- 3142 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ATİNA TÜRKÜSÜ
“olay türküleri” (tarihçesi aşağıda)
Otomobil boyandı
Atina’ya dayandı
Allı kızı görünce
Kafir Yunan dayandı.
Ah turnam allı Turnam
Ben Atina’da durmam.
Atina’nın hamamı
İçindedir dumanı
Kimsecikten şüphem yok
Öldürsünler imamı.
Ah turnam allı turnam
Ben Atina’da durmam.
Yumurtanın sarısı
Yere düştü yarısı
Atina’ya gideli
Oldum Yunan karısı
Turnam al beni turnam
Ben Atina’da durmam
Top zülüfler yanımda
Tecellim var alnımda
Çocuklarım sorarsan
Balıkların yanında.
Turnam al beni turnam
Ben Atina’da durmam.
Atina’nın üzümü
Ben tutmadım sözümü
Çocuklarım atarken
Yumdum iki gözümü.
Turnam al beni turnam
Ben Atina’da durmam.
Yumurtanın kulpu yok
Gözlerimde uyku yok
Çek kayıkçı kayığın
Yunanlıdan korkum yok.
Ah turnam allı turnam
Ben Atina’da durmam.
Atina’nın urganı
Kalın olur yorganı
Üç çocuğumu sorarsan
Balıkların kurbanı.
Turnam al beni turnam
Ben Atina’da durmam.
Anonim derleme
Derleyen: Mustafa Ermiş.
Derleme Tarihi:07/07/1997
Yöre :Enez / İpsala / Meriç / Uzunköprü:EDİRNE
(sınır köyleri)
Atina Türküsü
(yunan işgali)
Sözlü geleneğe yansıyan “olay türküleri” ne örnek iki kavuştaklı bir türkünün hikayesi:
Atina türküsünü ele şöyle almak daha iyi olacak. Yunanlıların Batı Anadolu’yu işgal ettiği Kurtuluş Savaşı yıllarında yaşanmış tarihi bir olayın içinde gelişmiş bir türküdür. Vatanından zorla koparılıp Yunanistan’a götürülen Türk kızının Atina’da kalışını, Türkiye’ye dönmek arzusu, hasreti ve kaçak dönüşü sırasında çocuklarını denize atmak zorunda oluşunun trajik hikayesidir. Türkünün konusu nadir rastlanılan bir konu olduğundan dikkat çekicidir. Derin etkileri vardır. Bu türkü bir Anonim Halk Edebiyatı ürünüdür.
- Osmanlının çöküşünden sonra Türk halkının büyük yıkımlara uğradığı, şiddetli acılar çektiği o dönem 15 Mayıs 1919 Yunanlıların, Türkiye’ye asker çıkardığı tarihtir. En çok canların yandığı dönemdir. Burada tarihi değil, türkümüzün arka planında ne var. Nasıl doğmuştur. Bu türkünün konusuna benzeyeni Batı Anadolu’nun bazı il, ilçe ve köylerinde de ağıt olarak çalınıp söylenmektedir. Zorla kaçırılarak Atina’ya götürülen kızın adı Trakya’da Hatice, Safiye, Ayşe veya Batı Anadolu’da Keziban , Döndü, Fatma’ vs dir.
Şöyle ele alırsak;
a- Bu türkünün benzerleri var mıdır.
b- Türkünün tarihi kaynağı ile yaşam hikayesi.
c- Türkünün yapısı.
d- Türkünün coğrafyası.
e- Türkünün içeriği.
f- Diğer unsurlar. (gurbet-milli duygular-din farklılığı-)
- Türkü içeriğinde anlatılan birbirinin benzeri yaşanmış birçok olayın sadece bir tanesinin izlerini buluyoruz. Yunanlı subayın işbirlikçisi, köy imamı tuzak kurarak işgalden çekilme sırasında kızı zorla Yunan subayına teslim etmiştir. Atina’ya zorla götürüldüğü türkünün mısralarından da bellidir. Kızın Atina’da kalışı, çocuklarının olduğu ve Türkiye’ye kaçışı sırasında çocuklarını denize atması ve kuşlardan bile medet umduğu türküde işlenmiştir.
Tarihi kaynağının hikâyesi:
- Kurtuluş Savaşı yılları 1922 kasımında son işgalin bitişi.Yunan artık yurdumuzu terk ediyor ama yakıyor, yıkıyor, öldürüyor ve tecavüz ediyor.Kaçarken akla hayale gelmedik acılar yaşatarak ülkemizi terk ediyor.
- Meriç Nehri’nin doğusuna o zaman halk “Meriç’in Doğu Yakası” ve batısına da “Meriç’in Gavur Batı Yakası” adını kullanıyorlardı. O zamanda Meriç’in doğu yakasının sorumlusu yani askeri komutanı olarak Yüzbaşı Çolak Sabri Bey bilinirdi. Çolak Sabri Bey bazen sivil bazen resmi kıyafetle halkın arasında olur ve çok sevilirdi. Enez’den Edirne’ye kadar Meriç’in doğu yakasından sorumluydu. Kasım ayında gözler onu arıyordu ama Pehlivanköy ilçesine bağlı olan eski ismi Burunsuz / yeni ismiyle Yeşilova Köyün de tuzağa düşürülerek şehit olmuş olduğunu nereden bilsinler ki. Ben aslında Yüzbaşı Çolak Sabri’yi ararken Atina Türküsü’nü bulmuştum.
- Meriç Nehrinin doğu yakasında bulunan Küplü / Sofulu / Hasırcıarnavut ve civarındaki Türk Köylerinden zorla kaçırılan Hatice’yi, Meriç Nehrinin Gavur Batı Yakası’nda bulunan Lykofos Köyü istikametinden Atina’ya götürdüklerini yaşlılarımız anlatırdı.Burada geçen olayı, duyarız biliriz, yaşayan yaşlılarda atmacalı konuşuyorlar. Böyle bir olay var.Hiç bir haber alınmamıştır.
- Anlatıyorlar, birkaç kıta söylüyorlar, ancak türkünün tamamını parçaları birleştirerek zorla tamamlaya bildim. Önemlidir: kaynak kişi olarak adını yazmak istediğim her kişi sakın yazma diye yemin ettirdiler. Bunu da anlamış değilim.
- Kızın adını iyi bilir misiniz sözüme iki cevap buldum. Hatice ve Gülistan adını verdiler.
Yalnız, kız 5-10 sene sonra gelip dolaştığı ve canını zor kurtardığı söylenir. Yunan’dan kaçarken deniz yolunu seçmiş ama üç çocuğunu da denize atmış. Ana hiç çocuğunu denize atar mı atmaz. Yani yunandan olan çocuklarını istememiş. Kim bilir ne zor günler yaşadı.
-Bu tarafa gelip akrabalarını bulmuş ve başından geçenleri onlara hem ağlamış hem söylemiş. İşte o zamandan beri bu türkü duyulmuştur. Manisa tarafında bir köyde yaşarmış derler anlatırlar. O gittikten sonra bu türkü duyuldu. Keşan da saz çalan bir usta vardı, ondan düğünlerde dinlerdik.
- İpsala’dan Kırklareli’ne gelirken İbriktepe’de yol kenarında bir kahvehanenin önünde bir çay molası vereyim dedim ve yaşlı bir dedenin yanına oturdum. Adı, Mehmet, sorumu yöneltince ah evlat ah dedi. Buralarda ne anılar ne yaşanmışlıklar var bir bilsen. Duydum. Türkünün sözlerini bilmem ama bu olay doğrudur diyordu.En çok da Yüzbaşı Çolak Sabri Bey adının geçmesine sevindim.Tekrar gitmem gerektir. 07 /07 /1997
Mustafa ERMİŞ
Şair Araştırmacı Yazar
’ Telif hakkı yazarına aittir. Alıntı yapılamaz’
YORUMLAR
Aynı hikaye Afyon Emirdağ'da geçer.. Türkü sözleri aynıdır.. Bir de Antalya yöresine ait " Meşelidir Engin Dağlar Meşeli" isimli türküyle ilişkilendirilmiştir.. Antalya yöresine ait olan bu türkünün hikayesini o uörenin şair ve halk ozanı Şaban AKTAŞ isimli dostumdan dinlemiştim.. Bu gün iki farklı bölgeden daha bilgi edinmiş oldum.. biri buradaki siznin yazınız, diğeri ise Afyon Emirdağ yöresine ait bir başka yazı... Söz konusu yazıdan kısa bir bölümü burada paylaşmayı uygun gördüm...İçeriği aynen şu şekilde :
" Afyon’da ne kadar Yunan arşivlerinden alınma resim varsa onun eseri.
Ama bazı dostlarımız o resimlerin üzerine yatmasını asla kabul etmiyor.
Sana bir hikaye anlatacağım dedi.
Anlat ağa dedim.
1955-1965 Yıllarında Emirdağ Suvermez köyünde sağlık memurluğu yapan rahmetli Mahir Sakı’dan 1979 yılında bir olay dinlemiştim.
O zaman gençtim dikkatimi çekmedi.
Ama aynı hikayeyi Emirdağlı tarihi donanımı olan Selehattin Erenoğlu dostumdan 2014’de bir kez daha dinledim.
Bende seninle paylaşmak istiyorum.
Bu hikaye artık kulaktan kulağa değil belgelere geçsin istiyorum.
Tamam ağa bakarız sen bir anlat hele.
“Yumurtanın kulpu yok gözlerimde uyku yok” diye bir türkü var bildin mi?
Bildim neşeli güzel bir türkü.
O türkü neşeli değil, aslında bir ağıt.
Adı da Atina türküsü. "