ANNE BENİM KALBİM ACIKTI
Usandım artık, okuduğum her cümlenin ardından aynanın karşısında gerçekle yüz(süz) leşen kızaran yeşil gözlerime dayanmayı öğütlemekten boşverilmişlikler beni öğütürken … Nasıl bir değirmendir ki bu kalbimi paramparça yapmayı başarıyor , senden geriye bir toz zerresi bırakmadığını zannediyor beynim ve yanıldığının farkına varmasına bir merhaba bile yetiyor…Usta bir oyuncuyum, senin adına mutluymuş gibi davranan karakteri sergiliyorum.Ruhuma alabildiğine metanet ekleyip, yüzümdeki gülümsemeye buluyorum.Rimel kullanmamaya özen gösteriyorum, tuz ve sudan ibaret olmayan gözyaşlarımı ele versin istemiyorum katran karası boya…Acımasızlığından acıyorum, her sözü yalan, her sevgiyi sahte buluşuna şaşıyorum.Oysa ki ben… En gerçek halimle duruyorum hayatın kayıt cihazının karşısında, dua bile ediyorum kalbinin aşkı tattığı güne kavuşması için, kendimi rolüme fazla mı kaptırdım ne? Olsun ziyanı yok, benim kabul görmeyen dualarım da var, bu da onlardan olur belki…
Bir yıl öncesini hatırlıyor zihnim, geçmiş geçmiyor bende bir türlü yada şimdiki zamanın –yor ekinde yor-ulup dönüş biletine uzanıyor elim, iki mevsim önceye…Yağmurlu bir gece, başımda kaygan bir örtü, camiye yürüyor ayaklarım, içeri girip oturuyorum tam da avizenin altına…Başıma düşerse nasıl bir ölümüm olacağını planlıyorum iki sure arası.Genç oluşuma sevinip en önde yer veriyor bana yaşlı teyzeler, adım adım yaklaşıyorum sanki Yaratıcı’ ya…Gözlerim kapalı, bak görmüyorum kimseyi hadi alıp götürsene beni, karşı koymayacağım söz…Yanlış kimseler için kullandım istek haklarımı, beni istemeyenleri neden isterim ki sanki? Ablam bunu “salak” olmama bağlarken, ben bu hususta tamamen kalbimi suçluyorum. Birazcık dinlese beynimin sözünü ah biraz dinlese…Annesiyle babası kavga ederken kulaklarını tıkayan çocuk gibiyim bende onların savaşında en çok zararı ben görüyorum. Kulaklarım tıkalı, bak duymuyorum kimseyi, hadi alıp götürsene beni, karşı koymayacağım söz…
Bir konak vardı terkedilmiş, bahçesinde dikenli otlar, yüksek duvarları vardı hatırlarsın belki, otururdum, otururdun, otururduk… Alıştıra alıştıra kullanıyorum birinci çoğul şahıs ekinin çekimine girmiş fiilleri. “Biz” olmak ne kadar uzak, sahi sen kimdin? Nerden girdin paragrafıma, rica ediyorum git buradan, ben başka bir yaramı sarmaktayım şuan…
“Farklı” olmak, “ilk kez” yapıyor olmak, “değerli” bulmak ve bunu dile getirmek 1-0 yenik başlamama sebep oluyor. İkinci golü yeme vaktim çok geç olmadı, 2-0 yenik ayrılıyorum sahandan.Kaybettiğim puanlar inan umrumda değil, bakmıyorum da önümdeki maçlara. Unuttun mu benim gözlerim kapalı, bak görmüyorum kimseyi, vazgeçtim alıp götürme beni…