- 698 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Aşk Kadına Yakıştı
Aşk kadına yakıştı Kimliği belirsiz bir duyguyla,
neye, niçin ve ne amaçla bağlandığını bilmeden,
yüreği cesur, içi çocuk,bedeni dişi, zihni erkek bir kaygıyla,gözlerinde ışıldadı aşk.Teni değişti,
biraz pembe, biraz şeffaf, aydınlık ve serindi artık.
Saçlarının dokusu da değişti. Serin bir ilkbahar sabahında, rüzgârla dalgalanan genç bir erik ağacı gibi hevesle savruldu, Çiçekleri her esintide binlerce güzel koku saçarken evrene. Dudakları değişti en çok.
Yüzünde daha önce hiç kimsenin görmediği bir tebessüm vardı artık. İsmi yoktu, tarifi de pek mümkün değildi. Bir bebek gibi sıcacık, bir kadın gibi ihtiraslı, bir genç kız gibi ürkek ve bir güneş gibi ışıl ışıl.
Duruşu değişti. Konuşması, bakışı, ellerini uzatışı, bir şeylere dokunuşu, ardına bakışı, etrafı gözleyişi,
arabaya binişi, masasına oturuşu, fincanı tutuşu, saçlarını kulağının arkasına atışı.
Hepsinde onu izleyen bir göz vardı sanki.
Bir adam, her an yanında olmak istediği bir adam. Her an onun izindeymiş gibi, tüm hareketlerine dikkat eder oldu. Başka bir erkek ile göz göze gelse, çok büyük bir ihanete sebep olacakmış gibi kaçırdı gözlerini.
Hiçbir açık bırakmamak için diyaloglarında, hep dik oturdu. Arkadaşlarıyla kahve içerken sahilde, şen kahkahalar atmaz oldu artık. Tebessümlerinde başını öne eğmesi gerektiğini düşündü. Işıl ışıl gözlerle, o tatlı gülümseyişi ile hiçbir erkek büyülenmemeliydi. Kimsenin arzusu, kimsenin sevdası, kimsenin geleceği olmamalıydı artık.
Evde iken onunla, işte iken onunla, sokaklarda onunla, her yerde onunla olma isteği sardı benliğini.
Kimsenin sözünü dinleyemez oldu. Kimsenin yüzünü de hatırlayamıyordu net olarak. Verdiği sözleri, alışveriş listelerini,yapacağı işleri, randevulaştığı müşterilerini, arkadaşının doğum gününü, kedisinin mamasını,
terziye vereceği elbisesini, kuru temizlemedeki mantosunu unutuverdi.
Gün geceyi, gece günü kovalar oldu önce. Sabah olsa da konuşsak, akşam olsa da buluşsak diye geçti günler.
Uyku tutmaz oldu bazı geceler.
Bazı günler de işler yetmez oldu. Giyilen kıyafetler, takılar, ayakkabılar, her şey büyük bir uyuma kavuştu. İtina bir yaşam biçimi oldu. Beğenilmek, takdir edilmek, daha çok birlikte olmak için teşvik aracı oldu.
Bedeni değişti, zihni değişti.
Benliği sevgi denen duygunun esiri oldu. Her şey bir başka görünmeye başladı. Renkler daha bir canlıydı. Doğa daha mükemmel. Gün batımları eskisi gibi geçmişi çağrıştırmıyordu artık. Ve sabah serinlikleri, boş kollarını bedenine doladığı bir yalnızlık anı değildi.
Yanında olmak değildi yalnız olmamak. Zihninde olmaktı bir insanın. Yüreğinde olmaktı bir adamın. Özlendiğini bilmek, sevildiğini de. Beklendiğini bir yerlerde. Ve istendiğini birilerinin hayatında. Yalnızlık eskisi gibi teknik bir problem değildi artık. Aşılabilir, unutulabilir, yok edilebilir bir şeydi. Her şey mümkündü, hayata dair. Kaybetmenin acısı yumuşamıştı biraz, çok sevdiği bazı şeyleri. Hırsları törpülenmiş, inatları müşfik bir eda ile boyun eğmişti yüreğinin coşkusuna. Öfkesi yatışmıştı, insanların ayıplarına.
Kendisine gelen zararları, gelebilecek olanlarla mukayese etmez oldu. Kendini sakınmamak, kendini korumamak gibi bir rehavete düştü benliği. Dünya cennet oldu ve herkes melek. Öyle mutlu olunca görünmez oldu çirkinlikler. Filmler mutlu sonlarla bitenlerden seçilir oldu. Kitaplar mizahi ve ya aşka dair satırlarla okunur oldu. Dostlar iyi gün için, arkadaşlar eğlence için yanında olma, mutluluğunun keyfine artık hak ettikleri şekilde ortak olma lüksüne sahip oldu.
Ve kadın, aşık oldu. Kadın, yüreğine birinin dokunmasına izin verdiği an evrimini başlatmış oldu. Bedeni, yüreği,
bilinci artık asla eskisi gibi olmayacaktı. Bu bir ölüm anıydı ve bir doğum anı. Ölmeyi tercih etti kadın ve bir başka insan olarak doğmayı. Ve aşk kadına yine yakıştı…
Aşık bir kadının değişimini izleyen ve onun an be an nasıl Tanrıçalaştığını gören her kadın,onun gibi olmayı istedi yürekten. Ölmek pahasına aşkla yaşamak, cesaretin gerçek adı bu.Aşk yine kadına yakıştı. Bu evrende hiçbir şeyin,
hiçbir şeye bu kadar yakıştığını kimseler görmedi…
Hakan Çavdarcı