- 526 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
UFKU DAR DEMEK Kİ BAZILARININ!
Uzun süredir yazmayı düşündüğüm konuydu, zaman zaman başka açılardan, başka vesilelerle ele almadım değil ama bir kez daha ve bu defa görmeyi de katarak ele almak istedim. Hem zaman zaman hatırlamakta ve de hatırlatmakta fayda olduğu görüşüm her geçen gün biraz daha kuvvetleniyor.
Bakıyoruz yaşam boyu, her şeye, her yere, her olguya, herkese, okuyoruz, kitap, gazete, mektup…
Peki kaçımız baktıklarımızı görüyoruz ya da neler görüyoruz o baktıklarımızda veya gereğince görmekte miyiz asıl görüneni? Düşünüyor muyuz ardından gerçekten görebildim mi ya da gördüklerim doğru muydu diye?
Okuduklarımızı anlıyor muyuz, düşünüyor muyuz ardından anlatılmak istenen nedir diye?
Hayır, sanmıyorum; pek çoğumuz bakıyor ve okuyoruz sadece, hatta sadece şöyle bir bakıp, şöyle bir okuyup geçiyoruz ve hiç düşünmüyoruz üzerinde ama o baktığımız ve okuduğumuz üzerinde anında fikir sahibi oluyoruz bilmeksizin. Bununla da kalmayıp anında yanıtlıyor, karşı duruyor hatta suçlayıp yaftalıyoruz da kimi zaman anlamasız dinlemesiz. Çoklukla da gülünç oluyor, karşımızdakine çok farklı mesajlar veriyoruz kendimizle ilgili…
Konuya geçmeden başımdan geçen bir olayı aktarmak istiyorum ki neyi anlatmaya çalıştığıma ışık da tutmuş olayım bu vesileyle.
Bir resim sergindeyim, köşede bir girintiye yerleştirilmiş siyah beyaz bir tablo var, kimse oralı değil, yokmuş gibi geçiyor karşısından ziyaretçiler, hatta belki farkında bile değiller…
Yalan olmasın ama yaklaşık yarım saat durdum karşısında. O ana kadar baktıklarım silindi, sonrakilere ise öylesine baktım etkisinden kurtulamayıp. Sadece birbirleriyle alakasız üç objeden ibaretti, konuşlanışları çok ilginç olsa da.
O yaklaşık yarım saatte öyle çok şey algıladım, düşündüm kendimle tartıştım ve nelere, nerelere gitmedim ki o resim karşısında. Ayrılamıyordum da karşısından, çağrıştırdıklarıyla birkaç şiir dizesi döküldü dudaklarımdan, ardından birkaç öykü sökün etti, birkaç da makale, hemen notlarımı aldım eve dönünce yazmak üzere.
Çok merak ettim, kimdi ressamı, nasıl biriydi, neler anlatmak istemişti ne gibi duyguların sarmalındaydı da böylesi ilginç ve de pek çok mesajlı bir tablo oluşturmuştu? Ah ressamı burada olsa da, sorularıma yanıt alabilsem diye hayıflanırken, omzuma dokunan elle irkildim. “Özür dilerim, rahatsız ediyorum, merakımı bağışlayın, ne buldunuz o resimde de böylesi uzun süre izlediniz, yetmedi notlar da aldınız, ne olur açıklayın bana, çok önemli benim için.” Dedi. Anlattım o yarım saatteki duygu ve düşüncelerimi, her anlattığımda yüzündeki şaşkınlık ve hayret ifadesi daha bir büyüdü. Ardından da kendini tanıttı: Bu benim sergim, ben yaptım o resmi, o nedenle de çok merak ettim zaten diye ilave etti.
Çok sevinmiştim, az önce zihnimde gittikçe çoğalan ama yanıt alamadığım sorularıma kendimce bulduğum yanıtlardan hangisiyle örtüşecekti resmedeninin yanıtları?
“Hiçbiri.” dedi, “Hiçbir şey düşünmedim, hiçbir amaç ya da kaygım yoktu, ne bir düşünce, ne de bir duygu… O gece yağmur yağıyor, ben ise içimden hiçbir şey yapmak gelmeksizin, pencere kenarındaki koltuğumda, kâh dışarıdaki yağmuru, kâh şöminedeki alevleri izleyip seslerini kendime musiki yaparak şarap içiyordum. Birden içimden geldi, öylesine, laf olsun diye, olmuş olsun diye, rast gele yaptım o resmi. Söylediklerinizden ise hiçbiri geçmedi aklımdan, yine o söylediğiniz duyguların da hiçbirine sahip değildim o anda. O nedenle ki çok şaşırdım anlattıklarınıza. Neresinde gördünüz onca şeyi?” diye sordu. Tek tek anlattım göstererek yerlerini, hayreti iyice arttı. “Bu resmimi başta ben olmak üzere, hiç kimse beğenmez, hatta arkadaşlar koyma şunu, sergiye gölge düşüreceksin, ya da gizle bir yerlere pek göze çarpmasın dediler.
Uzun süredir izliyorum, bırakın bakmayı, fark etmiyor bile hiç kimse, oysa siz hem fark ettiniz, hem baktınız, hem de gördünüz, üstelik de uzun uzun baktınız ve ayrılamadınız başından. Sizin kadar ufku geniş ve baktığını görmekten öte gören birine rastlamadım ve hayretler içerisindeyim, hayal gücünüze de hayran kaldım, siz yazar olmalıymışsınız, eminim harika eserler verirdiniz ya da ressam… Bu tablomu asla satmayacağım ve salonumun da başköşesine asacağım, hatta o koltuğun tam karşısına ve de baktıkça sizi, size çağrıştırdıklarını ve çok daha başka pek çok şeyi düşünüp göreceğim bu tabloda, ayrıca eminim pek çok kez ilham verecek bana. İyi ki rastladım size, öyle çok şey öğrendim ki bu gün sizden, hiç unutmayacağım sizi ve bu günü.” deyip teşekkür etti.
Yazılarıma yapılan yorumlarda hep bu olayı anımsarım. Fikir paydaşım oluşlarından onur ve haz duyduklarım yanı sıra, bazılarına da önce kızarım, sinirlenirim benim anlattığım bu değil, neresinden böylesi bir anlam çıkardı bu yazının diye. Sonrasında da, herhalde iyi okumadı derim ya da üzerinde hiç düşünmedi, anlamaya çalışmadı veya anlayışı, algılayışı bu kadar, ne anlatırsam anlatayım anlayamaz bu der üzülürüm. Ardından da, dediğim gibi bu anı gelir aklıma yatışırım.
Lakin algılayabildiğince veya farklı algılayışıyla bazen de hiç anlamayışıyla ya da bilmeksizin eleştirenler neyse de, hele bir de suçlayarak, azımsayarak, hakarete, küfre varır yorumlar olmuyor mu, işte onlar karşısında ne bu anı kâr ediyor, ne hoş görü, ne de anlayışım…
Kızıyorum, sinirleniyorum ve hiç ama hiç affedemiyorum…
p.r.alkan
YORUMLAR
Perihan hanım,
Doğup büyüdüğünüz aile, çevre ve standart olarak verilen eğitimle dikte edilen kabul görmüş genel geçer kurallar ve bakış açılarıyla büyüyen insanlarız bizler. Kitap okuma alışkanlığı olan ve eli kalem tutan bir ailenin çocuğuyla aynı sırayı paylaşan rençberlikle geçimini sağlayan bir ailenin çocuğunun aynı algılamada bulunmasını elbette bekleyemeyiz. Hiç bir şey düşünülmeden yapılan bir tablodan çıkardıklarınız yalnızca sizin zengin hayal dünyanız ve hayata baktığınızda gördüğünüz mutluluk.
Yazılara bırakılan yorumlar farklı farklı evet tıpkı gözü bağlı beş adamın fil tarifi gibi. Beşi bir yere geldiğinde bile çıkarılamayacak bir resim ve ille de hakikati aramaya mecbur oluşları.
Hayata düşülen güzel bir anekdot, unutmayacağım bu öykünüzü. Saygımla
Cogu yorumda icerige yönelik bir fikir belirtmek yok yazim hatalarindan öte gitmiyor.
Verilen mesaj ikinci hatta ücüncü planda kaliyor.
Siirler ve yazilar özellikle muhakkak ki mesaj iceriklidir.
Ama cok ciddi bir yazida ölesiye güldüm denmesini dahi görmüsüm zaman zaman.
Tabi bakis acisini da unutmamak lazim her insan farkli algilamaya sahip beyninde.
Bir de senin yaptigin yoruma farkli bir acidan bakiyorlar islerine geldigi yönden.
Insan hayret edip kaliyor bazen yorumladigina neredeyse pismanlik duyuyor.
Cok yönlerden bakilacak bir yaziydi
Yüreginize saglik
Sevgilerimle
hicbitmez tarafından 10/27/2010 12:02:29 PM zamanında düzenlenmiştir.
***Öncelikle işaret edilen konudan dolayı teşekkür ederim.Yıllardır OKU diyen bir mekanizmanın Anla demeyen anlayışına her fırsatta vurgu yapan biri olarak yazınızı sevinçle okudum.
***Anlamak çok şahsi bir olgudur.Anlama istidadında olmayana anlatmanın imkansızlığı okumanın esasını teşkil etsede, asıl olan anlamak olmalı.Ve hep yazmışımdır bilen bilgisinin seviyesini ya yazdığında yada anlattığında keşf eder.Hepimizde gizli bir duygu dehlizi vardır.Yazdıklarımızı yorumlamak bazan bizi bizden iyi anlayan biri ile hayatiyet kazanır.Tıpkı sizin yazdığınız resim anektodu gibi.Çizer Fark etmesede siz onu keşf etmiş,yada onun karanlığında kendi ışığınızı yakalamışsınız sanırım.
***Çıplak bakmanın esrarındadır belkide herşey.Taraflı büyütülüyoruz.Ya erkek ya dişiyiz.Ya dünyacı,ya ukbacı,ya sağcı ya solcu Tek olamadığımız şey, İnsan sanırım.Bu kadar duvar'a rağmen anlamak tabiiki güç.Taraftar olmayı terk etmeden anlamanın mümkün olmayacağını zannediyor tekrar tekrar teşekkür ediyorum.
***İnsana saygı duymak yerine,fikirlere cinslere ve ya ideolojilere saygı duymak hastalığından kurtuluncaya dek te birbirimizi anlayamayacağımız kanaatindeyim.sevgiyle kalın.
Evet ne yazık ki bu bizim gerçeğimiz ve kesinlikle değişemez...Yaşamak, görmek, algılamak ve yorumlamak..
Ben bunu yine de evrime bağlıyorum..Değil bir eseri görmek, onu anlamak, yorumlamak insanımız yaşadığı hayatın acıların yok oluşa doğru gidişin,yozlaşmanın farkında bile değil..
Belki de Aşık Veysel,in dediği gibi""UZUN İNCE BİR YOLDAYIM -GİDİYORUM GÜNDÜZ GECE-BİLMİYORUM NE HALDEYİM"
Hele bizim edebiyatımız verilen eserler tam bir komedi sayılır....Yaşamın gerçeği nerede, edebiyat nerede?..Çıkan romanlar, öyküler, şiirler vs..Edebiyat siteleri de buna dahil..
Adeta 70 li yılların Yeşilçam filmleri, senaryoları yaşamı aynen günümüzde devam ediyor..
Hep iyi insanlar, temiz aşklar, iyi baba, tonton dede, çok dindar insanlar, hatta evliyalar dahi var..Hele vatanseverler..Tutana aşk olsun..Hele o çok bilmiş ihtiyacına göre hareket eden yeni nesil ukala tipler yokmu, neyse..
Üstelik bunlar yetmezmiş gibi birbirimizi de kandırıyoruz övgülerle, tebriklerle..
Bazen karamsar oluyorum..Ben bu ülkede yaşamıyorum galiba diye düşünüyorum...Az da olsa yaşamı hissedenler, sorgulayanlar var ama çoğunluk yaşadığı hayatın farkında değil ve de hissetmiyor..Hissetmeyenler de herhalde büyük çoğunluğu oluşturuyor..
Evet Perihan hanım bu bir gerçektir..Bizim insanımızın ufku her zaman dar olmuştur..Eski nesil de böyleydi yeni gelen nesil de..Ve bu böyle devam edecek..Bu bizim ne yazık ki gerçeğimizdir..
BEYİN.....
Yazılarınız her zaman gerçekleri yansıtmıştır..Bu yazınız da önemli bir konuya ışık tuttu..
Çok teşekkür ederim..