Ben küçükken
Ben küçükken;
Soframıza sinekler konardı..
Annem onları kaşıkla kovardı.
Kocaman tahta kaşığın yelini yiyen sinekler;
misisipiyupi uçak gemisinden havalanan,
savaş uçakları gibi vızır vızır havalanır,
aaaz sonra, "Busşşşhh!.." diye zalım sortilerle
gene dalarlardı..
Irak’a Afgan’a, Gazze’ye ve diğer dalacaklarına
dalıyorlarmışçasına dalarlardı..
Yemeğime bir ben banardım, bir sinekler banarlardı.
Banışırdık..
Onlara kızdığımı anlar yüzümü gözümü yalarlardı..
Barışırdık..
(Vızvız yaz onbironbire gönder, ıssızsinek melodisi cebine gelsin.)
Ben küçücükken;
Bizim evde gaz lambası yanardı,
gaz bitince, evimize karanlık dolardı..
Karanlıkla beraber cinler de dalardı..
Ben cinlerle çelik çomak, kuka,
çattı mattı kaç attı oynardım
Sittiriktike, quake, worldgrandpipiriks,
ninca tosbaaları neyim bilmezdik..
Sedir altı, hasırüstü, , play station-umuzdu..
Ninem cinleri üfürükle ve tükürükle kovardı..
Tespih çekeçeke melekleri çağırırdı..
Cinler gidince ben ağlardım..
Meleğin biri beni ayağına yatırır, "pışpış" yapardı,
iç çekeçeke uyurdum..
Ben küçücükken;
evimizi yoksulluk basardı..
Babam onu tasarrufla kovardı.
Tasarrufumuzu hiç bir o biçim beyefendi çalmazdı..
(Tasarruf yaz onbironbire gönder tasavvur melodisi cebine gelsin.)
O zamanlar teknoloji omadığı için,
henüz oluşmamıştı o türden beyefendiler...
Tasarruf için üzümü, fıstığı, baademi,
ihraaç ederdik.. Yemezdik.
Karşılığında makyaj malzemesi, kayak takımı,
pirezarvatif, viyegıra, buluucin, bulamiiciin..
neyim ithal etmezdik..
Lamba şişesi, gazyağı, kefen bezi, ithal ederdik..
Ninem küççük toprak küplere çökelek basar,
damımızın ahşap kirişine kışlık kelek asardı..
Biz kelek ile çökelek yerdik..
Ben küçücükken;
keleğe çökeleğe takılırdık da,
(Çökelek yaz onbironbire gönder, hamçökelek melodisi tabağına gelsin.)
tasarruf yapardık da,
üzümü inciri, baademi ihraacedip yemezdik de,
bu yüzden ufak tefek, kavruk, kırık, buruk, %60 aptal kalırdık da,
bunları yiyen Avropa’lı big biraaderler
sırım gibi olurlardı, desem..
Kimseler inanmaz..
Heep birileri için yaşardık biz..
Lan ’adam’ bile ihraaç ettik Avropa’ya, inanmazsın..
Sırf, birileri bu günleri görsün,
partyyy-ler versin totosunu yaya yaya,
köpükte dansetsin, gitsin İsviçre’ye kaymaya..
diye..
Biir bir biribirilerine..
Soğanın cücüğü irilerine..
Basittik sadeydik piyadeydik..
Ben küçücükken biz o tasarrufları yapmayaydık;
bugün naa! binerlerdi birileri merşedeş’e porş’a
naa! yerlerdi capon işi suşi
Türk işi kebaab-ı şişi..
Biiir bir birilerine..
Güzellerin öpücüğü irilerine..
Niiçün demiş rahmetli Nazım;
"Sen yanmazsan- ben yanmazsam.." diye?
İşşte bunun içüün...
Ben küçücükken kış mevsimleri;
devlet malına dalan domuz gibi dalardı..
Sadece İstanbul’a değil,
ebemizin karnına, dedemizin burnuna bile kar yağardı..
Saçaklardan demokles’in kılıcı gibi buzlar sarkardı..
(Demokles yaz onbironbire gönder, Demoklesin kılıcı cebine girsin.)
O kışlarda evimize soğuk hava dolardı..
Çatlak camlı penceremizin önüne,
"ıslak sarkık kanatlı minimini bi kuş" konardı..
Evimiz iyicene soğumasın diye,
pencereyi açıp alamazdık onu içeriye..
Yoksa biz de donarak ölürdük.
Bizim ’misyonumuz’ vardı.. Öylece kolay ölemezdik..
Böylece ıslak sarkık kanatlı minimini kuş,
pencereden gözümün bebeğine baka baka..
Ciiik.. ciiik.. ederekten ve donaraktan ölürdü..
Ben ağlardım.. Gözyaşlarım sümüğüme karışır,
üst dudağımda şekil yapardı..
(Cikcik yaz onbironbire gönder, yoksulluk yerin dibine girsin.)
Dedem, "Vay bu yoksulluğu iicadedenin.." öfkesinde söverdi..
Aaaz sonra, "Tövbe tövbee.." derdi,
ve buzz gibi suyla apdest alıp camiye giderdi.
Ben küçücükken;
yazlar nasıl geçerdi onu bilemiyom işte..
Çünkü ben yazları hep çalışırdım bir işte.
Ama yine de bir şeyler hatırlarım..
Vatan millet Sakarya! deyince, cılız tüylerimiz kabarır,
sadece "Issız adam, Babam ve oğlum" gibilerinde değil,
bütün yerli filimlerde gözlerimiz dolardı..
Yüreğimiz yufka, ciğerimiz tirit..
Biri hasta olsa evine komşular dolardı..
Sabunlu sodalı suda yıkana çitilene,
kızların fistanları yaprak gibi solardı,
oğlanların pantolonu bi karış çekerdi..
Söküklerimizi Yıldırım Mayruk dikerdi..
Yırtıklarımızı Cemil İpekçi yamardı..
Para birimimiz dolardı-
Pardon! Değildi, akçeydi..
Yüreklerimiz akça pakçaydı..
Fistanlar tek parçaydı..
Kulaklarımızda Türk halk müziğinden parçalar tınlardı..
"Evlerinin önü keçiboynuzu..
sıkı durun komşular internet
değiştirecek kocalarınızı.."
Ben küçücüktüm..
Hayallerimiz küçücüktü..
Boynumuz büküktü..
Ama daavamız kutsaal
Misyonumuz büyüktü...
Elbette hep öyle küçücük bir marsık olarak kalamazdım..
Kabaklar karpuzlar ve hıyarlar bile büyüyordu..
Ben de büyümeliydim..
İhaleler, ballı krediler yalnızca büyüklere veriliyordu..
Onlarla gurur duyulup, şakşak yapılıyordu..
Küçüklerin kulağı çekilip, ensesine şaplak vuruluyordu..
Oyu alınıp işe salınıyor, çok çalışıp yoruluyordu..
Ben büyüyünce, büyükler küçülecekti..
Orta seviyede buluşup eşitlenecektik..
Barış çubukları tüttürülecek, kardeşlik şerbetleri içilecekti..
Paylaşacak, bölüşecek, kırışacak,
fiftififtilettirerek lüpletecektik pastayı..
Ama büyümem içün;
Oturup istemem ve ağzımın sulanması yetmeyecekti..
Karpuzlar gibi bol güneş görmem, sulanmam gerekecekti..
Çakralarımın çarkının tamir edilmesi, çarıklarımın çıkıp çizmemin giyilmesi,
Ve beynimin yıkanmışlığının, aklımın apışmışlığının geçmesi yetecekti..
Karanlığa karşı devrim yapmam lazımdı..
(Devrim yaz onbironbire gönder, devrilyat melodisi beynine gelsin.)
Büyümemek istiyom!.............
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.