- 1041 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Enes(Roman)
Enes(Roman)
1
Yaz Kur’an Kursuna gidiyordu Enes.Camide imam efendi “Peygamberimizi yeterince tanımıyoruz” demişti.Enes “Bir siyer-i Nebi kitabı bulmalıyım “dedi.
Eve döndüğünde:
-Baba bana siyer-i Nebi kitabı alır mısın
-Alamam.Oğlum bu günlerde hiç param yok…
Enesin annesi:
-Al çocuğa bende var. dedi.
- Tamam ilçeye gidince
Enes mutluydu .Evden çıktı.Bahçedeki dut ağacının altına gitti.Babası dut ağacının altında ona bir çalışma masası yapmıştı.Çalışma masası dört ayaktan ve geniş bir kütük tekerleğinden ibaretti.Bir örme halı vermişti annesi .Örme halıyı annesi eski bezlerden örmüştü…
Enes imtihana hazırlanıyordu.Parasız yatılı imtihanı bu .Bu imtihan mutlaka başarılmalıydı.Enes köy işlerinden kurtulmak istiyordu…Okuyup büyük adam olmak istiyordu.
Bir aydan beri ne inekleri otlatmaya gidiyordu nede başka işlere bakıyordu Enes.hep ders hep ders…
Bir gün şöyle bir olay oldu :
İstanbul’da avukatlık yapan Süleyman bey Eneslere misafir oldu.Öğlen vaktiydi,Yemek yenecekti.Sofraya yemekleri Enes taşıdı.Enesin gözlerine dikkat kesilmişti avukat Süleyman
-Bu oğlan senin herhalde Seyfullah bey
-Allah bağışlarsa
-Çok zeki maşallah
-İlk okulda hiç sınıfta kalmadı…matematiği hep pekiyiydi…
-Okut bu çocuğu
-Gücüm yok ki,
-Parasız yatılı okullar var
-Nerde
-Birçok ilimizde. Balıkesir’de de var…
Yemek bahçedeki dut ağacının altında yenilmekteydi.Komşuları Mustafa bey de yemekteydi.
-Benim oğlanla birlikte .çalışsınlar imtihana hazırlansınlar…İkisini de bu yıl imtihana sokalım komşu…
O gün Enes’in annesi “ kurtarıcı melek geldi “demişti. Enesin annesi oğlunu hep okutmak istemişti. Beyine sık sık konu etmişti bunu .Beyini hiçbir seferinde ikna edememişti .Her konuyu açtığında “gücüm yok “ sözü ile konu kapanmıştı…
Babası ilçeye gittiğinde siyer-i nebi kitabı aldı.
Siyeri nebiyi hem okudu hem ağladı Enes.Peygambere yapılan zulümlerle yaralanmıştı.Peygamberin yetim oluşu ise onu en çok yaralayan şey olmuştu…
Bundan yedi yıl önce babası peynir mandırasına işçi olarak girdi. Peynir ustasıydı .Çalışkan bir insan olduğu için patron onu oğlu gibi severdi. İstanbul’a peynir satışı için giderken onu da beraberinde götürürdü.Patronun sağ koluydu o. Onsuz ne çiftçilik yapabilirdi ne de bu mandıra işlerini yapabilirdi…
Bundan on beş yıl önce babasıyla annesi evlendi.Annesi köyde varlıklı bir ailenin kızıydı.Köy işlerinden iyi anlıyordu…Babası fakir bir ailenin oğluydu.Babası yetim büyümüştü.Üstüne üslük arka plana atılmıştı hep; çünkü dedesi başka bir kadınla evlenmiş,Babasının anneliğinden bir çok kardeşi olmuştu…
Annesi bir odalık bir eve gelin olmuştu .O evde babasına ait değildi. Eşini fakirlikten dolayı hiç üzmüyordu.”Gün olur bizim de evimiz barkımız olur “diye düşünüyordu.İlk kurban bayramında çok yaralanmıştı o. Ne zaman ki komşulardan kendine kurban etleri gelince “Ne halden ne hale “demişti. Babasının evinde her kurban bayramı en az üç tane kurban kesilirdi .Komşulara kurban eti dağıtırdı akşama kadar…
Gün olmuş onların da evi barkı olmuştu.Şimdi oturdukları bu ev bir zamanlar Enesin büyük dedesinindi.Dedesi onu bir başkasına satmıştı.Enesin babası tekrar satın almıştı.Evin bahçesindeki ağaçları enesin büyük dedesi dikmişti.Büyük büyük dut ağaçları,Erik ağaçları ,İncir ağaçları,Armut ,elma ,Nar ağaçları ile doluydu bahçe.
Babasının Enes’i okutma kararına en çok annesi sevinmişti. Enes’e hamileyken o şöyle demişti: “Oğlum olursa Allah yoluna hadim edeceğim…”
Elli kiloluk bu kadın şimdi bütün işleri yüklenmişti.Yeter ki oğlu okusun . İnekleri otlatmaya götürüyor.Ev işlerini yapıyor,Tarla işlerine koşuyordu…
Baba anneye hiç yardımcı olamıyordu.Baba peynirci Süleyman’ın işlerini yetiştiriyordu ancak.
Komşusu Mustafa beyin oğlu Mahmut Eneslere geliyor. İmtihana hazırlanıyordu.Mahmut ilk okulu bile zor başarmış bir çocuktu. Oyunu çok severdi. Okumayı hiç sevmezdi. Biraz derse çalışınca :
-Kafamız çatladı…Oyun oynasak.
Enes:
-Annem duyarsa üzülür biraz daha çalışalım derse
-Şimdi oyun zamanı.Kafayı yiyeceğiz çalış ,çalış…
-Enes:
-“Çalışan demir ışıldar” bu imtihana ne çalışkan çocuklarla , ne başarılı çocuklarla gireceğiz biliyor musun sen.
-Sen inekle… bak Osman ve Namık da geliyor. Onlarda mahallenin haylaz çocuklarıydı. Annelerini hayvanları otlatmaya gönderirler kendileri mahalle arasında koştururlardı…
Oyun var hızıyla başlardı. Önce saklambaç oynanır sonra top…Enes de dayanamaz oyuna dahil olurdu.
2
Yatılı okullar için imtihana müracaat günü gelip çatmıştı.Köyden on kadar çocuk imtihana katılacaktı. O gün öğretmenin oğlu
-Enes sen de öğretmen okuluna müracaat et,Hepimiz öğretmen okuluna müracaat edeceğiz…
Enes’in annesi:
-Hayır hayır. Enes İmam-Hatip okulunda okuyacak.Ben böyle istiyorum… dedi.
Öğretmenin çilli oğlu kızarmıştı ve susmuştu ve “Bana ne dedi, Ben Enesin iyiliğini istedim…
Enesin nur yüzlü tatlı dilli annesi çocuğun kırıldığını anlamış,Öğretmenin oğlunun başını okşamış:
-Seni kırmak değildi maksadım.Sen de benim evladım sayılırsın.Öğretmen olursan ,dindar bir öğretmen ol evladım…
-Tabi ki ,teyze
-Allah’a kul olmak ne güzel .Öğretmenimiz de ,din adamımızda önce bunu başarmalı…
-Tabi ki, teyze
Enes’i her gördüğünde annesi iç geçirerek “Ah be oğlum çok zayıfsın…Kupkurusun.Derdi.”Kuru üzüm yedirsem;Hem zihin açarmış…”
Enes’i annesi bir imtihana değil sanki bir güreşe hazırlıyordu.Gece sütleri ,kara üzümler ,yumurtalar ,balıklar ,etler… Enesin yüzüne kan gelmişti.Zihni de açılmıştı sanki.
Enes “Ders çalışmak inek otlatmaktan daha iyi diyordu.Severek derse oturuyordu.
Enes’i derse çalışırken görünce annesi pek sevindi. “Enes’im okuyacak…”
İnekleri otlatmaya kendisi gidecekti o gün ve sonraki günlerde.”yeter ki, o okusun” dedi.o gün hava da çok güzeldi.Güzel bir yaz günü.
Komşuları Mustafa bey oğluna sıkı sıkı tembihledi:
-Her Allahın günü Eneslere gidecek Enes’le ders çalışacaksın
Mustafa beyin oğlu Mahmut annesine
-Ben okumayacağım .Babama bunu söyle. Ben hayvan otlatmaya razıyım.
Komşuları Mustafa bey oğlunun durumundan haberdar olunca eşini suçladı.Sen hayvanları otlatmaya götürmekten kaçıyorsun… Anne dediğin fedakar olur bak Nurhan hanıma (Enesin annesi)…
-Enes’i de ders çalıştırmaz oğlun.Ona da engel olur …Sen oğlunu tanımıyorsun.Enes başka oğlun başka…Oğluna oyun olsun…
Bir gün çocuklar tam oyuna dalmışken Enes’in babası çıkıp gelmez mi:
-Annen seni bu halinle görmesin Enes. Kadın derde düşer…Bak hasta haliyle bütün işleri yüklendi.Sen okuyasın diye .
-Söz baba bir daha olmayacak…
Enesin annesi nasırlı elleriyle her sabah oğlunu okşar sıkı sıkı tembihlerdi evden ayrılmadan
-Kuzum bizi mahcup etme komşulara,Çok çalış oğlum...Bu imtihan senin ilk ve son şansın.Babanı bu işe razı etmek kolay olmadı…
Enes avukatın dediği gibi zekiydi.Okuyup büyük adam olabilirdi.
Öğretmen bey Enes’in babasını görünce “İmtihana az bir zaman kaldı Enes’i hayvan otlatmaya sakın gönderme ,derse çalışsın.Ben Enes’ten ümitliyim…
-Ben de ümitliyim öğretmen bey.Oyuna dalmaz çalışırsa başarır… “Siz müsterih olun öğretmen bey.Ben göndersem bile hem Annesi gönderir mi onu hayvan otlatmaya …”
İmtihanın üzerinden bir ay geçmişti.O gün karanlık yeni yeni çökerken Enes inekleri köy merasından köye doğru sürdü. İçinde bir sıkıntı vardı. Eve vardı. İnekler sağıldı. İnekler iyi de süt vermişlerdi…Annesinin yüzü neden gülmüyordu…
Babası imtihanın neticesini bildirme işini anneye bırakmıştı.
Enes:
-Baba üzgün gibisin…
-Yok bir şey oğlum
İmtihanın olumsuz neticesi.Enesin babasını ve annesini çok üzmüştü.İkisi de Enes’e belli etmek istemiyorlardı.
Enes abdest aldı namazını kıldı.Babasına
-İmtihanın neticesi çok gecikmedi mi baba…
-Bu gün yarın gelir oğlum
-İnşallah kazanmışımdır…
Annesi neticeyi açıklamayı sabaha bıraktı. Oğlu bir gece olsun rahat uyusun…
Sabah Enes ekmek torbasını boynuna taktı inekleri otlatmaya götürüyordu.Annesi:
-Üzülmeyeceksen sana bir şey söyleyeceğim
-Söz üzülmeyeceğim
-Allah hayırlara vesile kılsın … dedi ve sustu
-Neyi anne
-Sonra söylerim
-İmtihanın neticesi mi geldi anne…
-İmtihanın neticesi geldi
Enes kazanmamıştı.O gün ineklerin peşinden giderken ayakları onu taşımamıştı.Gönlü o ağır yükün altında ezildikçe ezildi… Ve şöyle mırıldanmıştı :
“Köy yerinde ot olur diken olur
Köyden çıkan bir yiğidi
Yarı yolda eken olur
Boynunu bir büken olur…”
Bu onun ilk dörtlüğüydü.
Enes’in annesi köydeki diğer annelerden çok farklıydı. Öteki anneler öfkelenince çocuklarını döverdi. Azarlardı.O Enes’ini hiç dövmemişti ,hiç azarlamamıştı.Hiç beddua etmemişti öteki anneler gibi çocuğuna…Enesin annesi çocuklarına öfkelenince “Dincelesiniz” derdi bu sözcük, kuvvet bulasınız, huzur bulasınız anlamına geliyordu.
O şimdi çok üzgündü .Üzüldüğünde de isyan etmezdi.Dua dökülürdü dilinden .”Allah hayırlara vesile kılsın”…
Enes’in imtihanı kazanmadığı haberi köyde duyulmuştu.Köyden imtihana giren on çocuktan hiç biri imtihanı kazanmamıştı.Köyün imamı bile üzülmüştü bu duruma .O Enes’ten çok ümitliydi…O hafta Cuma hutbesini “Çalışmanın önemine ayıracaktı…”Ben diyecekti hafızlığa çalışırken yolda yürürken kafamı kaldırıp evlerin camlarına bile bakmazdım sadece önüme bakardım…Ezberimi tekrarlardım yolda yürürken bile…”
Enes’in imtihanı kazanmayışına en çok komşusunun oğlu Mahmut sevinmişti.Enes’le oynayacağı oyunlar vardı daha…
Enes’in annesi çocuk düşürdüğüne ilk defa bu kadar derin üzülmüştü .Düşen çocuk erkekti.”Belki o dinin hadimi olacaktı” dedi.Sonra da :”Yoksa sen mi olacaksın kız “diye üç yaşındaki kızı Cemilenin başını okşadı.
Enes’in babası oğlundan ümidini kesmemişti.”Benim dayım okumuş bir adam.Bizim soyumuzdan okuyan çıkar “ diyordu. Dayısı İstanbullarda okumuştu. O zamanlar okumuş adam sayısı Manyas ilçesinde bile sayılıydı. Dayısı hem eski ,hem yeni yazıyı biliyordu.Yıllar yılı asker mektuplarını o yazmış o okumuştu…
Enes’in küçük dayısı da çok üzülenlerdendi. O iddiaya tutuşmuştu arkadaşlarıyla “Benim yeğenim kazanacak” diye ve Enes’e çok öfkelenmişti.İlk gördüğünde:
“Şimdi benim gibi çoban ol …”demişti.
Günlerdir,Enes’in annesi kara kara düşünüyordu…Onun için her şey bitmiş gibiydi…Ah Enes eline geçen fırsatı değerlendiremedin.Ah ben Mustafa’nın oğlundan onu uzaklaştırmalıydım.O yumurta hırsızından…Çocuğumu dersinden o alıkoydu.Onun işi oyun…
O gün bir müjdeli haberle tekrar kendine gelmişti Enes’in annesi…Babası bir İstanbul dönüşüydü, müjdeyi verdi:” Enes’i İstanbul’da Kur’an kursuna kaydettirdim .Zor oldu .Kasap Mehmet devreye girmeseydi olmuyordu …“ dedi.
3
O gün merada inekleri otlatıyorlardı Enes’le Mahmut .Söğüt gölgesinde oturdular,Mahmut:
- Okuyup da ne olacağız…Anneden ayrılık,Sevdiklerimizden ayrılık okumak bizim için.Okumak şehirli çocuklarının işi …
Enes:
-Bu imtihanı da şehirli çocukları kazanmıştır.Onların imkanları çok… On çocuktan biri olsun kazanmaz mı.Kazanamadık işte…
Mahmut:
-Şehirli çocukları parasız yatılıyı beğenmez.
Enes:
-Onların da fakirleri var…
Mahmut’la Enes meradaki ineklerini söğüt gölgesine doğru sürdüler.Hava sıcaktı,İnekleri sıcak çarpabilirdi. Kendileri de söğüt gölgesine tekrar oturdular
Mahmut:
-Annemden duydum,Kur’an kursuna kaydettirmiş seni baban
Enes:
-Evet
Mahmut :
-Gitme Enes.
Enes:
-Annem öldürür beni…
Mahmut:
-Babalarımız okumuş mu…Toprak ana ne verdiyse yemişler…Birkaç inek…İdare ediyorlar…Aç değiliz.Açık değiliz…
Enes:
-Annemin elindeki nasırları gördün mü sen…Kolay mı köy işleri.Bana göre değil köy işleri…Sen daha gürbüzsün başarırsın köy işlerini ama ben başaramam…
Merayı boydan boya geçen köy deresi vardı .Oturdukları söğüt ağaçları bu derenin kıyısındaydı.İnekleri derede suladılar sonra tekrar söğüt gölgesine oturdular:
Enes:
-Bu kasap amca kim biliyor musun.Bana dini kitaplar gönderen oymuş. Sahabenin hayatını anlatan kitapları da o göndermiş…Cihangirde bir camide tanışmışlar babamla.Babam Cihangirde birkaç dükkana peynir ,yoğurt satıyor ya.Kasap dükkanı da o dükkanlara çok yakınmış…
Mahmut:-Dindar bir adam anlaşılan
Enes:
-Babalarımızın evimizin dış çatısında gizledikleri… yasak kitaplar vardı ya.Okuyup bir şey anlamadığımız… Onları da o vermiş babama.
Mahmut:
-Korkusuz bir adam…
Enes:
-Avukatın kim olduğunu biliyor musun.Bizim şu Haydar köyündenmiş.Kasabın da samimi arkadaşıymış.O da Cihangirdeymiş.Yazıhanesine sık sık uğrarmış babam. Gemide de zaman zaman karşılaşmışlar.Haydar Köyüne sık sık gelip gidiyormuş…
Mahmut:
-Korkusuz bir adama benziyordu.Uzun boylu ,cüsseli de…Bakışları da sert.
Enes:
-Öyle görüldüğüne bakma.Babam onun çok merhametli bir adam olduğunu söylemişti bana …
Mahmut:
-İstanbul’a gitmeye kararlısın ,öyle mi Enes…
-Evet öyle…
-Ben karışmıyorum Enes,Ama söylemedi deme “ anneden ayrılık zordur .”Sen imtihanı kazanmayınca suçlanan ben oldum zaten.Annen hep beni suçladı ”Sen oğlumu dersinden alıkoydun.Hep oyun oynadınız…”
Enes:
-Annem aklımı çelersin diye seninle görüşmeyi bile yasakladı bana .
-Yasak mı görüşüyoruz şimdi
-Evet.Annem duymasın…
Mahmut yumurta hırsızıydı.Enes’e annesi “O yumurta hırsızından uzak dur “ demişti…
***
O gün Enes’e siyah bir takım elbise alınmıştı.İçine beyaz bir gömlek.Mahmut onu böyle görse nasıl kıskanırdı…Alaburus tıraş olmuştu .Enesin siyah gözlerinin içi gülüyordu.Valiz babasının elindeydi.Enes. 140 santim boyunda,45 kiloluk bir çocuktu o zamanlar.
Kur!an kursu üç katlı bir binaydı. 3.Katta eşya dolapları vardı. Valizini dolabına boşalttı Enes.”Ah güzel annem .Hiç bir şeyi unutmamış…” dedi. Annesi bahçelerinde yetişen meyvelerden bile koymuştu,Enes’in valizine.
Enes, gemide uyuyamamıştı.Çeşitli haşerat vardı gemide. 2. kattaki yatak hanede yatağına gitti uyuya kaldı. Öğle ezanı okurken uyanmıştı.Aynı katta kursun mescidi vardı. Cami ise hemen kurs binasının yanındaydı.Enes mescitte kıldı namazını…
Akşam ezanı ile birlikte namazlar kılınmış yemekler yenilmişti. Eli sopalı biri onları birinci kata indirdi.Mütalaa salonları ve sınıfları birinci kattaydı.Yatsı namazına kadar mütalaa salonuna alındılar.Kurs hocası da gelmişti.Onlara kursla ilgili bilgiler verilecekti.
Seyfullah oğlu Enes’i kendinden daha şanslı görüyordu.13 yaşındayken bir küçük çobandı o.Büyük bir sürünün çobanı…Kendinden başka üç büyük çobanla birlikteydi.Güzel yemek yaptığı için yemek işi ona aitti.Yemek işi bir lütuftu onun için.Soğuk kış günlerinde yemek pişirirken soğuktan kurtuluyordu.Yetim oluşu da bir lütuftu.Yetim olduğu için çok seviliyor ve korunuyordu…
Seyfullah 16 yaşından sonra çobanlığı bırakmış Pamuk toplamak için Aydın’a gitmeye başlamıştı…Bir seferinde çok hastalanmıştı.Amcası gelip onu Aydın’dan almasa babasının hiç ilgilendiği yoktu…Seyfullah’ın üvey annesinden tam yedi kardeşi daha vardı,Babası onların nafakası için koşturuyordu ancak.
Seyfullah askerden geldikten sonra yine çoban olmuştu. Şimdiki kayın pederine çoban olmuştu.Eşine böylece yakınlaşmıştı.Nurhan hanım bu kısa boylu ,güler yüzlü ,yufka yürekli delikanlıyı sevmişti. Seyfullah’la evlenmişti sonunda.”Tam eş olacak birisi “ demişti onu biraz tanımaya başlayınca…Seyfullah da “Hiç zengin kızı “ demezsin demişti Nuran hanımı tanıyınca.
Nuran hanım,küçücük boyuyla ne büyük işler yapardı.O küçük cüsse sanki büyük işler içindi.Tarla işleri ,İneklerin,Koyunların sütünden peynir yapmak annesinin değil onun omuzlarındaydı.O köy işlerini severek yapardı. Köylü bir genç için ideal bir eşti…
Enes İstanbul’daydı artık.Enes için ikinci doğumdu bu…Nurhan hanım perdeyi araladı.Gecenin tam ortasıydı.Dışarıda yağmur yağıyordu.Enes’im uyuyor mu ağlıyor mu diye düşündü.On üç yıl önce böyle bir gece de onu dünyaya getirmişti.Yine böyle yalnızdı.Komşu kadın kapıyı tıkladı:”Uyumadan bir bakayım dedim” “Seni Allah gönderdi. Sancım başladı”
Kadın o yağmura rağmen ebe teyzeye koşmuştu.(Ebe teyze doğum konusunda tecrübeli bir köylü kadındı…)
Enes İstanbul’daydı.Nuran hanımın duaları kabul olmuştu.Enes’i okuyacaktı.Dinin hadimi olacaktı.Çamlı köyde bu evde mutluluk vardı bu gece.Bu gece en aydınlık bir geceydi…Yağmurdan sonra ay çıkacaktı…Yaz gecelerinin yağmurları kısa sürerdi…
Mahmut’tan onu soğutmakla iyi ettiğini düşündü.Enes’i saftı hemen kanardı.Mahmut şeytan gibi aklına girerdi.Oğlunu Mahmut’tan daha da soğutmalıydı.Doğrusu buydu.Değilse şu an Enes İstanbul’da olabilir miydi…
4
Komşu köylerde hayvan hastalığı görülmüştü.Nurhan hanımın işi şimdi daha zordu.”Ah bu hayvan hastalığı …” “Allah’ım hayvanlarımızı telef etme…” O hayvan hastalığından çok korkardı.Daha çocukken ölmüş hayvan leşlerini köpekler yerken çok görmüş ve üzülmüştü.
İlçeden gelen baytar.”Hayvanlarınızı meralara götürmeyin .Damlarda bakın .Hastalık bulaşıcı demişti.
Nurhan hanım,hayvanlarını taşıdıkları otlarla ve yemlerle besleyecekti.Bu sabah bakla samanını samanlığa taşıyacaktı.Hava bulutlu…Islatmadan taşıya bilse…Sabah namazını kıldı,Erkenden kalkmıştı.,samanları koyacağı çuvalları arayıp bulmuştu…Seyfullah bey uyuyordu.Tarhana çorbasıyla yaptıkları kahvaltıdan sonra harman yerine geldi.Samanı çuvallara doldurdu. Sıra ne zaman gelirdi belli değildi.Komşularının at arabasıyla taşınacaktı çuvallar.At arabası ile komşusu bir çok komşunun ot ve samanını taşıyacaktı o gün.
Nurhan hanım havanın gitgide bozması üzerine sırtıyla taşımaya başladı çuvalları.Küçücük vücudu ile yorulmak bilmezcesine taşıdı.Yağmur başlamıştı. Bir örtü ile çuvalların üzerini örttü.Yaz yağmuru birden döker ve ıslatırdı.Saman çuvalların içinde ıslanmıştı. Onları tekrar boşaltacak ve kurutacaktı. Seccadesine sığındı. Namaz kıldı ve yalvardı Allah’a.Çıkan güneş onu çok sevindirmişti.Akşama kadar bu güneş devam ederse.Samanlar kururdu.
Bundan on beş yıl öncesine gitti aklı.Islandım şimdi bir de hasta olur muyum. Kim bakar hayvanlara … diyordu.On beş yıl önce ağabeyi Ahmethan beyle tarlada çift sürerken ,böyle ıslanmıştı ve hastalanıp yataklara düşmüştü…Çift süren hayvanlardan biri acemi olunca çiftte çizgiden gitmezdi. Çizgiden gitsin diye biri önlerinde onları iple çekmeliydi. Nurhan hanımın görevi o gün buydu. Tarla bitsin diye yağmura aldırış etmemişlerdi. Yağmurdan sonra soğuk bir rüzgar esmişti.Nurhan hanımın bünyesi nazik olduğu için hastalanmıştı. Daha tarlada iken tir tir titriyordu…
Nurhan hanım dua üstüne dua ediyordu.”Hayvan hastalığı zarar vermeden bitsin…”
Enes fotoğraf çektirmişti.Babasıyla gönderecekti.Babası İstanbul’a gelemeye bilirdi… Hayvan hastalığı onunda işlerini beşe katlamıştı.Onca işin arasında hayvanlarla o da ilgileniyordu. İşçinin ilgisi yetmezdi.İşçi Coşkun titiz bir yapıya sahip değildi… Bunu patron Süleyman da biliyordu.
Üç haftadır Seyfullah İstanbul’a gidememişti.Hayvanlar iyi görünüyordu…İnşallah bu hafta giderdi.Yorgunluktan da ölüyordu.Bıraksalar üç gün uyurdu…”On sekiz gün oldu oğlumu görmeyeli” dedi.Endişelenmişti.Ya Enes babam da uğramıyor diye içerlenir ve kursu bırakmaya karar verirse…Nurhan hanımda bu endişeyi yaşadı günlerce.Enes güvence verici değildi bu hususta…
Güneşli bir gündü.İstanbula gidilecekti.Mandırada çok büyük bir hareketlilik vardı …Patron Seyfullah İstanbul’a sen de geliyorsun diyince Seyfullah sevindi.Yorgunluğunu unuttu.Peynirleri.Yoğurtları ,Yumurtaları hızlı hızlı arabaya yüklüyordu …
Nurhan hanımda çok sevindi bu habere” Bir anlık bile olsa Enese uğra” dedi.
Bir anlık da olsa Enes’e uğranılacaktı o gün. Cihangirdeki işler hele bitsin…İstanbul’da işleri çok yoğun olurdu. Bir günde bitirip hemen gemi ile dönerlerdi istanbul’dan …
Patron elindeki parayı uzattı.Seyfullah bırak işleri sen Enes’e uğra Kursu bırakmaya kalkışır o…dedi.Patron kur’an öğrendiği için Enes’i çok seviyordu.Parayı da heveslensin diye göndermişti.
İstanbul dönüşünde Çamlı köydeki evde bir bahar havası…Hayvanlar iyiydi…Enese uğranılmış ve bir fotoğrafı gelmişti…Enes okuyacaktı…Şükür Enes okuyacaktı.
Yunus Emrenin “Sen kendini bilmezsen bu nice okumaktır” Sözünü duyduğu günden beri Nurhan hanım,”Bir hiç olduğunu bilmezse,Her şeyini Allah’a teslim etmezse.Kahrın sopalarını yer durursa o insan …O insan bir cahildir ,diye düşünüyordu.”Şeytan kibri terk edemedi gör ne kahır sopaları yedi…”
5
Enes kuşlara aşık bir çocuktu…
Köyünün de aşığıydı o…Kuş cennetiydi onun köyü…Köye bahar gelmişti.Meralar yeşile boyanmıştı…Koyun –kuzu sesi köyü doldurmuştu.Tarlalarda karlar erimişti…Kuşlar yumak oluyorlardı gök yüzünde uçarken…
Enes kurstaki en kıymetli arkadaşı Susurluk’lu Mehmet’e uzun uzun köyünden bahsetti:
-Ben kursu bırakacağım…
-Anneni ,babanı üzersin…
-Çok sıkıldım Mehmet…Köy burnumda tütüyor artık .
Okumak yabancı olduğumuz şey bizim …Bizim işimiz tarlalarla,hayvanlarla… diyordu Enes artık. Köy işleri zor ama zevkli bir hayattı köyde yaşanan hayat…
Çok sevdiği buzağıları vardı.Onun adını annesi sarıkız koymuştu.Sarıkız bile burnunda tüttü Enesin.Şimdi diyordu yağmur yağdıkça tarlalardan ,meralardan toprak kokusu geliyordur…Mis gibi bir koku.
-Mehmet şimdi koşmak istiyorum.Koşsam sarılsam sarıkızın boynuna
-Çocukça sebepler bunlar Enes…
Enes Bunları Mehmet’e konuşurken Annesinin sözleri zihninde yankılanıyordu:”Aman oğlum ,dünyadaki tek dileğimden beni mahrum etme…”
Nurhan hanım oğlunun özlemiyle sık sık küçük odaya girer bir torbaya sarılı çamaşırlar arsından oğlunun gömleğini çekip çıkarırdı ,Koklardı ve ağlardı…
Bir İstanbul dönüşünde Seyfullah beyin yanında oğlu Enesi görünce Nurhan hanım sok oldu
-Hayırdır inşallah…
Koştu oğluna sarıldı.Kur’an kursundan izin vermişlerdir diye düşündü…
-Oğlum hoş geldin
Ö gün yüzler hep asıktı.ne Seyfullah bey nede patron Süleyman Kursta kalmaya Enes’i ikna edebilmişlerdi:
-Oğlum annen kahrolacak
-Hayır ben köye gitmek istiyorum.
-Bir haftalık izin alalım
-Hayır ben köye dönmek istiyorum
-Seni köy işlerinde süründüreyim ,köye dönmek neymiş gör…
-Sıkıldım burada
Seyfullah mandıraya gitti.Mandıraya süt getiren köylüler” Seyfullah yüzünden düşen bin parça…” “hayırdır bir derdin mi var diye sormadan edemediler.O “Hiçbir şey yok demekle geçiştirdi o günü.
İkinci gün soran sorana:
-Enes dönmüş ,neden
-Sorma ,”Kurstan sıkılmış, Hafız amcada okuyacağım” diyor
Hüseyin bey Enesin küçük dayısı Yakup beyin çoban arkadaşıydı.Gece kırlarda koyun otlatırlardı.O gece koyun otlatırken konuşmuşlardı Yakup’la “Enesin kursu bıraktığını da Yakup’tan öğrenmişti.Seyfullah beyi mandırada görünce “Enes ah Enes dedi içinden .Ne var köyde babanın halini gör…”
-Seyfullah abi o Enesi kendi haline bırakma .Gerekiyorsa bas tokatı…Okusun .Biz okumadık bak halimize…Gerçi öyle bir imkan da bulmadık…
-Doğru söylüyorsun
Remzi bey de oradaydı.Hafız beyin damadıydı o.Süt ısınan kazanların yakınında duruyor uzaktan ısınıyordu.
-Az önce biz de onu konuşuyorduk diyerek söze başlamıştı.” Bu zamanda en güzel şey devlet memuru olmak.Zeki olan çocuklarımızı okutalım. Köyde hayat geberdi. Ekmek kazanıyoruz ama geberiyoruz kazanıncaya kadar…” Enes çok zeki o mutlaka okumalı…
Hüseyin:
-Dayısı da çok üzüldü bu işe. Belki de kendisini okutan olmadı diye çok tepkiliydi.O da çok zeki .Okusaydı büyük adam olurdu.Dayısı Enes benim oğlum olsaydı kulaklarını koparırdım “ demişti.
Enesin dayısı Yakup süt güğümleri ile mandıraya yaklaşmıştı.Öfkeliydi. Mandırada kıyamet koparacaktı.”Enese yazık oluyordu…”
Hafız amca köyün imamıydı. O köylüydü ,Çok hafız yetiştirmişti.Köyde bir kur’an kursu da vardı.Kursun hocası da çok hafız yetiştirmişti.Hatta yetiştirdiği hafızlardan bir kaçı Diyanette imamdı şimdi.Yine de İstanbul’da okumak farklıydı.
Nurhan hanımın işi zordu.Ana yüreği işte Enes’i üzecek hiçbir şey yapmadı.Akşam namazından sonra imam efendinin kızına misafirliğe gidecekti.Enes’le ilgili de konuşacaktı…İmam efendinin kızı Havva hanım çocukluk arkadaşıydı.Büyüyünce arkadaşlıkları daha bir dostanelik (O köyde buna ahretlik derlerdi bayanlar arasında ise;Erkekler arasında olanına ise sadıçlık derlerdi)kazanmıştı. Ona içini de dökmüş olacaktı…
Seyfullah bey “Okutsalardı ben de okurdu. Okumayı yazmayı askerde öğrendim.Matematiğim çok kuvvetli olduğu için beni kantin görevlisi yapmışlardı…” Kurban olduğum Allah mal vermemiş ama zeki yaratmış beni …”
Yakup:
“Bir kişi çıksın içimizden okusun.Hep çoban mı olcağız…” “Keşke beni okutsalardı…” “Büyük adam olurdum belki…”
Enes çok zekiydi. Okumalıydı.Enesin annesi de çok zekiydi. Kuran öğrenirken “Yasin’i ezberleme” ödevini ilk o vermişti ,en az on öğrencinin içinde. İmamın kızı Havva hanım bile üçüncü beşinci sıraya düşmüştü…
Nurhan hanım kur’an’ı güzel okurdu.Köyün imamı iki parmağını bir birine bağladığında nasılda gülmüştü. Annesine sordu: “Neden bağladı” Annesi
-Bunun manası kızın kuran öğrendi. Hediyemi gönderdir. Ertesi günü Nurhan hanımın eline bir kiloluk akide şekeri torbası tutuşturulmuştu annesi tarafından…
Salim hocada çok üzülenlerden biriydi.Salim hoca ak saçlı biriydi.Seyfullahların yaşıtıydı ama saçları nedense bembeyazdı. Seyfullah ve on kadar bir arkadaş gurubu dini kitapları onunla mütalaa ediyorlardı toplanıp. İlk toplantı gecesinin konusu Enes oldu.Salim hoca:
-Enes iyi yapmadı.
Seyfullah bey:
-Hafız beyin yetiştirmesiyle olmaz.
Salim hoca
-İstanbul’da hafızlığını tamamlayıp sonra imam –hatip okuluna giderse istikbali parlak olur…
6
O gün Hıdırellez şenlikleri vardı köyde .Güneşli bir gündü…Köyün koruluğunda yemekler yeniliyordu…Kızlar ve çocuklar en büyük ağaçlara ip salıncaklar kurmuşlar sallanıyorlardı…İp atlıyorlar veya top oynuyorlardı bazıları…Bütün köy oradaydı.Gençler güreş tutmuşlardı…
Enes kız kardeşi ile gelmişti koruluğa.Kız kardeşine ufak bir salıncak yapmıştı…Patron Süleyman torunu Zeynep’le önlerinden geçti.Zeynep Enesin yaşıtıydı.
_Dede Enes
Patron Süleyman Enese yaklaştı ,Tok sesiyle,Dik ve sert bakışlarıyla…:
-Enes okuyacaksın böyle olmuyor…
-Okuyacağım,Tamam…
-Hafızlığı tamamlarsan sana bir takım elbise benden…İçine gömlek ,kıravat birde iskarpin ayakkabı…
Enes gülümsemişti…
Enesin köye geldiği iki ay olmuştu.Babası onu cezalandırmıştı.Her Allahın günü ineklere bakıyor,tarlada çalışıyordu.
Enes ümitlenmişti,tekrar kur’an kursuna döneceğini sanmıştı.Ne iyi olurdu.Kur’an kursu günleri burnunda tütüyordu.Kurs arkadaşlarını da arıyordu…Hele Susurluklu Mehmet ne canciğerdi… Köydeki çocuklardan çok farklıydı oradaki arkadaşları.İnsanın arkadasın film çevirmek nedir bilmezlerdi…Şeytanca fikirler taşımazlardı sokuldukları kişiye… arkadaşlıkları samimiydi…Hele komşularının oğlu Mahmut’a hiç mi hiç benzemezlerdi. Mahmut da bu saydıklarının hepsi vardı.Üstelik bir yumurta hırsızıydı o…
Mahmut’u bir gün babası İstanbul’dan gelen şeyhin sohbetine götürmüş.Bir tanıdıklarının evinde yapılan sohbete… Mahmut çarpılacağım diye korkmuş…Kul euzu …suresini okuyormuş içinden şeyhin yanında.Enes sormuş neden böyle yaptın ;Demiş ki, şeyhler de şeytan da insanı çarpar…Şeyhlerden kötülük gelir… Nerden duyduysa böyle cevap vermişti Enese.
Babası o sabah işe gitmeye hazırlanıyordu.Enes inek damındaydı. Avludan çıkarken ,bir ara durdu…Bir şeyi yeni hatırlamış gibiydi …Nurhan hanımın yüzüne baktı … Enes’i çağır dedi.Enes’e“Hafız amcada hafızlık dersi yapacaksın artık” .İneklere de sen bakacaksın,sadece tarla işlerine gitmeyeceksin… dedi.
Enesin kursa dönme hayali üç gün sonra bitmişti… Enes için köyden kurtulmak çamurdan çıkmak kadar zordu artık.Enes şehirler hayal ederdi hep ve şehirli çocuğu olurdu hep rüyalarında…Enes üzülmüştü.Ben köylüyüm…Kurtuluş yok köyden… tarlalarda,hayvan damlarında ömrüm bitecek…” diyordu.
Nurhan hanımın ise İstanbul hayali hep vardı o günlerde.” baba fakirdi…Enes okumaya karşı tembeldi…İstanbul’a yerleşselerdi…Gör Enes nasıl okurdu…Ne faydalı bir insan olurdu. O okumalıydı.O edepli bir insan olmalıydı.O İslam dinine hadim olmalıydı…”
***
Nurhan hanımın İstanbul arzusu sadece Enes içindi.İstanbul güzelliğin baş şehriydi…Oraya yerleşe bilseydi, Enes’i gönül hekimlerine teslim edecekti.Onu bilge bir kişi olarak görmek için ne kadar da çok dua etmişti rabbine.
Nurhan hanımın Enes ile ilgili bu hedefi şöyle bir hikayeye dayanıyordu:Bir yaz günüydü. Nurhan hanım köy fırınında ekmek pişiriyordu.Ak sakallı beyaz libaslı biri avlularının kapısında belirivermiş “Evladım bana ekmek verir misin” demiş.Nurhan hanım taze pişmiş bir ekmeği kaptığı gibi adamın ellerine atarcasına bırakmıştı…” Adam
-Allah her tuttuğunu altın etsin evladım… dedikten sonra Yüce Allah sana bir erkek evlat nasip edecek onun adını Enes koy ve onu okut…O Salihlerden olacak…” demişti.Korku ile adamı takip eden Nurhan hanım adamın on-on beş adım sonra kaybolduğuna şahit olmuştu.
Nurhan hanıma o gelenin Hızır olduğu söylenmişti.Nurhan hanım vazifeli biri olarak görüyordu kendini artık.Çocuğu olunca adını Enes koyacaktı ve onun Salihlerden olması için çabaların en büyüğünü gösterecekti…
Seyfullah bey de İstanbul’a yerleşmek isterdi.Zengin olsa ,bir dükkan açsa …İstanbul gibisi var mı.Bildiği ve sevdiği bir şehirdi İstanbul.”Şehir paran yoksa kahır” derdi o .
Fakirlerin yeri köydü ona göre.Gerçi fakire köy bile acı verirdi,nasıl vermesin bir kurban bayramı gelirdi patron Süleyman’ın evinin bahçesinde kesilmiş iki kurban olurdu ya kendi bahçesinde…
Seyfullah bey çok dua etmişti İstanbul’a yerleşmek için.Kızı için de bu gerekliydi…Köyde erkekler bir çok dini sohbetle aydınlanırdı .Kadınlar hepten her konuda olduğu gibi dini konularda da cahil kalmışlardı.Nurhan hanım köyde Havva hanım olmasaydı “dini sohbet nedir bilmeyecekti…Nurhan hanım imam efendinin kızıydı,babası ona çok şey öğretmişti.Mevlit okumayı da köyde Havva hanımla ,Nurhan hanımdan başka bilen yoktu…
Seyfullah bey akıllı bir insandı…Oğlunu cezalandırsa da oğlunun durumuna hep üzüldü o.Enes şimdi sen İstanbul’da olmalıydın “dedi içinden hep …Oğlu cılız haliyle köy işleriyle baş edemezdi.Onu ya okutacaktı yada şehirde bir fabrikaya işçi verecekti büyüyünce
Enesin imanı gevremişti ,tarla işleri ,hayvanlara bakmak…Hafızlık bahanesiyle günde üç-beş saat olsun nefeslenecekti şimdi…
Nurhan hanım babanın oğluna tanıdığı bu imkandan bile memnun olmuştu.Enes hele hafız olsun…Önü açıldı demekti…Köylerinde örneği vardı .Köylüsü o hafız Susurlukta bir camiye imam-Hatip olmuştu.Enes niye olmasın …
Seyfullah bey “Köy işlerinden usanırsa okumaya yönelir” düşüncesiyle Enes’i köy işleriyle cezalandırmıştı…
O gün dayısı Yakup süt mandırasında terör estirmişti adeta: “Onu köy işleriyle cezalandır değilse o okumayacak…Ona yazık olacak…” diye bağırmıştı eniştesine.
Seyfullah bey kayın biraderine hak vermişti çünkü Enes ne yaptığını bilmiyordu. Kendi kuyusunu kendi kazıyordu…Onu kendine getirmek lazımdı. O cezayı hak etmişti…
O saf ve temiz çocuktu.Köyde kalsa ahlakı da bozulurdu.Türlü şeytanlıklar öğrenmeden köyde hayatı idame kolay değildi.En azından “süte su katmayı öğrenirdi…En azından domates kasalarını düzenlerken alta çürüğü-çarığı üste güzel domatesleri koymayı öğrenecekti…
Köylü dolandırılır…Kaç kişi kasa kasa elma satmış parasını alamamıştı yıllar yılı…Ondan sonra parasız geçen zalim kışa mahkum olurlardı köylüler… Saman balyalarını satın alanlar dolandırmadılar mı…Buğday ,ay çiçeği alanlar dolandırmadılar mı…
Kuraklık olsa köylünün hali perişandı…Enese göre değildi köy.Bir de Seyfullah’a göre ,Enes Mahmut’tan uzak olmalıydı…
Çocukluğunda isminin adamı değildi Mahmut.Yirmi beş yaşından sonra adam gibi adam olmuştu.Bir mürşide bağlanmış o…Bir peygamber aşığına… ve iyi bir hayvan tüccarı vardı karşımızda.Enes onun hakkında şöyle derdi.”Ondaki aşk bende yok…Bir de bilgi olsa…”
***
O gün okumak ve köyden kurtulmak hayal oldu dedi Enes… Köy bari gülse yüzüme… Enes üzüntülüydü o gün .
Köyde de şansı yaver giden vardı.Ya Hüseyin amca gibi olsa ,şansı hep ters dönse ona .
Hüseyin Yakup’un çoban arkadaşıydı.O da Yakup gibi zeki biriydi.Okutan olsaydı okurdu…Yakup ve o okutan olmadığı için dertliydi…Çoban kalmışlardı… Köye mahkum olmuşlardı…Şehirli olmaktı ikisinin de hayali…Hüseyin’de bu dert zaman zaman kahredici olmuştu…
Geçen yıl köye gelen kuzu tacirleri kuzularına iyi para verince ,onlarla anlaşmıştı. Az bir kaparo alarak kuzularını onlara teslim etmişti.Kırk kadar kuzu uçup gitmişti o gün. O gidiş Hüseyin’i kahretti.
Günü gelmişti. Kuzuların parasını alacaktı o gün.Susurlukta verilen adrese gitti. Tüccarlar gelmemişti. Telaşlandı…Dolandırıldığını anlamıştı.Tüccarlar bazı kişilerin isimlerini vermişlerdi.Güven kazanmak için yapmışlardı bunu…O kişilere koştu .Onlara sordu. Aldığı cevaplar karşısında dona kaldı.Evet dolandırılmıştı. Adamlar birkaç kişiyi daha dolandırmışlarmış… Onlara da güven için aynı adamların adı verilmişti…
O gün Susurluğa giderken parayı alacağını düşünerek oğluna bir lastik çizme sözü vermişti.Hanımına bir örme yelek … kızına bir entari …
O kış köy kahvelerinde insanların dilinde hep o vardı. Milletin diline sakız olduğuna mı yansın;Cebinde beş kuruşu yoktu … buna mı yansın…
Bildik ve güvenilir tüccarlar ve kasaplar ucuz alıyorlardı köylüler ne satsa… Köylülerin hali şuydu: aşağı tükürse sakal ,yukarı tükürse bıyık…
O kış geçti.Geçti geçmesine ama Hüseyin’e sor.Oğlan yırtık çizmelerle geçirmişti o kışı.Kızı kurban bayramında yine eski entarisini giymişti. Hanımı da eski hırkayı…
“Okuyup bir küçük memur olmak varmış” sözü o kış binlerce kez aklına düşmüştü Hüseyin’in.Her düşüşünde de bin ah işitilmişti Hüseyin’den…
***
Harmanlardan buğday ve arpalar ambarlara taşınıyordu… O günlerden bir günde
Kur’an Kursu günlerini hatırladı.Arkadaşlarını hatırladı… Hüseyin… ve diğer arkadaşları tek tek gözünün önünden geçti.Kur’an kursu öğrencilerini görmek bile Enesi rahatlatacaktı…
Her yaz çeşitli yerlerdeki Kur’an Kurslarından yardım toplayıcılar Enes’in köyüne gelirlerdi.O yaz mevsimi gelen giden olmamıştı henüz.
Eneslerin avlusuna bir genç geldi.Sırtında çuval…Yardım toplayıcıydı bu.
Enes koşarak gitti ve sordu:
-Hangi kur’an kursu için topluyorsun…
-…
-…
Genç :
-Siz “On iki imamı” sevmiyor musunuz… dedi.
Enes’in annesi bir teneke buğday ile geldi.Gencin çuvalına boşalttı…
Enes annesine sordu:
-Anne “On iki İmam “ kim…
Annesi :
-Peygamberimizin torunları …dedi.
Enes peygamberimizin sakalı şerifini hatırladı.İç çekti…Onun gül cemalini arzulamıştı…
***
Bir gün komşularının evinde yangın çıkmıştı.Komşuları bu yangından sonra köyden taşınmayı düşünmüşlerdi…
O gün Enesin içine bir yangın düştü…Her şeyi yiyen bir yangın…Okumak içindi bu yangın… Okumak için tek çare İstanbul’a taşınmaktı…
Yangını söndürmek için Enes de su taşımıştı o gün.Rüzgarlı bir gündü. Ev oturulamayacak derecede yandı.
Yetişen mahalleli önce ev eşyalarını kurtarmışlardı;Sonra odunluk boşaltılmıştı.Odunlar az kıymetli sayılmazdı .Uzak bir ormandan at arabaları ve öküz arabaları ile getirilen bu odunlar nasıl kıymetsiz olur.
Bu yangından sonra köye küsülmüştü…Bursa’ya taşınılacaktı…
***
O günler Enes sevinçliydi,Annesi de …Tarlaların mahsulleri ambarlara taşınıyordu…
O gün güneşli bir gündü.Eneslerin evinde sabah ezanı ile herkes uyanmıştı…Tarhana çorbası ile kahvaltı yapılmıştı…Seyfullah bey işe gidecekti.Evin avlusunda bir ağaç kütüğüne oturmuş derin derin düşünüyordu…Fakirlik denilen illeti sorguladı :”Ah fakirlik “dedi.Eğer fakir olmasaydı bir saat köyde kalmazdı.İstanbul’a taşınırdı.Enes okumalıydı.İstanbul’a taşınmak tek çareydi Enesin okuması için…
Bir zaman sonra geç kaldığını fark etti.Yola koyuldu acele acele yürüyordu.”Köye mahkumsun…Süt ocağında işçiliğe mahkumsum… “diye söyleniyordu giderken.
Yürürken aklına şu takılmıştı.”Mustafalar niye bize hasetlik ediyorlar”…Hasetlik denilen illeti sorguladı.”Enes okuyup köye yararlı biri olacak olsa bile köylülerim bu hasetlikten vazgeçmezler…”dedi.
“Enes İstanbul’da okusa …Emsal çocukları da İstanbul’a ısındırsa kimi çocuğumuz meslek öğrense kimi çocuğumuz iş bulsa veya okusa fena mı olur…Köyün istikbali İstanbul’da…”dedi.”Ah hasetlik”…dedi.”Artık düş yakamızdan hasetlik…dedi.
Gurbet artık kaderimiz …köy kovuyor çocuklarını… dedi. Yol boyunca aklı bu problemlere takılıydı.Mandıraya varmıştı.İşler onu bekliyordu.Sütler gelecek …Sütler peynir olacaktı…
***
O gün çamaşır günüydü Eneslerin evinde…Avluya bir ateş yakılmıştı…Üzerinde büyük bir kazan ,kazanda su ısıtılıyordu…Annesi kur’an kursunda giydiği pantolonunu yıkayıp ipe astı Enesin.İpte asılı pantolonunu Enes gördü…O gün Enes çok üzüldü…Kur’an kursunda geçen günlerini hatırlattı ona o pantolonu...
Enesin hatırına arkadaşları gelmişti…Yaşar isminde bir arkadaşı vardı…Kendinden önce doğan bütün kardeşleri ölünce ona bu isim verilmişti…Yaşarın annesi ona hamileyken Yüce Allah’a çok yakarmıştı .O yaşasa onu Kur’an hizmetine adayacaktı…
Enesin hatırına hocaları gelmişti… Musa isminde bir hocası vardı.O Enesi çok severdi…Sık sık sınıfta onu onurlandırırdı.”Enes çok çalışkan…Enes çok terbiyeli…Enes çok zeki …” derdi. Enes bir ara mırıldandı:” zeki olmak neye yarar ki, fakirlik zincir ayaklarımda…Gurbet demek acı çekmek…”
Musa hoca hafızdı…On saatte ezberden hatim yapardı…Su gibi ezberlemişti Kur’an-ı Kerimi.Kur’an aşığı bir kişiydi. Evden kursa-Kurstan eve giderken ezberden Kur’an-ı kerim okurdu hep.Her ramazanda hatimle teravih kıldırırdı.En az bir iki camide okunan mukabelelere katılırdı…Kur’ana kurban etmişti gecesini gündüzünü…
Kurs binası üç katlıydı…Birinci katta sınıflar vardı.İkinci katta yatakhane
,üçüncü katta mescit ve yemekhane vardı …
Yemek saatleri belliydi…Yatış- kalkışlar saatliydi. İzinler haftada bir gündü…Yatsı namazından sonra sınıflarda yatışa kadar mütalaa yapılırdı.Sabah namazından sonra yemek saatine kadar da mütalaa yapılırdı.Gündüzler Arapça ve Kur’an dersleri ile geçerdi…On kadar hoca görev yapıyordu bu kursta…
Enes haftada bir gün verilen dışarıya çıkma izninde. Fatih camiinin oralarda vakit geçirirdi.Çarşı ihtiyaçlarını giderirdi. Fatih camiinde namazlarını kılardı…Babası ile de o gün buluşurdu…Dışarı izni dışında her anı kurs binasında ve avlusunda geçerdi… Ya arkadaşlarıyla sohbet eder yada ezber çalışırdı…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.