1980 yılı
İhtilalden yeni çıkmış, yorulmuş bir ülkenin soğuk bir Aralık ayıymış. Takvimlerin 1 Ocak 1981 ’ i göstermesine sadece 3 gün kala Eskişehir’ in o zamanlar Sarıcakaya ilçesine bağlı Karaoğlan köyünde üçüncü çocuğuna hamile genç bir kadın varmış. İşte o kadın benim annem.
On beş yaşında evlenmiş babamla, evlendiklerinde babamda yirmi yaşındaymış. İnanır mısınız annem doğduğu gece nişanlanmış babamla, dedelerim arkadaşlarmış, annem doğduğu gece karar verivermişler ilerde onların hayatının tek çizgide gitmesi için. Babam evimizin camından baktığında annemi görebilecek kadar yakınmış ona, aynı mahallenin çocuklarıymış babamla annem. Birlikte oynamışlar, birlikte gitmişler okula. Mektup yazarlarmış birbirlerine o kadar yakın olmalarına rağmen. Satırlarla paylaşırlarmış hayallerini. Kim bilir belki bizden de bahsetmişlerdir. Benden ablamdan belki de abimden. Annem imkanları çok iyi bir ailenin kızı olmasına rağmen, maddi açıdan zor durumda olan babam ile evlenmiş hiç tereddütsüz. Ne kadar şanslıymış babam bu açıdan, çünkü yıllar sonra sahip olacağı oğlu da aynı durumda olacak ama oğlu bu şansı bulamayacak, evleneceği kişi oğlunu değil parayı seçecek. Yetmiş beş yılında evliliklerinin ilk haftası askere gitmiş babam. Yaşanılan mutluluklara inat çok zor günlerin habercisi olmuş bu ayrılık anneme. Babamın aksine fazla sevmezlermiş annemi dedemle ninem. Evliliğin kuralımıdır nedir her zaman mutluluğa engel birilerinin olması yoksa, oğullarını mutlu ettiği için midir evin yeni ferdine verilen bu ızdırap. Belki de kıskançlığın bir eseridir çekilen çileler. Babam Samsun da askerlik yapadursun annem abimi dünyaya getirmiş, çocuk yaslarında iken dünyaya yeni birini vermişler. Fakat o minicik elleri, minicik ayakları olan çocuk, kocaman bir hastalıkla gelmiş hayata. Menenjit hastasıymış yavrucak, kısıtlı olanaklardan mıdır bilinmez iyileşmeye vakti kalmamış, ilk açıldığında dünyanın en mutlu insanı olan annem ile babam yıkılmışlar hayata bir daha açılmamak üzere kapanan gözlerin ardından, muradımız olsun diye ismini Murat koydukları çocuklarını bir yaşına gelmeden kaybetmişler. Yıllar yılları getirmiş. Bu acıdan üç yıl sonra ablam dünyaya gelmiş. Küçücük zayıfça kara bir kız imiş ablam, halende öyle ya. Bütün bu üzüntüleri alıp götürmüş üzerlerinden. Küçükken annem ablama anlatırken duymuştum yetmiş dokuz yılında Mayıs ayının ortalarındaymış. annem tarladayken ağrıları iyiden iyiye artmış ama işi de bırakıp gelemiyormuş. Ağrılar içinde bitirmiş işini ve de eve gelir gelmez ablam dünyaya gelmiş. Çok tuhaf değil mi doğuma saatler kala bile çalışıyorlarmış. Ablam 20 aylık olduğunda işte size anlattığım Aralık günü ben gelmişim dünyaya. 1980 yılının yirmi sekiz aralık pazar günü öğle vakti on iki çeyrekmiş saat doğduğumda. Bugün de yirmi sekiz aralık ama yıl seksen değil iki bin dört. 24 yaşımı bitirdim bugün. Gözlerimi açtığım o günden bugüne uzun bir trenin vagonları gibi kovaladı yıllar birbirini 24 vagon geçti önümden daha kaç tane var bilmiyorum. Ve gelecek olanlar bana mutluluk mu hüzün mü getirecek ondanda haberdar değilim.