- 1043 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
İMTİHAN
Kadın .......?
Peki nedir sizce kadın....?
Hiç mi hiç cinsiyet farkı gözetmeden; kadın da olsak erkek de .... Anne , baba evlat ya da eş, olarak ; bir kaç dakikamızı ayırsak ve düşünsek mi ne dersiniz .....? Acaba hangi ortak cevapları buluruz.....?
Hayatımızın ilk sevgilisi anamızı, yanıbaşımızdaki yoldaşımız karımız ıya da gözümüzün nuru kızımızı, oğlumuzun, abimizin ,dayımızın, amcamızın sevdiceği gelinlerimizı.......... Ablalarımızı........Bir bir düşünün ve hatırlayın bir kaç dakikalığına da olsa.
Hayatınızdaki, herbir kadını .......Gözlerinizin önüne getiriverin bir bir. Ya da hayatlarını üstünkörü dışarıdan şöyle bir bakıp derininden tanımadığımız ; belki de kısacık bir süre bizlere dokunup da geçmiş ,bizden fakir ya da zengin kadınları.........getiriverin gözlerinizin önüne.
Hangisinin yüreğini düşüncelerini biliyor ve gerçek yüzlerini görebiliyoruz ki....? Bir soralım bakalım kendimize. .....Kadın deyince..... Tıpatıp aynı olmasa bile; , en azından birbirimize paralel , hangi duygumuz ve düşüncemiz öne çıkıyor.....Hadi bakalım üşenmeden ve tarafsız olalım birkaç dakikalığına alışkın olmasak ta .....
Merak etmeyin, cevaplar sizinle , sizin aranızda kalacak. Kimseler duymayacak, Ben bile duymayacağım. , Söz ...!
Anamız başımızın tacıyken, onun sözünden hiç çıkmazken, göğsünde uyuduğumuz ve aynı göğüslerle , bebelerimizi doyuran kadınımızı, dövmüyor muyuz...?
Gözümüzden sakındığımız kızımızı; bilmediğimiz, tanımadığımız bir erkeğe gelin ederken; gelinliği ile çıktığı kapıyı, kefenle gelmedikçe..... yüzüne ölene kadar çarpıp ta kapatıvermiyor muyuz.....?
Eşini kaybeden anamıza , her cuma evlenmek isteyip, istemediğini sormayı farz bilirken, boşanarak zor olanı seçmiş ve çocuklarının helal ekmek parası peşinde , çalışıp didinen komşu kadına; sadece boşanmış olduğu için en azından yan gözle bakmıyor muyuz........?
Ailemizindeki kadınlarının ev işlerindeki maharetlerini, sessizliklerini ve edilgen hallerini çok sevip kutsarken aynı anda , cerbezel, şık gözalıcı, bakımlı belki de mutfakla hiç mi hiç işi olmayan kadınlara gönlümüz, içimiz kaymıyor mu.........?
Kadınların kuvvetli, iradeli illa ki kimseye muhtaç olmadan kendi ayakları üzerinde yaşamaları gerektiğini savunup dururken, aynı zamanda böyle hayat kurmuş çalışkan kadınlardan uzaklaşıp ta, kaçacağımız en uzak noktada onlara karşı siper almıyor muyuz.........?
Kadın olmanın sadece çocuğu doğurmak değil , yetiştirmek olduğunu gözardı edip, yarınların anne, baba, ve eş olma ehliyetlerini annelerinden elinden alacaklarını hiç düşünmeden ve az da olsa birşeyler öğretmeden; kızlarımızın önüne, hayatlarının ilk basamağı olarak evliliği sonra da anneliği hayatlarının varlık sabebi olarak, koymuyor muyuz.........?_
Oğlullarımızı okutup, eksik kalan eğitimi de asker ocağınında tamamlatarak, analarınına hayran birer küçük erkek çocuğur de na bi "aile reisi oldun "deyip evlendirivermiyor muyuz.....?
Kendi zevkimizi de yansıtan, en çok ta rahat etmelerinden çok ; başkaları beğensin diye özenle döşenmiş evlerinin kapısından; anne kimliğimize bir de fedakarlık tülü çekip , cebimizdeki anahtarla, evde olmasalar da alışveriş poşetleriyle temizlik ya da yemek yapmaya yani beceremediklerini tamamlamaya fütursuzca dalıvermiyor muyuz.....?
Onlar için herşeyi yaptığımızı, anlata anlata onları büyütürken; koskocaman bir hayatımız boyunca , erkekliği , aile sahibi olmayı ya da kadınlığı ,anneliği öğretmeyi belki de biz bilmediğimiz ya da düşünmediğinizden önemsizmiş gibi, unutuvermiyor muyuz......?
En kötüsü de birgün bu dünyadan göçtüğümüzde ardımızda onları.......bizi hep sevecek, özleyecek, anacak ama........ hiçbir zaman yetkin ve olgun birer yetişkin olamayacak; en kötüsü de kendi çocuklarını da bu halleriyle , yetiştirdiklerini sanan koca koca erkekler ve kadınlar olarak bırakacağımızı hiç düşünüyor muyuz........?
Cevaplarınızı duymak isterdim.............hem de çok..........!
Ama baştan söz verdim ya . Cevaplarınız sizinle- sizin aranızda kalacak ve inanın bana kimse duymayacak......!
YORUMLAR
Ne bir erkek, ne de bir kadın bir diğerine asla benzemez.
Amaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa;
HER KADIN, ÖNCE ANADIR.
TEK DEĞİŞMEZ ORTAK YÖNLERİ BUDUR.
Evdeşlerin hayatlarını tenkit ya da takdir etmek hiç kimsenin haddine değildir. Dört duvar arasında geçenleri sadece onlar bilirler.
Başkalarının hayatını bir diğer başkalarına örnek göstermek de aklı kârı değildir.
Sevgili arkadaşım okurken üzüldüm bir hayli.. Keşke kötü muamelere maruz kalmasa kadınlar... Bizler eğitimli ve modern zihniyette yetiştiğimiz ve yaşadığımız için böyle şeylerle karşılaşmadık. Benim eşim eğitimci bir annenin çocuğu. Çok modern görüşlüdür. Kesinlikle ne bir kıskançlığını gördüm ne de bana karışmasını.. Elinden geldiğince de bana yardımcı olur. Babam da sert bir görüntüsünün altında çok yumuşak bir insandır. Babam ne sinemaya gitmeme kızmıştır ne de arkadaşıma gitmeme..
Ben eşime eşim de bana aşırı güvenir. O yüzden hiç kadın olmaktan pişmanlık duymadım. Ama bu değil ki toplumsal olaylara kulağımı ve gözümü kapatayım. İnanın aksi olaylara çok üzülüyorum.
Biz kızım ve oğlumun bütün arkadaşlarını tanırız. Belli bir saat veririz dışarıya da çıkarlar arkadaşlarıyla. Çünkü baskı yalan doğurur. Elbetteki kız arkadaşları da erkek arkadaşları da olacak..
Gerçi erkeklerden ezilenleri de gördüm ben.. Yani tek kadına mahsus değil bu olaylar.. Allah herkesin karşısına iyi insanlar çıkarsın.
Emeğiniz ve düşündüren yazınız için kutluyorum. Saygılarımla..
Kadın akıllıdır ve öyle de olmalıdır. Çocuğunu kimseye muhtac olmayacak şekilde büyütmesi gerektiğini bilecek kadar. Ağzına lokması tutularak büyütülen bir çocuk olmadığım için ve aynı şekilde büyüyen bir beyle hayatımı birleştirdiğim yetmezmiş gibi aynı şekliyle bir çocuk büyütebildiğim için çok şanslıyım ve anne babama sonsuz minnettarım.
Kişinin öncelikle kendine saygısı olmalı demişti ortaokuldayken tanıdığım bir öğretmenim. Çok haklıydı. Kendine saygısı olmayan insanlara kimse saygı duymuyor gerçekten. Saygımla...
Kadın olmak!
Kadın demek; evin bekçisi demek
Kadın demek; eşinin namusu demek
Kadın demek; anne demek
Kadın demek.... Kadın demek en çok ta emek demek.
Bir çok sıfat yakıştırılmıştır kadına ve bir o kadar da mana yüklenmiştir omuzlarına.
Bunların hepsini bırakırsak bir tarafa, zaman zaman unuttuğumuz tek şey, kadın demek insan demek, insanlık demek.
Yüreğinize sağlık bize insanlığımızı tekrar hatırlattığınız için.
Sevgilerimle...
Konu çok derinlikli. Başka bakış açıları da var.
Yazar konuya bakış açısını harika dile getirmiş. Sokrat dialektiği kullanarak düşündüklerini bize düşündürmüş ve çıkan sonucu kendi fikrimiz gibi kabullenmemizi hedeflemiş.
Çok da başarılı olmuş.
Tebrik ettim ve 1o puanı gönderdim.
Selamlar.
Hepimizin; ama, hepimizin bildiği, fakat bir kesimimizin kabullenmediği, kabullenemediği erkek egemen bir dünyada yaşıyoruz. Çin’den, Maçin’e; Amerika’dan, Avusturalya’ya bu durum sosyolojik bir gerçektir...
Tarihin derinliklerini elyordamıyla yokladığımız da; kadın egemen bir dünya hiçbir zaman olmamış. Kadınların öne çıktığı, küçük sosyolojik odaklardan sözetmek belki mümkün.
Eskinin tarih yazıcıları, tarihi kahraman örneklerle bize tanıtırlar, bu tanıtılan kahramanlığın simgesi yalnızca güçtür-iktidar. Bu güç simgeleri içerisinde, kadın savaşçılar, kadın melikeler görmemiz mümkün. Aslında kadında şanssızlık, tarih sahnesine çıkışla başlar. Adem, Havva’dan önce yaratılmıştır. Hiç bir kıral ve kıraliçe; melik ve melike onlar adına mücadele vermemiştir.
İnsan; bizden biri, içimizden, tamda yarımız ama, tarih boyunca toplumlarda hep bir öğe-unsur-eleman, olmaktan öte yer bulamamıştır. O da yetmemiş, fitnenin kaynağı kabul edilmiş; gerek varlığıyla, gerek davranışlarıyla, gerek yüklendiği değerler bakımından kadın tarih boyunca bu ayıbını ! Hep ensesinde hissetmiştir.. Erkek egemen dünya, kadını, kontrol edilmesi gereken bir unsur görerek davranışlarını belirlemiştir. Bütün bunlar olurken de, ya hu, acaba şu kadınlar kendileri hakkında ne düşünürler, denilmemiştir. Denilememiştir...
Yine tarihin akışı içerişsinde bunlar olurken, şunun da farkına varılmıştır; doğurganlık-annelik özelliği ve güzellik unsuru-öğesi olarak da hep ayrı bir yer vermek suretiyle, bu anlamda değerli kılındığı an ve zamanlar olmuştur. Bu boğulmakta olan bir insana, nefes alma fırsatı verilmesi gibidir. Bu da hiçbir medeniyette geneli kuşatma imkanı bulamamıştır. Biz, kıraliçe, ece’den çok; cariyeyi biliriz. Tarih kölelerin isyanıyla doludur. Salt kadınlara ait bir isyan sözkonusu değildir.
Demek, bu olup-bitenlere kadınlar içlerinden öykünselerde, davranışları ile bu duruma rıza göstermişlerdir.
Bütün kültür coğrafyalarında, farklı çıkışlar, farklı sonuçlar doğurmuştur. Bunlar zannedildiği kadar biribirine de çok benzemezler.
Uzun yıllar içerisinde oluşan bu bakış açısı, biçilen rol ve kadının bir öğe-unsur olma durumu geleneklere, törelere dönüşerek, kadınların bir başına aşamayacağı normlar haline gelmiştir.
Yine kadın, tarihin hiçbir döneminde kendini emniyette hissetmemiştir. Kadının devamlı güven sorunu olmuştur. Bu işi keseden erkekler üslenmiş, kadın da bundan çok muzdarip gözükmemiştir. Kendisin de, kendi varlığını koruyacak, emniyet altına alacak gücü bulamamıştır. Toplumların da buna pek imkan tanıdığı söylenemez. Ayrıca bu durum bütün kültürlerde namus kavramı içerisinde değerlendirilmiştir. Yer yer nüans-algılama farkları olsa da...Kadının bir tür paylaşılması sözkonusudur. Kadın kendi iradesini kullanmaktan yoksun bırakıldığı içinde, kapağı bir tarafa atmak suretiyle işten sıyrılmayı yeylemiştir. Öyleki, 1933 Dünya ekonomik krizinde sadece Londra’da 40.000 Fahişenin varlığı söylenmiş, yazılmış ama, yanında ve karşısında kaç bin erkeğin olduğu hiç önemsenmemiştir.
Konu, esasta çok kapsamlıdır, insanlığın, dünyamızın tam da yarısından sözediyoruz. Yani biraz kendimizi anlatıyoruz. Dolayısıyla realite olarak bir adım arkada da olsa, hayatın her alanında kadın var, hayatımızın... Kültürler bakımından kadın, coğrafya açısından kadın, sanayide kadın, dinler bakımından kadın, edebiyatta kadın gibi, kitaplık çapta konular olarak işlemek, düşünmek mümkün.
Süreyya Nur Eyüboğlu
Oğlullarımızı okutup, eksik kalan eğitimi de asker ocağınında tamamlatarak, analarınına hayran birer küçük erkek çocuğur de na bi "aile reisi oldun "deyip evlendirivermiyor muyuz.....?
Kendi zevkimizi de yansıtan, en çok ta rahat etmelerinden çok ; başkaları beğensin diye özenle döşenmiş evlerinin kapısından; anne kimliğimize bir de fedakarlık tülü çekip , cebimizdeki anahtarla, evde olmasalar da alışveriş poşetleriyle temizlik ya da yemek yapmaya yani beceremediklerini tamamlamaya fütursuzca dalıvermiyor muyuz.....?
Onlar için herşeyi yaptığımızı, anlata anlata onları büyütürken; koskocaman bir hayatımız boyunca , erkekliği , aile sahibi olmayı ya da kadınlığı ,anneliği öğretmeyi belki de biz bilmediğimiz ya da düşünmediğinizden önemsizmiş gibi, unutuvermiyor muyuz......?
En kötüsü de birgün bu dünyadan göçtüğümüzde ardımızda onları.......bizi hep sevecek, özleyecek, anacak ama........ hiçbir zaman yetkin ve olgun birer yetişkin olamayacak; en kötüsü de kendi çocuklarını da bu halleriyle , yetiştirdiklerini sanan koca koca erkekler ve kadınlar olarak bırakacağımızı hiç düşünüyor muyuz........?
Cevaplarınızı duymak isterdim.............hem de çok..........!
anlatım çok güzel toplum olarak eksik kalan ne çok yanımız var .En önemlisi evlatlarımıza yarınlarımız emanet edeceğimiz güzel evlatlarımıza özgüveni aşılmak o anlamda herkesin ortak sorumluluklarda karar alabilmesi tökezlenen yarınlarımızda nasılki biz analar ayağa kalkabiliyorsak onlarada bunu anlatarak öğretmemiz sorumluluk işidir.Eğitim en güzeli ilada eğitim diyorum.kutlarım her anlamda güzel anlatmışsınız kadınlarımızın bu toplumda yetkin olmak zorunda olduğunu.
Süreyya Nur Eyüboğlu
Erkek,kadını sevmekten ve de şehvetten başka türlü hislerle ona bakmadıkça,kadın her zaman bulgularında faili kendisi olan zanlı olacaktır...
Velhasıl kelam...İyi ve ya kötü insan yoktur...İyi yapan ve de kötü yapan vardır...Kadınının değerini bilemeyen erkekte,erkeğinin değerini bilemeyen kadında aynı halttır!
İmam nikahının değerini,evlilik cemiyetini ve de saadeti uçkuruna yediren patik kafalılara lanet ediyorum!:..Affedin...