- 876 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Yusufçuk...
Bir adam varmış. Bu adamın elleri kocamanmış, büyük mavi damarlı. Emekçi eli. Gözleri karaymış, kaşı kara, alnı da karaymış adamın genişmiş plato gibi. Tüm saçma hayallere yer varmış adamın platosunda, kırış kırış. Parmakları piyanistlerinki gibi. Gözlerine bakmaya cesaret eden biri olsa hemen uçurumdan aşağı yuvarlarmış bakışlarını. Boyu, nasıl desem uzunla kısa arasında kıskanılacak yerde, münakaşalı. Ha bir de uzun lepiska saçlı. O da kara.
Uyanırmış adam her gece. Gündüz değil gece. Güneş gökyüzündeyken huzursuz olurmuş. Göremediği güneşten, uyuzluk değil mi? . Sıkılmış akdan. Odası dikdörtgenmiş bu adamın. Bir seksene bir seksen. Kare mi oluyor yoksa? Düşünmemiş adam hiç bunu. “Dikdörtgendir benim hane” demiş hep sormayanlara. Her gece uyanırmış adam biyolojik saatine göre tam 02.50, gerçekte 4.43. kimin umurundaki zaten takvimi de 32 gün geriden takip ediyor.
Yine bir gece uyanmış adam, ya da gündüz. Bakmış yan tarafında ki gazete kaplı kitabın içinden kırmızı ateş çiçekleri açmış. İbo’nun hediyesi olmalı. Uzanacakken tam ateş çiçeklerine, pencereden içeriye etrafına ışık huzmeleri saçarak bir yusufçuk girmiş. Gördüğü en büyük yusufçuk bu adamın. Beton yorganı sanki pamuklamış birden. Kafasının üzerinde yusufçuk renkli ses ve ışık hercümercinde dönmüş günlerce, dakikalarca. Bizim kara lepiska saçlı mavi damarlı adam da o sıra köye gitmiş, balık tutmuş, bırakmış.
Yeşil yusufçuk, beraberindeki renk korosuyla, birden adamın burnuna manevra yapmış, girmiş sol delikten içeri, süzülerek. Adam hayret içinde. Peşinden gitmiş ama kendisi sığamamış burnunun içine. Keşke biraz daha büyük olsaymış burnu. Tek elini sol gözüne atmış o hırsla çıkarmış koymuş sol tarafındaki etajerin üstüne. Gözünden girmiş içeri. Usulca girmiş ama ürkütmemiş te bir taraftan hem yusufçuk u hem de kara körü. Kendini görmüş pembe bulutların arasında bir akarsu üzeri köprüde. Kara kıllı bacaklarının arasında bir arp var, o biçimli kalın mavi damarlı parmaklarıyla anlamsız ezgiler icra ediyormuş. “Ağda yapmalı” diye düşünmüş sonra vazgeçmiş, yakışmaz diye.
Gördüğü rüyanın haddinden fazla saçma olduğuna karar vermiş adam. Alnı yeterince geniş değilmiş bunun için. Uyanmış.
Işık varmış odada. Pencerenin parmaklıklarından içeri akan ışınların ortaya çıkardığı uçuşan, birbirinden habersiz, mutlu toz zerreciklerini seyretmiş. günlerce dakikalarca. Sonra üçüncü ile dördüncü parmaklığın arasında bir yusufçuk belirmiş bir anda. Küçük ama bu. Selam vermiş adama. Bizim ki de karşılık vermiş. Sonra 02.50 de uyanmak üzere uzanmış bizimkisi sol kulağının üzerine. Ne ateş çiçeği kalmış, ne Yusuf, ne yusufçuk.
Zifiri karanlık.
TO.28-10-2010 01.50
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.