Kayıp İnsanlar
Sesler ve görüntüler vardı. Neden sonra sesler kayboldu. Sesler bozuk bir kaset gibi tok çıkıyordu. Görüntüler yağmurlu bir gece yolculuğunda otomobil camında kayıp gidiyordu. Uzak bir şehirde yüzü serçe parmağım kadar olan bir kız çocuğu kikirdiyordu. Öptüğüm kızlar aynı anda beni düşünüyordu. Annem benim için dua ediyordu. Martılar uçuşup bağrışıyordu. İki ergen oğlan bir şemsiyenin altında yürüyordu. Balıkçının oltası yine rast gelmiyordu. Domatesin kilosu bir lirayı çoktan geçmişti. Tünelden Galata’ya çıkış yine yokuş ve yorucuydu.
Ne zamandır elinde ki mikrofonu tutuyordu bilemedim. Küçük çocuk bir tabureye oturmuş, sol elini yumru yapıp çenesine dayamış, diğer eliyle ilkin bahsettiğim mikrofonu tutuyordu. Yanında bağlama tıngırdatan babası veya amcası olabilirdi. Sesin yüksek çıkması için mikrofonu bir hoparlöre bağlamışlardı. Adam hem çalıyor hem de bir şeyler mırıldanıyordu. Küçük çocuk gece yarısını çoktan geçmiş olmasına rağmen –olması gereken yerde, yatağında değil de- oradaydı. Ekmek parası için buradayım der gibi bakıyor, gözleri büyüdükçe büyüyordu. Yanına hafifçe eğildiğinizde ‘öğretmenime söylemeyin burada olduğumu,’ diyordu. Çocuk önünden geçen onlarca kayıp insana bakıyordu. Anlam veremediği bir şeyler olmalıydı.
Önünden geçen kayıp insanlar küçüldükçe, küçük çocuk büyüyor, büyüyor, büyüyordu. Öyle ki çocuk, şimdi Topkapı yarımadasından görülebiliyordu.
Mayıs 2010
Mehmet Koçal
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.