- 1123 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
Salı sohbeti
Bir süredir içimden hiçbir şey yazmak gelmiyor. Tabi ki aklımda pek çok şey var. Yaşanmış, halen yaşanmakta olan, ya da kurgu… Ama yok, iş yazmaya gelince bütün düşünceler yumak haline geliyor. Çözemediğim için de yazamıyorum.
Bu kadar sessizlik hiç bana göre değil. Ben konuşmadan duracağım ha? Gülerim. Beni tanıyan herkesle birlikte. Sonuç? Açtım bir sayfa bakalım neler dökülecek?
Şu sıralar, deliler gibi, Kuantum’a dalmış durumdayım. Kuantum Düşünce Şekli, Reiki, Yoga… Nereye kadar gidecek? Ben de bilmiyorum. Olurda bir gün, çok uzun süre, göremezseniz beni “ Hımm sonunda kafayı sıyırdı demek ki! “ dersiniz.
Geçmiş. Çok sevmediğim bir zaman dilimi. Ama çözülmesi en gerekli olan zaman dilimi. Bugünümüzde yaşadığımız pek çok şeyin anahtarı geçmişimizde. Geçmişte yaşadıklarımızda. Anahtarları bulup kilitleri açmak gerekiyor. Kolay değil. Hiç kolay değil. Her kilitli kapıyı açtığınızda bir başka siz çıkıyor karşınıza. Elinizi attığınızda kapıyı açık bulursanız derin bir Oh! çekiyorsunuz. Kapının açık olması; geçmişin o döneminin sorunsuz olduğunun işareti. Sorunsuz olmaktan kasıt ne? Affedilecek hiç kimse, kabullenilecek bir eylem yok demek.
Varsa? İşte o zaman durum değişiyor. Kişiyi – bu kendiniz de olabilirsiniz – affediyorsunuz. “ Hadi canım güle güle “ diyorsunuz, kısaca. Eğer bir olay ya da eylemse karşınıza çıkan: “ Yapmışım, söylemişim, öyle karar vermişim. Zaten yaşanmış, bitmiş. Değiştirebilir miyim? Hayır. E o zaman ne alemi var hala bir yerlerde – ki o yer alt beyin – saklamanın? Sil gitsin.” Komut aynen şöyle: Silinecek! Eylem: Silindi.
Hafıza inanılmaz bir şey. Ucu, bucağı olmayan dipsiz bir kuyu adeta. Aman Allah’ım neler saklamışız bilmeden, fark etmeden. Aklınız durur. Bitpazarı gözyaşları içinde kalır. Abuk, sabuk bir yığın insan, bir yığın olay. Onu sil, bunu at derken bir temizlik, bir ferahlık… En sık sorduğunuz soru da “ Ya ben salak mıymışım ki bunu burada tutmuşum yıllarca? “ Evet, çok üzgünüm ama salakmışız / mışım. Hamallıktan başka bir şey değil. Üstelikte ağır sandığımız, aslında boş olan küfe ile.
Olaylara, insanlara ve hayata bakış açım tamamen değişti / değişiyor. Başka bir araç kullanarak da değişebilir miydi? Belki değişebilirdi. Ama ben bu yolu seçtim. Çok da mutluyum.
İşe teşekkür etmeyi öğrenerek başlıyorsunuz. Teşekkür etmek; bir insanın karşısında – bir şekilde – eğilmeyi kabul etmek demek. Tabi ki en büyük teşekkür Yaradan’a. Her gün, her saniye, her şey için teşekkür ediyorsunuz. Her geçen gün yaradılışınızın mucizesini keşfediyorsunuz. Ne kadar inanılmaz bir varlık olduğunuzu anlıyorsunuz. “ Bunu yeni mi anlıyorsun? “ dediğinizi duyar gibiyim. Hayır, tabi ki yeni anlamıyorum. Nasıl bir mucize olduğumun farkında ve bilincindeyim. Teşekkür etmeye de yeni başlamadım. Sadece yelpazem genişledi. Her yaşadığım gün farklı şeylerle karşılaşıyorum. Dolayısı ile teşekkür edeceğim, yeni, pek çok şey çıkıyor karşıma.
Geçmişin yollarında dolaşırken bazı zamanları, anları, olayları tekrar yaşıyorum. Beni en çok şaşırtan ne biliyor musunuz? Birinin üstünden otuz bir sene, diğerinin üstünden yirmi altı sene geçmiş olmasına rağmen çocuklarımın doğumlarını, saniye saniye, hatırlıyor olmam. Ne kadar olağanüstü bir içgüdüdür bu? Şimdi otur anlat deseler; karnımda ilk hissettiğim günden itibaren geçen zamanı, hiç eksiksiz anlatırım.
Belki bu yüzdendir ki; şimdiki gençleri anlayamıyorum. Çocuk; yaşamın en büyük mucizesi. Hiçbir anını kaçırmamak gerek. Ama kaçırıyorlar. “ Hem kariyer yaparım, hem de çocuk “ Ben bu düşünceye katılmıyorum. Kariyer peşinde olan insan – ki kendi seçimidir, haklıdır da – çocuk sahibi olmamalı. Çalışmak zorunda olma durumunu tamamen ayrı tutuyorum. O farklı bir olay. Zorunluluk, gereklilik var işin içinde.
Annesinin kucağındaki bebek. Bu tabloya artık sık rastlayamaz olduk. Bilmem farkında mısınız? Bebeler, şimdilerde, hep babalarının kucağındalar. Nereye giderseniz gidin – lokanta, otel, piknik, vs.- anneler oturuyorlar, babalar çocuk bakıyorlar. Biberonla çocukları babalar besliyorlar. Altlarını bile açıyorlar.
Kız anneleri yorgunluktan perişanlar. Sürekli kızlarının peşindeler. Yemek yapıyorlar, ortalık topluyorlar, torun bakıyorlar… Kızlarının eksiğini, açığını kapatmaya çalışıyorlar. Kızların zaten burunları bir karış havada. Bu duruma çok olağan gözle bakıyorlar. Sanki zaten öyle olmalıymış gibi. Aksini söylediğinde de, sana, uzaydan gelmiş yaratıkmışsın gibi bakıyorlar.
Dürüstçe bir şey söyleyeyim mi? Ben erkek olsaydım, bu devirde, asla evlenmezdim. Bir yığın dırdır, vır vır. Akıllı işi değil. Sonradan akıllandıkları için de boşanmalar çoğaldı galiba?
Gördünüz mü? Nasıl başladım yazıya nerelere geldim.
Çok çenem düştü, çok!
Yaşlanıyor muyum ne?
Eser Akpınar
03.11.2010
İzmir.
YORUMLAR
Dürüstçe bir şey söyleyeyim mi? Ben erkek olsaydım, bu devirde, asla evlenmezdim. Bir yığın dırdır, vır vır. Akıllı işi değil. Sonradan akıllandıkları için de boşanmalar çoğaldı galiba?
Gördünüz mü? Nasıl başladım yazıya nerelere geldim.
Çok çenem düştü, çok!
Yaşlanıyor muyum ne?
Eser Akpınar
03.11.2010
İzmir.
--------------------------------------
Güzel ve samimi bir sorgulamaydı. İlgi ile ve yorgunluk duymadan okudum.
Yazacaklarınızı da fazla yığıp da ötelemeyin. Unutuluyor. Yazdığımın üç-beş mislini unutmuşundur.
sevgiler.
Eser Akpınar
Teşekkür ediyorum Engin Bey. Selamlar, sevgiler.
Eser Akpınar
Dürüstçe bir şey söyleyeyim mi? Ben erkek olsaydım, bu devirde, asla evlenmezdim. Bir yığın dırdır, vır vır. Akıllı işi değil. Sonradan akıllandıkları için de boşanmalar çoğaldı galiba?
Valla ben de öyle düşünüyom ama iş işten çoktan geçti.Gel de yiğitsen boşan!(Bekara avrat boşaması kolymış) Yakayı bir kere hatuna kaptırdık!
Yazıyı erken saatlerde asman iyi oldu.Yoksa durum feci!:))))
Selamlar Eser hanım.
Eser Akpınar
Yok arkadaşım yaşlanmıyorsun hayatın gerçeklerini söylüyorsun. Benim torunumu ben her gördüğümde babasından bir şeyler istiyor. Annesine gittiğini hiç görmüyorum. Demekk ki artık anneler vurdumduymaz oldular senin dediğin gibi.
Ha aklıma gelmişken şunu da demek istiyorum. Şu rahatlamak için gittiğin merkezde o kadar çok rahatlıyorsun ki, insanlarla konuşma gereği bile duymuyorsun. Yakında seni kaybetmekten korkuyorum. Nereden mi biliyorum. Çünkü birkaç tanıdığım gidiyor ve ağızlarından lafı kerpetenle alıyoruz. Güzel bir yazıydı tebrik ederim.
sevgimle...
Eser Akpınar
Çok teşekkür ediyorum. Sevgilerimle.
dedimya.......akademik ağız ....belli bir çizginin üstünde....farklılığınızı ben her zaman söylerim.....dobraca....yaşamın tekrarı yok.....aman laf söz olmasın diye... zor yaşamlar...ne içten bir saygı ne içten bir sevgi....hepsi maskeli baloda....suskunluk diz boyu......herkesin dilindeki terane aynı ŞİMDİKİ AKLIM OLSAYDI........çok hoş bir sohbetti......tebrikler eser hanım....saygılarımla