5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1792
Okunma
Ülkemin, siyaset çamurundan boğulmak üzere olduğu, özellikle yetmişli yılların, bu çamurun bulaşmaya gücünün yetmediği, ender köylerinden biriydi ,Tepeören.
Onüçünde,onbeşinde, belinde silah taşımaya kanmazdı Tepeören’in gençleri. Kimse gelip de, zorla kömür,erzak vermeye kalkışamazdı evlere. Hak etmediğini almak,yemek gibi bir alışkanlığı yoktu köy halkının.
Siyaset, bu ülkenin çamuruydu, yüz karasıydı, ayıbıydı. Böyle biliyor, böyle söylüyordu, Tepeören halkı.
Gençler, futbol oynardı, çalışmaktan arta kalan zamanlarında. Düğünlerde, içki de içseler, birlikte kol kola oynarlardı. Kimseye de ayrımcılık yapmazlardı asla.
Resmi olmayan bir futbol klübü vardı köyde. Köy kahvesi bile bu klüp için çalışırdı. Ocakçı, garson, çoğu kez köyün gençleriydi. Komşu köylerle de maçlar yapılırdı.
Velhasıl, çok güzeldi o günler...
Köye yeni taşınaN bir fabrika, okul yapmak için, muhtarlıktan arsa istediğinde, ilk akla gelen, tam da köy gençlerinin futbol sahası olmuştu. İtiraz etmedi gençler. Okul, güzel şeydi. Üstelik köyün okulu da epeyce eskimişti.
Kaymakamlık bu defa, köy gençlerine armağan olarak, köyün hemen dışında, Millî Emlâk’a ait bir arsayı, harfiyat yaptırıp, bir de klüp binası inşa ettirerek, futbol sahası yaptı.
Bu da çok güzel oldu.
Bir taraftan okul inşaatı devam ederken, diğer taraftan yeni sahada fUtbol turnuvası düzenlendi. Tüm komşu köylerin katlıdığı çok güzel bir turnuva oldu doğrusu.
Bakkallık yapıyordum köyde. İleriyi az biraz görebilme hastalığım vardır benim. Köyün biraz hali vakti yerinde olan, biraz futboldan anlayan, sözümün geçtiği kişilere, köyde mutlaka resmi bir futbol klübü kurulması gerektiğini anlatmaya çalıştım.
Resmi kulüp kurulduğunda, yeni yapılan sahanın tapusunun kulübe verilebileceğini, hatta köy kahvesinin bile klübe gelir getirmesi için, hibe edilebileceğini söyledim. Yoksa sahanın da, kahvenin de bir gün elden gidebileceğini, spor faaliyetlerinin de kalıcı olamayacağını haykırdım durdum.
Kimisi dalga geçti, kimisi anlamadan anlar göründü, kimisi tembellik, sorumsuzluk etti.
Gün geldi, sahanın satıldığını duyduk. Muhtara koştuğumuzda,avukat tutulduğuna, sahanın satışının iptal edileceğine ikna edildik. Meğer oyalanmışık. Sahanın etrafı çitlerle örüldüğünde, tekrar koştuk muhtara. Bu defa, işin çoktan bittiğini, adamın tapuyu cebine koyduğunu, itiraz süresinin de geçtiğini öğrendik.
Bu işe benden daha fazla zaman ve gayret harcayan arkadaşların, sahayı satın alan adamdan duydukları söz, çok acıydı. Adam ,şöyle demişti:
- Gidin sorun muhtarınıza bakalım : Altındaki arabayı kim almış ?
Ne saha kaldı, ne de köy kahvesi. Gün geldi, tarihi köy kahvesini bile, sudan bahaneler yaratıp yıktılar.
Tepeören’de şimdi spor faaliyetleri yok. Siyaset var, alemcilik var. Köyümün, hiç de ihtiyacı olmayan insanlarına kömürler, erzaklar dağıtılıyor bir taraftan, köyün gençleri sokaklarda sarhoş dolaşıyor diğer taraftan.
Gençlerin ne suçu var? Alemcilik onların gönlünde yatan değil. Siyaset hiç değil. İş bulabilmek, bir yerlerde bir şeyler kapabilmek adına siyaset yapanlara yaklaşıyorlar. Spor yapamayan gençliğin sağlıklı olması da mümkün olmadığı için, içki, sığınakları oluyor ancak.
Sahi, gençler ; hiç düşündünüz mü . Suçlu kim ?
Tepeören’i kim sattı ?
Fikret TEZAL