- 1373 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Geleneksel Türk Tiyatrosu
BİRİNCİ OYUN
( DEĞİRMENCİ OYUNU)
(Anonim:Düzenleyen: Hatice Eğilmez Kaya
SAHNE 1
Sahnede 4-5 erkek oyuncu bulunmaktadır.
Koro halinde türkü söylerler.
( Arpa buğday daneler
Aman arpa buğday daneler
Yıkılsın meyhaneler
Kardaş yıkılsın meyhaneler)
Bu arada iki erkek öğrenci sahnenin ön bölümünde buğday biçme hareketi yapmaktadır.
Koro susar. İki öğrenci işlerini bitirmişlerdir.
Ahmet: Arkadaş ekinimizi hep birlikte ektik. Harmanımızı hep birlikte ettik. Şimdi sıra geldi buğdayımızı paylaşmaya.
Mehmet: Doğru söylersin. Haydi paylaşalım.
Ahmet: Bak şimdi arkadaş buğday benim, saman senin.
Mehmet: Ne buğday senin, saman benim mi?
Ahmet: Evet! Buğday bana saman sana. Senin ineklerin, koyunların çok. Düşündüm taşındım. Yazık, onlar kışın ne yiyecekler?
Mehmet: Aman benim düşünceli arkadaşım sağ olasın. Hayvanlarımı düşünürsün. Ama boşuna üzülme! Ben onların kışlıklarını hazır ettim bile. Bak ne diyom? Yeniden paylaşalım.
Ahmet: Olur. Yeniden paylaşalım.
Mehmet: Buğday bana, saman sana.
Ahmet: Buğday sana, saman bana mı?
Mehmet: Evet. Buğday bana, saman sana. Ben düşündüm taşındım. Yazık sen koca kış nasıl ısınacan? Samanlar sende kalsın ki onları yakıp ısınasın.
Ahmet:Yok yok kardaş! Ben saman maman istemem. Sana ne benim kışın ne yakacağımdan.
İtişip kakışmaya başlarlar.
Mehmet: Buğday bana, saman sana.
Ahmet: Hayır. Buğday bana, saman sana.
Sahnede biraz kavga ederler. Adeta güreş tutar gibi. Bu arada bir öğrenci ritim tutar.Diğer öğrenciler alkışlar. Biraz sonra sahnedekiler onları ayırır.
Ahmet: Arkadaş en iyisi buğdayla samanı eşit bölek.
Mehmet: Tamam o zaman! Ben paylaştırayım.( Kafasından şapkasını çıkarır. Ortada buğday yığını var gibi hareket ederler.)
Mehmet: Bir sana iki bana. İki sana üç bana. Bir sana iki bana.
Ahmet: ( Arkadaşını ittirir.Yere düşürür. Sonra buğdayları yine bir araya getirir.) Çekil ulan! Ben paylaştırırım. Üçkağıtçı seni.
( Şapkasını başından çıkarır. Başlar paylaştırmaya.
Ahmet: İki bana, bir sana. Bir sana iki bana.
Mehmet: ( Arkadaşını ittirir.) Bırak ulan üçkağıtçı.
Yine başlarlar dövüşmeye. Sonra sahnedekiler onları ayırır.
Mehmet: En iyisi muhtarı çağıralım. Buğdayları o paylaştırsın.
Ahmet: Tamam. Olur.
Gidip muhtarı çağırırlar.
Muhtar: Siz hiç utanmıyor musunuz? Biraz adaletli olur insan.
( Şapkasını çıkarır.) Bir sana, bir sana, iki bana; İki bana, bir sana, bir de sana. Bir sana , bir sana, üç bana.....
Ahmet ve Mehmet muhtarı döverler. Muhtar kaçar gider.
SAHNE 2
Ahmet: Yahu neyse, kavga dövüş buğdayı paylaştık. Fakat benim payım azmış yahu. En iyisi gideyim, şu bizim değirmenciye bir oyun edeyim. Sahnede duran bir çuvalı sırtına vurur. Yola koyulur.
Sahnedekiler hep birlikte türkü söylerler.
( Değirmenin bendine
Oy kızlar naz eyleme.
Döner kendi kendine
Ölürem kızlar naz eyleme.
Değirmen üstü çiçek.
Oy kızlar naz eyleme.
Orak getirin biçek.
Ölürem kızlar naz eyleme.)
Ahmet: Merhaba değirmenci kardaş. Kolay gelsin.
Değirmenci: Kolaysa başına gelsin.
Ahmet: Baksana değirmenci kardaş! Bu çuvalda tam kırk ölçek buğday var. Şimdi ben sana çuvalı bırakayım. Sen benim buğdayımı bir güzel öğüt. Sabah gelip unumu götüreyim.Olur mu?
Değirmenci: Olur, olur da bir tartalım bakalım. Hakikaten buğday kırk kilo mu?
Ahmet: Yok, yok. Tartma. Sen bana güvenmiyor musun? Kırk ölçek dedik ya. Ben evde tarttım. Taşıyana kadar belim koptu. Şimdi başıma iş çıkarma. Hadi hoşça kal.( Kaçar gider.)
Değirmenci şaşırıp kalır.
Koro aynı türküyü söyler.
Sabah olmuştur.
Ahmet: Günaydın, değirmenci. Hadi çok işim var. Ver benim kırk ölçek unumu.
Değirmenci: Ne kırk ölçeği be! Sen gittikten sonra ben tarttım. Yirmi ölçek bile yoktu. Al ununu defol git.
Ahmet: Ne? Yirmi ölçek mi? Seni gidi üçkağıtçı seni.Tabii buldun benim gibi saf adamı dolandırmak istersin. Bak bakalım benim alnıma enayi yazıyor mu? Ver benim kırk ölçek unumu.
Değirmenci: Yahu kardaşım git işine. Al yirmi ölçek ununu git.
Ahmet:Hele dur bakalım. Ben gideyim. Bu konuyu kadıya danışayım. O ne diyecek. (Koşarak ayrılır. Peşinden değirmenci de koşar.)
Ahmet: Selam ün aleyküm çok muhterem, gözümüzün ışığı, köyümüzün yakışığı kadı.( Hemen koşar kadı’nın elini öper.)Bu arada kulağına bir şeyler fısıldar.
Kadı: ( Kaş göz işareti yapar.) Ne oldu pek dürüst kardaşım benim. Anlat derdini.
Bu arada değirmenci şaşkın şaşkın bakmaktadır.
Ahmet: Bu alçak değirmenciye dün kırk ölçek buğday verdim, un etsin diye. Sabah bana, işte bu alçak değirmenci, “buğdayın kırk ölçek yoktu” dedi. Benim çoluğumun çocuğumun nafakası. Hiç bırakır mıyım peşini? Ben de size geldim şikayete.
Değirmenci: Yalan söylüyor efendim. Bir de beni dinleyin.
Kadı: Kes, kes bakayım. Seni acımasız herif. Hemen bu adamın kırk ölçek ununu ver. Yoksa başın derde girer.
Ahmet: Sağ olun efendim.Durun ayağınızın altını öpeyim.
Kadı: Tamam, tamam! Gerek yok. Çekilin bakayım.
Değirmenci: Aman efendim.
Kadı: Çekilin dedim ya.
Ahmet sevinir oynar. Değirmenci ağlar.
Ahmet Mehmet’in yanına gider
Ahmet: Bak hele. Şu bizim salak değirmenciye bir oyun ettim akıllara zarar. Dur sana anlatayım sen de kâra geç.( Kulağına bir şeyler fısıldar.)
Mehmet: Ana iyi fikir. Ne tutuyon beni kardaşım değirmende işim var benim. Hem de çok acele. ( Mehmet sahnede duran çuvalı sırtına vurur. Değirmene gider.
Koro aynı türküyü söyler.
Mehmet: Merhaba değirmenci. Bak hele benim kırk ölçek buğdayım var öğütülecek. Yarın sabaha kadar öğüt. Ben sabah gelir unumu alırım.
Değirmenci: Yaaa demek senin kırk ölçek buğdayın var. Sen onu zor taşımışsındır. Değil mi?
Mehmet: Ya, ya çok zor taşıdım.
Değirmenci: Sen benle dalga mı geçiyon ulan?
Sahnedekiler Mehmet’in üstüne çullanır. Döverler.
İKİNCİ OYUN
AMAN DOKTOR ( Anonim)
Düzenleyip Kaleme Alan: Hatice Eğilmez
SAHNE 1
Sahnede üç- dört kadın oturmaktadır. Doktor kıyafetli bir kadın etrafta havalı havalı dolaşmaktadır. Bir başka kadın da hemşire kılığında dolaşmaktadır. Bir kadın göbekli bir adam kılığında şarkı söylemektedir. Kadınlar hep bir ağızdan şarkıya eşlik etmektedir.
(Aman doktor,
Canım doktor;
Derdime bir çare
Çaresiz dertlere düştüm.
Doktor bana bir çare.
Doktor civanım
Doktor doktor civanım.
Ah, neler istiyor canım.
Ben sana varayım.
Doktor, doktor civanım.)
Kösem: Ah, doktor ah! Bir bilsen derdimi. Neler çekerim. Ah bi kerecik öpsem iyileşirim. ( Doktorun boynuna sarılır.)
Doktor: ( Adamı iterek) Ay saçmalama canım. Sululuğun lüzumu yok. Neren ağrıyor söyle bakalım.
Kösem: Ah, ahhh, offf, of, of, ooooof... Karnım mı desem? Başım mı desem? Yoksa kalbim mi? Ah galiba karnım.
Doktor: Karar ver canım. Başın mı, kalbin mi yoksa karnın mı?
Kösem: Ahh. Evet, evet karnım ağrıyor.( Doktorun elini tutup kalbine götürür.)
Doktor: Salak herif orası senin karnın değil. Kalbin.
Kösem: Yok canım, yok karnım ağrıyor. (Karnını tutup dolanır. )
Bu arada doktor sinirlidir. Hemşire ise gülmektedir.
Doktor: Yat bakalım bir muayene edelim.( Hastayı iterek yatırır.)
( Kösem her fırsatta doktora sarkıntılık etmektedir.)
Doktor: Hemşire hanım kalp dinleme aygıtını verin lütfen.
Hemşire: (Kıkırdayarak)Buyrun doktor hanım.( Elindeki sepette bir çok tuhaf şey vardır. Bir bisiklet kornasını öttürerek verir. )
( Hastanın kalbini dinler. Bu sırada arkadan ritim tutulur. Hasta yattığı yerden tuhaf tuhaf hareketler yapar.)
Doktor:Vah, vah, çok hasta. Bugün yarın gidici.( Karnını da dinler.) Valla yarına bile çıkamaz. Hemen ameliyat etmek lazım.Hemşire hanım derhal hastayı bayıltın.
Hemşire:( Gülerek sepetinden bir keser çıkarır. Hastanın kafasına vurur.)
Kösem bin bir oyunla bayılır. Doktor. Hastanın karnını açar. Oyuncunun üzerinde fermuarlı bir kazak vardır. Aslında doktor yavaş yavaş bu fermuarı açmaktadır. Bu arada hasta debelenmektedir. Doktor hastanın bacağına bir tane patlatır. Hemşirede hastanın başına vurur. Hasta durur. Doktor hastanın karnında uzun bir ip çıkarır. Sonra da hemşireden iğne iplik ister. Hemşire iğneye ipliği geçirip doktora verir.Doktor dikiyormuş gibi yapar. Hemşire de fermuarı yavaşça kapatır.
Doktor: ( Hemşireye hitaben) Vah, vah yazık inşallah ölmez. Karılarını çağır şunun.
Hemşire koşup gider .
İKİNCİ SAHNE
Kösem ortada boylu boyunca yatmaktadır. Karıları ağlayıp sızlayarak ortaya gelirler. Şu türküyü söylerler:
Birinci kadın:Vay başıma ne geldi.Düşmanlarım hep güldü. Kösem yatmış can çekişiyor. Acaba bana ne kaldı?
İkinci kadın: Oyyy. Oyyy. Dertli başı dert oldu. Dertler bana yurt oldu. Benim zengin Köseciğim söyle sana ne oldu?
Üçüncü kadın: Vah, vah benim cömert kösem. Acep sana ne desem? Şu karılar da ölse mirasını ben yesem
Birinci kadın: Ah benim güzel kösem. Bak sana tarhana çorbası yaptım. Gel hadi eve gidelim de sıcak sıcak ye.
Kösem: Hadi ordan. Git kırıklarınla ye.
İkinci kadın: Kösem bak sana kendi ellerimle sarma sardım. Gel evimize gidek de ye.
Kösem: Aman asla yemem ölmeye niyetim yok.
Üçüncü kadın: Gel Kösem bak ben sana bir tencere pilav yaptım. Hadi eve gidelim de ye.
Kösem: Ah benim en genç, en güzel ve de en yeni karım gelir de yerdim ama ayaklarım tutmuyor ki yola çıkayım.
Kösem: ( Bütün karılarına hitaben)Gelin karılar helalleşelim. Galiba ben ölecem.Size mirasımı paylaştırayım. Birinci ve en eski karı sana taşlı tarlayla, delik kazanı bırakıyorum.
( Birinci kadın ağlayıp sızlar. Diğerleri oh olsun der.)
Kösem: Gel ulan ikinci karı. Sana da susuz tarlayla, topal eşeği bıraktım.
(İkinci kadın da başlar ağlamaya. En genç kadın kabarıp hava atamakta, her ikisine de oh olsun demektedir.
Kösem: Ah benim en genç ve en güzel karım. Sana kalsın benim bütün varım. Sana da kirazlı bahçeyle, bir küp altın bırakıyorum. Hadi bana eyvallah. ( Çırpına çırpına can verir.)
İki kadın ağlamakta üçüncü kadın göbek atmaktadır.
ÜÇÜNCÜ OYUN – ORTAOYUNU
(BEYAZ YALANLAR)
(Yazan: Hatice Eğilmez Kaya
BABA( HAMDİ): ERHAN
UŞAK( İSMAİL): EREN KAMBER
KIZ: YELDA
ANNE: ÖZGE
DİKSİYON ÖĞRETMENİ: SONGÜL
GÖRGÜ KURALLARI ÖĞR:YAŞAR
MÜZİK ÖĞRETMENİ: İLHAMİ
BABA: Aman efendim aman. Kimler gelmiş kimler. Hepiniz hoş geldiniz. Sefalar getirdiniz. İnşallah bizi de hoş bulursunuz. Efendim ben sizlere ne diyeyim. Benim bir kızım var hoppa mı hoppa. Şımarık mı şımarık. Bir evin bir çocuğu. El bebek gül bebek büyüdü. Annesi şımarttı. Ben şımarttım. Ne istediyse aldık ne istediyse yaptık. Efendim bu benim kız geldi on sekiz yaşına. Tutturdu ben Hop Star yarışmasına katılacağım diye. Sesi güzel olsa bari. Hop Star yarışması kargaların katıldığı bir yarışma bile olsa yine de sonuncu olurdu garanti... Neyse canım! Bende para bol! Birkaç tane hoca tuttum kızıma. Hocaları da İsmail buldu. Bizim çatlak uşak. Anya dersin buna Konya anlar. Pek de ümitli değilim ya! Bunun bulduğu hocalar da kendine benzer. Olsun . Çağırayım şu İsmail’i. Bakalım ne işler başarmış...
( Kulise doğru, yüksek sesle. Seyircilere kaş göz hareketi yaparak) BABA: İsmail! İsmail! Sağır mı oldun? ( Seyircilere dönerek) Kim bilir yine ne haltlar karıştırıyordur? İsmail!
Sahneye komik kılıklı. Saf görünüşlü bir genç girer.
İSMAİL: Buyrun efendim. Ne oldu? ( Seyircilere dönerek yaka silker.) Hep de böyle telaşa sokar insanı.
BABA: Ne dedin bakayım sen?
İSMAİL: Buyrun efendim. N e oldu? Dedim.
BABA: Tamam anladık onu . Daha sonra ne dedin?
İSMAİL:Hiçbir şey demedim.
BABA: Dedin işte!
İSMAİL: Demedim işte!
BABA:Dedin dedin.
İSMAİL: Demedim. Demedim.
BABA: Aman senle uğraşılmaz. Tamam demedin.
İSMAİL: Gördünüz mü efendim. Demedim.
BABA: İsmail, bak seni kovarım. Kes artık şu “dedim demedim” masalını.
İSMAİL: Tamam. Buyrun, ne emretmiştiniz?
BABA: Hani şu bizim öğretmenler gelecekler mi bugün?
İSMAİL:Evet efendim. Hepsine bir saat söyledim. Bugün hepsi ilk dersleri için gelecekler.
BABA: Aferin İsmail. Biraz yaramaz bir herifsin fakat bazen işe yarıyorsun.
İSMAİL: Rica ederim efendim. Vazifemiz.
BABA: İsmail,söyle bakalım. Nerden buldun şu hocaları?
İSMAİL: (Seyircilere kaş göz işareti yaparak) Hocaları mı?
BABA: Evet, hocaları.
İSMAİL:Hoca camide efendim! Öğretmenleri demek istediniz her halde.
BABA:İsmail, benim kafamı bozma. Hoca dedikse hocadır.Eski köye yeni adet mi getireceksin?(Heceleyerek) Ner-den bul-dun sen bu ho-ca-la-rı
İSMAİL: E- fen- dim hep-si bir-bi-rin-den de-ğer-li kon-ser-va-tu-ar ho-ca-la-rı bun-lar.
BABA: Oğ-lum ne- den böy- ko- nu-şu-yor-sun?
İSMAİL: Bil-mi-yo-rum ilk siz böy-le ko-nuş-tu-nuz.
BABA: Allah senin canını almasın. Sen adamı delirtirsin. Yahu ben seni uyarmak için öyle konuştum. Neyse canım madem konservatuardan buldun. Aferin sana.
İSMAİL: Eeeee kimin uşağıyım ben? Olacak o kadar.
İsmail çıkar.
BABA: (Seyircilere hitaben) Valla bazen şu İsmail çok canımı sıkıyor. İşten at diyor şeytan. Efendim kıyamıyorum. Bunun babası da bizim yanımızda çalışırdı rahmetlik. Bunu işten atsak sanki onun kemikleri sızlayacak gibi geliyor bana.
Bu sırada içeri bir kız ağlayarak girer. Arkasından da annesi telaşla içeri girerler.
KIZ: Offf ya! Ben bu yarışmaya nasıl katılacağım. Hiç hazırlanmadım. Hani babişko bana öğretmen tutacaktın?
ANNE: Aman kızım ne olur ağlama. Ay şimdi düşüp bayılcam. Çok üzülüyorum valla. Sen ne cimri adammışsın böyle.
BABA: Ne cimrisi yahu. Dünyayı yeseniz doymazsınız. Tamam tamam. İsmail konservatuardan hocaları ayarlamış. Bugün geleceklermiş.
Kız ağlarken birden susar. Oynamaya başlar.Annesi de sevinir.
ANNE: Aferin şu bizim İsmail’e
KIZ: Aferin tabii.( Babasına sarılarak) Hani ne zaman gelecekler babişko?Ne olur hemen gelsinler.
BABA:Tabii canım herkesin işi gücü yok. Küçük hanımın peşinde koşsunlar.
KIZ: Aman baba. Zaten beni hiç sevmiyosun sen.
ANNE: Bak Hamdi şu kızı üzüp durma. Valla kafayı yiyeceğim.
BABA: Allah’ım benim ne günahım vardı? Bana böyle bir eş, böyle bir kız verdin?
İsmail koşarak içeri girer.
İSMAİL: Efendim. Diksiyon öğretmeni geldi.
BABA: Ne duruyorsun be adam. Alsana içeri.
İsmail dışarı çıkmadan. Oldukça rüküş giyimli bir kadın içeri girer.
DİKSİYON ÖĞRETMENİ: aaaaaaa, eeeeeeee, ooooo, iiiiiii
BABA:Görüyor musun bak! Ne kadar bilgili kadın daha içeri girer girmez derse başladı.( Öğretmene hitaben) Efendim hoş geldiniz.
DİKSİYON Ö:Hooooş buuulduk.
BABA: Nerden mezun oldunuz acaba.
DİKSİYON ÖĞ: Beebeeben mi?Şeeşeşey. Ben Aaaalmanya’da oookudum.
KIZ: Galiba biraz tutukluğu var.
İSMAİL:Yok efendim. Almanya’da öğrenim gördüğü için böyle konuşuyor olmalı.
ANNE:Bence kekelemiyor. Harfler daha düzgün çıksın diye öyle konuşuyor.
DİKSİYON ÖĞ:Taaabi cacanım öööööyle.
BABA:İsmail oğlum bu ne?
İSMAİL: Diksiyon öğretmeni.
KIZ: Baba bu nasıl diksiyon öğretmeni yaaa.
ANNE: Ayyy yazık öyle demeyin. Kadın Almanya’dan yeni gelmiş. Tabii anca uyum sağlar.
DİKSİYON ÖĞR: Eeeveeet. Evet.
İSMAİL: Neyse canım. Bugünlük tanıştık. Belki bizden sıkıldı.Yarın öğrenciyle baş başa kalırlar.Düzgünce dersini anlatır.
DİKSİYON ÖĞR:Bebeeeben giigideyim. Hoooşçakalın. Yaaayarın gögörüşürüz.
BABA: İsmail. Oğlum sen ne bela adamsın böyle.
İSMAİL: Öööyle söööylemeyiin eeefendim. Baak bebeen çoook aalınganımdır.
ANNE:Bak Hamdi görüyor musun? Çocuk üzüntüsünden kekelemeye başladı.
KIZ: Ayyy iyi ki bana bulaşmadı. İsmail’e bulaştı. Yoksa ben nasıl sahneye çıkardım.
Paldır küldür içeri bir adam girer.
YAŞAR:Heyyt var mı bana yan bakan... Bu alemde raconun kralını ben bilirim. Anamı kesen ben, babamı doğrayan ben, anasının koynundan kız kaçıran da ben.
ANNE: Ay memnun oldum ben de Mefaret.
BABA: Kim bu İsmail? Paldır küldür içeri daldı.
İSMAİL: Şey... Görgü kuralları öğretmeni.
KIZ:Nee? Görgü kuralları öğretmeni mi?
YAŞAR: Evet canım. Görgü kuralları öğretmeni. Beğenemedin mi?
KIZ:Neden beğenecekmişim seni ben.
YAŞAR: Belki bana varırsın. Fena mı?
ANNE: Ay şimdi bayılcam.Ayol kim bu?
İSMAİL:Görgü kuralları öğretmeni dedik ya.( Öğretmen gibi )
BABA: Nerden buldun İsmail bunu?
YAŞAR:Valla şimdi doğrarım seni bak moruk. Sanki sokaktan köpek yavrusu bulmuşlar.
ANNE: Yok evladım. Amcan öyle söylemek istemedi.
YAŞAR: Sen karışma be! Kokana! Sen bana sağır mı demek istedin. Ulan benden daha iyi duyan delikanlı var mı şu alemde.
ANNE:Ay ne sağırı evladım?Ne alemi?
YAŞAR:Delikanlılık alemi valide. Delikanlılık alemi.
KIZ: Baba ne diyor bu adam? Valla ben bundan görgü dersi alırsam kesin hapse girerim.
BABA: İsmail al götür şu adamı yoksa elimden bir kaza çıkacak.
ANNE:Ay şimdi bayılcam.
İSMAİL: Gel birader biz bir gezelim.
YAŞAR: Ne gezmesi be. Ben süt çocuğu muyum gezmeye gidecek?
İSMAİL:Gel birader.Ben sana biraz kibar ol demedim mi?
YAŞAR: Yahu ben bundan kibar olamam. Beğenen alsın. Beğenmeyen pazara çıksın.
İSMAİL: Yahu gel bak sana ben ne diycem?
İsmail öğretmenin koluna girip çıkarır.
BABA: Bu İsmail’in ipiyle kuyuya inende kabahat.
KIZ: Baba şimdi ben nasıl görgü dersi alıcam?
ANNE:Ağlama çocuğum. Ben sana Fransa’dan öğretmen getirtirim.
BABA: Ne Fransa’dan mı? Gitti bizim paralar.
İsmail içeri girer.
İSMAİL: Efendim müzik öğretmeni gelmiş çağırayım mı?
BABA: O da öncekilere benzemiyor, değil mi?
İSMAİL: Yok efendim. Bu hakiki müzisyen.Gel bakalım Muhteşem Bey.
MÜZİK ÖĞRETMENİ:Merhaba. Bendeniz eski sahne sanatçısı, yeni müzik öğretmeni Muhteşem Bülbülses.
BABA: Merhaba.
ANNE: Ay ne kadar muhterem bir bey.
MÜZİK ÖĞR: Anlamadım? Vestiyer mi dediniz efendim.
ANNE: Ayol ne vestiyeri. Yok şifoniyer.
MÜZİK ÖĞR: Ah evet evet isabet buyurdunuz efendim. Şileli sayılırım. Bizim peder buraya Şile’den göç etmiş.
KIZ: Anne baksana bu amca Şileliymiş. Ay ne güzel yerdir Şile.
MÜZİK ÖĞR: Pazardan file mi aldınız. İyi yapmışsınız. İnsan pazardan aldıklarını nasıl taşıyacak efendim.
KIZ: File değil. Şile.
MÜZİK ÖĞRETMENİ: Şişe mi buyurdunuz? Ne şişesi?
İSMAİL(Seyircilere dönerek) Rakı şişesi.Olsa da içsek.
MÜZİK ÖĞRETMENİ: Efendim? Ne buyurdunuz?Anlayamadım.
İSMAİL: ( Adamın kulağına bağırarak) Rakı şişesi dedim.
MÜZİK ÖĞRETMENİ: Ayıp değil mi oğlum? Neden bağırıyorsun kulağıma? Karşında sağır mı var?
KIZ: Ay babişko bu da sağır galiba.
ANNE: Öyle deme kızım. Adam darılır.
KIZ: Aman anne, sanki duyuyor da darılacak.
BABA: İsmail. Sen ölme, iyi mi?Nerden buldun bu antikayı.
MÜZİK ÖĞRETMENİ: Geçekten İsmail oğlum. Nerden yoldun sen bu lahanayı?
BABA:İsmail çabuk götür şunu.Yoksa beni tımarhaneye götüreceksin.
İSMAİL: Gelin hadi gidelim.
MÜZİK ÖĞRETMENİ: Nereye gidiyoruz? Daha usulden falan söz etmedik.
İSMAİL: Yahu boş ver şimdi. Usulü erkânı. Biraz daha burda kalırsak hapı yuttuk.
İsmail’le öğretmen çıkarlar. Bu arada
MÜZİK ÖĞRETMENİ: Neee? Hapisten mi çıktık? Yahu ne zaman hapse girmiştik biz.
İSMAİL: Yürü yürü.
Biraz sonra İsmail geri gelir.
BABA: Söyle bakalım işin doğrusunu. Bu sefer seni kesin kovarım.
İSMAİL: Şey efendim, bunların ikisi benim işsiz arkadaşlarım. Yazık hallerine acıdım da getirdim.
BABA: Peki ya o müzisyen?
İSMAİL: Ha o mu? Onların dedesi. Ama bak o gerçekten zamanında ünlü bir sahne sanatçısıymış.
BABA: Ah İsmail ah! Yalanın beyazı olur mu derdim. Oluyormuş gerçekten. Sen bana söyleseydin arkadaşlarının iş bulmasına yardımcı olurdum.Bu yaşlı adama da yardım ederdim. Neyse hadi seni affettim. Fakat bir daha böyle oyunlar oynama.
İSMAİL: (Elini öpmek isteyerek.)Sağ olun efendim. Gerçekten özür dilerim.
BABA: (Eşine ve kızına dönerek) Size gelince başlarım sizin Hop Starınıza. Yarışma falan istemiyorum ben.
ANNE: Ayyy bana bir şeyler oluyor. ( Bayılır. Sahnedekiler başına toplanır. Oyun biter. Sahne kapanır.)
Sayın Konuklarımız
Şükrü- Seher Ergil Ticaret Meslek Lisesi Tiyatro Kulübünün Hazırlamış Olduğu Gösteriye Hoş geldiniz.
Bizim bu seneki etkinliğimizin genel amacı unutulmaya yüz tutmuş olan Geleneksel Türk Tiyatromuzu sizlere anımsatmak ve eski ustalarımızı saygıyla anmaktır.
Gösterimizin birinci bölümünde iki köy seyirlik oyunu sergileyeceğiz. Hani henüz televizyon icat edilmeden Anadolu köylülerinin düğünlerde, bayramlarda ve özel toplantılarda eğlenmek amacıyla oynadıkları oyunlar vardı ya! İşte onlardan ikisi...
İkinci bölümde ise Ortaoyunu geleneğiyle kaleme alınmış bir komedi izleyeceksiniz. Bu oyun aracılığıyla – Kavuklu Hamdi, İsmail Dümbüllü, Kel Hasan, Naşit Özcan ve adını anamadığımız birçok - eski tuluat sanatçımızın aziz hatıraları önünde minnet ve saygıyla eğiliyoru
YORUMLAR
hatice eğilmez kaya
ayrıca iltifat kabul ettiğim değerlendirmeleriniz için de teşekkürler...