- 2432 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YALNIZÇAM DAĞLARI VE SAHARA
YALNIZÇAM DAĞLARI VE SAHARA
Türkiye Fiziki Haritasını önünüze koyduğunuzda Artvin – Ardahan arasının uzunlamasına kahverengiyle boyanmış olduğunu göreceksiniz. Bu renk üzerinde Yalnızçam Dağları yazısı herhalde gözünüzden kaçmayacaktır. Bu dağları ya gördünüz, ya duydunuz. Ama acaba her yönüyle inceleme ve tanıma fırsatı buldunuz mu bilmiyorum.
Sahara Pancarcı Festivali, Sahara Otel, Sahara Mühendislik, Sahara LTD. Şirketi, Sahara Gıda vb. yazıları gördüğünüzde Sahara’nın ne olduğunu bilebilirsiniz, bilemeyebilirsiniz de. Başarabildiğim kadar Yalnızçam Dağları ve özellikle Sahara’yı sizlere tanıtmaya çalışsam ne dersiniz?
Eğer Şavşat veya Ardanuç’taysanız yüzünüzü Ardahan”a doğru çevirdiğinizde başınızı biraz yukarıya kaldırmanız gerekecek ki Yalnızçam Dağları’nın bir bölümü gözünüzün önüne gelebilsin. Yaklaşık 2500 rakımlı bu dağlar Artvin – Ardahan sınırını oluşturan yüksek bir duvardır adeta. Bu dağlar ki kim bilir tarih boyunca ne kanlı savaşlar, ne maceralar, ne hüzünler, ne sevinçler yaşamıştır ve yaşatmıştır insanoğluna. Neler görmüş, neler geçirmiş. Kimbilir kaç kere kaç ülkenin sınırları içerisinde kendisine bir yer bulmuştur. Ama şimdi alnı ak, yüzü pak Atatürk Türkiye’sinde Cumhuriyet çocuklarıyla sonsuza kadar yaşamaya aday bir vatan parçası olarak durmaktadır karşımızda. Damal ve Posof İlçeleri arasında bulunan Gündeş Köyü yamacında İlkbahar aylarında beliren Ulu Önder Atatürk’ümüzün Slüeti bunun en güzel kanıtı değil midir? Bu dağlar öyle mağrur, öyle heybetli, öyle erişilmesi güç ki. Öyle sır küpü, öyle anlaşılmaz ki. Zaman olur en iyi dostundan daha dost, zaman olur en kötü düşmanından daha düşmandır. Bir bakarsın üzeri kardır dumandır, bir bakarsın nefes kesen fırtınadır borandır. Bir sevdadır bu dağlar bir ömür boyu süren, bir destandır bu dağlar insana ilham veren. Bu dağların bir yüzü tamamen Artvin İli sınırları içerisinde kalmaktadır. Daha açık bir deyişle Artvin’den bir yerdir burası. Bu dağların engelinden midir bilinmez Ardahan ve Artvin’in doğası, havası, kültürü ve insanı oldukça farklı görüntüler oluşturur. Bir Ardahanlı ne kadar esmerse; Artvin insanı da o kadar beyaz tenlidir. Ardahan tarafı geniş ve rakımı yüksek düzlüklerden oluşmuştur. Bu yerlerde arpa ve buğday tarlaları bir bohçanın desen desen yamaları gibidir. Bu tarlaları rüzgâr eserken seyretmek dalgalı bir denizi seyretmekten farksızdır. Bu başak dalgası gözlerinizi alır ova ova, yayla yayla gezdirir. Bazı alanlar çayır olarak korunur. Çünkü bu yöreye göre en uygun geçim kaynağı hayvancılıktır. Böyle olunca ot ve samanın önemli bir yeri vardır bu memlekette. İnsanların teri tarla ve çayırlarda akacak ki bu ter azdan çoktan ceplerine para olarak dönebilsin. Yoksa ver elini gurbet el. Yalnızçam Dağları’nın Artvin tarafı daha dik yamaçlarla bezenmiş olup genelde ormanlarla kaplıdır. Bu ormanlarda iğne yapraklı ağaçlar yer yer geniş yapraklı ağaçlara komşu olurlar. Bazen bir aile fertleri gibi iç içedirler. Her birinin havayı temizlemedeki görevinin yanında bölge insanının geçimini sağlamakta çorbadaki tuz gibi bir payı da vardır. Belli bir yükseklikten sonra artık orman tutunamamış ve yerini sadece otluklardan oluşan kel tepelere bırakmıştır. Daha aşağılarda küçük çapta çayır ve tarlalar yer alır. Hayvancılık Ardahan’daki kadar olmasa bile Şavşat ve Ardanuç’ta da kendini gösterir. Bu dağlar üzerinde her iki ilin de yaylaları bulunur. Bu yaylalar birbirlerine komşu olduğundan büyük oranda kültür alış- veriş merkezleri konumundadırlar. Artvinli bu yaylalarda mısır ununu, fasulyesini, meyvesini, yabasını, tırmığını Ardahanlının peyniriyle değiş tokuş eder. Meyve denince Artvin, peynir denince Ardahan akla gelir bu yerlerde. Yayla çıkımının yorgunluğu insanların üzerinden atıldığı zaman pancarcı şenlikleri yapılır ki bu şenliklerde her iki tarafın insanları ve oyunları birbirine kaynaşır. Daha sonraları bir bakarsınız bir Ardahan düğününde “Atabarı”, Artvin düğününde “Ardahan’ın Yolları” oyunu oynanmaktadır. Bu da bu yaylaların kültür alışverişine bir hizmetidir. Bu dağlar üzerinde türünü saymakta zorlanacağınız kadar çiçek bulunur. Bir veya çok yıllık bitkiler adeta doğaya çiçek sunmakta birbirleriyle yarışırlar. Bu çiçeklerin devamlı müşterileri vardır ki adını duyduğunuzda ağzınız tatlanacaktır. Arılardan bahsediyorum. Şavşat, Ardanuç ve Ardahan insanının vazgeçilmezleridir bunlar. Her evin önünde onlarca, her köyün içinde yüzlerce, her yol üzerinde binlerce arı kovanı görürsünüz. Yaz boyunca Yalnızçam Dağları etekleri gül kokar burnumuza, hafiften yutkununca bal tadı gelir damağımıza. İlkbaharda yaylalara çıkarılan kovanlar petek petek ballarla doldurulur saf kafkas ırkı arılar tarafından.
Bu dağların her bir yamacında öbek öbek sürüler ilişir gözünüze. Geniş otlaklarda özgürce yayılır yıldan yıla cinsi iyileştirilmiş sığır sürüleri. Ardahan’a özgü mor koyunlar, Şavşat ve Ardanuçlular tarafından yaylalara çıkarılmış siyahlı, beyazlı koyun sürüleriyle yan yana otlarlar yaz boyunca. Günden güne daha bir büyürler, daha bir etlenirler. Eğer bu sürülerin peşinde bir çobansanız her bakımdan hazırlıklı olacaksınız. Yağmura karşı paltonuz, aç kurtlara karşı köpekleriniz, kör dumana karşı tecrübeniz olacak. Arada bir hayvan hırsızlarının sürünüze uğrayabileceğini de ihtimaller dahilinde göreceksiniz.
Çobanların başkaca görevlerinden biri de sürüye tuz yalatmaktır. Otlakta bulunan yassı taşlar üzerine tuz serpilir. O anda sürüyü görmelisiniz. Sel olur akarlar taşların üzerine. Dillerini taşlara öyle bir sürerler ki sanırsın taşı da bitirecekler. Ne güzeldir güneşli bir havada yere uzanıp kulağınızı toprağa dayayarak sürünün “hart hart” diye ot koparmasının sesini dinlemek. Bir kaygın olmayacak da bu sesi dinleye dinleye kendinden geçip birkaç saat uyku çekeceksin yumuşak bir halı üzerinde uyur gibi.
Kış boyu gökyüzünün hediyesi beyaz gelinliğini hiç çıkarmayan, üzerinden gelip geçmek isteyene yol vermeyen, karıyla engelleyen, soğuğuyla donduran, fırtınasıyla boğan bu dağ silsilesi bahar gelip de yaz yaklaştığında artık yeryüzünün kendisine armağanı olan yemyeşil bir iş elbisesi giymeye başlar. Türlü otlar, renk renk çiçekler, buram buram kokular üretir bağrından. Çorbasını büyük bir iştahla içtiğimiz pancar otunu, ağzımızı ekşitip iştahımızı açan kuzukulağını, evimizin bir köşesinde yıl boyunca koksun diye sakladığımız “nego” demetini hep bu dağlar bize armağan eder. Bu dağlar, kış nedeniyle koynuna sakladığı böceklerini, dağ farelerini, kurdunu ve kuşunu salıverir eteklerine. Eksi derecelerde donmuş suların artık çözülme zamanıdır. Yukarıdan aşağıya doğru süzülme zamanıdır. Bu sular ki kaynak olur, ırmak olur hayat verir yöreye. Aylarca insan ayağı değmemiş bu topraklar artık hizmete sunulmuştur. Sıra almak için nasıl hastanelere koşuşturursa insanlar öyle koşuştururlar bu mevsimde Yalnızçam Dağları’na. Bu dağlar sağlıktır, şifadır, huzurdur, zenginliktir bilenlere. Balıyla, sütüyle kaymağıyla, tereyağıyla, peyniriyle ve etiyle cömert bir ev sahibi gibi karşılar gelenleri. Öyle bir temiz hava sunar sizlere ki ciğerlerinize çektiğinizde farkında olmadan “oooooohhhhhhh” dersiniz. Bu havayla kış boyu gurbet ellerde idare edersiniz artık. Tazelemek isterseniz seneye yine gelmeniz gerekecek. Bu yaylalar öyle soğuk sular sunar sizlere ki bir yıl boyu dişleriniz sızılar. Ama tatlı bir sızıdır bu. Yarı acı biberi nasıl canınız çekerse buraların suyunu da öyle özlersiniz. Bu dağlar üzerinde en iyi tanıdığım yerlerden birisidir Sahara. Yalnızçam Dağları üzerinde Ardahan İlini, Şavşat İlçesine bağlayan karayolunun otuz kilometre kadar uzunluğu bu bölümden geçer. Bu yol öyle sıradan bir yol değildir. Yakın zamana kadar radyo ve televizyonlarda sunulan hava ve yol durumları bölümünde kış aylarında en çok duyduğumuz “Ardahan – Şavşat arası kar ve tipi nedeniyle kapalıdır” duyurusuna konu olan yolun ta kendisidir bu yol. Yıl içerisinde yaklaşık dört ay insanoğluna geçit vermeyen bu karlı dağ, inatla üzerinden aşmak isteyen nice canların Azraili olmuştur. Ya soğuğuyla dondurmuş, ya tipisiyle boğmuş ya da çığıyla metrelerce derinliğe gömmüştür. Ardahan İli Susuz İlçesi’ndeki Cilavuz Köy Enstitüsü’nde okuyan Artvinli öğrencilerin karne tatilinde memleketlerine gelebilmelerine bile fırsat vermemiş ve acımadan birçoğunu katletmiştir.
Neyse ki son yıllarda bu yolun tam tepe noktasında kurulan Karayolları Bakım Evi sayesinde kışın büyük bölümünde artık yol kapanmamakta ve bölge halkına hiç de küçümsenmeyecek hizmetler sunmaktadır. Örneğin: Bu yolu aşan bir Şavşatlı kısa sürede Kars Hava Alanına ulaşıp uçakla gideceği yere zamanında ulaşabiliyor. Kışın ne kadar düşmansa Sahara; yazın o kadar dosttur insana. Bu mevsimde bereketin bir adıdır Sahara. İlkbahar aylarından başlamak üzere yaz sürdükçe sanki beş yıldızlı bir oteldir Sahara. Artık gurbetçilerin dönüş zamanıdır. Yaylacılık ve festivaller zamanıdır. Turizm adına ufak tefek kıpırdamalar başlamıştır. Yaz boyu bir canlılık gözlemlenir Sahara’da. Taşıtlarla bir yöne meyve, diğer yöne peynir taşınır genellikle. Arı kovanları taşınır bir taraftan, yayla eşyası taşınır, hayvan taşınır, ot taşınır. Sahara’nın tepesinden Şavşat’a doğru bakarsanız yeşillikler içerisinde kıvrıla kıvrıla inen ya da çıkan yollarla birlikte yer yer gür ormanların ve otlakların oluşturduğu muhteşem manzara gözünüzü, gönlünüzü doyurur. Gördüğünüz manzara sizden çok aşağılardadır. Çünkü siz Şavşat’ın çatısındasınız. Hemen yanıbaşınızda nice fotoğraf makinelerine, kameralara poz veren, gören kişilerin ağzını bir karış açık bırakan ahşaptan Kocabey Köyü Yayla Evleri vardır. Dedelerimizin mimari anlayışıyla yapılan ve bu günümüzde oldukça ilginç görülen yayla evleridir bunlar. Biraz daha aşağılarda yine dünyanın o eşsiz manzarasıyla tanıdığı, güzelliğinin anlatılmasına sözcüklerin yetmeyeceği, çevresini saran ormanlar içerisinde bir bülbül yuvası gibi kendini saklayan Kocabey Kışla Evleri adeta gözlerinizi esir alır. Bırakıp gitmek mümkün mü? Zamanınız çoksa, tatildeyseniz, durumunuz elveriyorsa çekiyorsunuz kenara arabanızı, açıyorsunuz çadırınızı, bulup buluşturuyorsunuz yiyeceklerinizi ve buraların tadını çıkarıyorsunuz günlerce. Soğuk, billur sular yanıbaşınızda. Bol oksijen ciğerlerinizde. Canınız et mi istedi? Olsun. Sorun yok. Her zaman en tazesinden emrinizde. Gelmişken her yıl buraya çok yakın yerde düzenlenen Sahara Pancarcı Festivali’ne de bir uğrarsanız sizin için iyi bir anı olarak kalacaktır. Belki bu festivalin daha düzenli ve daha kapsamlı yapılması için bir fikriniz de vardır. Derler ki: Çok eskiden Lokman Hekim ülke çapında sağlık taraması yapıyormuş. Ardahan’dan Şavşat’a varmak için Sahara’ya geldiğinde bu manzarayı görmüş. Bu havayı teneffüs etmiş. O anda Şavşat tarafından atlarla Ardahan köylerine meyve satmak için giden insanlarla karşılaşmış. Atlılar, Lokman Hekim’e kızılcık ikram etmişler. Lokman Hekim bu meyvenin Şavşat çevresinde yetiştiğini öğrenince çevirmiş yolunu tekrar Ardahan’a doğru. Kızılcığın olduğu yerde hastalığın olmayacağını, bu nedenle Şavşat’a gitmenin gereksiz olduğunu söylemiş. İşte o rivayetin geçtiği yerdir burası. Hep aklıma takılır. Acaba Sultan Süleyman’ın yaşadığı yer de burası mıydı diye. O kadar uzun yaşayabilmek için böyle bir yerde bulunmak gerekir diye düşünüyorum da. Gün olur güneş Sahara’dan doğar Şavşat’a, Ardanuç’a, Artvin’e. Gün olur şimşekler buradan çakar, yağmurlar buradan yağar, ceviz büyüklüğünde dolu taneleri yarım saatte bembeyaz eder yemyeşili. Gün olur kör duman buradan yayılır yaylalara ve ovalara. İki adım önünü göremezsin bazı zaman. Yön kavramı anlamsız olur bu dumanda. Gideceğin yere gidemezsin. Döner durursun olduğun yerde bir yerlere varacağını sanarak. Zaman sonra sis çekildiğinde kaybolduğunu ancak anlayabilirsin. Güler misin, ağlar mısın haline?
Birinci Dünya Savaşı yıllarında Ermeni işgaline karşı koymaya çalışan önder Türk kadınlarından birisi olan Yavuzköylü Çiçek Nine toparladığı gönüllü kişilerle Sahara’nın yüksek bir yerine çıkıyor. Bir çok kaya parçalarını biriktiriyor ekibiyle. Aşağıdan geçmekte olan ermeni çetelerinin üzerine bu taşları yuvarlayarak geçişlerini önlüyor işgalcilerin. Bu da tarihte göğsümüzü kabartan bir olay olarak yer almıştır.
Yıl 1919, Yavuzköyü’nden Çiçek Nine, milli çetelerimize aş, ekmek ve mermi götürüyordu. Bu faaliyeti esnasında şehit oluyor. Şavşatlı Deruni mahlaslı Kemal Efendi’nin onun için yazdığı şiirin ilk ve son kıtaları aşağıdaki gibidir.
Kadınlar içinde medhiyesi var
Bütün kadınlardan baş Çiçek Nine
Tarihler yazmıştır bunun ismini
Çete’ye götürdü aş Çiçek Nine
Derunî Kemal’ım böyle çağladım
Matemini tutup biraz ağladım
Öldüğüne karaları bağladım
Olaydım kabrinde taş Çiçek Nine
Şavşat’tan Ardahan yönüne giderken Sahara’nın en tepe noktasından sola dönüş yaparsanız Şavşat köylerinin yaylalarından geçersiniz sırayla. Önce Kirazlı, biraz ileride sağda Ciritdüzü, az ileride solda Koyunlu ,daha ileride Tepeköy, Şalcı, Kayabaşı, Ilıca ve Akdamla köyü yaylalarının bulunduğu Cenkelek bölümüne varmış olursunuz.
Haziran’ın sonları gelip de gün dönümü olduktan sonra artık köylülerin gözü bu yaylalardadır. Yaklaşık iki ay kalınacak bu yaylaya çıkmak için gerekli yiyecek, yakacak ve kapkacak hazırlıkları yapılmış olup yola çıkılacaktır. Bu yolculuk için çok eskilerde kullanılan öküz arabalarının yerini şimdi kamyonlar ve ya traktörler almıştır. Böylece bir gece bir gündüz süren yolculuk kamyonlarla üç saate kadar inmiştir. Kağnılarla yapılan yolculuğa şahit olmuş kişilerdenim. Aman Allah’ım o çilelere nasıl dayanmış dedelerimiz, babalarımız. Sabah köyden çıkılırdı. Akşama yaylaya ulaşmak mümkün olmadığından gece yarısında Sahara eteklerinde mola verilirdi. Ormandan toplanan çalılarla ateş yakılır sabaha kadar dondurucu soğuktan bir parça korunarak zaman geçirilirdi. Sabah soğuğu biraz geçince tekrar Sahara’nın zirvesine doğru yola çıkılırdı. İnsan sesleri, hayvan bağırışları, kağnı gıcırtıları birbirine karışırdı bu yollarda.
Kuşluk vakti günlük güneşlik, çayır çimenlik Sahara hoş geldiniz derdi bize. İliklerimiz ısınırdı boylu boyunca uzandığımız çimenlerde. Köyden yol için konulan şöyle böyle yiyecekler bile en lüks lokantaların yemeğinden daha lezzeti gelirdi bize yayla havasında. Gün ikindi olunca artık yaylamıza varırdık. Ama kimde takat kalmıştır. Birkaç gün sonra ancak kendimize gelebilirdik.
İşte Yalnızçam Dağları ve Sahara’nın benim tanıtımımla sizlere aktarımı böyledir. Tarih boyunca bir çok uygarlıklara ve olaylara tanık olmuştur bu coğrafya. Bu dağlar ve bu yaylalar geçmişimizi geleceğe taşırken daha nice görevler üstleneceklerdir. Nice insanlara ilham kaynağı olacak, nice yazıların yazılmasını, nice türkülerin yakılmasını, nice kültürlerin yayılmasını sağlayacaklardır. Dünya var oldukça hep orada nöbette olacaklardır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.