- 1445 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
BİR ÖĞRENCİNİN SABAHI
Ey günlük! bu sen misin? Yoksa öyle mi sandım? Tez biri cimciklesin beni. (Y.H)
Bugün 25 Ekim 2010 gibi bir şeydi sanırım. Hayatı gözüm kapalı yaşadığım için, tarihine bakarak geçen her günün her dakikanın farkında olup zaman limitimin dolmasını izleyerek üzülecek değilim. Ondan dolayı hangi ders hangi saatlerde başlar, hangi saati kaç geçe teneffüs olur bunları beyni meşgul eden boş şeyler olarak yorumluyorum. Hayatın akışına koyuver kendini, nasılsa zil çalacak, o zaman anlarsın teneffüs olduğunu. Kolumda saati taşıyorum ama cix olsun diye.
İşte böyle saatini bilmediğim bir anda omzumda soğuk bir el hissettim. Kısık sesiyle bana bir şeyler diyordu. Ama her ne demeye çalışıyorsa da bir türlü ne demek istediğini anlayamıyordum. Arada seçik kelimeler çıkıyordu ağzından fakat beynim o anda sanki onları yorumlamak istemiyordu. Kendinden bezmiş, bıkmıştı aklım. Sese kulak vermedim. Yine her zamanki gibi tasasız, hayatın akışına, yaşamın sıcak kollarına bıraktım kendimi. Yine daldım zahiri âlemlere. Bir anda yüksek tonda bir ses kulak zarlarımı titretti.
-De rabe loo!
Bir anda amcamın fal taşı açılmış gözlerini üzerimde hissedince altında uyanmış görüntüsü vermek için yataktan doğruldum. Biz hep işin kolayına kaçarız ya, amcam gider gitmez kafayı vurup yatacam diye düşünmeye kalmadan, kuzenimin okul üniformasını giymiş kapıda beni bekleme moduna geçtiğini gördüm.
İstemeye istemeye yana yakıla doğruldum yataktan. Havada ucan bir tüy kadar hafif ve bir kuş kadar özgürcesine kafayı vurup mışıl mışıl yatmak dururken,
Kim çıkarıyor bu okulları aga? Kim, kim, kim?
Akşam geç yatmıştım. Uyku da beni sersem etmek için bahane arıyor. Yemek yiyoruz sözde, bir yere bakıp bakıp dalıyorum. Cimciğin burukluğunu beynimde hissedince beş dakikalığına da olsa kendime geliyorum. Şöyle böyle derken hayırlısıyla kahvaltı yaptık. Bu arada saat altı buçuk olmuştu. Kuzenimin dersleri saat yedi de başlıyordu. Kızcağız benim geç kalkmam yüzünden Allah bilir kaç defa derse geç kalmıştı. Geç kalmanın cezası da tabii ki bahçedeki çöpleri toplamaktı. Bu hadiseler genellikle pazartesi günleri tekrarlanırdı. Tabi her tekrarlanışta kendimi çevrem için sadece bir sorun olarak görmemden başka bir duyguyu tekrarlamıyordu. O kadarı da olsun artık. Sorunlar olmazsa çözümcülerin bir değeri mi kalır?
Servise binene kadar başımdan öyle kayda değer bir şey geçmedi. Nerdeyse çarpışacağımız kızı saymazsak tabi. Allahın Gundi’si önüne bakmadan yürüyor. Ben fark ettim de yana çekildim Allahtan. Bide bizim halk için trafik ortamında arabalar sorumlu ikinci tekil şahıstır. Yolun orta yerinde yürüyen adama korna çalsanız, etrafımdan dolan da geç der. Bir zahmet çekilip araca bir yol vermeyi kendinde bir onur mücadelesi olarak görür. Ona göre o araca değil, araç ona muhtaçtır. Bre adam sen de bir nefeslik cana muhtaçsın.
Ben kendi âlemimde bunları düşünürken kuzenim bana bir şeyler anlatmakla meşgul. Allah bilir ne diyordu. Duymamıştım da zaten. Arada ben ”he doğrudur” diyorum. Ne ben anlıyorum onu, ne de o bunun farkında.
Hızlı adımlarla aşılan yol tez biter. Kuzenimi okuluna bırakıyorum. Sonra kısa da olsa düşünmeye zaman bulduğum için rahatlıyorum. Yürüdüğüm caddenin her iki yanında da tüm kepenkler kapalı, yolun kenarına ara ara ile dikilmiş bilmem ne ağaçları var. Otantik bir hava esiyor. Hava biraz soğuk, montum var üzerimde. Girdiğim ilk sokağın başındaki dönerci dükkânından enfest kokular burnumu teğet geçiyor. soluduğum nefesi geri çekercesine hızlı çekiyorum kokuları, ciğerlerim doluyor. Ruhum açıldı. Sabah sabah ne güzel kokuyor.
Bir gömlek ve iki yaka arasına sıkıştırılmış gri tonlu bir kravat ve okul kurallarına aykırı olmasına rağmen giydiğim keten pantolon ve konvers’le her halde tam bir ucube görünümü çiziyorum.
Çevremdeki herkesin acil bir işi var. Telaşlar, Pazar kurmalar, tablacılar, tezgâh açmalar…
İlgisiz bakışlardan sıkılarak şehir içi minibüsüne ayak basıyorum. Ablak, meymenetsiz muavinin bakışlarını üzerimde hissedince, yol parasını uzattım:
-Bir öğrenci alır mısınız?
Adam cebinden çıkardığı bozuklardan paramın üstünü verdi. Parayı hesapladım tam bilet kesilmiş.
−Ben öğrenciyim dedim neden tam b estiniz?
Adamdan hiç beklemediğim kıvrak bir hareketle elini cebine atıp ikiyüzelli kuruş’u avucuma bıraktı. Ama bakışlar yine aşağılayıcı ve bezgin. Tatsızlık çıkmasın diye söylemedim ama adama;
−Sen diyecektim askerde çok dayak yersin ha!
Tabi adam beni bir güzel haşlardı. Zaten tipe baksan bir seksenlik… Tam da asırlık psikopat… Yüz hatları birbirine karışmış, hayatta kaybedecek bir şeyi olmayan biri. Bu tiple nasıl muavin olmuş diye düşünmedim değil.
Uzun lafın kısası, kısa lafın vesvası
okula yakın bir yerde:
−Müsait bir yer! diye seslendim.
Bir tereddüt yaşadım bir an ama araba yavaşlayınca beni duyduklarından artık emindim. Hemen bu korku tünelinden kendimi dışarı attım. Hızlı adımlar müteakiben yurdun kapısına ayak bastım. M. Şahin hocanın yazdığı tehdit kokan pano yazısına ilişti gözüm. yemekhaneden paralı yemek yiyen öğrenciler paralarını getirsinler gibi şeyler… Girişte solda da yemekhane var. Oraya baktım. Ustanın her zamanki gibi keyfi yerinde. Selahattin ise kalın bıyığı altında bir mengene kadar hızlı ve seri sindiren ağzına sürekli bir şeyler atmakla meşgul. Yarı acık yarı kapalı gözlerle mayış mayış sırada duran birkaç öğrenci de sıranın kendilerine gelmesini bekliyorlardı.
Merdivenleri ikişer çıkıp çantamı yukarı bıraktım. Dolabımdan kalem, silgi ve defterlerimi aldım. Her şeyi hazır edip biraz uzandım. Saat daha erkendi. Derslerimiz saat sekiz civarı başlıyordu. Daha kırk dakika falan vardı. Bir öğrenci için epey zamandı bu. Uzandım. Amcamın bana tattırmadığı uykumu telafi etmekti amacım.
Uyandığımda saat sekizdi. Hemen çantamı sırtlayıp sırra kadem bastım. Biraz sonra müdürlerin pazartesi kafa patlatan uzun uzun konuşmalarını beklemekten habersiz, çevreme uykulu gözükmemek için kendimden emin adımlarla yürüdüm. Öğrencilerin arasına karıştım. İşte tam burası. İşte burası benim çöplüğüm… her yanım dost kaynıyor. Çok hoşuma gitmişti. Çünkü “selamünaleyküm” diye uzanan ellerin değerini bileceksin. Menfaatini değil sayısını göreceksin.
(De rabe loo! kürtçede "hadi kalksana" demek)
(gundi: köylü)
YORUMLAR
Yazıyı dikkatlice okudum ve yazının bir bütünlük içinde olduğunu gördüm. Yazar pargrafları gayet güzel sıralamış olayların akışını çok güzel işlemiş. Yazı okunurken okuyucuyu çok etkiliyor ve sonucu merak sarıyor, böylece yazı sonına kadar okunuyor. Etkileyici bir çok güzel birdeneme yazısı. Yazar burada gerçekten gerçek konulara parmak basıyor... Olayı çok güzel bir üslüple anlatıyor. Ders verici bir yazı. Bu yazıyı yazan kalemi kutlarım. Bu kalem daha çok güzel yazılar yazıp bizlere sunacaktır. Güzel kalemini kutlarım usta şair ve yazar kalem... TEBRİKLER... SEVGİ, SELAM VE SAYGILAR...
CemalettinGÜRPINAR tarafından 10/27/2010 7:24:22 PM zamanında düzenlenmiştir.
gokhandas
bu ilk yazım olması itibariyle biraz üstte kalmış olabilir. ama zamanla asılamayacak alışılmışılk yok.
saygılarımla
değerli eleştirileriniz için teşekkür dediyorum.
Kabılcevz şairi tarafından 12/1/2014 3:35:16 PM zamanında düzenlenmiştir.
CemalettinGÜRPINAR
ANLIYAMIYORUM... NEDEN... BİR HİÇ UĞRUNA... NİYE KENDİNİ HİÇ SOGULAMAZSIN SEN... NİYE EMPATİ KURMAZSIN SEN... SELAMLAR, SEVGİLER, SAYGILAR...
Kuruşun bile hesabını yapan gariban öğrenci milleti. Allah kimseyi darda bırakmasın hiç birinin bir eli yağda bir eli balda olsun diye bir beklentisi yoksa da en azından 5 kuruşları ortalıktan toplayıp ekmek parası denklemekte adamın fena içine oturuyor sahiden. Burs verenlerin çok olsun evladım diye dua eden ninelerimiz olsun artık inşaallah. Saygımla...