- 2552 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
''KALK OĞLUM GÜREŞELİM'' Şehitlerimize
15 canı, 15 kınalı kuzumuzu, bu vatan için sinesini kurşunlara siper eden evlatlarımızı,askerimizi şehit verdik. Ocaklarında yas var,ateş var. Anaları,babaları sevdiklerinin başı sağ olsun.Şehitlerimizi uğrunda öldükleri topraklarımıza,bağrımıza gömdük.
Yüreğim yanıyor.Oturup bu konuda bir yazı yazmak istedim.Bütün kelime hazinem dondu, yüreğimin yandığını, boğazımın düğümlendiğini hissediyorum.Bu karmaşık duygularla boğuşurken aklıma aynı konuda bir yıl önce üstadım Av. Hüseyin ÖZBEK’in yazdığı yazıyı belgelerim arasından çıkardım.Artık üzerine söylenecek söz, eklenecek bir kelime olmadığından İstanbul Barosu Genel Sekreteri Av. Hüseyin ÖZBEK’in yazısını aynen aktarıyorum.
“ KALK OĞLUM GÜREŞELİM
11 Mart 2006 tarihli Hürriyet Gazetesi Şırnak Gabar dağında PKK terör örgütüne yönelik
Operasyonda Jandarma Üsteğmen Hakan ÖZCAN ile Jandarma er Yunus Emre Çelik’in şehit
Olduğunu, bir uzman çavuşla 4 erin de yaralandığını yazıyor.
Gerisini gazeteden alıntılayalım:” ‘.Kolordu komutanlığında yapılan cenaze töreninden
sonra, şehitlerin cenazeleri memleketleri Gaziantep’e gönderilerek toprağa verildi. Şehitlerin
cenaze namazı Ulu Cami’de kılındı. Tabutlar omuzlarda taşınarak cenaze aracına konduktan
sonra cenazedeki 1500 kişi İstiklal Marşı’nı okudu. Şehit üsteğmenin babası Mehmet Özcan, taziyeleri kabul ederken,”Hamallık yapıp, zor zekat yetiştirdim. O’nu da gidip Şırnak’ta
şehit verdim.Vatan sağ olsun” dedi. Altı ay önce Şırnak’a tayin olan bekar üsteğmeni. Deniz
Harp Okulu 4. Sınıf öğrencisi kardeşi Ömer de uğurladı.
Şehit er Çelik’in ailenin tek erkek çocuğu olduğu ve 5 kız çocuğundan sonra dünyaya
geldiği belirtildi. Şehit erin 55 yaşındaki babası Muhittin Çelik oğlu Yunus Emre Çelik’ in
fotoğrafına bakarak çevresindekilere:” Ben şimdi kiminle şaka yapacağım, kiminle
güreşeceğim. Kalk oğlum, güreşelim. Sen kazanırsan söz evlendireceğim seni” diyerek
gözyaşı döktü.
Haber beni çocukluğuma götürdü. Harmanda, kırda bayırda birkaç çocuğu bir arada
gören uslular hemen eşleştirir güreştirirlerdi. Sığır güderken komşu köyün çocuklarıyla yine
güreş tutardık. Günün uzununda akşama kadar dur durak bilmeden güreşirdik. Galibiyetin
küçük ödülleri de olurdu. En büyük ödül ise övücü sözlerle sırtımızın sıvazlanmasıydı.
Babam benimle güreşir, yalancıktan yenilirdi. Yaştaşlarımla güreşip yendiğimde
gözlerinin içi gülerdi, başkalarının anlayamayacağı övüncünü sezerdim. Öyle ya oğlu da
sıraya karışıyordu. Pehlivanlığını uslulardan dinlediğimiz köylümüz Kara Ahmet Cumhuriyet
ve 23 Nisan şenliklerinde ilçede düzenlenen güreşlerin değişmez cazgırıydı. Pehlivanları
eşleştirip salavatlarken söylediği sözlerin bir çoğu hala kulağımdadır:
İki yiğit çıktı meydane Söğüt ağacından zelve olmaz
İkisi de birbirinden merdane Her ananın doğurduğu pehlivan olmaz
Alta gittim diye yerinme Hazreti Hamza pirimiz
Üste çıktım diye sevinme İncitmeyin birbiriniz
Haydi yavrularım koç gibi güreşin
Kuzular gibi meleşin
Dedikten sonra sırtlarını sıvazlayarak meydana salardı. Kasaba halkı ve şenlik için köylerden
gelenlerin mahşeri kalabalığıyla meydan bir şapka denizini andırırdı.
Şehit Yunus Emre ‘nin babasıyla epey güreş tuttuğu anlaşılıyor. Muhittin Çelik 5 kızdan
sonra bulduğu Yunus’una defalarca yalancıktan yenilivermiştir mutlaka. Yunus’la babası
güreşirken anası ve bacıları da gıptayla, sevecenlikle “aman bir yerlerinizi incitmeyin”
uyarısıyla seyretmişlerdir.
Muhittin Çelik’ in anlayamadığı dünyayla güreş tutacak oğlunun karşısındakilerin
güreşteki dengi dengine anlayışının, karşılıklı yiğitçe saygının, mertliğin kültüründen
gelmemiş olmaları. Pehlivanlar cazgırın meydana salmasından sonra karşılıklı olarak
birbirlerini kucaklarlar, kispetlerini, paça bağlarını yoklarlar. Noksan, eksik bir şey varsa
uyarırlar. Bu savaşta, mücadelede hasma duyulan yiğitçe saygının ifadesidir.
Güneşin sonunda yenilen yenenin elini, yenen de onu alnından öper. Yine yaşça büyük
olanı, küçük rakip elinden öper. Pes etmek isteyen rakibinin kısbetine vurur. Bunun anlamı aman dilemektir. Diğeri o saat güreşi bırakır, hasımlar kucaklaşır, güreş sona erer.
Köroğlu ve Dede Korkut Destanlarında, halk hikayelerimizde, masallarımızda hasımların
teke tek, denk silahlarla vuruşmalarıyla güreş kuralları birbirine çok benzer. Macar Türkoloğ
Kunoş’un derlediği “ Türk Masalları” nda da benzer motifler vardır. Kendisini yenecek
yiğitle evlenmeye ahdetmiş bey kızlarıyla hikaye kahramanımızın halkın önündeki
mücadeleleri ve mutlu son çoğu masallarımızın değişmez konusudur.
Barak havalarıyla, Antebin yanık Ezo Gelin ezgileriyle yetişen, beş kızdan sonra
erenler ’e adaklarla bulunan, babasıyla güreşerek büyüyen Yunus’un canına güreşin soylu
kültüründen gelmeyenler kıydı. Yunusun canını alan kurşun Gabar’da sıkılsa da tetiği
çekenlere buyruk Atlantik ötesinden, AB’nin başkentlerinden geliyor.
İndiana Jones filmlerinden birinde hiç unutamadığım bir sahne vardır. Arkeoloğ üstün
adam kahramanımız İndiana eli palalı Asyalının karşısında zor durumdadır. Asyalı İndi’yi
haklayacakken aniden silahını çeker, ateşler, rakibini çam gibi devirir. Bu heyecanlı sahnede
İndi’nin devrilen Asyalı karşısındaki hınzırca gülümsemesi gözlerimin önünden gitmez. Bu anlık sahne ateşli silahın kılıca, batının doğuya karşı üstünlüğünün, beyaz adamın
kurnazlığının çarpıcı karesidir. Yine, güreş kültüründe var olan rakibe şans tanımanın, erliğin,
eşit güçle, denk silahla yapılan soylu savaşın hukukunu yaşam felsefesi yapanlara karşı kalleşliğin, kurnazlığın karesidir.
Yunusun al bayrağa sarılı tabutuna sarılıp yas eden babası oğlunun kalemini kıranların
emperyalizmin, küresel kapitalizmin efendileri olduğunu nereden bilecek? Brüksel’de,
Berlin’de, Londra’ da, Paris’te, Waşington’da oturanlarca petrol ve enerji coğrafyasının
denetimi, mazlumların ezilmesi, sömürülmesi için ulus devletlerin tasfiyesinin master
planlarının yapıldığını Yunus’un anası, bacıları nereden bilecek?
Ama Yunuslara haram yedirmeyen babalar, helal sütten gayrısını emzirmeyen analar
evlatlarını elsiz ayaksız bırakan mayınların, her patlayışta ulus devletten, üniter yapıdan
parçalar koparmak için sinsice yerleştirildiğini derin bilinçaltlarının şaşamaz sezgisiyle
anlıyorlar.
Yunus için biz ne diyelim? Onun için söylenmesi gerekenleri 700 yıl önce adaşı büyük
Yunus söylemiş zaten:
Şu dünyada bir nesneye
Yanar içim, göynür özüm
Genç yaşında ölenlere
Gök ekini biçmiş gibi
Evlatlarımızı gök ekin gibi biçtiren emperyalizme ve yerli maşalarına boşuna
heveslenmemelerini söyleyelim: Erenlere adanan Yunuslar her daim var olacak,
omuzdaşlarıyla, yoldaşlarıyla güreşecekler. Güreş tuttukları babalarıyla tenleri, terleri,
sevgileri Yunusça harman olacak. Baba Muhittin de gündüzleri burun direği sızlayarak”
Bütün şehitlerimizin hatıralarına derin saygılarımla.
Yazarı: Av. Hüseyin ÖZBEK
Aktaran : Engin KASAP
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.