- 602 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Kavşaklar
Bu kavşağa ne zaman ve nasıl geldiğimin hiç farkında değilim. Bunun sebebi yıllar geçtikçe hızına yetişemediğim hayat trafiğim olabilir. Kırmızı ışık yanıyor ve gözüm trafik lambasında beklemeye başlıyorum.
60 lı yıllar kavşağı burası. 16 yaşında evlenerek gurbete giden bir genç kız ve babası düşüyor aklıma o yıllardan. Baba-kız ayrı diyarlara düşecekler birbirlerinden az sonra hayat yolu üzerindeki bu ilk ayrılık kavşağında. Böyle anlarda ne çok şey söylenmek istendiği halde ne az şey söylenir. “Başını örtmeyi ihmal etme ve namazlarını aksatma kızım.” Diyebiliyor baba ve birkaç öğüt daha kendine has kelamıyla.
80 li yıllara gidiyorum bu defa trafik lambasından gözümü ayırmadan. Bir dost meclisi canlanıyor zihnimde. O günlerin de demirbaş konusu bir soru ile ortaya geliveriyor. “Çağdaş bir kıyafet midir Başörtüsü?” Hiç düşünmemiştim o ana kadar. Ya değilse! Bu sorudan sonra mıydı el birliği ile başörtüsünü çağa uydurma gayretlerine düşmek ve düşürmek acaba?!
90 lı yıllara geliyorum sarı lamba yanmadan. Bir düğündeyim. Yer askeri bir gazino. Başörtümden iğneyi çıkarmam nazik bir şekilde isteniyor mu, emir mi ediliyor anlayamıyorum. Çıkarıyorum iğneyi; Benim başörtü “Anne başörtüsü” oluyor o anda. Daha önce “çağdaş” bile değildi!
Evet istismar ve gerginlik yaratıyor yaratmasına bu bir türlü halledilemeyen kadın özgürlüğüne ait mesele; ama bu da geçecek. Kırmızı ışık sarıya dönecek. Birbirimizi doğru ve objektif algılamamız eskiden olduğu kadar zor değil artık. Yaralar, ne intikam naraları atarak ne de kişisel hak ve özgürlükleri çifte standartlara kurban ederek iyileştirilebilir. Bu sorunu kangrenleştiren, yıllarla üzerimize giydirilen bütün kalıplardan arınmamız gerekiyor elbirliği ile. Bu ne sağ ne de sol ideoloji meselesi. Ne sadece siyasi, ne de dini bir sorun. Herkes bu sorunun içerisinde ve bu sorunun bir parçası. Düşünce tembelliğimiz yüzünden, bir türlü işin içinden çıkamıyoruz farklı bir tercih yaptığımız noktada hepsi o kadar.
Şehir mezarlığı’ nın önündeki kavşakta ötelere , şehrin merkezine dönen kavşakta da hayatın kalbine doğru bir davet alıyorum sanki her yollara düştüğümde. Şehirler kavşaklarda dile geliyor adeta. Bazı önemli noktalara kavşak yapılana kadar gitmek istediğimiz yerlere ne kadar da uzak düşüyorduk. Yollar kavşaksız, kavşaklar da yollarsız olamaz. Yollardaki kavşaklardadır mutluluklarımız. Yol almamızı sağlayarak mutlu eder yol kavşakları bizleri. Mutluluk yol almaktır. Milletçe daha aşmamız gereken kilometrelerce yolumuz var.
Nihayet yeşil ışık yanıyor! Başörtüsü için de yıllardır bekletildiği demokrasi ve özgürlük kavşağında en kısa zamanda ışığın “yeşil” yanmasını dileyerek yoluma devam ediyorum...
23 ekim 2010
YORUMLAR
İyi ki yazınızı hatırlattınız da okudum
Harika yazmışsınız
Ben de bir astsubay lojmanına giderken kapıda asker demişti iğneni çıkar anne örtüsü olmalıymış!
Niye şekillere karışılır onu da hiç anlayamadım bir yere gidebilmek şekle bağlı olmamalı tek tip insan mı yaratmaktır amaç bilemedim.
Her insanın hayatı bir romandır belkide bazı şekiller zorunluluktur belki de öyle rahat hissediyordur.
Her ne ise bu dayatmacı insanlara hep karşı olsamda koyun gibi uymak zorunda kaldım.
Üniversitede girmem gereken bir sınav vardı evlendikten sonra başım kapalı .
Orda da kapalıyım diye almıyorlar açtım da girdim sınava.
Zaten başımı da kapatmam istendiği için aynı zamanda da Allahın ayeti var diye de kapatmıştım.
Yani bakıyorum hep bir gudüleme var bizim fikrimizi pek önemi olmadı.
Vesselam kimseye yaranamadım.
Çelişkiler Içinde yaşadım..
Kutluyorum yazınızı
Sevgiler