- 1214 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Gülüşün Düşer Lacivert Denizlere
Bütün zamanların coşkularını yaşadık biz bir çırpıda
İçimizde anlamını yitiriverdi bütün görüntüler, sesler
Sensizlik burada büyüyor azar azar, kokun artık keder
Taş kesilmiş şarkılar, değerini yitirdi artık lirik şiirler…
Umulmadık sözcüklerin yankı tepelerinde nurumu ve ruhumu çağırıyordum buncadır. Tüm anlatımlarımın evrenden ödünç aldığı sözcüklerle oluşturduğu bu emsalsiz gönül köşkümüzde mutlu günler yaşadık biz. Korkulu gecelerimizde anılardı kapımızın sürgüsü. Bacamızda tüten yalnızlık dumanlarını hep gür tuttuk dosta düşmana. Ocağımızdaki kalaylı kazanlarla, bağrımızdaki onulmaz hazanlarla bir ömrün en tutkulu öyküsünü yaşadık seninle.
Bu düşler zembereğinden kurulan ülkede serçe telaşı yüreğindi yüzüme yansıyan. Mor akşamlarımızda ağlamasın gözlerin, küfre dönüşmesin sözlerin ne olur. Sevdamızın kör bakışlarında yaşlı ve yaslı ağaçlarımıza kuşlar konar her mevsim. Çıplak dallarımızın hüzünleri ağırladığı çürük bakışlarda sözcüklerimizdir azığımız. Katran gülüşünle, yüreğimi besleyen öpüşünle, sensizliğimi bitiren erguvan yüreğinle sevdamın alın yazısısın sen.
Öfkelerimizin hüzün bacalarından savrulan dumanlarla aşkın pembe köşklerini de sonunda terk ettik. Dudağımızdaki özlem uçuklarıyla, dilimizdeki hüsran şarkılarıyla bir mevsimi yaşayamadan tükettik. Uyaksız şiirlerimizin çadırından ne gökteki yıldızları, ne de yüreğimizdeki ayı okşayabildik. Umudumuzun pastil tabletlerini bile ıslatamayan dilimiz ve o hep kanayan, kanadıkça bizi sorgulayan kinimizle bir onulmaz yaraya dönüşüyor artık sevda irinimiz.
Sevdanın ağrılı sürgünlerinde efendi ve köleler imparatorluğunu yıkan bir aşktır hasret. Damarların yorgun, ama dirençli sızıntılarında filizler ağar anıların acı tarlalarında gecelerce bekleyişlerle. Ruhların imbatlarında doğan güneş gülümsemeleriyle gülücükler düşer lacivert denizlere. Ağrılı yürekler fırtına besler gün çekilince denizlerde. Yıpranmış ağlar gibi sinsi bir korku yayılır sarhoş balıkçı limanlarına umarsız.
Her gidişinin ardından kendi acımasızlığımın bomboş şehirlerinde kendisinden başka kimseyi dinlemeyen, hep kendini kandıran biri olup çıkıyorum ben. Özleme kurulu saatlerin onlarcasını atıp hüzün labirentlerine, kurallarını yakan, yıkan, sadece sevdaya iyiliğe soyunan bu adam, sokakta yürüyen binlerce insanın kaderini taşıdığını biliyordu aslında. Aşk peşinde koşan bir bezirgan olduğunu, kederin bütün finallerinde şarkılarla dost olacağını, öpmelere kilitleyeceği dudaklarını dişleyeceğini, gecelerce delireceğini hesaplamıştı aslında.
Seni her sevenin, seni tuvaline her resmedenin, dudaklarına seni öpmek için her eğilenin gecikmiş ve aldatan bir mutlulukla avunacağı bu hüzün parkında, belki ben utanacağım kendi varlığımdan. Seninle olmanın ağrılı nöbetlerinde eskimiş mabetlerin gölgesi düşerdi omzuma. Birlikte bir deniz yaratırdık o an sözcüklerimizle. İçimin rüzgarlarına bırakıp kendini, kolları çocuk parklarını anımsatan bir ova olurdun. Binlerce ırmak akardı bedeninde gizli gizli. Efsane bir gül bahçesinin üstünde yürüdüğümü bilmez, tutkunu olduğum sevginin ezinçli bahçelerinde herhangi biri gibi seni düşünürdüm.
Günlerce kanayan, kanadıkça yaramı azdıran bir yaradan oluşturdum bu şiiri. Elbet bir çocuk yanımız var bizi bizden ayıran. Bu düşler çadırında uyuduğumuz uykulardan, en güzelini kendimize ayırdığımız rüyalardan ve sevdikçe başımızdan eksik olmayan sevgi yağmurlarından söz et yine bana. Yüreğimiz gündelik telaşların avuntusunu taşırken bu aşk kitabının karanlık, izbe sayfalarından yeni teoriler üretelim kendimize. Ne çok istesek de geçemeyeceğimiz bu dönüşsüz nehirlerden, yürüdükçe ayrılığa soyunduğumuz urbalarımızdan nasıl soyutlarız suçsuz yüreğimizi? .
Ellerimi uzatsam herhangi biri gibi, yıllardır gelmeyen o sevgili gelir mi bir gece yarısında. Seni düşündükçe leylaklar yüzen bir denizin sesini duyarım oysa uzaklardan. Tüm suskunluklarımızla oluşmuş dikenli tarlalardan geçip birbirimizi bulmamız, beynimizde oluşan tüm olumsuz düşünceleri bir tarafa koymamız bitirir mi hasretimizi? . Senin çıplak yalnızlığının ve benim evrim geçirmemiş köleliğimin iç denizlerinde soluklanmak için kurduğumuz şamandıraların zincirlerini koparıp attık şimdi içimizden.
Yaşayan bilir ki; gün gelir dönüşsüz ırmaklara benzer her şiir. Kuşlar tünedikleri ağaç tepelerinde rüzgar dileyecekler sessizliği dinlerken. Ölümün yüzü dinginliği çağrıştıracak anlamsız ve habersiz gidişleri. Yağmurlar yağacak yine gönül ovalarına sessiz sessiz. Dolanıp bir el bir sel gibi saracak fışkın damarlarımı belki. Bir şivan türkü olacağım yine sensiz ve ateşini yakacağım hüzün ihtilallerinin.
Selahattin Yetgin
YORUMLAR
Ellerimi uzatsam herhangi biri gibi, yıllardır gelmeyen o sevgili gelir mi bir gece yarısında. Seni düşündükçe leylaklar yüzen bir denizin sesini duyarım oysa uzaklardan. Tüm suskunluklarımızla oluşmuş dikenli tarlalardan geçip birbirimizi bulmamız, beynimizde oluşan tüm olumsuz düşünceleri bir tarafa koymamız bitirir mi hasretimizi?
Ter tüketen sonbaharlar ve yamalı yüreği sevda yerinden vurur zaman. Uykunun boynunda gün geceye döner yahut gece güne. Sevdanın sesini duyarsın da uzaklardan seslenmek istersin de sesin çıkmaz. Suların sızıp karışır karanlıklara. Bir türkü yapışır diline her zaman aşk kazanır... Tebrikler şair hüzünleriyle günümün yazısı oldu. Tam puanımla kutluyorum.