- 1641 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
SEVGİLİYE MEKTUP
Yorgun bir haziran gecesinin ilk demlerinde büyümeye başladı senli ve senle olan zamanlarım.Bir ürperti, bir ter , bir kızarma ve biraz mutluluk... Anlatması zor değil ama sıralaması verir yorgunluk.
Avuçlarımızı terleten lânet bir sınavın acısı vardı üstümüzde. Bu sebepten ötürü çok sık konuşmuştuk sınavdan sonra üst üste. Hatırlarsın. Teselli misali.
Yine öyle bir zamanın içinde yüzüyorduk.Kısa bir sessizlik oluştu dünyamızda ve o dünya senin bana olan duygularını anlatmanla sukûtunu bozdu.
Şimdi her şey farklıydı.
Şimdi kalbim farklı telden çalıyordu.
Beni sevdiğini söylüyordun. Beni iki yıl beklediğini, başkalarıyla konuştuğumda kızdığını...
Sen dedin bana. Peki sen seviyor musun beni diye sordun birden. Sanki konuşmalarımız şakaydı. Afallamıştım.
Evet seviyordum seni. Bende iki senedir seviyordum seni. Hemde his kümemde kavgalar vererek seviyordum seni.
Seviyordum, seviyorum, seveceğim.
Sevdamı kimseye söylemediğimden öylesine emindim ama bir ihtimal ki bir yerden duyup beni sınamış olmandan korkuyordum . Serçe kalbinle kısa zamanda beni samimiyetine inandırdın.
Gönül sandalımı gözlerinin denizine sürmeye başlamıştım.Gözlerinin rengi kahvenin koyusuydu. Toprak kadar aziz bir kahve hemde.
Başlangıç olarak lise aşklarından farksızdı öykümüz.Bir kısa mesaj , bir yamuk gülücük. Başlangıçta bile imladan yoksunmuş sözümüz.
Zaman ilerlemişti.
Kırık operatörlerin mutlu konuşmalarını yapıyorduk seninle. Gecenin bir vakti yakalanma korkusuylu ailelerimize.Merttik, birbirimizi sevmiştik . Hatta zincirlerimizi dahi kırıp geleceğe göz kırpmıştık.
Evet sevmiştik. Öyle değil mi?
Müzik kanallarında aşkımıza bir fon bulmnuştuk . Bize sormadan , bizi görmeden şarkı yazmıştı Berdan Mardini. Soruyordu umarsızca.
Hazır mısın yârim?
Evet hazırdık ve şarkıda geçen her soruya korkusuz cevaplar veriyorduk .
Haziran sona geliyordu.
Her sonda bir başa geliyordu.
Takvimler temmuza varıyordu biz hülyalara.
Hülyalar sevdayla anlam bulurdu.
Nitekim bulmuştu.
Birbirimizi seviyorduk ya hani.Bence bundan dolayı hayallerimizin şiddeti büyümüştü. Davullar, zurnalar çeşit çeşit çalgılar.Bir yanda güneydoğu tılsımından çıkan halay, bir yandan egeden kopan oyunlar. En sıcağı ise aileler arasında olan mutluluk.Başlıyordu davetsiz düğünümüz.
Hayal değil mi düşündüklerimiz? Hayal ise sınır tanımamalıyız ve zaten tanımamıştık.
Düğün sona geliyordu. Sen kuzenlerimin arasında kraliçe makamında bembeyaz güvercin edasıyla dolaşıyordun.Bense , bir ağır ağabey formatında etrafı seyrediyordum.
Masamda suyum, halayımda mendilimdin.
Düğün bitiyordu.
Her başlangıç gibi zaten bitecekti.
Bitti!
Artık evliydik seninle. Tatlı kavgaların arasında bir barış çiçeği ekiyorduk evimize. Ahh o kavgalar!
Renk tartışmaları, atışmalar...
Ben isterdim ki evimiz bir pamuk renginden bahçe olsun. Sen kabul etmezdin. Koltuk sarıysa, turuncu kırlent, halı morsa maviye çalan perde isterdin. Buna benzer renk cümbüşüydü senin istediğin. Bunun için bile çetin kavgalar yaşardık. Sonuç mu?
Mutluyduk...
Endamıyla renklerin, mevsimleri hatırlattığını savunurdum. Biz seninle kışı severdik, kışta sarıya bayılırdı. Böylece ortak regimiz sarıydı.
Kış...
Seninle paltolarımızı giyer, manava giderdik. Rüzgar, çamur, yağmur kimin umrunda? Biz seninle akşam izleyeceğimiz filme malzeme alırdık. Başını dizime koyardın ve seninle oynamamı isterdin. Yanaklarını kızartıncaya kadar sıkardım. Az ayarını tutturamadığımdan canını acıtır gözlerini yaşartırdım. Bir öpücükle gönlünü almak zor olmazdı. Hatırlıyorsun değil mi? Böylece akıp gitmiştik filme.
Ben serseri öğretmen , sen nazlı psikolog. Ben gıcık bir adam sen şımarık bir bayan. Ben fener holiganı sen İbrahim Toraman manyağı. Sonra bir kavga alır götürürdü ortalığı.
Hatırlarsın sanıyorum kış bittiğinde yapmış olduğumuz aile ziyaretlerini. Önce Mardin ’e giderdik. Kebapları devirirdik tarihi evler karşısında. Mardin’in gözde mekanlarında tatlı gülümsemelerle. Senin için nerede yer edindi bilmiyorum ama o fotoğraflar şimdi benim odamın baş köşesinde.
Sonra Afyon’a giderdik. Kaymak delisi olduğumu bilidiğin halde sizinkilere kaymak getirtmezdin. Sebebinse çok gıcıkdı. Beni deli etmek. Olurdum zaten deli. Babamıza olan saygımdan susardım ama olurduğum oturduğum yerde bir divane.
Kardeşin çıkardı bir köşeden. Hep babandan çekinirdi. Eniştesi değil miyim ? Beni görünce destek alır benden babana istediğini yaptırırdı.Çocuk işte...
Hayellerimizde bir çağ kapanıyordu artık!
İki kişilik evimizde kişi sayısı önce üç oldu sonra dört.
Arda girmişti artık evimize. Bizi bambaşka insanlar yapmıştı.Ben otoriter baba sen yumuşak huylu anne. Oğlumuzu sevmek vatan sevgisi gibi gelirdi bize.
Yeni bir yıldız daha belirmişti gökte. Kızımız...
Seher koymuştuk adını kızımızın.Dudaklarını, yanaklarını , saçlarını renkten renge sokuyorduk. Onlarca tokası , takısı vardı. Mankenlere taş çıkartır babasının kızı. Haa aklıma geldi bir anda . Sen şımarttın hep bu çocukları.
Mutluyduk!
Mutluyduk!
Tüm bu anlattıklarım ikimizin serkeş hayalleri bile olsa sanki yaşamışdık bunları. Tüm dünya bana mutluluk çizelgesi gibi gelirdi.Sen vardın.
Sen vardın ta ki beni bir çarşamba günü ateşe atana kadar.
Zamansız ve nedensiz ellerimi boşlukta bırakana kadar.
Şimdi bir ormanın içinde yalnız bir ağaç gibi kalmışım.
Sebebsiz gidişinin arkasından çok ağlamıştım.Acımın büyüklüğünden ilk gece elime geçen fotoğrafların hepsini kibritin tozunda yakıp, yoketmiştim.
Şimdi sorsam gidişinin nedenini, iki kaçamak cevapla susturursun beni.
Bir yılı geçti sadece seni hayallerimde yaşattığım.İkinci senesine yaklaştı. Kalbim bir kumsalın tozları gibi suyuna muhtaç.
Bekliyorum seni , utanmadan.
SENİ SEVİYORUM, SENİ ÇOK ÖZLEDİM!
KAHVE GÖZLÜM!
YORUMLAR
Yazılarınızı okumayı seviyorum. Çok akıcı, doğal ve sürükleyici.. Tebrik ediyorum. Saygı ve selamlarımla..