- 1737 Okunma
- 18 Yorum
- 0 Beğeni
BOYA SANDIĞI
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
O gece, kendi evlerinde geçirecekleri ilk geceydi. Dışarıda, keskin bir soğuk çıkmış, rüzgarın sesi, tam olarak kurumamış sıvalı barakanın, açık kalan yerlerinden, tiz bir ıslık gibi içeriye giriyordu. Çevrede çok fazla da ev yoktu. Her yer çamur içindeydi. Belediye, daha yeni imara açılmış bu bölgede çalışmalara başlayamamıştı. Genellikle burayı tercih eden , en az üç veya beş çocuk sahibi ailelerdi. Ya da durumu çok iyi olmayıp, sadece ev sahibi olabilmek ümidiyle, oradan bir arsa almış insanlardı.
İşte bu ailelerden birinin oğluydu Orhan. Yıllarca, kirada oturduktan sonra, ev sahibinin bir sözüne kızarak bu arsayı almıştı babası. Kolay mıydı beş çocuk sahibi olmak, onları okula göndermek ? Üstleri, başları, harçlıkları derken, bir kamyondan kazandığı gelir yetmiyordu hepsine. Hele bir de karısının fedakarlıkları olmasa, evin yolunu bulamayacaktı. Peş peşe olan çocuklarının bakımı ve ev işlerinden arta kalan zamanı, yengesi ile birlikte badana yaparak değerlendiriyor, oradan kazandığı para ile de evinin ihtiyaçlarına harcıyordu. Bazen, bu paralardan harcamadığı kısmını da biriktiriyor, acil durumlarda kullanıyordu. Büyük bir cesaretle başladıkları inşaatı, hep birlikte çalışarak, çok az amele tutarak, oturacak hale getirmişler ve hemen arkasından oturmuşlardı. Acele etmelerinin sebebi, okulların açılma zamanı gelmek üzereydi. Bir de ev sahibi ile aralarına mesafe koymalarındandı. Başlarında, onca yılın ardından kendilerine ait bir çatı olacaktı. Kendilerine ait bir bahçe, orada istedikleri sebzeyi yetiştireceklerdi. Yapacakları küçük bir kümeste de belki tavuk besleyecek, ondan her gün taze yumurta alacak ve onu yiyeceklerdi. Oraya taşınmaları ile kiradan kurtulmuş fakat oranın çamuru başlarına dert olmuştu. Dört çocuk, sabahın erken saatlerinde hazırlanıyor ve çamurlu yollarda savaş vererek okullarına ulaşıyorlardı. Üstelik çok ıssız olduğu için sürü halinde gezen köpeklerle karşılaşıyorlar, korku sarıyordu hepsini. Bunun dışında, tertemiz bir havanın varlığı, hemen evlerinin yakınından geçen ve şırıl şırıl akan derenin güzelliği ise onlara huzur veriyordu. İçindeki balıklar ve orada yüzen ördekler ise görülmeye değer bir manzara oluşturuyordu.
Aradan biraz daha zaman geçtikçe, başka aileler de ev yapmaya başlamış ve epeyce bir komşuları olmuştu. Tanıştıkça, kaynaşmaya başlıyorlar, Anadolu kültürü gereği yardımlaşma ve komşuluk ilişkileri gelişmeye başlamıştı. İlkbaharda bahçe bellenmiş, dört kızdan en büyüğü olan Halime, aklına ne gelirse ekmişti bahçeye. Yetişmeyeceğini bildiği halde karpuz bile ekmişti toprağa. İkinci büyük kız ise başka şehirde, yatılı okuduğu için ancak bu şamatanın içine yaz aylarında dahil olabiliyordu. Diğer dört çocuk, iki göz oda ve bir küçük mutfaktan ibaret olan barakanın içinde, mutlu bir şekilde yaşamlarını devam ettiriyorlardı.
Orhan, evin en küçüğüydü. Anne ve babasının verdiği mücadeleyi görüyor ve bu duruma çok üzülüyordu. Kızlar,ev işlerinde annelerine yardım ediyorlar, o da bazen kamyonculuğu bıraktıktan sonra taksicilik yapmaya başlayan babasının yanına gidiyor, çocuk kalbiyle babasının arkadaşlarını, çevreyi gözlemliyor ve eğleniyordu.
Sokaktan geçen simitçilere bakıyor ve içinden ;
“ Ben de simitçilik yapsam nasıl olur acaba “ dediğinde daha dokuz yaşındaydı henüz. Yakınlarındaki simitçi fırınına gitti ve simitçiyle konuştu. Simitçi, önce ona bakmış ve inanmamıştı sanki. Aslında satabileceğine kendisi de inanmasa da, kendini mecbur hissediyordu.
İlk başladığında, kafasında taşımakta zorlandığı simit tablasından, üç beş tane zayiat vermişti ama sonra alışmıştı. Sabahın çok erken saatinde, yatağından kalkıyor, simitçi fırınına gidiyor, aldığı simitlerle evlerinin önünden geçerken, eve uğruyor ve simitlerden altı tanesini mutfağa bırakıyordu. Sonra da çarşıda sattığı simitlerin parasından, kendi hakkını aldıktan sonra kahvaltıya yetişiyordu. Komşudan satın aldıkları sütün eşliğinde, mis gibi susam kokan çıtır simitlerle, kahvaltılarını neşeyle yapıyorlardı.
Yaptığı hesaplar ile simitçilikle fazla bir para kazanamadığı ortadaydı.Bu duruma bir çözüm bulmak için devamlı düşünüyordu son zamanlarda. Mahalle arkadaşlarından Necati ile bu konuyu konuşmaya karar verdi. Nereye gitseler beraber gidiyorlardı çünkü.
- Ya Necati, ben simitçiliği bırakmaya karar verdim. Ah bir param olsa, boya sandığı alacağım. Sonra da boyacılık yapacağım. İyi para var o işte. Ben hesabını yaptım. Günde on ayakkabı boyasam, beş kuruştan elli lira. Ben çocuk olduğum için daha çok boyatan olur. Ne diyorsun fikrime ?
- iyi fikir Orhan da ! Boya sandığını alacak parayı nereden bulacaksın. Baban verir mi ? ondan istesen ?
- Ondan isteyemem. Çok sıkışık şu aralar. Ben de onlara yardım etmek için istiyorum boyacılık yapmayı. Başka bir çare bulmamız lazım. Ama nasıl ?
- Kendimiz yapalım. Olmaz mı ? Yapamaz mıyız ?Pazarcıların sandıklardan yaparız. Benim elimden gelir öyle şeyler. Deneyelim bir kez. Ne kaybederiz. Hatta iki tane yaparız.
- Tamam Necati ! Yarın başlayalım. “
- Tamam Orhan.
Ertesi gün erken saatlerde buluştuktan sonra hale giderek oradan aldıkları limon sandıkları ile eve döndüler. Yaklaşık bir hafta uğraştıktan sonra yaptıkları boya sandığına baktıklarında, moralleri bozulmuş fakat yine de sevdalarından vazgeçmemişlerdi. Unuttukları tek şey de, boya ve fırçaydı. Onları almak için de paralarını birleştirmişler fakat sadece boyayı alabilmişlerdi. Boyaları ortak kullanacaklardı o yüzden de. Fırçaya da çözüm bulmuşlar, evdeki elbise fırçasını kullanmaya karar vermişlerdi.
Boyacılığın ilk gününde ve erken saatlerinde, mahallenin başında buluşmuş ve sırtlarına aldıkları, boya sandıkları ile çarşının yolunu tutmuşlardı. İlk heyecanla, Belediye meydanında bulunan, tarihi bir kahvehanenin önünden geçerlerken; masada oturan elli- elli beş yaşlarında, kır saçlı ve biraz tombulca bir beyin onlara;
- Oğlum ! Bakar mısın buraya ?
Diye seslenmesi üzerine, hevesle yanlarına gittiler.
- Bana mı seslendiniz acaba ? Buyurun
- Oğlum adın ne senin ?
- Benim adım Orhan, arkadaşımın adı da Necati
- Memnun oldum Orhan. Memnun oldum Necati. Ayakkabılarımı boyatacaktım da onun için çağırdım sizi.
Orhan’ ın ve Necati’ nin yüzünde oluşan bir sevinç ifadesi belirmişti. İlk müşterilerinin ayakkabısını boyayacaklardı. Orhan, boya sandığını yerleştirmiş ve elindeki küçük iskemleye oturmuştu bile cevap vermezden önce.
- Buyurun boyayım hemen.
- Aferin oğlum size. Hayata bu yaşlarda başlamanız çok güzel. Sen kimin oğlusun bakalım ?
- Şoför Rüstem’in oğluyum amca.
- Kaç kardeşsiniz ?
- Beş kardeşiz. En küçükleriyim ben.
- Kaça gidiyorsun.
- Dördüncü sınıfa geçtim.
- Kardeşlerin okuyor mu ?
- Evet, hepsi de okuyor.
Hem sohbet ediyor, hem de ayağını boya sandığına koymasını bekliyordu. Kendi başlarına yaptıkları boya sandığının dayanıklı olmadığını bildiğinden, herhangi bir terslik olmaması için dua ediyordu içinden. Tam o esnada, adamın ayağını koymasıyla, boya sandığı paramparça olarak yere dağıldı. Bir taraftan dağılan parçaları toplamaya çalışıyor, diğer taraftan da mahcubiyetini gizlemeye çalışıyordu. O sırada adam da onlara yardım etmeye başlamıştı. Topladıkları parçalarla birlikte, ilk gününde ve ilk işinde yaşadığı bu hayal kırıklığı, yüzüne yansımıştı sanki. Adam, onun bu haline çok üzüldüğünü belli etmemeye çalışarak ;
- Oturun bakalım şu sandalyelere. Birer çay içelim beraber. Benim de torunlarım var. Fakat çok uzaktalar. Biraz sohbet edelim.
Garsona seslenerek, çocuklara iki oralet, kendine de çay söyledikten sonra sohbetine devam etti.
- Boya sandığını, nereden aldınız ?
- Şey… Almadık kendimiz yaptık. Fakat işe yaramadı.Size de mahcup oldum.
- Olur mu oğlum öyle şey ? Ne güzel yetiştirmiş aileleriniz sizi. Bir yerden başlamak lazım. Emek vererek bir boya sandığı yapmışsınız. Sizi değerli kılan da bu zaten. Çaba göstermek. Siz de sokakta top oynayabilirdiniz. Bak sana ne diyeceğim. Ben size birisinin ismini vereceğim. Adı Marangoz Ahmet…. Borazanlar mahallesinde, atölyesi var. Ona benim selamımı söyleyin. Şu parayı da verin. Size güzel bir boya sandığı yapsın.
- Olmaz ! Kabul edemem. Sizi tanımıyorum.
- Olur mu oğlum tanıştık ya ! Benim Adım Emin. Hem ben bu parayı, karşılıksız vermiyorum ki ; Bu para karşılığında, benim ayakkabılarımı boyayacaksınız. Böylece, ödemiş olacaksınız.
- Sizi nerede bulacağız peki !
- Burada otururum genelde. Yüksek kahve benim mekanımdır.
- O şartla kabul ediyorum ama. Çok teşekkür ederiz Emin amca. Devamlı boyayacağım sizin ayakkabınızı.
- Hadi bakalım için oraletlerinizi. Soğudular bile !
Hayal kırıklığı ve sevinci aynı anda yaşamışlardı o gün. Ertesi gün, Marangoz Ahmet’ e giderek, boya sandığının siparişini ve Emin Amca’ nın selamını ilettiler. Yaklaşık on beş gün sonra da, gıcır gıcır bir boya sandığı ile yüksek kahvenin yolunu tuttular. Fakat, Emin amca orada değildi. Her gün uğruyor fakat onu bir türlü göremiyorlardı. En son gittiklerinde de, kahvehane sahibine sormaya karar verdiler.
- Burada bir amcayla tanışmıştık. Adı Emin idi. Onu nerede bulabiliriz? Tanıyor musunuz onu acaba ?
Adam biraz düşündükten sonra;
- Ha Emin Bey’i mi soruyorsunuz ? O, burada oturmaz. Aslen buralıdır. Ayda yılda bir gelir buraya. İki üç gün kalır gider. Yeni geldi gitti.
- Ne zaman gelir acaba ? Gelirse, bizim aradığımızı söyleyebilir misiniz kendisine ?
- Tabii ki ama yakında geleceğini sanmam. Kim aradı diyeyim oğlum ?
- Orhan ve Necati aradı dersiniz ? Biz yine uğrarız arada bir. İyi günler.
O günden sonra kaç defa gittilerse, yoktu orada. Onları teşvik etmek için o şekilde bir senaryo yapmış olmalıydı. Ondan bir boya sandığı, hatıra kalmıştı onlara. Hiç karşılaşmadılar bir daha da.
EŞİME AİT BİR ANI, TARAFIMDAN HİKAYELEŞTİRİLMİŞTİR.
YORUMLAR
Hayatımın bir parçasını yazınızda yaşadım,
ellerim simsiyah olurdu,utanırdım okulda,
öğretmen tahtaya kaldırmasın diye dua ederdim,
ben utanırdın,o gurur duyardı
ben mecburdum boya sandığına
o örnek gösterirdi
byüyünce anladım ki
benimde oyun hakkım varmış
o hakkımı boya sandığı çalmış..::((
siz ayakkabılarınızı yine çocuklara boyatınız ne olur
beni ağlattınız usta...
ellerim geldi aklıma...::(
işte öyle..::((
selam ve saygılarımla...
Nermin Kaçar
Sevgili Nermin, hayatın içinden çok bizlerden bir öykü. Güne gelmesine çok sevindim, kutlarım.
Anlatım okuyucuyu içine alıyor, tebrikler canım benim, selam ve sevgilerimle.
Nermin Kaçar
Dededen çarık sağlamları saymazsak piyasadaki kalburüstü işadamı, fabrikatör vs kodamanların çoğunun göbek adları “Orhan” dır. Hemen, hemen hepsi küçüklüğünde ya pazarlarda su satmıştır, ya simit. Ya da belediye halinde hamallık yapmıştır. Mutlaka limon sandığından bozma bir boya sandığında fırça tıngırdatmıştır.
Gelgelelim çoğu da balık hafızasına sahiptir. Geçmişlerini hiç hatırlamazlar. Karşılarına bir “Orhan” adayı çıktığında pek hoyrat, pek haşin olurlar. Geçmişe geçmiş ola.
Emin bey mi, o kesin dededen çarık sağlamdır. (istisnalar müstesna)
Tebrikler
Saygılar, selamlar
Nermin Kaçar
Ağyar
Enişte beyden binlerce özür diliyorum.
O kadar çok o tip insanla karşılaştımki hayatımda ister istemez, tabiri caizse yargısız infaz yaptım. O zaman enişteyi "istisnalar" kategorisine alıyorum hemencecik :-)
Tekrar özürler, selamlar
Nermin Kaçar
Nermin Kaçar
sevgili arkadaşım, şu an değerli arkadaşımız Nil Kurt'un evindeyim. Gümüldür mandaina festivali için gelmiştim. yine de siteden uzak kalamayıp baktım. Güne gelen yazını kutlarım. Hayatın gerçeklerini ve bu gerçeklerle savaşmakta bizlere her zaman bir yardımcı olduğunu yazınla ne güzel anlatmışsın.
kutluyorum ve ben de boyacı şiirimi burada paylaşmak istiyorum.
sevgimle...
BOYACI
İndirdi sırtından boya sandığını
Duvarın dibine oturdu çocuk
Bir umut parladı kara gözlerinde
Elleri de karaydı gözleri gibi…
Yanından gelip geçenleri
Kol açan ederken bakışları
Bir adama seslendi utanarak
Boyayalım mı ağabey?
Çocuğun yüz ifadesi
Alı koydu adamı yolundan
Az önce boyatmasına rağmen
Kırmadı çocuğun bu isteğini
Önce sağ ayağını koydu sandığın üzerine
Sol yanının ağrıdığını hissetti aniden
Aldırış etmeden kalbinin acısına
Çocuğun gözlerindeki ışığa odaklandı
Hünerli elleriyle ustaca kullanıyordu fırçayı
Parlattığı ayakkabılara gururla baktı çocuk
Adam uzandı alnındaki terinden öptü önce
Sonra bütün sevgisini verdi parası ile birlikte
Her gün aynı sahneyi tekrarladılar
Boyalı ha(ya)lleriyle umut birikti
Bir yandan okulun yolunu tutarken
Işıkla gülümsüyordu yaşama
Var gücüyle okudu çocuk
Geçmişini sırtında taşıyarak
Koca adam oldu...
Nermin Kaçar
Yazarın gözlem gücü,en ufak ayrıntıyı görür ve onu edebiyat eserlerinden birinin içerisine yerleştirir.Bu,öykü,roman,şiir,tiyatro v.s.dallarından biri olabilir.
Boyacıyı,bir kadın yazar olarak o kadar güzel yazmışsınız ki;sizi kutlamaktan ziyade karşınızda saygı ile eğilmek lazım.
Fazla söze gerek yok. Siz yazacaksınız bizler de keyifle okuyacağız.
Selam ve saygılar efendim.
Nermin Kaçar
edebiyatın öykü dalını incelikle işleyen kalemlerden birisiniz...
ki bu çalışma en iyi örneklerinden biri...
kutladım...
Nermin Kaçar
Nermin Kaçar
Sevgili Nermin'ciğim güne gelen anlamlı ve güzel öykünü tebrik ederim. Sevgilerimle..
Nermin Kaçar
"Hayatın Yazarı" olduğunun farkındasın değil mi Nermin? Her öykün bir öncekinden daha etkileyici ve mükemmel. Kutluyorum arkadaşım. Yüreğine sağlık. Sevgilerimle.
Nermin Kaçar
BİR YAZAR BİLİNMEYENLERİ OLDUĞU KADAR BİLİNEN GERÇEKLERİ DE FARKLI BİR ŞEKİLDE KALEME ALMALI.BŞTE SİZDE BU ÖZELLİK FAZLASIYLA VAR.
BOYACIYI,EN İNCE DETAYINA DEK İŞLEMİŞSİNİZ.BU DA SİZİN ÖYKÜ ÜZERİNDE NE DENLİ BAŞARILI OLDUĞUNU GÖSTERİYOR.
PUANIM TAM.
SELAMLAR.
Nermin Kaçar
Nermin Kaçar
Nermin'ciğim çok etkilendim. Hayata hep tutunmak ve çalışmak gerek.. Allah hep iyi insanlarla karşılaştırsın. Ben hep güzel yüreklilere hayatın biraz daha iyi davrandığını düşünüyorum en azından Allah bir şekilde yardım ediyor. Teşekkürler paylaşımın için. Yine güzel bir anlatımdı. Usta kalem teşekkürler. Sevgilerimle..
Nermin Kaçar
İlk başladığında, kafasında taşımakta zorlandığı simit tablasından, üç beş tane zayiat vermişti ama sonra alışmıştı. Sabahın çok erken saatinde, yatağından kalkıyor, simitçi fırınına gidiyor, aldığı simitlerle evlerinin önünden geçerken, eve uğruyor ve simitlerden altı tanesini mutfağa bırakıyordu.
Gerçek,yaşanmış bir anı olduğu her halinden beli yazarım.Öyle içten anlatmışsınız ki bir anda öykünün içerisinde buldum kendimi"Neredeyse beni mi anlatıyor" diye aklıma bile gelmişti.Çünkü ben de çocukluğıumda çok simit sattım.Yukardaki parağrafı da onun için yapıştırdım.Sabahleyin,simitleri simitçiden aldıktan sonra bağıra bağıra dolaşır kendi evime gelirdim.Kahvaltıyı hep birlikte evde yapardık.
Yalnız,ayakkabı boyacılığı yapmadım. Başka aklına ne gelirse hepsini denemiştim.
Öykü,baştan sona dek beni çok etkiledi.Küçük yaşamlardan büyük dersler çıkaracak cinsten harika bir anlatımla bizlere estetik değeri olan bir öykü sunmuşsunuz.
Usta bir kaleme de böyle öyküler yazmak yakışıyor.Adeta öykü fabrikası gibisinizmaaşallah.Duyduğunuz en ufak bir şeyi hemen kaleme alıyorsunuz.Bir gün yan yana oturup çay içme imaknı olursa hayatımı anlatyım da bunları" roman "olarak yazarsın,olmaz mı?
Sabah sabah içime yaşama sevinçi doldu adeta,sizin öykünüzle,biraz hüzünlü de olsa.
Siz her zaman yazın usta yazar.Benim gönlümde her gün güne gelmeye layıksınız.
Puanın on üzerinden on.Tam puan.
Tebrikler.
Gününüz aydınlık olsun der,selamlarımı iletirim.