CİN'LERLE BERABER-1
Geceyarısı karanlığın soğuttuğu ırmak üzerindeki çürümeye yüz tutmuş eski değirmende masmavi ışıkların köşelerden sızan parıltıları suya değip kayboluyordu.Çatıyı örten çam tahtaların arasından değirmenin içerisine çakılan ay ışığı mavi bulutların çığlık atarak yaptıkları ayin havasındaki dansına hoş bir katkı sağlıyordu.
Masmavi dumanların ışık hızıyla yaptıkları bu eski ayini seyreden başlarındaki Hahişi bilgisi,tecrübesi,eski dünyadan gelen sesleri almadaki yeteneği ve diğer alemlerle olan münasebeti nedeniyle sözü dinlenen ,sayılan ve bu havalideki tayfanın lideri olmasının yanında en çok üreyen cin ünvanın ı taşıyordu.
Bu ayrıcalıkları onun bu tayfanın kral cin’i olmasını sağlamış aynı zamanda cin alemde en çok başvurulan merci olmasını da sağlamıştı.Onun kararlarını her durumda kabul ve tasdik eden ,asla sorgulamayan Yase ve Sammuh bu tayfanın selameti ve insancıklar tarafından çekilmemeleri için en gayretli iki başyardımcısıydı.
Cin taifesinde çekilmek , bağlanmak, insancıkların eski kara kitaplarında yazılı büyülerin canlanması ve adı yazılanın enerjisinin tüketilerek yok olması anlamını taşıyordu.Bu sebeple insancıkların yaşadığı yerlerden gece parıldayan ev ışıklarından uzak duruyorlardı.
Eski değirmenin rutubetten dökülmekte olan tahtalarından süzülen ağır küf kokusunun üzerlerindeki müthiş cazibesi onları bu ıssız ,karanlık ve insancıklardan uzak yaşamlarına ayrı bir tad katıyordu.
Hahişi değirmen taşının oratasında oturdu ve ince zil sesini andıran çığlığıyla :
"Hürmet kuşu başımda olsun...bu gece ne var? diye sordu.Mavi dumanların en kenarındaki
Yahasee :
"Hürmet kuşu sonsuza kadar seninle olsun Hahişi, bugün ormanda kuru kemiklerin yüreğinden güneşin gönderdiği enerjileri çekerken bir insancık yavrusu gördüm.Yanına vardım aklını okudum,küçük kedileri sevdiğini fısıldadı ben de küçük bir kedi oldum.Onu tahta evlerden uzaklaştırdım,içeri çektim,dilini bağladım,aklına oturdum.Şimdi diğer insancıklar onu aramaktadır."
Yase duman kümesinden sıyrılıp mısır çuvallarının üzerine kalktı ve suyu titreten ince keskin sesiyle :
"Kimse insancıkların sınırına yaklaşmayacak denilmedi mi? Eski kara kitap ellerinde oldukça onlara dokunan büyüyle çekilir demedik mi?Bu senin için tehlikeli bir oyun değil mi?Bu çok tehlikeli..." dedi.Yahasee üzüldü...korktu cevap veremedi.Yase diğerlenin dikkatini çekmek için sesini yükselterek:
"İçinizde insancıkların alemine girmeyen var mı? " diye sordu.Taifenin en son üreyen yeni bölündemede çıkmış cin’i kçşeye doğru çekilerek:"Ben" dedi usulca ve korkuyla. Sammuh bu konuşmaları arkaya çevirip suya kadar uzattığı ayaklarıyla siyah bir köpek suretinde dinliyordu.Aniden kulaklarını dikti kırmızı ışıklar saçan gözlerini gerdi:
"Şssssss...dışarda insancıklar var..sesler geliyor.....kalabalık ayaklar yürüyor...şsssss..susunn" dedi.Hepsi olduğu yerde ses çıkartmadan dillerini ve kulaklarını dışarıya saldılar...bazıları çürük tahtalara gömdükleri sivri kulaklarını gelen seslerden endişeye kapılarak iyice küçülttüler.
Sammuh:
"Elinde büyük ateş ağacın taşıyan,üzerleri örtülü kıllı bir insancık geliyor,arkasında da elleri ateş ağacı bir çok insancık.
Hahişi değirmen oluklarının bulunduğu su başına kayarak"içlerinde eski kara kitap taşıyan var mı?" diyerek merakla o yana baktı.Eski yırtık kitabı sahiplenen insancık kalabalığın arasında dudaklarından kapkara enerjiler çıkara çıkara ilerliyordu. Bu kara enerjiler cinlerin enerjisinin dengesini bozup önce hastalanmalarına daha ileri hallerde enerjilerinin bütünüyle yok olmasına yani ölümlerine sebep oluyordu.Fakat ölüm onlar için insanlarda olduğu gibi ağlayıp dövündükleri, yas tutacak bir olay değildi...
Kalabalık insancık topluluğu cin taifesinin olduğu değirmene doğru yaklaştıkca sesler yükseliyor,meşalelerin ışıkları ırmağın sularında yansıyıp değirmenin olduğu yere kadar uzanıyordu.Karanlığa saplanan ışık hüzmelerinden rahatsız olan cin taifesi değirmenin çarkları arasında küçülüyor,ve kayboluyordu.Ancak insancıkların birlikte yaptığı duaların etkisiyle enerjilerindeki azalış ve dengesizlik cin taifesini oldukça endişelendirmişti.
Bir müddet sonra insancıklar ellerindeki sopalarla çalı diplerini didikleyerek değirmenin olduğu dere içine kadar ilerleyip mola verdiler.Bu arada bazıları tekrar tekrar
"Ahmeeeet..Ahmeett" diye sesleniyor,sonra da hep beraber susrarak karanlıktan kulaklarına çalınacak müjdeli bir karşılık duymaya çalışıyorlardı.
Hahişi uzanıp Yahese’ye
"O insancık yavrusunu arıyorlar.Sen onları buraya çektin.Şimdi kimse çekilmeden çöz insancığı" diye çıkıştı Yahese:
"Ben dilini bağladım,aklını ağırlaştırdım,anası suretinde göründüm,çamlığa kadar çektim.Ağladı sonra sustu...uyudu kaldı."dedi ve çamlığa doğru uçup kayboldu.Aradan bir kaç saniye geçmeden döndü "Dilini açtım,aklını saldım,uyurdu,uyandırdım,yüzüne üfledim ki ağlasın ,insancıklar duysun sesini,oraya doğru yönelsinler.Hahişi: " Bizim için hayırlı olan oldu...Hürmet kuşu kol kanat gersin dedi.
Busırada eski kara kitabın sahibi olan kıllı insancık birden başını çevirdi dalların arasından onları seyreden Nufhasa ile Sehayi onu kolluyordu.İnsancık "Buradalar..hissediyorum..bizi seyrediyorlar,çocuk da buralarda demektir bu." dedi.
Bir kaç dakika sonra insancıklar yavrularını çamlığın aşağısındaki mezarlığa yakın bir ağaç dibinde ağlar halde buldular.Çocuk kendinde değildi,sorulan sorulara cevap vermedi...yarı baygın bir halde kucaklarına alıp köye döndüler.,Sabahın ışıkları ile ormanın derinliklerine uçup kaybolan cin taifesi,yığıldıkları kaya diplerinde,eski ağaç köklerinde, mağaralarda sessizce gece olmasını beklediler.
Akşam köyden gelen ezan sesiyle değirmenin rutubet kokulu havası ağılaşmaya başladı.Mavi bulutlar akarak içeriye dolmaya başladı.Irmağın kenarındaki taşın üzerinde,ayaklarına kadar uzanan kıvırcık saçlarını kurumuş balık kılçığına benzayen tarağı ile süzüle süzüle tarayan Zihanne yavru bir kedinin miyavlamasını andıran sesiyle eski bir cin hikayesini anlatan şarkısını acıklı kaideyle söylüyordu.
Shiyya ve Ğilkades ırmağın berrak suyu üzerine oturuphayran bakışlarla onu seyrediyor, suyun üzerinde döne döne dans ederek Zihannenin bu hüzünlü şarkısına masmavi ışıltılar saçan ve bir görünüp bir kaybolan enerji topları halinde iştirak ediyorlardı.
Işık hızıyla hareket etmeleri insancıklardan daha çabuk iletişim kurmalarına ,taze haberler ve taze yalanlar yanında her akşam yapılan eğitimle eski haberler ve eski yalanları hafızalarında biriktirmelerine imkan sağlıyordu.
İnsacıkların kulaklarına fısıldadıkları gelecekle alakalı haberlerin heyecanıyla yollara düşürür,inancını bozar ve üzerlerine gülerlerdi.İnsacıkları kandırabildikleri için galip geldikerlini düşünüp küçümserlerdi.
Shiyya ve Ğilkades suyun üzerinden kayıp değirmen taşının olduğu mekana geçtiler.Bu sırada Zihanne’nin şarkısı sona ermiş,o da yanlarına gelmişti.Shiyya merakla:
"Senin kadar güzel bir tane daha cin var mı bütün alemde? diye sorunca Zihanne kızıl saçlarını rüzgarda uçuşturarak yanlarından kayboldu.Yapılan iltifattan dolayı onurlanmış,bu güzel sözleri söyleyenin Shiyya olmasından sevinmiş umut dolmuştu.Olanları hayretle izleyen Ğilkades:
"Zihanne Hürmet kuşu yolunu açık eylesin,neden gitti.Anlamsız,sana vurgun olduğunu belli etti,Hürmet kuşu sizi buluştursun."dedi.
Akşam karanlığı ormanın ve ırmağın üzerine siyah bir perde gib çökerken,köydeki evlerin ahşap küçük pencerelerinden karanlığa uzanan ışıklar,köydeki telaşı cin taifesinin bulunduğu eski değirmene taşıyordu.Hahisi,Yaseh ve Sammuh’a köyü dinlemelerini,duyduklarını anında kendisine aktarmalarını istedi.
İki alim cin bir anda kayboldular.Bir müdddet sonra önce sammıh ardından Yaseh değirmen çarkının olduğu yerde ortaya çıktı.Sammuh soğukkanlı bir edayla. "Bu kıllı,yere ağırlık koyan,ağzı kokulu,çamurdan yaratılmış,insancıkların hanelerine vardık.
Bir gurup oturmuş sohbet ediyordu.İçlerinden en zayıf olanın yüreğine oturdum,titremeye başladı.Niyetlerinin bizlerden bir kaç cin almak olduğunu geçirdiler.Ellerinde eski kara kitap vardı.sayfaları açıktı ve kıllı insancık ondan etrafa enerji yutan sözler okuyordu.Ben hastalanacağımı hissettim öylece oradan uzaklaştık.
Hahişi bütün taifenin bir araya gelmesini istedi.Bir kaç saniye sonra bütün taife değirmenin içerisinde buluştu.
Hahişi mavi dumanlara boğulmuş değirmenin tavanına doğru yükselerek ağır ve cızırtlı sesiyle konuşmaya başladı:
"Hürmet kuşu kollasın taifemizi,Atamız ateşin en mükemmel halinden halk edilen,mavi alevin sırrına haiz Yüce efendi Cann’a selam ve hürmet olsun.Bizler Hürmet kuşunun kanatları altında alemler arasında geçiş yaparak milyonlarca gezegen sistemine yayıldık.Bizler mavi alevin en asil halinden var edilmişiz.inanın atası Adem’den önce bu gezegen bize mekan kılındı.İnsancıkların gelmesiyle ve çoğalıp bizim alanlarımızı istila etmeye başladılar.Süleyman’ın gelmesiyle insan soyu ile olan münasebetlerimiz daha arttı ve ve saygınlık kazandı.
Süleyman bizi tanıdı ve biz de Süleymanı saydık.O bize kıymet verdi,yanında yer verdi biz de ona insa soyunun yapamayacağı işlerinde yardım ettik.
Taife hep bir ağızdan.
"Selam Süleyman’a...Selam!" diye bağırıp değirmenin etrfaında döndüler.Dönüşlerinde meydana çıkan rüzgarın etkisiyle yapraklar uçuştu,ağaçların dalları hışırtıyla sallandı ve durmalarıyla ortalık sakinleşti.
hahişi devam etti:
"Biz yaradılış itibariyle insancıklarda üstün ve uzun ömürlüyüz.Sayımız onların sayısından kat kat fazla.Onlar varlıklarını südürebilmek için hayvanları öldürüp etlerini kırmızı ateşte pişirirler,otları yolup yerler.Ve yediklerinin bir kısmını tutar bir kısmını vücutlarından atarlar.Biz nurdan onlar çamurdan yaratılmış olduklarından aradaki farkı anlamak zor değildir.Bizler üstün vasıflı nurani varlıklarız.İnsancıklardan daha seçkin ve daha asil yaratıklarız.Onlar bizim vasıflarımızdan faydalanmak ,bizlerle irtibat kurabilmek için için ellerinden gelen gayreti sarfederler. Türlü yollar denerler.Biz onlara yardım eder,bazı bilgiler ve gökten aldığımız sırları ve geçmişin insancıklar tarafından bilinemeyen olaylarını aktardığımız zaman,bizim onların emrinde olduğumuzu zannederler.
Bir zarar gördüklerinde bizi yok etmek için yırtık kara kitabın sırlarını açar ve acımasızca çekerler enerjimizin boyutunu kendi taraflarına, yok ederler bizi.
Her geçen zaman bizim varlık alanlarımızı daraltıyor,ele geçiriyorlar. Öldüklerinde etrafa pis kokular yayan et artığı bırakırlar.Bizim gibi ölünce temiz ve artıksız ölümleri yoktur.Onlar en fazla bir yüz zaman yaşayabilirler.Biz onların on beş katı yaşarız.
Git gide onlarla daha çok iç içe giriyoruz.Bu vaziyet onlarla daha çok temas etmemizi,daha çok irtibat kurmamıza dolayısıyla insancıkların bizden etkilenerek ruhsal hastalıkların artmasına sebep oluyor."
Dedi ve taifenin trans halinde onu dinlemesinden duyduğu mutluluğu dile getirdi. Son söz olarak " İşte bu hal insancıklara zarar verdiği kadar bizim varlığımıza da zarar veriyor.Onlardan uzak durun...Uzakta yaşayın." dedi.
Gecenin ilerleyen saatlerinde hahişi toplantıyı bitirdi.Taife değirmenin etrafında sessizce bekliyordu.
Nufhas adlı genç ve meraklı cin insancıkların pencerelerinden ormana vuran sarı ışıklara dayanamadı.Köye doğru kaydıKöy mezarlığının üzerinden duvarın kenarındaki evin camından içeri baktı.Sonra evin kapısı açılınca su çeşmesinin altına gitti.Dışarıya elinde su güğümü ile küçük bir insacık çıktı.Nufhas çeşmeye doğru gelen insancığın yüreğini okudu. Annesi yakınz zamanda ölmüş olan küçük insancıkla birden göz göze geldiler.Nufhas ona annesinin suretinde göründü.İnsancık ona doğru koşunca o da ormana doğru koştu.ellerini uzatıp insancığa "geeelll" dedi.."geelll...sarı civcivim""" tıpkı annesinin dediği gibi.İnsancık elini ona doğru uzatarak ormana doğru ilerledi.Nufhas onu mezarlığa kadar sürükledi.Küçük insancık annesine ulaşabilmek için var gücüyle mezarlığın duvarına tırmandı,bu sırada duvarın üzerindeki cam kırıkları ellerini kesti.kan kırmızılığı ay ışığında siyah görünüyordu.Nufhas "Hadi kızzımmm.hadi Zehraaaaa" diye seslendi.Nufhas ona mezarlığı geçtiği zaman şarkı söylemeye başladı.Annesi gibi hüzünlü ve ince sesiyle şarkıyı söylerken insancık yavrusu peşinden hızlı hızlı gelmekteydi.Küçük insancık mavi bir ışığın aydınlattığı annesinin kırış buruş yüzünü, daha önce de gördüğü çiçekli eteğini, ağlamaklı gözlerini görüp karanlığa doğru heyecanla ve umutla ilerliyordu. Bir kaç dakika sonra değirmene iyice yakınlaştılar.Değirmenin nemli duvarlarına köyden yükselen feryatlar yapışıp kalıyordu.
II
Cim...Dal...Kaf !
Cim...Dal....Ze !
Her söylenişte kendi boyutundan uzaklaşıp,gittikçe artan bir nüzul halinde ağırlık çöküyordu üzerine.
Ağırlık arttıkça bütün enerjisini kaybediyor,kuvvetini kendine doğru çeken gücün etkisiyle adeta bir felç haliyle düşüyordu,yetilerini ve sesleri kaybediyordu.
Cim...Dal...Ha !
Bütün enerjisi çökmüş halde kulağına bir davul gibi vuran sesler buzdan gülleler gibi vuruyor dengesini alıp götürüyordu. Tuttuğu enerji dolu varlığı gittikçe küçülüyor, etrafını saran kuzguni karanlıktan maviliğini göremeyince dehşete düşüyor ve istemediği yöne bilmediği bir kuvvet tarafından çekiliyordu.
Bir anda karanlık bir perde gibi yırtıldı ve kendisini lüks ışığı altında,bir kahve fincanının içerisinde buluverdi. Bu beden onun değildi...Zorşa giydirilmiş dar bir elbise gibi acı veriyordu...Küçük beyaz bir köpek suretinde hareketsiz düştüğü bu fincanıjn içerisine bakan insancıkları görünce ümidini tamamen yitirdi. Kıllı insancık kara kitabın sayfasını çevirip fincanın içine doğru üfledi. O anda fincanın içerisindeki suyun yüzeyine doğru yükseldi Nufhas.İnsancığın sesi fincanın içerisinde yankılandı:" Şimdii..Zehra kızım,bak bakalım o küçük beyaz köpeği görecekmisin ?
Zehra fincanın içerisine doğru eğildi,beyaz köpekciğin fincanın içerisinde uyduğunu görünce eliyle işaret etti."Orda uyumuş" dedi.Sakallı insancık ellerini ovuşturarak " Tamamdır bu iş" dedi.ve eline beyaz bir ip alıp kemet yaptı,suyun içine attı. İki ucunu yavaş yavaş çekmeye başladı.Dudakları hızlı hızlı kara kitabın sır dolu kelimelerini okuyordu.Okuyor ve üflüyordu,o üfledikçe Nufhas ipe doğru yaklaştı ve boynu kemendin içerisine girince,kıllı insancık ipin iki ucunu sıkıca çekti.Kemet düğüm oldu ve fincandan dışarı çıkarıp küçün kıza:
"Kızım şimdi o küçük köpek nerde?" diye sordu.Küçük kız korku dolu gözlerle elindeki ipe bakıp "İşte orda,boğulmuş" dedi.
III
Nufhas başına gelenin ne olduğunu anlamıştı ama geç olmuştu.O sadece küçük kızıl saçlı insancığı görünce tutulmuş,ona " en çok ne istersin" diye sormuş, o da "küçük beyaz bir köpeğim olsaydı ne güzel olurdu" demişti,içinin sesiyle.Nufhas da ona istediği sevdiği küçük şirin bir köpek oluvermişti.Biliyordu ki her cin insanlara görünmez.Bunu ancak genç de olsa Nufhas gibi yetenekli cinler yapabilir.Öyleyse Nufhas da bu özel kabiliyetlerinden faydalanabilir,kızıl saçlı insancığa iatediği şekilde görünebilirdi.Geceyarısından sonra doğruca küçük kızıl saçlı insancığın evine gidiyor,bir müddet evin hamamında bekliyor ve daha sonra büyük insancıklar uyuyup üzerlerine örtüler serince kızıl saçlının odasına giriyordu.
Küçük insancık uyurken yanına gitmiş,ona şarkılar söylemiş,saçlarının arasında gezinmiş,kulağına annesinin sesiyle fısıldamış,onu güldürmüştü.Gün geçtikçe Nufhas bu güzel insancığa karşı olan zaafı nedeniyle her gece yanından ayrılmaz olmuştu.O gece onu alıp kendi boyutuna taşımak istemiş,fakat insancığı değirmene götüremeden bulmuştu köydeki insanlar.
Sonra da olan olmuştu.
Köylüler kızıl saçlı kızı bulduklarında yüzüne simsiyah kömür sürülmüş olarak buldular.Gözleri boş boş bakıyordu.Nufhas bu sırada onları gözlüyor,kızıl saçlı insancığı götürmelerine sinirleniyor ağaç dallarını üfleyerek onları korkutmaya çalışıyordu.
İnsancıklar kızıl saçlıyı eve götürüp oturdular.Bir halka kurup ortaya bir fincan koydular ve başladılar okumaya....Nufhas tavandan onları gözlüyor ne yapmaya çalıştıklarına anlam veremiyordu.Biraz sonra..
Tavanın her yanına Nufhas’ın enerjisini alacak kadar etkili sesler vurmaya başladı.
Cim...Cim...Dal !
Nufhas kızıl saçlı insancığı görmeye çalışıyor ama her yer karanlığa kayıyordu,durmak istedi duramadı.
Cim...Dal...Haaaa !
Kaçmak istedi bu sefer Nufhas..kaçamadı.
Küçük beyaz bir köper suretinde fincana çekilmeye başladı.Sonra da fincanın içerisinde hareketsiz kalınca ,başının üzerine bir ip salıverdi insancık.Dudakları hızlı hızlı oynuyor,alnından dökülen boncuk boncuk terler yanaklarından aşağıya iniyor,kıllarından asılıp yere düşüyordu.Ve ipi çeviriyordu Nufhas’ın başında.O fincanın içerisinde hareketsiz dururken iki düşman cin fincanın içerisine girip kemendi Nufhas’ın başına geçirdi ve ipin uçlarını çekmeye başladılar.Nufhas onlar ipi gerdikçe enerjisinin bloke edildiğini ve çekildiğini hissetti.Bir kaç saniye sonra Nufhas’ın hayatını sağlayan enerji çekilip alındı.O artık başka bir boyuta gitmişti,dünya aleminde yok olmuştu.
Cin taifesi değirmenin etrafında toplanmış eski bilgileri okuyorlardı ki,bir haber Nufhas’ın insancıklar tarafından çekilip boyuttan atıldığını söyleyince Hahişi...yükseldi ve .
"Hürmet kuşu yol göstersin." dedi sadece.Ve derse devam ettiler.
Değirmenin rutubet kokulu tahtaları arasında ince ..tiz sesleriyle ders yapan cinler mavi duman halleriyle sallanıp dururlarken, değirmenin az yukarısında kıllı ,başında beyaz sarığıyla yaşlı bir insancığın onları gözleyip eski kara kitabın sayfalarına bir şeyler yaazdığını farkedemiyorlardı.
Ta ki o seneye kadar.