- 901 Okunma
- 12 Yorum
- 0 Beğeni
HAYAT HİKAYEM- 3
Atamamın ardından, çok farklı bir yaşama başlıyordum. Çocukluk ve gençliğin ardından, kanatlanarak uçmaya hazırlanmakta olan bir kuş gibi hissediyordum. Hayatın içinde, hayatın gerçekleri ile yüzleşecek, mücadele edecek ve o yolda pişecektim. Tabii ki korku da vardı aynı zamanda. Ailem ve arkadaş çevremin oluşturduğu bir çevrenin dışında, yabancılarla dolu bir dünyaydı. Korkularıma rağmen, neşemi ve pozitifliğimi kaybetmemiştim yine de.
Göreve başlama zamanım gelmek üzereydi. Son günlerdi sanırım. Bir sabah kahvaltısında, Annem “ Kızım, işe başlayacaksın yakında. Sanki, buraya bir daha temelli dönmeyeceksin gibi hissediyorum. Senin yuvadan uçacağını hissediyorum. Bir ömür boyu mutlu ve sağlıklı olman en büyük isteğim “ Dedi ve sonra da ağlamaya başladı. Birbirimize sıkıca sarıldık ve o şekilde epeyce bir ağladık.
Büyük dayım, atandığım İlçede oturuyor, aynı zamanda da Hükümet Konağında, Kaymakamlıkta çalışıyordu.İtiraf etmeliyim ki; hayatımda ilk kez, Annemin isteğiyle, atamada bir tanıdığın referansını kullanmıştık. Belki de mecbur hissetmiştik. Aslında benim atamam, Gerede’ ye çıkmış fakat kışları çok ağır geçtiği için istememiştik. Hatta bu yüzden, başka bir arkadaşım benim yüzümden haksızlığa uğrayarak, oturduğu yer olan Mudurnu’ dan, Gerede’ ye gitmişti. Yıllar sonra, kendisine bu durumu itiraf ettim ve helallik istedim. Belki de hiç bu konuda, değişiklik istememeliydik. Babam ile birlikte, Mudurnu’ ya giderek, görevime başladım. Babam, beni dayımlarda bırakarak, eve döndü. Yabancı bir yerde değildim fakat nedense samimi gelmiyordu. Sanırım hissetmiştim istenmediğimi. Göreve Çarşamba günü başlamıştım. Cuma akşamı da yengem, sinir krizi geçirdi ve acile götürdüler. Az çok anlamıştım, benden kaynaklandığını. Yine de bir şey hissettirmemeye çalıştım. Hafta sonu da eve gittim. Eve gidince de fazla bir açıklama yapmadım. Orada kalmak istemiyordum ama mecburdum. Sonuçta, yengem de haklıydı. Her ailenin kendine göre bir yaşam şekli vardı. Yabancı olmasam da, beni evinde barındırmak zorunda değildi.
Hafta başı yine dayımlara gittim. Yengem, biraz daha iyiydi. Aradan birkaç gün geçti ve beni karşılarına aldılar, ev tutmamın daha iyi olacağını söylediler. Birar şaşırmıştım. O gece, sabaha kadar üzüntüden uyuyamadım.Ertesi günü babamı aradım telefonla. Olanları anlattım.
Babam, ertesi gün izin alıp ilçeye geldi. Dayımla birlikte ev aradılar. Ev yoktu. Olanlar ise güvenli değildi anlattıklarına göre. Beni üzen ayrıntı ise dayımın özellikle uzaktan ev aramasıydı. Ev bulunamamıştı. Beklemek zorundaydık.Babam tekrar geriye döndü. Yine birkaç gün daha mecburen kaldım onlarda.
Liseden bir kız arkadaşım vardı. Annesi ile oturuyordu. O beni yanına çağırmış fakat dayımlara ayıp olur düşüncesiyle taşınmamıştım yanına. Ertesi gün, babamı aradım telefonla. Onun iznini aldıktan sonra onlara gittim. Zaten, ailem de tanıyordu onu ve annesini. Gitmeden önce, nezaketen de olsa dayımları da bilgilendirdim. Yüzlerindeki rahatlama ifadesini de görmüştüm. Saadet’ in evine misafir amaçlı gitmiştim. Ev küçüktü ve orada kalmam imkansızdı.
Birkaç gün de orada kaldıktan sonra bu kez eve sabah akşam gidip gelmeye başladım. Akşamları mesai açısından sorun olmuyor, sabahları geç kalıyordum. İdareciler de zor durumda kalıyordu o yüzden. O sırada da, dayım bana küsmüştü. Benimle konuşmuyordu. Sanıyorum, küçük bir ilçe olduğu için benim onlarda kalmamam, dedikodu haline gelmiş ve onu rahatsız etmiş olmalıydı. O da en kolay yolu seçerek, su yüzüne çıkmaya çalışıyordu. Tıpkı zeytin yağı gibi…
Biz, üç kız arkadaş, Bolu’ dan gelip gidiyorduk. Zaman zaman bu sıkıntılar, idarecimizin o konuyu açarak “ Arkadaşlar, bir çare bulun bu soruna. Beraber ev mi tutarsınız ? Ne yaparsanız yapın, Kaymakam beni sıkıştırıyor “ Demesiyle, çaresizliğim iyice artıyordu. Bu günlerden birinde, öyle çok üzüldüm ki ; otururken ağlamaya başladım masamda. Beni ağlarken gören bir arkadaşımız yanıma geldi ve ;
“ Ağlama kardeşim. Her şeyin bir çaresi vardır. Benim burada da bir evim var. Köyde oturuyorum. Sadece eşya var içinde. Kiraya vermeyi düşünmüyordum ama seni böyle ağlarken görmek çok üzdü beni. Hafta sonu hanımla, evin eşyalarını bir odaya toplarız, sen de taşınırsın oraya. Alt katta da annem oturuyor. Ona da can yoldaşı olursun hem. “ Dedi.
Dünyalar benim olmuştu. Sevinmiştim. Kirası da bana göre uygundu. Evi görmek istedim. O, ben ve bir bayan arkadaş ile eve bakmaya gittik. Ev, iki katlıydı. Ahşap bir yapıydı. İkinci kattı. Tek kötü tarafı, dış cepheden ikinci kat olmasına rağmen, arka cepheden birinci kattı. Toprak zemine dayalı olarak inşa edilmişti. İçeriye girer girmez sevmiştim evi. Balkona doğru göz attığımda; anlattığım ayrıntı, korkmama sebep olmuştu. Yalnız kalmaya cesaret edememiştim. Annemin gelmesi de imkansızdı. Babam, ağabeyim ve kız kardeşim, benim yüzümden düzenlerini değiştireceklerdi. Aklıma o anda bir fikir geldi.
Diğer iki arkadaşıma bu konuyu açmaya karar verdim. Onlarla, aynı durumdaydık. Pekâla da beraber tutabilirdik. Ben konuyu açınca, onlara da mantıklı geldi. Bir tanesi evi yanımda gittiği için görmüştü. Araya da hafta sonu girmişti. Arkadaşım da o sırada, evin eşyasını bir odaya taşımış ve benim taşınmam için hazır hale getirmişti. O arada, ben de satın aldığım bir kanepeyi de, odacımız ile oraya taşımıştık. Birkaç gün sonra, eve bakmaya gittik. Diğer arkadaşım evi pek beğenmemişti. Sorun ise oturulmayan evin biraz temizliğe ihtiyacının olmasıydı. Bana göre sorun değildi. Hangi eve taşınırsanız taşının, o evi elden geçirmek gerekiyordu. Bu kez, ikisi birlik olmuşlardı ne hikmetse.
Ancak o evin temizliği bir temizlikçi tarafından yapılabileceği üzerinde inat ediyorlardı. Bu tür temizliğe gidecek insan bulmanın zorluğunu biliyor ve bunu onlara anlatmakta zorluk çekiyordum. İkna edemeyince, tanıdıklara haber verdik. Tabii ki bulamadık. Tam ben temizliğe girişecekken, ev sahibi beni yanına çağırdı. Yüzünün halinden, hiç de iyi bir haber vereceğe benzemiyordu. Bizim konuşmalarımız, ona aktarılmıştı. Kelimesi kelimesine hem de… Anlatan kişi adaletli davranmıştı ama. Benim, barış çağrılarım da detayına kadar anlatılmıştı. İnatla, sadece bana kiralayacağını söylüyordu. Benim o evde tek başına kalmam imkansızdı. Öyle olunca da, ben evi kiralamaktan vazgeçmiştim. Bir ay kadar bana ait kanepe orada durdu. O aradaki kirayı vermek istedim fakat kabul etmedi.
O sırada, bir akşam eve gittiğimde, eşimin ailesinin beni istemeye gelecekleri haberini almış olmak şaşırtmıştı. Evliliği hiç düşünmediğim bir zamandı çünkü…
DEVAM EDECEK
YORUMLAR
Çok değerli dostun hayat hikayesi burktu beni nedense, ama işin sonunu gördüğüm için içim rahat:)
İşte, hayat böyle; acısıyla, tatlısıyla bir şekilde yıllar geçip gidiyor. Bu arada anlatımdaki güzel üslup yaşananları kare kare gözlerimizin önüne getiriyor.
Tebrik ederim.
Evet! Bu bölüm,beni çok etkiledi.Neden dersen;şu dayınlarda kalma faslı var ya!İşte o! Gerçekten senin ne sıkıntılar içinde olduğun anlaşılıyordu.Bir de uyumlu bir yapın olman.Sıkıntılarını içine atman,seni biraz daha germiş o zamanlar.
Bir aile içerisinde.Başka birisinin durması kesinlikle olmuyor.Böyle durumlarla bir kaç kez karşı karşıya kaldım.
1- Onsekiz yaşındayım;memuriyetliğimin ikinci senesinde Akkuş gibi mahrumiyet yerde görev yapıyorum.Annem,babamda yanımdalar. Bizim mahalleden (NİKSAR'DAN) komşularımızdan kızın biri,Akkuş'taki postane imtihanını kazanınca babası,bir yatakla bize gelmişti(çünkü kiralık ev hiç yoktu):
- Kızımı size emanet ediyorum! dedi çekti gitti. Emanete hiyanetlik etmedik ama kız,başkasıyla fingirdeyince kurumu tarafından zorunlu olarak Tokat'a sürülünce rahatlamıştım.Dünyalar benim olmuştu.İşte o zaman anladım ki; "ev içinde ev olmuyor.
2- Dört sene önce kayınbraderin çocuğunu,ortaokulu yanımda okuması için Ankara'ya getirtmiştim. üÇ SENE BOYUNCA çocuk bize etmediğini bırakmadı.Kendi evimizde kiracı durumuna düştük neredeyse.Üç sene nin bitiminde,anası babası,"Çok emekleriniz geçti,Allah razı olsun demeyi bırak;
"Çocukla göz olmuşsunuz" diye bizi fırçaladılar.
Yani demem o ki;
"bir ailenin içinde kesinlikle başka biri olmayacak.İsterse en yakından biri olsun.
Ben,bunu söyler;bunu bilirim.
Bundan sonraki bölümde de sanırım davullu zurnalu düğün var,ha? Ne dersin?
Tebrikler. Güzeldi.
ayhansarıkaya tarafından 11/3/2010 11:11:26 AM zamanında düzenlenmiştir.
"Böyle bir şeyi bekliyor fakat o kadar erken olacağını düşünmemiştim." Bu cümleyi gözden kaçırmışsınız Nermin Hanım...
Yaşanılanlar çok bilindik ama yinede aynı derece sinir bozucu. Neden herkesin arkasında kalantor bir dayısı vardır da bizimkiler hep kalanlardan müteşekkildir çözemiyorum. :)))
Tebrik ve saygımla...
asran tarafından 11/3/2010 1:43:40 AM zamanında düzenlenmiştir.
Canım benim senin dayın, benim amcalarım... Bilecik öğretmen okuluna gidiyorum, amcalar ve babaannem-dedem orada oturuyorlar... Babacığım ben okulu kazanınca " dört tane amcan var, babaannen deden var.Onlarda kalırsın" demişti. Gidip konuşmuş, hiç biri kabul etmemiş...Babam için ne büyük yıkım olmuştu...
Yıllarca s ervisle gidip gelmiştim ben de...Okuldan bir arkadaşım vardı.Hemen hemen her öğlen evlerine götürürdü...Annesinden Allah razı olsun...Bazen arkadaşlar, akrabadan ileri oluyor...
Diğer yazılarını da en kısa zamanda okuyacağım.Nermin nereden nereye gelmiş. Merak ettim...
Sevgilerimle...