- 935 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ŞİİR ve ŞAİRE DAİR TESPİTLER // MUSTAFA AYVALI - VAKİTSİZ
ŞİİR ve ŞAİRE DAİR TESPİTLER // MUSTAFA AYVALI - VAKİTSİZ
VAKİTSİZ
Ben yâre meftun iken düştü saçlarıma kar.
Bu kaçıncı ayrılık neden yarabbi neden!
Kayıp gidiyor işte ellerimden ilkbahar,
Vesikasız gönlüme cemre bile düşmeden.
Tren kalkıyor gardan vakitsizce gidene,
Ecel kapıda bekler daha düşmeden yola,
Siren çığlıkların da o yana, bir bu yana
Yürür pelte bedenim yalnızlıkla kol kola.
Gitme diyemedim ki sallanırken her mendil,
Dalga dalga nedamet gözlerin karasında,
Ufkunda sürüklendim gökte binlerce kandil,
Halay çekerken gece ağaçlar arasında.
Vakitsizdir gidişler vakitsiz ölüm gibi,
Bahtımın harabesi denize dökülürken.
Taş kesilmiş anılar aklıma zulüm gibi,
Ağlatma beni kader! Vakit daha çok erken.
Mustafa AYVALI
Haziran-2008
Amasya
Var oluşun kanunudur. İnsan doğar, yaşar ve ölür. Ve bu hayat denen zaman dilimine iyi kötü birçok şeyi sığdırır.
Sevmek ise insanın özünde olan, beş duyu ile birlikte en büyük güçtür. Ancak bu duyu zamanla gelişir olgunlaşır ve sonraları da önemini kaybeder gibi bilinse de, insan içindeki naif yürek aslında sevmekten vazgeçmez. Sevgiler değişir belki, anne baba iken sevilen, yar olur, eş olur, çocuk olur, torun olur… Sonra duygular değişir yaşamak ve ölüm… Ölüm korkusu…
Mustafa AYVALI’nın “Vakitsiz” adlı şiirinde; ilk mısradan başlamak üzere, yaşlanma, emsallerin aradan ayrılması, gençliğin tükenmesi ve ölüm gibi konularda ayrılıkların esiri olmuş yüreğinin artık yalnız yürüyüşünü ve yaşanmamışlıklara dair pişmanlık dalgalarını tatlı bir dil ile ifade etmektedir. Genel olarak şair ruhaniyetini ölüm ve ayrılık üzerinde açıkça ortaya koymuştur. Yer yer de bitip giden gençlik ve hayata dair sitemler vardır.
Ben yâre meftun iken düştü saçlarıma kar.
Bu kaçıncı ayrılık neden yarabbi neden!
Kayıp gidiyor işte ellerimden ilkbahar,
Vesikasız gönlüme cemre bile düşmeden.
Dörtlükte görüldüğü üzere sevdiğine tutkun (meftun) şair sevgi dolu iken zamanın su misali akıp gidişinin derdine düşmüştür. İkinci mısrada açıkça ayrılıkların çoklukla ifadesi (henüz şiirin başında) ikili ilişkilerden karşılıklı uzlaşma ile ayrılık (boşanma, terk etme/edilme) gibi algılansa da bu durum şiirin tamamı için daha genel algılanmalıdır. Yine son iki mısrada tazeliğin, güzelliğin sembollerinden bahar ve cemrenin kaybı da var oluşun amacını anlayamadan gençliğin kaybını ifade eder.
Edebiyatçılarımızdan Ömer CELEP, şiiri ya da yazıyı tahlil edecek kişinin şairi/yazarı yaşantısı ile birlikte iyi tanıması gerektiğini savunmaktadır. Bu savdan yola çıkılınca şairimiz Mustafa AYVALI’nın;
Hep aynı gemiler kalkıyor sessiz,
Bir o kadar içli dua ardından
Farklı zamanlarda sonsuz mekâna,
Kazası olmayan fani yurdundan.
Ateş dudaklarda buruk bir hüzün
Çıktığı seferde gece gündüzün
Rahmanın aşkına söken şafakta,
Anlamı yok artık baharın yazın.
Son kez veda edip cana cihanda,
Mana iklimine gittiği anda
Çile dergâhının bezgin yolcusu
An-ı dinlendirir topraklı tende.
Diner serde hicran, dilde mersiye
Ömrümüzde firkat kimden hediye?
Arda kalanların en son sapağı
Musalladan geçer yâr diye diye…
Yazdığı yukarıdaki “ARDA KALANLAR” şiirinden de anladığım kadarıyla “VAKİTSİZ” şiirdeki hüznü, kırklı yaşların sonlarına doğru belki yakınlarını yitirmesinin vermiş olduğu yalnızlık duygusuna kapılmasına, belki de olgunlaşan yüreğinin penceresinden hayata bakış açısının değişmesine bağlayabiliriz.
Tren kalkıyor gardan vakitsizce gidene,
Ecel kapıda bekler daha düşmeden yola,
Siren çığlıkların da o yana, bir bu yana
Yürür pelte bedenim yalnızlıkla kol kola.
Gidişlerin, başka bir deyişle ayrılıkların zamansızlığı aslında beklenmemesinden kaynaklanmaktadır. Mevsimlerle betimlenen yaşamda; hayatın baharındaki tat, güzde mutsuzluk olarak yerini almaktadır. Daldaki yapraklar misali o kalabalık yürüyüş zaman içinde yolcularının azalmasıyla daldaki yalnızla son bulmakta ve belirgin olarak sıranın kendisinde olduğu klasik ruh halini göstermektedir.
Gitme diyemedim ki sallanırken her mendil,
Dalga dalga nedamet gözlerin karasında,
Ufkunda sürüklendim gökte binlerce kandil,
Halay çekerken gece ağaçlar arasında.
Gidenin arkasından mendil sallamak ya da su dökmek geleneklerimizdendir. Her ayrılık ardından aynı duyguları gidene/kalana bırakmasa dahi pişmanlıklar (nedamet) yoğun olarak hüküm sürer ve zamana keşkeler hâkim olur. Şair bu hâkimiyette ağaçlar arsından yıldızlara yalnız bakışını belki de ağaçların rüzgarla dansını kıskanışını değişik bir dille ifade ederek özlemlerine tema eder.
Vakitsizdir gidişler vakitsiz ölüm gibi,
Bahtımın harabesi denize dökülürken.
Taş kesilmiş anılar aklıma zulüm gibi,
Ağlatma beni kader! Vakit daha çok erken.
Ve ölüm tüm bu duygulara hakim olur. Usta şairlerimize göre ölüm çoğu zaman kurtuluş olmuştur. Büyük üstad Cahit Sıtkı’da birçok şiirinde ölmekten bahsetmiştir. Ölümü zamanını tayin etmek mümkün değildir. Şair bahtımın harabesi derken onca yaşanmışlığın üzerinde bıraktığı etkinin tamir edilemez noktalarına tema etmektedir.
Ve son bir çırpınışla “vakit daha çok erken” der şair.
Değinmek gerekirse; Ayvalı, 1964 yılında Amasya ili Suluova ilçesi Bayırlı köyünde annesinin deyişiyle arpalar biçilirken dünyaya gelmiş. Üniversite mezunu olup, halen Amasya’da bir kamu kurumunda görev yapıyor. Bununla birlikte, uzun yıllar mesleğine ait derneğin şube başkanlığını yapmış ve şu anda da bir kamu sendikanın il temsilciliği görevini yürütmekte. İLESAM Amasya İl Denetim Komisyon üyesidir.
Şair Mustafa AYVALI der ki:
Bir gün mutlaka bitecek olan hayata karşı endişesi olmayan insan tükenir. Şair var olmayı unutan değil, var oluşun amacını düşünendir.
’Hayatın girift ve meşakkatli yollarında yürüyüp yoğrulurken; bîçare kalışlarda hüzünler, özlemler, kiminde mutluluklar dile gelişidir şiir.
Sürgündeki yaşamda; insanoğlunun "Yoktan Var Eden"e kavuşma sürecindeki çileli yolda verdiği amansız mücadelelerin kırılma noktalarında, ruhun kozasından sıyrılıp, ufkun efsunkâr iklimlerinde gezinirken, gönülde yaşayan duygu ve düşüncelere ritim, estetik ve imge katılarak yapılan, fikre göre duygunun baskın olduğu terkip, söz sanatıdır şiir.
Aşkın mekânı yanarken, gönül tellerini titreten nağmeler kaleme alındığında ’şiir’ olur, ’Nihavent Güfte’ olur. Kimi zaman kaç beyit düşer de gönle, kelimeler kifayetsiz kalınca kalemi kırar da şair, feryat edişler ’Makber’ olur.’
Sevdayı hüzünlere katık yapıp mey’in serabıyla, imbikten damla damla içerken dizelerini, bir şiirinde dosta şöyle seslenir;
Zaman perdesini çekmeden ey dost!
Derdin aşkı dem de çağ olmadan gel.
Arayı arayı bıkmadan ey dost!
Şu ahengin hüznü dağ olmadan gel.
Eserleri, 2009 Yılı nisan ayında modern ve halk şiirlerinin yer aldığı ’KARLI DAĞLARIN MOR MENEKŞESİ’ isimli ilk şiir kitabı yayınlandı. Yerel ve ulusal gazete, antoloji, dergi ve internet ortamında yayınlanan şiirlerinin yani sıra, birçok ulusal, yerel radyo ve TV programlarında şiirleri seslendirilmektedir. Halen yerel bir gazetede ŞİİR KERVANI isimli köşesinde kaleme aldığı şiirlerini okuyucusuyla paylaşmaktadır. www.mustafaayvali.com
Mustafa AYVALI’nın VAKİTSİZ adlı şiirinde dil Türkçe’dir. Arapça ve Farsçadan dilimize geçen birkaç kelime olsa da anlaşılabilir yapısını koruyor.
Şiirde zaman kavramı geniş tutulmuştur. Yaşanılan düş kırıklıkları ve sitem, kaybolan yıllar için son bir çırpınma söz konusudur. Buna göre geçmiş zamandan bahsetmek söz konusu olabilir.
Şiirde Tren Garı dışında bir mekân adı söz konusu değilse de her yerin mekân olabileceği kadar geniş tutulduğu söylemek mümkündür. Dahası yaşamın bütünü mevsimlerle betimlenerek kullanılmış mekân olarak sunulmuştur. Ancak şair üçüncü dörtlüğün üç ve dördüncü mısralarında; bahçe veya ormanlık bir mekânda ağaçlar arsından yıldızların dansını izlermiş bir izlenim vermektedir. Bunlar dışında nesnel bir mekân yoktur. Başka bir deyişle mekân şairin olduğu her yerdir denebilir.
Şiirde insan faktörü bahtı ile ön planda tutulmuştur. Birinci tekil şahıs (ben) ve yâr (sevgili) ön plana çıkarılmıştır. Şairin cinsiyetinin imgelenmesi veya betimlenmesi söz konusu değildir. Şiirde duygu ayrılık ve ölüm üzerinedir. Yaşanmayan ilkbaharın ezikliği yansımıştır Şairin orta yaş sonrası bunalımı, ayrılıklardan sonra ölüm korkusu söz konusudur. Eskiyen tevellüt yaşanmamışlıkları saklayamamış sonunda duygu su yüzüne çıkmıştır.
Kullanılan dil duygunun karmaşıklığını ve yalnızlığı ön plana çıkarmıştır. Şair yârdan söz ederken kesin olarak aşktan sevgiden söz etmemektedir. Yâr, genel olarak sevgili anlamında kullanılsa da, kabir iç ve Yaratan anlamına da gelmektedir.
Duyguya göre zamanın aslında kaliteli kullanıldığını düşündürmektedir. Öyle ki şair sevgi saltanatında yalnızlığa geçişe anlam yüklememişse de bu durum söz konusudur. Duygu ve düşünce de cinsiyet ayrımı veya belirginliği söz konusu değildir. Kadere küskünlük, hayata sitem söz konusudur. Şair ilk dörtlüğün ikinci mısrasında Yaratana, dördüncü dörtlüğün son mısrasında ise “ağlatma beni ey kader” diyerek kaderine seslenmektedir. Duygularını dizginleyip heyecan duymaması söz konusu değildir. Yaşanan aşkların heyecanı, eskiyen tevellütün estirdiği yaşlılık ve ayrılık rüzgârları ile birlikte yaşlanmaya yüz tutan şairin ruhunun özlemlerini de saklamaktadır. Sitem yoğun olsa da ümitsizlik görülmemektedir. Buradaki sesleniş, unutulmayacak şeylerin izlerini taşır. Şair kendince haklı bir sitem/sesleniş içindedir. Şair Yaratana bir kul olarak acizliğini dile getirmiştir.
Yedi artı yedi hece ölçüsü çapraz kafiyede disiplinli olarak kullanılmıştır. Şiir tamamen ölçü, uyak ve durak düzenine sahiptir. Tam ve zengin kafiyeler hakimdir.
Şiirde imla kurallarına dikkat edilmiş, yalın dil kullanılmaya özen gösterilmiştir Teşbih ve Teşhis sanatlarına yerinde ve yoğunlukla kullanılmıştır. Şairin kendine has tekniği söz konusudur. Garip ve ikinci yenilerin etkisinde olduğu, edebi sanatkârlarımızdan etkilendiği söylenebilir. Şiir bütününde ki ses uyumundan dolayı etkin rol ve vurgusal değer kazanmıştır. Mısralar içinde özel bir uyuma sahiptir. Şair duygularını örtülü anlatımla da dile getirerek şiire derinlik kazandırmıştır.
İbrahim İMER
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.