- 473 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Toplumdaki Yanlış Telkinler
Dinden uzak yaşayan cahiliye toplumlarında insanlara çocukluklarından başlayarak yapılan birçok telkin vardır. Bu telkinler toplumlara göre pek farklılık göstermez, genelde birbirinin aynıdır. O halde kaynağı da aynıdır; apaçık düşman olan şeytanın, insanları Allah’ın yolundan saptırmak için adeta paket program gibi hazırlayıp toplumu yönlendirdiği telkinlerdir bunlar. Ailede başlayıp yaşam boyu devam eden bu telkinler neler, kısaca göz atalım…
“Fazla Düşünmek İyi Değildir”
Cahiliye toplumlarında derin düşünmenin insana zarar vereceği yönünde yaygın bir inanış vardır. Öyle ki, insanlar birbirlerini “fazla düşünme delirirsin” sözleriyle uyarırlar. Oysa düşünmek Kuran’da yüzlerce ayetle emredilen bir ibadettir. Rabbimiz, (Bu Kur’an,) Ayetlerini, iyiden iyiye düşünsünler ve temiz akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. (Sad Suresi,29) ayeti gibi birçok ayette insanlara uyarılarda bulunduktan sonra, düşünenlerin temiz akıl sahipleri olduğunu ve yalnızca düşünebilenlerin öğüt alabileceklerini haber verir. Yanlış olan, insanın olumsuz düşünmesi ve gereksiz kuruntulara kapılmasıdır.
Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru." (Al-i İmran Suresi, 191)
Ayetten inanan insanların her an yaratılmışlar üzerinde düşündüklerini ve düşündükçe Allah’ın rahmetini kaybetme konusundaki korkularının arttığını anlıyoruz. Düşünmek; insanın Allah’a yakınlaşması ve imanının artmasına sebep olur. Allah Kur’an’da –toplumdaki çarpık inanışın aksine- ancak iyiden iyiye düşünenlerin öğüt alabileceğini haber verir.
Düşünen insan, her şeyden önce dünyanın geçici bir imtihan mekânı olduğunu anlar ve ahiretteki gerçek yaşamında sonsuz mutluluğa kavuşabilmek için yaşamı boyunca sürecek bir çaba içine girer. Yalnızca Rabbinin hoşnutluğunu gözeterek, içinde O’nun rahmetine ve cennetine kavuşma umudu taşır. Dünya hayatı göz açıp kapama süresi kadardır; bu nedenle nefsani tutkuların ardında koşarak vakit geçirmek büyük aldanış olacaktır.
Kur’an ahlakını yaşamayan kişiler, ölümü, kıyamet gününü, sonsuz ahireti düşünmekten kaçarlar. Bu konular açıldığında sözü değiştirirler. Herkesin bir gün ölümü tadacağını ve kendilerinin de ölüme çok yakın olduklarını akıllarına bile getirmezler. Cahiliye toplumlarında bu durum adeta kuşaktan kuşağa aktarılan bir büyü gibidir.
Bu kişilerin düşünmeme nedeniyle flulaşan görüşü, ölümle birlikte netleşecektir. Oysa insan henüz yaşarken de şuurlu bir bakış açısına sahip olabilir. Çözüm, vicdanının sesini dinlemek, bu gerçekler üzerinde samimi olarak düşünmektir. İnsan Allah’ın eşsiz yaratmasının delillerini inceler ve derin düşünürse, Rabb’imizin kudretini gereği gibi takdir edebilir:
“Yaratan, hiç yaratmayan gibi midir? Artık öğüt alıp-düşünmez misiniz?” ( Nahl Suresi, 17)
“Cehennemde Bize Yer Kalmaz”
Cahiliye insanlarının bir başka ilkel mantığı da daha vardır. Onlara göre, cehennem dar ve kısıtlı bir mekandır, ancak az sayıda insan oraya sığabilir. Şimdiye kadar yaşamış ve yaşayacak insanların sayısının cehennem için çok fazla olduğunu ve kendilerinden önce daha azgın ve günahkâr kişilerin cehenneme gireceklerini zannederler. Kendilerinin ise cennete gireceklerini düşünürler.
Oysa Yüce Allah sonsuz güç sahibidir ve dilediği genişlikte bir mekan yaratabilir. Bu nedenle cehennemin dolması ve sığmayan insanların cennete konulması gibi bir durum olamaz. Ayrıca Kuran’da cehennemin, inkarcıların sayısı ne kadar çok olursa olsun, hepsini alacak kadar geniş bir mekan olduğu, “O gün cehenneme diyeceğiz: “Doldun mu?” O da: “Daha fazlası var mı?” diyecek.” (Kaf Suresi, 30) ayetiyle bildirilmektedir.
Cehennem, aynen cennet gibi Allah’ın sonsuz adaleti gereği vardır. Her insan, dünyadaki tavırlarının karşılığını ahirette “...Onlar, ‘bir hurma çekirdeğindeki iplikçik kadar’ bile haksızlığa uğratılmazlar.” (Nisa Suresi, 49) hükmü gereğince eksiksiz olarak alacaktır. Dünyada Allah’a kulluk etmekten kaçınan kişilerin, -Allah’ın dilemesi dışında- ahirette cehennem azabından kurtulmaları mümkün olmayacaktır.
“Hayatın Gerçekleri Vardır”
Cahiliye toplumlarında ‘hayatın bazı kesin gerçekleri’ olduğuna inanılır. Onlara göre ‘büyük balık küçük balığı yutar’, ‘iyilik yapmak saflıktır’, ‘doğru söyleyen kaybeder’, ‘para her kapıyı açar’…İşte bunlar ‘hayatın gerçekleridir’. Bu çarpık prensipler cahiliye insanlarının yaşamlarına yön verir.
Çok açıktır ki asıl gerçekler imanın gerçekleridir ve bu tanımlanan hayat gerçekleriyle uzak ya da yakın benzerliği yoktur. Kur’an’a tamamen aykırı olan bu yaşam, Rabb’imizin inkar edenlere ahirette vaadettiği azap dolu yaşamın başlangıcıdır. Kısıtlanmamak, özgür olmak adına imanı yaşamaktan kaçınan kişiler, ahirette zincirlere vurulacak ve üzerlerine kilitlenmiş daracık mekanlarda hapis hayatı yaşayacaklardır:
Elleri boyunlarına bağlı olarak, sıkışık bir yerine atıldıkları zaman, orada yok oluşu isteyip-çağırırlar. (Furkan Suresi,13)
Oysa Yüce Rabbimiz, insanları onlarca farklı ilaha kulluk etmekten kurtararak, yüklerini ve üzerlerindeki zincirleri indirmek için elçilerini göndermiş ve onları hayat verecek kurtuluş yoluna davet etmiştir. Bir Kur’an ayetinde Peygamberimiz (sav) hakkında şöyle buyrulmaktadır:
“Onlar ki yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye uyarlar; o onlara marufu emrediyor, münkeri yasaklıyor, temiz şeyleri helal murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır.” (Araf Suresi, 157)
Rabbimiz insana dünyada ve ahirette nimetler içerisinde mutlu ve huzurlu yaşaması için, kolay, güzel ve doğru olanı göstermiştir. İçinde yaşadığı cahiliye toplumunu terk eden, Allah’a derin bir saygı, korku ve sevgi duyan ve O’nun sınırları içinde yaşamayı seçen samimi insanlar için her zaman kurtuluş yolu vardır.
Faruk Türker, Araştırmacı Yazarlar