- 797 Okunma
- 13 Yorum
- 0 Beğeni
JET YÖNETİCİ AYHAN!(KANAATKAR MEMUR’UN DEVAMI)
Fiili hizmetinin sağladığı avantajla yirmi yedi yıl, altı ay üzerinden emekli oldu .Kırk üç yaşındaydı henüz.Yaşlı bir emekli sayılmazdı.Zaten yaşlılık kavramını asla kabul etmiyordu.Bedenen yaşlansa da ruhen genç kalmayı her zaman yeğlerdi.
“Bittim, öldüm, gittim. Artık işe yaramaz bir sabunluk oldum” diye hayıflanmazdı.
Gençliğinden bu tarafa devinim halindeydi. Bir gün tembel tembel oturduğu ya da sırt üstü yattığı vaki değildi.
Ankara’ya gelmeleri, ailesi için ve kendisi için farklı büyük bir değişiklik oldu. Taşrada didinip dururken; her zaman gerçekleştirmeyi arzuladığı emelleri vardı.
“Ankara’ya gittiğimiz zaman; sizleri, kültürel etkinliklerin tamamına götürecem.”
Çocuklar sevinçlerinden havalara uçuyorlardı. Ortancası Nihat:
“ Baba, Galatasaray geldiği zaman beni maça götürsene.”
“ Olur!”
Çocukları ile arkadaş gibi olmaya başlamıştı. Onların dünyalarında;kırıcı değil, yapıcı olmayı yeğliyordu.Daha doğrusu pozitif bir idol oluşturmak istiyordu.
Galatasaray geldiğinde ortanca oğlunun isteğini yerine getirdi. Bir biletle turnikeden birlikte geçtiler . Karnını içine çekip oğlunu adeta vücuduna yapıştırmıştı,turnikeden geçerken.
Polisin şaşkın bakışları karşısında:
“İdare et abi, ben de senin gibi memurluktan geliyorum”
Memurlukta olduğu gibi yine sarımsağı sirkeyi hesaplayarak yaşamaya devam ediyordu.
Taşradan gelirken getirdiği makineleri, dairesine çıkarmıştı. Elde kalan ipleri de değerlendirip kazak örmeye devam etmek ve çalışmak istiyordu.
Makineler çalışmaya başlayınca; Aman Allah’ım yer gök birbirine karışmış ,alttaki ve üstteki komşular jandarma gibi kapıya dikilmişlerdi:
“Bizleri rahatsız etmeye hakkınız yok! Madem çalışacaksın git boş bir dükkan kirala orada çalış.”
Adam, düşündü taşındı. Komşuları yerden göğe kadar haklıydı.Binalarda ortak yaşamanın belirli kuralları vardı.Herkes bu kurallara uymak zorundaydı.Bu bilinçle komşularına hak verdi.Saygıda kusur etmedi.
“ Peki efendim, bir daha öyle densizlik yapmam!” diye onlara söz verdi.
İlk fırsatta satmayı düşündü, bütün makineleri.Hurdaya götürse para etmeyecekti.
Ovarlök makinesini,
havlu parçaları satan bir pazarcı arkadaşına yok fiyatına verdi.
Romeyüzü,
kazak ören bir adamın dükkanına bıraktı,anlaştığı fiyata.Uzun zaman parayı almakta zorlandı.Neredeyse elinden bir kaza çıkacaktı.
Badanasız olan evini kendisi badana boya yaptı. Banyoya fayans döşedi.
“Ustalara para yedirecek göz yok bende; benden iyi usta mı olur!” diye banyonun işini on beş günde büyük oğlu ile birlikte yaptı.
Çocukların Ankara’ya adaptasyonları ilk yıl oldukça zor oldu .İkinci yılın başlarında her şey yoluna gitmeye başladı.Çocuklar,yeni yeni arkadaş edindiler.
Kendisi de eşi ile birlikte pazarlarda koşturup duruyordu.
İlk yıl ramazan bayramında oturduğu bloktaki bütün komşularını tek tek dolaşıp bayramlarını kutladı. Kapıdan giriş çıkışlarda rastladığı kişilere selam verip hal hatır sordu. Elinde poşetle gördüklerine yardım etmek için çırpınıyor,elinden zoraki poşetleri alıp asansöre kadar taşıyordu.
Binada bir cenaze olmaya görsün.İlk önce kendisi fırlıyordu cenaze evine.Taziyelerini bildirdiği gibi ne yapılacaksa elinden geleni esirgemiyordu.
Komşusunun biri kalpten ameliyat mı olacak, hemen hastaneye koşuyordu, kan vermek için.
Daha neler neler!.. Komşuluk ilişkilerinde herkesin gözüne girip sevildiğini sanıyordu.
Bir yıl geçtikten sonra her şeylerine koştuğu komşularının gerçek yüzlerini öğrenmeye başladı.
Arabasının yanına park eden kadın, bağırıp çağırmaya başlamış:
-Benim arabamı çizse çizse sen çizmişsindir. Bu kadar yakın park edersen olacağı bu. Hadi öde bakalım zarar ziyanımı!
“Allah Allah!Bu da neyin nesi şimdi durduk yere bu kadının feryadı figan etmesi.”
Halbuki kadının elindeki poşetleri alıp asansöre dek taşımamış mıydı? Her gördüğünde hal hatır sormamış mıydı?
Kalp ameliyatında kan verdiği komşusu iyi olduktan sonra selamını alamaz olmuştu. Onu da anlamakta zorlanıyordu ama önsezileriyle meseleyi çözmüştü.Adamcağıza Azrail yoklamasyon çekince; beş vakit namaza başlamış,elinden doksan dokuzluk tespih düşmez olmuştu.
Kendisi:
- Merhaba,günaydın!İyi günler dilerken
Kalpten sakat komşusu ise:
-Selamünaleyküm! Hayırlı günler ile karşılık veriyordu.
Sonraki günlerinde “selamünaleyküm’ ü “ de esirgemişti kendisinden.
Ayhan, akşam pazarlardan döndüğünde; eğer birinci katın ön tarafı boş ise arabasını park etmeye hazırlanırken;pencereden kafasını uzatan komşu kadın,yaygarayı koparıyordu:
- Penceremin önünü kapatmaya ne hakkın var? Çek arabanı başka yere.Sen geldin buraların düzeni bozuldu be!
- Sabahları zaten erkenden işe gidiyorum.Ne zararı olacak geceleri dursa?
Kadının anladığı yoktu. “ İllada çekeceksin!” diye yaygara yapmaya devam ediyordu.
“Ulan siz röntgenci misiniz de geceleri görüntünüz bozuluyor, ha? “ diye bağıracak oluyor, terbiyesi müsaade etmiyordu.
Halbuki kendisine kızan kadının; salı günleri siteye gelen sütçüden aldığı süt bakracını ya da tenceresini dökmeden kapısına kadar götürüp bırakıyordu çoğunlukla.
Bir yılın bitimine doğru hanyayı konyayı,neyin ne olduğunu,dostlukların yapay olduğunu iyice öğrendi.Bu arada oturduğu blokta bir iki hırsızlık olayı da olmuştu.Asansör de sık sık bozuluyordu ama blok yöneticisini bulmak imkansızdı.Adam,geceleri eve sarhoş geliyordu.Bütün şikayetlere “he” deyip geçiyordu.Çözüm yoktu.
O senenin bitiminde blok yöneticiliğinde kendisine “sıra sende diye bir yıllığına ‘yönetici’ olarak seçtiler.
Yöneticiliği devir almadan, bütün hesap kitabı gözden geçirdi. Yeni alınan kararları maddeler halinde karar defterine alt alta düzgünce yazdı.Lozan antlaşmasını ezberler gibi tek tek ezberledi maddeleri…
Bütün kararlar önemliydi onun için.Yirmi daireden on üçünün onayını almıştı.Bu da gösteriyordu ki;kararları uygulamakta hiçbir sorun yaşamayacaktı.
İlk kararı hemen yerine getirdi. Halbuki her yıl karar alınmasına rağmen nedense bir türlü uygulanmamış olan bahçeye ‘kamelya’ yapılmasıydı. Komşularından biri,muhalif olmakta gecikmedi,homurdanarak:
-Ne hakla buraya dünyanın masrafını yapıyorsun! Kim oturacak burada?
Yöneticinin kafası atmıştı bir kez. Kimseyi dinleme lüksü yoktu artık.Yetki de kendisindeydi zaten:
- Sizler oturacaksınız efendim.Kadınlar olarak birbirinizin kuyunuzu kazacağınıza bir semaver çay demleyin,hep beraber toplanın,oturun burada.Güzel güzel sohbet edip kaynaşın.Kötü mü olur yani?
Yöneticinin hizmeti ve teftişleri jet hızıyla devam etmeye başlamıştı.
Merdiven boşluklarındaki daire kapılarının önüne konulan ayakkabıların içeri alınması için önce tek tek sözlü uyarıda bulundu. Kimse uymadı.Hal bu ki alınan kararda da vardı.Bir daha ikaz etti.Yine uyan olmadı.Kulağına :
-Aman canım,bu da bıkar.Yeni heves! fısıltıları geliyordu.
Bütün ayakkabıları toplayıp çöpe attı .Bundan sonra millet,içeri girmeden ayakkabılarını hemen ellerine alıyorlardı,aman unutmayalım diye.
Binanı altına yıllarca gelişi güzel atılmış malzemelerin sahipleri tarafından temizlenmesi için sözlü uyarıda bulundu. Tınlayan olmadı.Halbuki alınan kararda mahzenin temizlenmesi de vardı. Hepsini toplayıp hurdaya verilecekleri, sattı.Parasını binaya irat olarak kayıt etti.İşe yaramayanları da çöpe fırlattı.
Bir takım homurtular gelse de ;
- Bu zamana dek nerelerdeydiniz?Şimdi mi aklınız başınıza geldi?
Asansörlerin bakımı için asansörcüyü sıkıştırdı.”Yoksa paranı keserim ya da başka asansörcü bulurum” diye gizli kapaklı tehditler savurdu.
Asansör de düzene girmiş oldu, bundan böyle.
Asansörde sigara içmek yasak olduğu halde yasağa uymayanı zehir hafiye gibi pusuya yatıp buldu.Sabah erkenden yakaladı suçluyu.Hem de elinde.Ne yazık ki bir eğitimciydi sigara içen suçlu.
Hiç acımadan cezayı kesti.
Bir gün asansörün içine bırakılan çöp poşetini görünce deliye döndü. Poşet, asansörle birlikte yukarı aşağıya gidip geliyordu ama bir vatandaş, onu alıp da çöpe bırakmıyordu.Daireleri tek tek dolaşıp çöpü bırakanı buldu.En sonunda suçunu itiraf ettirmek zorunda kaldı.Çöpü bırakan bir dairede çalışan kibar bir hanımefendiydi.
Hiç acımadan cezayı kesti.
İçeri giren yabancılara ahret sorusu sordu.
”Kimsin, necisin, kimi ziyarete geldin?”
Dilencilere göz açtırmadı. Bırak hırsızın içeri girmesini, at sineği bile vızıldayamadı,binanın içinde.
Yöneticisi olduğu blok sakinleri bir yıl boyunca ‘jet yönetici’den çok çektiler.
Jet yönetici Ayhan, bir yıl sonra görevini gönül huzuruyla başka bir komşusuna devir etti.
YORUMLAR
İşte bu çok iyi oldu. Hem de çook. Helal sana Ayhan Abi. Minik kuşum yazısında biraz hüsrana uğradım ama, iyi ki geçmiş yazılarını bir kontrol edeyim dedim. Belki okumadığım çıkar düşüncesiyle. Çok beğendim. Ama kanaatkar memur var mı artık? Bir de 27 küsür yıl çalışan bir zat nasıl 43 yaşında emeklioluyor onu pek anlayamadım. 16 yaşında mı memur olmuş.
Çok tebrik ediyorum seni. Devamını bekliyorum. Aman öyküleri bir birine karıştırma ama. Böyle üretken bir yazar daha görülmüş müdür acaba? Arada gözlerini de dinlendir ama :)
Sevgiler.
Jet yönetici Ayhan, aslında yapılması gerekenleri yapmış fakat buna layık olan halk nerde...Türkiyenin maketiydi anlattıklarınız. Aslında arada hiç fark yok. Bazen öyle çok sinirleniyorum ki, böyle vatandaşa böyle hükümet olur diyorum.
Her kes kendini düşünüyor Ayhan kardeşim. Her insan üzerine düşen görevi layıkıyla yapmıyor ki.
Harika bir aktarımdı.
Yürekten kutluyorum, selamlarımla.
nilkurt tarafından 10/23/2010 11:08:34 AM zamanında düzenlenmiştir.
Devam edecek gibi görünüyor. Etmeli de. Keyifle okudum Ayhan Bey. Teşekkür ediyorum. Selam ve saygıyla.
ayhansarıkaya
Ne yapayım sence?
Selamlar.
Eser Akpınar
Selamlar.
ayhansarıkaya
Tşkler arkadaşım.
Yöneticilik zordur. Benim eşim de yaptı. Adamı çıldırttılar. Ya yakıt zamanında ödenmez, ya da başka bir şeyden şikayet ederler. En sonunda, verdi de biz de stresinden kurtulduk. Güzel bir paylaşımdı. Tebrik ediyorum. Selamlar...
Nermin Kaçar tarafından 10/23/2010 10:50:46 AM zamanında düzenlenmiştir.
ayhansarıkaya
Tşkler...