- 1409 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HÜSRAN ve UMUTSUZLUK
Her yıl gerek milli gerekse dini bayramlarımızı iple çekerdik. Okurken de, çalışırken de tatil heyecanı saran, bu kutlama günlerimizin bir özelliği de, bizi bize daha da yakın kılardı. Toplumun en küçük birimi olan AİLE birbirine daha da sıkı kenetlenirdi.Bu bayramlarımızın en büyük özelliği de gencin yaşlısına gösterdiği hürmetti. Adeta, saygı ve vefanın sembolüydü bayramlarımız. Her bayram arifesi öncesi heyecanlı bekleyişlerimiz olurdu.
Resmi geçitlere yetişmek için, erkenden yatar, erkenden kalkardık. En güzel giysilerimizi giyinir, tören alanlarına koşardık. Ne yağmur ne çamur engelimiz olurdu...
Kürsüdeki sese pür dikkat kesilir, yürek kapımızdan duygu esintileri girer, ıslanırdı kirpiklerimiz. Buruk mavi hüzünler dolaşırdı gönül yollarımızda.
Önceleri bir yas günümüz olurdu. Her on Kasım geldiğinde, sanki o günü, 1938 sabahının o hazin mevsimini, yüreğimizin derinlerinde hissederdik. Bilen bilmeyene, farkında olan farkında olmayana anlatır, adeta yaşardık o anları...
Neden yaşamak isterdik?
Anılar...
Evet, anılarımızı taze tutmak isterdik. Milli şuurumuzu yitirmek istemiyor ve ulusun yüreğinin "tek bir yürek" gibi atmasını istiyorduk.
Ya şimdi, peki ne oldu da bazı tarihi anıları anımsamak istemiyor ve o günü yaşamak, yaşayanların ardından saygımızı esirgiyoruz.
Neden duygularımızı nadasa verdik?
Bu duyarsız ve uykulu halimize bir türlü anlam veremedim.
Bu sabah erkenden kalkmış, kutsal bir emanet gibi sakladığım Türk Bayrağımızı ütülemiş, evimizin ön camlarına asmıştım. Belde Belediyemizin bir gün öncesinden kutlamak istediği tören alanına gitmek için evden çıktığımda öğle güneşi, güvercin rengindeki bulutların arasından gülümsemekteydi.
Tören alanına vardığımda şaşkınlığım daha da büyümüştü. Tenha olan alanın etrafındaki kahveler kalabalıktı. Alandaki yerimizi aldığımızda beni duygulandıran başka bir şey dikkatimi çelmişti.
Resmi olmayan bu görüntü karşısında duygulanmamak mümkün değildi.,
70-75 yaşlarında bir adam, iki koltuk değneği ile gelmiş, saygı duruşundaydı. Titriyordu. Yaşlı bedeni ve kireçlenmiş ayakları o bedeni, ayakta zar zor tutmaktaydı.
Peki, onu o alana zorla mı getirmişlerdi?
Kesinlikle hayır!..
Yüreğinde taşıdığı o vazgeçilmez VATAN sevgisi ve şehitlerimize olan saygısından dolayı ve VEFA duygusu ağır basmıştı.
Tören alanının dışında bir şey daha dikkatimi çelmişti.
Gençler ve çocuklar...
Evet, ilgisiz ve duyarsız olan sadece yetişkinlerimiz değildi ki.
Çocuklarımızda...
Onlar bizden sonraki Cumhuriyetimizin yılmaz bekçileri olmayacaklar mıydı?
Olacaklardı tabi.
Peki, şimdi neden her biri dağınık bir köşede ve ilgisizdiler?
Aslında yanıtları aklımın labirentlerinden sıyrılıyor, veriyordum kendime yanıt da, beni asıl düşüncelere gark eden sebep, onları gamsız bir şekilde uyutan sebebin "ne" olduğuydu.
Kendi kendime fısıldadım:
"Eğitim eksikliği".
Tören alanından uzaklaştığımda üzerimde iki duygu ağırlığı vardı.
Beklentilerimize ekilen "hüsran"
Geleceğimizle ilgili olan "umutsuzluk"...
87.Cumhuriyet Bayramımız Kutlu olsun.
Ulu önderimizin ve tüm şehitlerimizin ruhları şad olsun.
Sevgilerimle
Emine PİŞİREN/Akçay
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.