniyle, sağlık konusunda köy postaları pek önem görememiştir. Hasta kişiler köy ebesi ve hekime götürülmüştür. Ancak okuyan kesimin artmasıyla, hastaların köy ebesi ve hekimine götürülmesinin yanlış olduğu anlayışını benimsedi köy ahalisi. Tabi köyde durumlar böyle yaşanılırken, kasabadaki sağlık ocağının durumu da paralel olarak arttığı gözlenebilmektedir. Sağlık ocağının durumunun iyiye gitmesi, köydeki sağlık sorunlarının hafifletmesinde aktif oynadığını da söyleyebiliyoruz.1990-95’e kadar kerpiç evlerin görüldüğü köyde, 1995’ten sonra, kerpiç evlerin yerini betonarme evlere bıraktığını görülmektedir. Sağlık alanında, bu yer değişikliği büyük bir önemli yer edinmiştir. Ve temizlik konusunda köy ahalisi ilerlemekle sağlık sorunlarını azaltmıştır.
DİNİ
Köy ahalisinin tamamı Müslüman kesiminden oluşmaktadır. Yani köy bir Müslüman köydür.
Köy bir Kürd köyü olduğundan, atalarının dini de Zerdüştlüktü. Ama M.S. 600 yılında, dönemin Müslüman halifesi olan Hz. Ömer’in ordusu ile tanışan Kürd’ler Müslümanlığı benimseyerek, %100’e yakın kesimi Müslüman oldu. Ancak dağlarda yaşayan bazı Kürdler, kendi dinini yaşamaya devam etmişler. Şimdilerde Zerdüşt dinine ait bazı motifleri görmek mümkündür.
Êkız köyünde de bu motifleri görebiliriz. Ancak sayısı parmakla sayılabilecek durumda. Ve yok olmaya yüz tutmuşlar.
Köyde inşaatı devam etmekte olan bir camileri var… Mezralarından sadece Bêrgennî’de bir camileri vardır. Ve halk Cuma namazlarını kasabadaki camilerde eda etmektedir. Ramazan aylarda ise eskiden, 1990’dan önce, bir imamla anlaşır ve öylece Ramazan aylarını yaşarlardı. Ancak bu durum da sonra değişti. İmamla anlaşma yapmaya gereksinimini duymadılar. Çünkü okuyan gençlerinden birinin önderliğiyle Ramazan aylarını geçirmeye başladılar.
Köy halkı mübarek gün ve gecelere önem vermektedir. Ve bu gecelerde Bîşe (Müjver) dağıtılır. Ancak bu gelenek son zamanlarda yerini şeker dağıtmaya başlamıştır.
Ramazan ve Kurban bayramlarında, kasabada bayram namazı kılındıktan sonra, köy ahalisi birbiriyle bayramlaşmalarını ev ev gezerek topluca yapmaktadır. Küs olan varsa barışır ve böylece güzel bir atmosfer oluşmaktadır.
SOSYAL YAŞAM
Teknolojinin gelişmesiyle evlere giren televizyon, radyo gibi araçlar, sosyal alanda da kısıtlamalara yol açmıştır. Kısıtlamalar yapan teknoloji, yeni şeyleri de beraberinde getirdi tabi. Örneğin köy ahalisinin gezileri düzenlemesi gibi…
Köyün ahalisi akşamları köy büyüğünün olduğu odada toplanır ve güzel vakitler geçirirler. Son dönemlerde köyde yaşı ilerli zatlar kalmayınca, köy ahalisi her akşam farklı bir yerde toplanmaya başladılar. Köyün yaş ortalaması genç nüfusa kaydığından, akşamları daha eğlenceli aktiviteler yapılmaya başladı. Daha önceleri dengbêjlerin köyün büyüklerine verdikleri belağatlı edebiyat ziyafetinden dolayı, herkese söz hakkı ve şaka yapma toleransı tanınmıyordu. Ama genç nüfusun artmasıyla bu ortadan kendiliğinden silindi.
Gecelerde toplanan köy ahalisi çeşitli oyunlar oynarlar. Bazen dengêj sıfatındaki insanları ortama çağırırlar. Dengbêjler canı isterse ortamlara giderler. Yoksa her çağıranın çağırmasına riayet etmezler. Şayet köyün ileri gelmişleri varsa ve dengbêjin ortamda belağatlı edebiyat yapmasını istiyorsa, önce denbêje bir ziyafet hazırlar ve kibarca kaydırmış olur. Bu tür davetlere ise dengbêjler tebessümle karşılarlar. Aslında onlarında canı seslenmek ister ortamlarda ancak kendilerin bulunduğu mevkisinin ciddiyetini koruma zorunluluğu hissederler.
Bilal İKİZASLAN
Mayıs-2010/İsatanbul
(Çalışmalar devam ediyor)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.