- 1320 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
ÇÖLDE EVCİLİK OYUNU
ÇÖLDE EVCİLİK OYUNU
Annem son kez beni bağrına basıp bana sımsıkı sarıldı. Gözlerinden yaşlar akıyordu. Kirpiklerinin arasından damlalar düşerken, tekrardan damlalar hücum ediyordu kirpiklerine. Daha çok küçüktüm küçük… Neden ağladığını bilmiyordum. Kalbim küçük olsa da annemin ağlamasına dayanamıyordu. Cansız zayıf bedenimle ona daha da sıkı sarıldım. İçimdeki küçük ben bu onu son görüşüm olduğunu söylüyordu. Göğsüne dayadığım minik başımı kaldırıp yüzüne baktım.
Bana “Berfinim açmamış, serpilmemiş gül dalından koparılır mı?” deyip benim hiçbir zaman beğenmediğim nefretle taradığım siyah buklelerimi gözümün önünden narin parmaklarıyla çekip onları tek tek öptü. Kansız ufak tefek cılız ellerimle yüzünü avuçlarımın arasına aldım. Tam minik dudaklarımdan “Anne neden ağlıyorsun ki?” sözcükleri dökülecekken babam elinde kürekle kapıda belirdi. Küçük bir çığlık attı annem. Babam yanımıza gelip bana uzandı ama annem bir adım geri attı.
“Yapma” diyordu. “Canımdan bir parçayı söküp alma. Bu işkenceyi bana yapma… Hem o da çok küçük. Bunun vebaliyle nasıl yaşarım, yaşayacağız…”
Küçük bedenimin o ana kadar tatmadığı bir duyguyu keşfettim. İliklerime kadar titriyordum. Düşünüyordum neydi acaba bu? Beynimde küçük bir şimşek çaktı. KORKUYDU bu, evet bedenimin tepki vermesi bu yüzden olsa gerek diye düşünüyordum. Babamın sesiyle kendime geldim.
“Berfin hadi yavrum dışarıda evcilik oyunu oynayalım”
Ben “annemde gelsin ama diyorum”
“Annen evdeki işlerini bitirip yanımıza gelecek. O gelesiye kadar bizde küçük evimizi inşa edelim”
Babam beni kucağına almıştı. Annem dizlerini dövüyor, feryat ediyordu.
“Yapma ne olur yapma. Allahın vermiş olduğu cana sen kıyma” sesi gittikçe iniltiye dönüştü. Kapıdan çıkmadan son bir kez başımı uzatıp babamın omzundan anneme baktım.
“Affet beni Berfinim, kınalı kuzum, beline kırmızı kurdale bağlayamayacağım, saçlarını öpüp koklayamayacağım bundan böyle”
Babam avluya çıktı. Artık annemin sesini duyamıyordum. Minik beynimde birden fazla soru işareti var. Bütün bunlar ne anlama geliyordu. Annemi bu kadar üzen şey neydi.
Sadece evcilik oyunu oynayacaktık…
Babamla beraber kızgın çölde yan yana yürümeye başladık. Büyük nasırlı eliyle benim minicik avucumu tutuyordu. Çok yorulmuştum. Minik adımlarımı onun adımlarına uydurmakta güçlük çekiyor ve bazen koşmak zorunda kalıyordum.
“Baba” dedim. Yüzünü çevirip bana baktı.
“Baba ben çok yoruldum”
Beni kucağına aldı. Daha hızlı yürümeye başladı. Omzunun üzerinden çöldeki ayak izlerimize bir süre baktım. Evden çok uzaklaşmıştık. Çöldeki ıssız kumdan başka hiçbir şey görünmüyordu.
“Baba nereye gidiyoruz”
“Az kaldı yavrum”
“Baba annem niçin ağlıyordu”
“…”
Babam cevap vermek yerine gözlerini kızgın çöle dikti. Bir süre sonra
“İşte geldik” deyip beni kızgın kumlara oturttu. Biran kumdaki sıcaklık ile vücudum temas edince ürperdim. Babam elindeki kürekle kumları bir yana atıyordu. Zaman ilerledikçe güneş daha çok kavurmaya başladı çölü. Hiç yağmur yağdığını görmemiştim bizim buralara. Vakit ilerliyor ama annem bir türlü gelmiyordu. Babam çukurun içinde görünmez oldu. Sadece kürekle kum atarken eğilip doğruluyordu. Yanı başına gidip
“Baba annem nerede kaldı”
Babam çukurdan çıktı. Beni kucağına alıp çukura tekrardan atladı. Beni upuzun benim boyuma göre açılmış çukura sırtüstü yatırdı. O an bir şeyi fark ettim. Babamın gözlerinden de tıpkı annenim ki gibi yaşlar hücum ediyordu.
“Gelecek birazdan işleri uzamıştır belki. Biz ona sürpriz yapalım şimdi sen burada yatacaksın ben senin üzerini bu kumlarla kapatacağım”
Ben ise çocuk aklımla
“Olur, baba anneme sürpriz yapalım” diyorum
Babam çukurdan çıkıp küreği eline alıyor. Son sözlerini duyuyorum babamın. Titrek sesiyle
“Affet Berfinim beni “ diyor “Töre bu yavrum söz, hukuk dinlemiyor”
“Baba “ diyorum
“Söyle yavrum”
Gözlerim kızgın güneşle buluşuyor. O an sanki bana son kez göz kırpıp kederle gülümsedi.
“Baba burada ne zaman yağmur damlaları düşmeye başlar”
“Hiçbir zaman yavrum”
Ben bu sözle susuyorum…
Babam ilk kürekle kumları minik dizlerime atıyor. Sonra küçük bedenime ve omuzlarıma. Göz kapaklarım savrulan kumla doluyor, ağzımın içinde küçük kum taneleri… Ellerimi kurtarıyorum. Göz kapaklarıma, ağzıma ve burnuma daha fazla kum gelmeye başlıyor. Korkuyorum…
“Baba yeter annem artık beni göremez “
Ama babam ısrarla daha fazla üzerime kum atıyor.
“Baba korkuyorum”
“Baba nefes alamıyorum”
O “Bitti kızım “ dedikçe daha çok kum atıyor.
“Baba burası çok karanlık BABA… BABA… BA…”
Nefes almakta güçlük çekiyorum artık. Son nefesimi alırken toprak beni bataklık gibi içine çekiyor.
Her yer karanlık ve sonsuzluğa süzülüyorum…
YORUMLAR
Çok güzel bir yazı ve cahiliye devrindeki insanların çaresizliğini gözler önüne ustalıkla sermişsin Özlem.
Tebrik ederim.
sevgimle.
greenstone özlem
yazmış olduğun yorumunla ben içok mutlu etttinnn
saygılarımlaaa
Çok etkilendim. Şu anda hala tesiri altındayım. Müthiş bir kalemsiniz. Yazmak size yakışıyor. Tebrik ederim. Sevgilerimle...
greenstone özlem
sizlerin izinden giderek hayatta tutanacağız
saygılarımla
evet yine düşen performansınızı yükseltmişsiniz.hep böyle devam edin.bize böyle yazılar okuttuğunuz için teşekkürler
greenstone özlem
saygılarımla
unutmamak gerek kız cocukları allahın emanetıdır erkeklere....yazınız guzeldı tebrık ederım,çok iyi anlatmıssınız yuregınıze saglık
greenstone özlem
değerli yorumunuz için teşekkür ederim
O günden sonra hep sesini duymuşlar küçük kızın.
-Baba baba...
Baba hep "yavrum" diyecek olmuş,sesi çıkmamış.
Zaman hızla akmış akmış...Birgün gelmiş Cahiliye Devri diye anılmış ol zamanlar.
:)
Yazınızı çok beğendim.
greenstone özlem
saygı ve selamlarımla