- 795 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
TANRI GÜLÜMSEDİ...
Tanrı uzun zamandır düşünüyordu. Aklında, yaratmayı düşündüğü, bir insan vardı. Vardı ama yarattığı zaman, tam olarak, neye benzeyeceğini, nasıl olacağını bilemiyordu. Ani bir kararla melekleri çağırdı. Aklındaki insan düşüncesini onlarla paylaştı ve Türkiye’nin dört bir yanına dağılarak, uygun anne - babayı bulmalarını istedi.
Melekler, telaşla, dağıldılar. İşleri zor hatta imkansızdı. Çünkü Tanrı’nın yaratmayı düşündüğü insan oldukça çelişkili bir yapıya sahip olacaktı. Ne iyi olacaktı, ne kötü. Ne sevgi dolu olacaktı, ne sevgisiz. Ne katı olacaktı, ne yumuşak. İkilemler arasında yaşamayı becerebilecek biri olacaktı. Güçlüklere dayanacak, kolay yıkılmayacaktı.
Uzun bir bekleyişten sonra, melekler, koşarak Tanrı’nın yanına geldiler ve uygun anne babayı bulduklarını söylediler. Anne adayı biraz küçüktü ama her ikisi de aradıkları gibiydi. Adayları inceleyen Tanrı evlenmelerine karar verdi.
…/…
Anne ve baba evlendiler. İlk iki çocuklarını kaybettiler. Ardından bir kız çocukları oldu.
…/…
Melekler, Tanrı’ya müjdeyi verdiler. Ama bu Tanrı’nın olmasını istediği çocuk değildi. Karakteri çok belirgindi. Oysa O’nun istediği kolay anlaşılır olmayan bir çocuktu.
…/…
Anne ikinci bir kız çocuk daha doğurdu.
…/…
Melekler, tekrar, koşarak Tanrı’nın yanına geldiler ve bir kız çocuğun daha doğduğunu söylediler. İşte bu Tanrı’nın istediği çocuktu.
…/…
Çocuk, çok güzel değildi ama çirkin de değildi. Tanrı; ona sevimlilik verdi.
Anne, iki kızıyla da gurur duyuyordu. Her ikisini de ellerinden tutup gezmeye gitmek, en büyük keyfiydi. Büyük kızı doğduğunda bütün kasaba görmeye gelmişti. Bebeğin güzelliği dillere destan olmuştu. Ama ikinci kızı doğduktan sonra herkes onu sevmeye başlamıştı. Sokakta bile, tanımadığı insanlar, hemen yanaşırlar küçük kızını severlerdi. Onda insanları çeken garip bir ışık vardı.
İki yıl arayla, kızlar, okula başladılar. Abla ne kadar başarılıysa, küçük o kadar isteksiz okuyordu. Tanrı; ona cesaret ve başarı verdi.
Okulda ne zaman bir aktivite olsa, küçük kız hepsinde başroldeydi. Sahnede çok başarılıydı. Ezberi kuvvetli olduğu için, bayramlarda şiir okuma görevi sürekli ona veriliyordu. Abla tüm başarısına rağmen geri planda durmayı seven bir çocuktu. Ama küçük ileride neler yapacağının sinyallerini şimdiden veriyordu. Anne, kara kara düşünmeye başlamıştı: Bu kızı nasıl zapt edecekti?
Küçük kız annesini yanıltmadı. Bir senelik üniversite eğitimin ardından “ Ben okumayacağım “ dedi ve okuldan kaydını sildi. Anne “ Evde oturamazsın, çalışacaksın” dedi. Kız işe girdi. Öyle hareketli, öyle gözü kara, cesur bir gençti ki, anne daha fazla dayanamadı ve evlendirmek için kolları sıvadı. Yakın çevrelerinden, babanın da çok beğendiği, bir damat adayı ile kızın da onayı alınarak evlilik gerçekleştirildi.
Henüz yaşı küçük olan kıza Tanrı; sabır ve özgüven verdi.
İki çocuğu olan kızın hayatı, zaman içinde, rayına oturdu. Evine, eşine, çocuklarına, aile çevrelerine ve sosyal hayatlarına hakim, güçlü bir kadın oldu. Sayıları gittikçe artan arkadaşları ve dostları, her zaman ona akıl danışıyorlardı. Ama herkesin ortak fikri: Onda garip bir şey olduğuydu. Hiç kimse belli bir noktadan itibaren ona yaklaşamıyordu. Öyle bir duvarı vardı ki, kimse ötesine geçemiyordu. Ne zaman kızıp, ne zaman yumuşak davranacağı belli olmuyordu. Huylu mu, huysuz mu? Kimse kesin bir yorumda bulunamıyordu. Çocukları bile annelerini çözemiyorlardı. Onları sıkı sıkı tembihliyordu: “ Karşılıksız para isteyene, dilenene asla vermeyeceksiniz. Ama mendil bile satıyor olsa mutlaka alacaksınız.” Çevresindeki hiç kimse ona bakıp ta ne şöyledir ne de böyledir diyebiliyordu. Garip, anlaşılmaz bir kadındı.
Hayatının düzeni, yavaş yavaş, bozuluyordu. Bir şeyler ters gitmeye başlamıştı. Bir şeyler ellerinden akıp gidiyor o tutamıyordu. Tanrı; ona direnme gücü verdi.
Bir çıkış bulması gerekiyordu. Elinden hiç düşürmediği kitaplarına daha çok sarıldı. Durmadan okuyordu. Okudukça gelişiyor, öğreniyordu. Git gide hayata ve kendisine daha başka bir gözle bakmaya başladı. Etrafında olup, biteni başka bir gözle görmeye başladı. Tanrı; ona farkındalık verdi.
Farkındalıkları arttıkça insanların gerçek yüzlerini görmeye başladı. İyi olduğu, yüzü güldüğü ve isteklerini yerine getirdiği sürece yanında olduklarını kavradı. Sevgi kelimesinin nasıl menfaat uğruna kullanıldığını anladı. Bütün hayatını sorgulamaya ve Neden? sorusunun yanıtını aramaya başladı. Tanrı; ona iç sesini verdi.
Kendini, her şeye, kapattı. Ben kimim? diye sordu kendisine. Bu kadar zor muydu onu anlamak? Evet, bazı duygularını hiçbir zaman ulu orta dökememişti insanların önüne. Ama sevselerdi, gerçekten sevselerdi onu; o kadar kolaydı ki anlamak. Aslında her şeyiyle gözlerinin önündeydi ama görememişlerdi. Görmek, anlamak, çözmek için çabalamamışlardı. Emek vermemişlerdi. Yanıtını bulduğu her soruyla mutsuzluğu daha da arttı. İnsanlardan uzaklaştı.
…/…
Tanrı, onun gittikçe artan mutsuzluğunu, üzülerek izliyordu. Oysa çözümü çok kolaydı. “Hadi” dedi. “Hadi, bul artık şunu. Yapabilirsin.”
…/…
Bir sabah kadın uyandı. Yine bezgin ve mutsuzdu. Kalktı. Yüzünü yıkamak için banyoya geçti. Gözü aynaya takıldı. Yansıyan görüntüsünü gördü. Güldü. Yansıma da güldü. Kaşlarını kaldırdı. Yansıma da kaldırdı. Ellerini uzattı. Yansıma da uzattı. Ellerini değdirdi yansımasına. Parmakları birbirilerine dokundu. Kadın sevinçle bir kahkaha attı. Kollarını kendisine doladı. “ Sen muhteşem bir varlıksın “ dedi. Tekrar aynaya baktı. İnanılmaz güzellikte ve parlaklıkta bir ışık gördü.
…/…
Tanrı gülümsedi.
Eser Akpınar
27.10.2010
İzmir
YORUMLAR
sayfanızla karşılaşınca buraya da takıldım.
Clinton, bildiğimiz şu eski Amerika Başkanı, Genetik Bilimcilerin en son geliştirdikleri bilimsel çalışmalarından dolayı hazırladıkları bir Sempozyumda konuşmakta.Başlangıç cümlesi aynen şu: (Arşivlerde vardır mutlaka)
"Genetik alanında attığınız bu adımla insanlık Tanrı'ya bir adım daha yaklaştı"
İşte Hıristiyan bir başkan, işte bilime verdiği değer ve bilimin Tanrıyla olan ilşkisi.
Yüzyıllar önce Nesimi: "En-el Hak" dediği için derisi yüzülerek öldürülmüştü sabit dogma düşünceliler tarafından.
Sonra Hacı bektaş-ı Veli dememiş miydi : "İlimle gidilmeyen yolun sonu karanlıktır" diye.
ve Tanrının yarattığı en kutsal varlık "insan" değil mi?
ve tanrı demiyor mu. "Ben insanı yaratacağım için tüm kainatı yarttım"
ve tanrı insanı yaratırken kendinden bir şey katmadı mı? her insanda tanrıdan yansıyan bir şey yok mu?
İşte öykünüzün sonundaki aynaya bakarken, gülümseyen, ellerini uzatan, kendisini sarıp sarmalayan tanrının kendisi değil mi?
Çok mükemmeldi. Çok güzel bir yaklaşım ve anlatımdı.
Gerisi?
Tanrı veya Allah.
Ne yani kendi dilimizde anlamlandırdığımız isim yanlış mı? geçersiz mi?
hani tanrının 99 adı yok muydu?
ille Arapça olan mı geçerli olacak? Kim diyor bunu?
Tanrı ne der buna?
Ben Tanrı'ya, ey sevdiğim, ey yaradanım, ey güzelim, ey aklım, ey ruhum diye seslensem beni anlamayacak mı?
iyi bir öykücüyü geç keşfettiğim için özür dilerim. Ama bu her zaman herkes için böyle. İnsan bir anda bütün kalemleri, bütün yazanları tanıyamıyor ki.
Tebriklerimle
saygı ve sevgiyle kalın...
Eser Akpınar
Haklısınız, üye sayısı oldukça fazla sitemizin. Sizi tanımak, mutlu etti.
Saygılar, selamlar.
Öyküleme güzeldi. Ama ben de "Tanrı" ile ilgili kısımlardan rahatsızlık duymadım desem yalan söylemiş olurum. Malesef sayın asranın mazeretine de sığınamam, çünkü kendisi de çok iyi biliyor ki geçerli bir kaçış değil Allah değil de Tanrı demek. Can Murata katılıyorum, evet, en iyisi sadece edebi kısmına bakmak, diğer tarafı fazla kurcalamamak.
Ama merak ediyorum, çalışmanızdaki Tanrı neden böyle bir insan yaratma gereği duymuş acaba. İlk başta dünya için değişik planları olduğunu sandım. Ama öykü ilerledikçe, bu "yaratılanın" dünyayı bırak kendine bile pek faydası olmayan bir insan olduğunu gördük. Zaten dünyaya faydalı biri göndrecek olsaydı "Tanrı" bunu Türkiyeden seçer miydi, o da tartışılır ya...
. Edebi olarak beğendim. Felsefesi tartışılır tabi...
Tebrik ediyorum.
Sevgiler.
aynur engindeniz tarafından 10/28/2010 1:10:47 PM zamanında düzenlenmiştir.
Eser Akpınar
Teşekkür ediyorum. Selam ve sevgiyle.
Eser Akpınar
Tekrar teşekkür ediyorum.
Final de hiç hoş olmadı gözyaşlarıma sebep olmanız.
Kimi şiirlerimde "Tanrı" kelimesini bende kullanıyorum ve doğal olarak eleştiri alıyorum. Özellikle böylesi çalışmalarda "Allah" yerine "Tanrı" kelimesini kullanmak son derece doğru bana kalırsa. "Allah tüm eksik ve kusurlardan münezzehtir" cümlesinden hareketle bu olup biteni "Tanrı"ya mal etmek pratik bir çözüm. Dört dörtlük bir çalışma olmuş Eser hanım. Sonlara doğru harf hatalarımız var bir ya da en çok iki yerde. Çokca tebriklerimle. Güne başlamak için harika bir öykü çalışması bırakmışsınız. Ankara'da yağmur varken gönlüme güneşi ve ümidi doldurdunuz. Ayaklarım yere basmaz artık. Sevgi ve elbet saygımla...
Eser Akpınar
Görüşünüz için çok teşekkür ediyorum. Harf hatalrının hangi kelimelerde olduğunu söylerseniz düzeltirim. Gözümden kaçmış olmalı.
Selamlar, saygılar.
asran
Ben kimim? diye sordu
Emek vermemişler(d)i.
Söylediğim gibi bir en çok iki taneydi zaten. Bu kadarı da Kadı kızının kusuru olsun. Kim mükemmel ki.
Bu vesileyle yeniden tebrik edeyim. Sevgi ve saygımla...
Eser Akpınar
asran
"Tanrı gülümsedi" ; yani kadın dünyevi sevgilerin üzerine çıktığı anda buluştu "Tanrı" ile... Aşık oldu...
Emeğinize sağlık...
Eser Akpınar
Saklayacak değilim
Mana art niyetsiz ve son derece güzel olsa da
Bu tür diyalogları hoş ve doğru bulmuyorum
Nedenini lütfen sormayın, uzun sürecek bir tartışmaya sebebiyet vermek istemem zira
Yazının edebi değerini ve usta kaleminizi kutlayıp çıkayım
Saygılarımla Eser hanm.
Eser Akpınar
Söz konusu bensem, düşüncelerinizi saklamayın, rahat olun. Her türlü görüşe, her zaman, saygım sonsuzdur. Kabul ve red hanesi açık kalmak üzere..:-)
Saygılarımla.
Farkındalıkları arttıkça insanların gerçek yüzlerini görmeye başladı. İyi olduğu, yüzü güldüğü ve isteklerini yerine getirdiği sürece yanında olduklarını kavradı. Sevgi kelimesinin nasıl menfaat uğruna kullanıldığını anladı. Bütün hayatını sorgulamaya ve Neden? sorunun yanıtını aramaya başladı. Tanrı; ona iç sesini verdi.
Sorgulatan bir Eser Akpınar klasiği daha.Güçlü bir içerik.
İnsan,etrafını tanıdıkça gittikçe yanlızlaşıyor,ha.Ben böyle anladım.
Ben de diyorum ki:
İnsanları tanıdkça hayvanları daha çok sever oldum!
Ne dersin uydu mu?
(Bu arada hanım uyuduktan sonra gelip okudum yazını.Yani okumadan rahat edemedim seni!:))))))))
Selamlar,İzmir'e.
Eser Akpınar
"İnsanları tanıdkça hayvanları daha çok sever oldum!" %100 katılıyorum.
Selamlar, sevgiler gönderiyorum size ve güzel ailenize.