BENİM DE HAYKIRMAYA HAKKIM VAR
Çok şey demek geliyor şimdi içimden… Çok şey haykırmak… Ama inadına yazmayacağım…
Hani her gün TV lerde koca koca adamlar çıkıp nutuk atıyordu vatan, millet, Sakarya, demokrasi millet iradesi Çankaya bekçileri hani nerdeler? Sanki bu ülkenin bu hale gelmesinde kendilerinin hiç katkısı yokmuş gibi kendi ufak dünyalarında mutlu mutlu koltuklarında oturup tırnaklarıyla o koltukların altından gitmemeleriyle meşguller…
------------------------------------------------------------------------------------------------
Şimdi bu toz duman içine ben girmeyeceğim sakındığım için değil, korktuğum için hiç değil… Sadece bu görevi biz onlara verdik onlar mecburlar bu işin içinden çıkmaya bu onların görevi… Ha sıra bize geldiği zaman biz bize düşeni mutlaka yapacağızzzz…
Dedim ya çok şey haykırmak… Önce kendime sonra çevremdekilere, sonra herkese…
Birde bilsem ne söyleyeceğimi, her şey daha kolay olacak tabi… Ben sesimi duyacak mıyım? Evren duyacak mı? Herkes duyacak mı? Duyduğunu varsayalım doğru anlayacak mıyız?
Yinede umutlu olmak istiyorum… Gün geliyor, en anlaşılmazı anlıyor insanoğlu “öteki”ne dair… Gün geliyor en duyulmaz sesi duyuyor… Bazen de neden gözümüzün çapağını görmeyiz, burnumuzun dibindeki kokuları alamayız ve kulağımıza gelenleri hiç aldırış etmeyiz… Ve bütün bunları akıl, fikir, eleğinde eleyip neden adalet terazisiyle tartmayız? Neden ellerimizi uzattığımız insanlar ellerimizi tutmazlar? Neden tutar gibi görünüp canımızı acıtırlar… Aklımın ermediği hem dost hem düşman tabiri nasıl bir arada kullanacağım…
Bunca kafa karışıklığının ve bunca belirsizliğinin içinde geceleri nasıl uyunacak? Uyunsa şayet nasıl uyanılacak? Hadi uyandığımızı düşünelim nasıl tahammül edilecek?
Diyeceğim; yaşam zor reklâmlara benzemiyor hiç bir şey… Gülünce evren sana gülmüyor mesela, kirlenmekte her zaman güzel olmuyor, arınmak zaman alıyor, yoruyor…
“Her seçim bir kaybediştir. Bir şeyi seçer başka bir şeyi kaybedersiniz…” Seçmek… Adına yaşam dediğimiz bu yanılsama insanlara verdiği en büyük ödülü, farkında olmasak da…
Her gün aynı ve ayrı zamanlara uyanan sabahlarımız, her gün aynı ve ayrı sabahlara uyuyan gecelerimiz var… İçimizde onulması imkânsız gedikler, boşluklara durmadan dalıyoruz…
Pırıltısını hiç his etmediğimiz “his etmek istemediğimiz” zamanlara…
Nicedir dayatılanı yaşar olmuşuz… Nicedir adımız insan olmam nın geçmişte ayrılır olmuşuz birkaç sıfat tamlamasıyla… Ve yine, nicedir aynalar daha bir uzak gelir olmuş tanıdık simalara… Ezbere davranışlar, sıkı kalıplar içinde savrulup durmuşuz… Boğulmuşuz… Savunduğumuz ve varsa dilimize tutsak kalmışta akmamış içimize, en derinimize… Sevgi demişiz, saygı demişiz, özgürlük demişiz, adalet demişiz, sağduyu demişiz, demişsizde bunları yaşayan insanları hep eleştiririz eğri büğrü yaşamlarımıza bakmadan… Ezbere yaşam gün gibi ortada işte… Makamlar işgal etmişiz, meydanlar doldurmuşuz, sloganlar atmışız, sevgi-saygı demişiz, insanlık onuru demişiz, tıpkı yaşasın Özgürlük dey ipte dönüp evimizdeki kadınımızı esir sandığımız gibi…
Her şeyi bilmişiz de… Eğreti durmuş her ad yamacımızda… Eğreti zamanlar doğmuş alaca karanlıklara… Doğru yok, sevgi yok, saygı yok, sonuç yok… Neden yok?
Yeni doğan çocuklara “anne” demeyi öğrettiğimiz gibi insan demeyi öğretemediğimiz için…
Bize düşen görevi yapmadığımız için, sorumluluklarımıza sahip çıkmadığımız için, çözülecek sorunları bana ne ne hali varsa görsün deyip sorumluluktan kaçtığımız için… Ön yargılı davrandığımız için, başkasının hayatını karartmaktan kaçınmadığımız için, ben değil biz olamadığımız için, okumadığımız için, düşünmediğimiz için, dinlemediğimiz için, anlamak istemediğimiz için, doğru zamanda doğru yerde doğruyu yapmadığımız için…
Başkaları için karar verirken başkalarında bir gün bizim için karar verebileceğini anlayamadığımız için… Tıpkı neyi ne zaman nasıl yiyeceğimizi bilmediğimiz zaman vücudumuzun nasıl tepki verdiğini bilmediğimiz için…
Bir anda mideniz bulanmaya başlar, boğazınızda bir yanma hissedersiniz. Sonra midenizdeki asitlerin alevi dudaklarınıza vurur. Gözleriniz nemlenir… Anidir, nereye kusacağınızın hesabını yapmazsınız. Tek derdiniz rahatlamaktır. Rahatsız edici olsa da öncesi, sonrası büyük bir rahatlık, mutluluk ve arınmışlıktır…
Kusmak, istemsizdir. Seçilmemiştir. Biyolojik sisteminizin kabul etmediklerinden kurtulmanın en iyi yöntemidir. Manifestodur, eylemdir, isyandır kusmak!
Biyoloji dediğimiz, birkaç yemek artığından ibaret de değildir üstelik… Haliyle sadece öğütülmüş, işlemden geçirilmiş ‘artık’ kusmaz insan… Öğütülmüş, işlemden geçmiş acısını, hüznünü, hasretini, isyanını da kusar…
Önce, zihniniz bulanır, yüreğinizde ve boğazınızda bir yanma hissedersiniz. Sonra, düşünüp hissettiklerinizin alevi cümlelerinize vurur. Gözleriniz bazen nemlenir bazen de korlanır. Evet, böylesi bir kusma ‘eylem’i de anidir, nereye kusacağınızın hesabını yapmazsınız. Tek derdiniz rahatlamaktır. Zira içinizdekiler taşınamaz olmuştur. Bünyeye ağırlık olmuştur… Rahatsız edeci olsa da öncesi, sonrası büyük bir rahatlık, mutluluk ve arınmışlıktır…
Ama ortada önemli ve gözle görülmesi gereken bir fark vardır. Seçilmiştir. Karar verilmiştir. İstemlidir… Böylesi daha koyu bir manifesto, daha güçlü bir eylem ve daha gürültülü bir isyandır! Biz de diyoruz ki… Aklımızdan geçeni, yüreğimizden akanı kusacağız bilerek ve isteyerek (istemlice)…
İstemli olarak kustuklarımızın nereye gittiği ile ilgilenmiyoruz. Bu bir gül bahçesi de olabilir, bir dost halısı da… Bir kaldırım taşı da olabilir ya da (ne fark eder ki) pislik içinde yitmiş bir klozet de…
Tek derdimiz zihnimizin yükünden kurtulup kendimize bir hava boşluğu yaratmak… Kavgamız kimseyle değil, kendimizle… Kimseyi aydınlatma, bilinçlendirme, kimsenin yitiğini bulma, elini tutma derdinde değiliz.
O yüzden; ister okuyun ister görmezden gelin…
Sizin sorununuz…
YORUMLAR
Nicedir dayatılanı yaşar olmuşuz… Nicedir adımız insan olmam nın geçmişte ayrılır olmuşuz birkaç sıfat tamlamasıyla… Ve yine, nicedir aynalar daha bir uzak gelir olmuş tanıdık simalara…
DAYATILANI YAŞAMAYI KADER OLARAK ADLANDIRANLARA GÜZEL BİR TAŞLAMA OLMUŞ BURASI BENCE...YERİNE CUKK DİYE OTURMUŞ SÖZCÜKLER...
Kimseyi aydınlatma, bilinçlendirme, kimsenin yitiğini bulma, elini tutma derdinde değiliz.
EN ÇOK BURAYI SEVDİM REALİTESİNDE...MAALESEF BİLGİ VERME, AYDINLATMA KONUSUNDA YETERSİZDEN ÖTE KÖTÜYÜZ..PAYLAŞIMCI DEĞİLİZ...
SEVGİYLE..