- 1008 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
O YILMAZ GÜNEYDİ
Aç kurtlar gibi sarmıştı çevresini kötülük tohumları. Endişeliydi ama acıya ağıt yaktı arkadaşlarıyla. Bir gün mutlaka izin vermeliydi yaşama, dostça kardeşçe, hep birlikte düşmanı yenmeye. Hudutların kanunu olmamalıydı, hudutlar kalkmalıydı. Bu vatanın çocuğuydu hepimiz gibi. Ala geyik gibi sekerek çıktı yola tütün zamanında. Mor defterlere yazılmıştı, kara şahinin, on korkusuz adamın prangasız mahkumlarından biriydi ama zımba gibi delikanlıydı aynı zamanda. Kasımpaşalıydı, Koçeroydu, konyakçıydı, Kozanoğluydu, Kızılırmak-Karakoyunun bahtsız çobanıydı. Her gün ölmektense duvarların dibinde, aç susuz memleket hasretiyle ben öldükçe yaşarım dedi ve silahlara veda ederek yedi dağın aslanı Yılmaz Güney, büyük cellatlara göğüs gerdi tek başına. Yaşamın kurbanlık katiliydi. Öldürmek hakkımdır diyordu aslan bey gibi . Bin defa ölürüm derdi sevdiği için. Çifte yürekli kabadayıydı çoğu zaman. Yaşamın son kırgın adamıydı tek başına. Çirkin ve cesurdu. Zavallıların babasıydı. Vurgunculardan biri…Aşktan yana umutsuzları yaşıyordu. Yaşam düşmanıydı ve ibret alınacak öyküsüyle o, Yılmaz Güney’di. Çukurova’nın sarı sıcağından Yeşilçam’a yolu düşmüş bir umuttu. O, Yılmaz Güney’di. Yol, sürü, umut.. O, Yeşilçam’ın güneşiydi yaşam boyu ışıldayacak. O, Yılmaz Güney’di.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.