Baba.. Çok Çok karışık Bu İşler
Aklımıza takıldığı gibi düşündürüyor işte bizi.. Sonra da böyle konuşturuyor işte..
Aklımıza takıldı ki, acaba biz ne zamandan beri Açıldık?
Ne zamandan beri de Kapandık?
Karışık bir menüde bunları değerlendirirsek öncelikle aklımıza gelen ilk sorular şunlar; Adı bir zamanlar sadece Basın-Yayın olan Türkiye Medyası, kendisinden beklenilen millî davranışı acaba yeterince gösterme cüretinde mi?
..Yahut kendisine yakışan asil duruşu ve düzgün hareketi şiar ediniyor mu?
..Veyahut Türkiye ülkesinin ihtiyaç duyduğu dürüst haberciliği yerine getirmek suretiyle ne kadar ülke muhafızlığında rol alıyor?
Yukarıdan aşağıya ve sağdan sola sıralayabileceğiniz daha yüzlerce soruyu muallâkta bırakacak bir medyamız var. Ki kimileri holdingbaşı patronlarının birer kâhyası biçiminde iş görüyorlar.
Kimileri tarafsızlık ilkelerini sadece telâffuzlarında tutuyor ve bu riyayı dantel gibi kendi hesablarına işliyorlar.
Kimileri de patron-emekçi ekseninde ya binbir rezalete müsaade ediyorlar, ya da bin bir rezaleti proğramlaştırıyorlar.
Varsın böyle de olsun diyeceğiz, amma sık sık sapla samanı karıştıran malûm medyamız sayesinde fitne fırkalarımızın sayısı günden güne artıyor.
Milletin kafasını karıştırma vazifelerinde milli birlik ve bütünlüğüne sahib bir cemiyet karşısında belki başarı sağlayamıyorlar, ama milletin ikbâline, istikbâline göz diken ihanet menzillerinin hedef büyütmesine adeta vesile teşkil ediyorlar..
Baştan beri, işte bu medyanın kullandığı dile bakınız ki Türkçe kendisinden utanıyor.
Baştan beri işte bu medyanın verdiği haber biçimine bakınız ki, fitne keyfinden çatlıyor.
Proğram diyerek yayın hayatlarına aldıklarına bakınız ki, saçmalık ve rezilet keyf çatıyor.
Para saydıkları filmlerin kalitesine bakınız ki, bir cemiyeti bütünüyle deforme etmeye yetecek ahlâksızlık ve serkeşliği bünyesinde tutuyor, komiklik namıyla gencecik zihinleri kanser misali telâfisiz bir hastalığa sürüklüyor..
İçinde ekseri konuşma özelliğimizi silip süpüren; ‘derken’ ve ‘ne alâka’ gibi kısa yoldan kelimelere yer veren bir diyalogsuzluk ile yeni neslin konuşma kaabiliyetini elinden alıyor..
Bu milletin en ayıblı davranış biçimi olan gırgırı maharetten sayıyor.
Konuşan ve konuştuğunu geçmiş zaman fiiliyle ifade buyuran Prof’una; “diye düşünüyorum” illeti aşılayarak yaptığını inkâr ettiriyor.
Koca sermayesinden beslenen beleşci kadınları izdivaç, eğlence, konuklu lâfazanlık gibi lüzumsuzluklarla sabahın bilmem kaçında, gecenin bilmem hangi geç vaktinde stüdyolarına bağlıyor ve rezaletlerine şakşakçı kılıyor.
Yetmiyor; gitgide mangurtlaşan ve beynine sadece eğlenme fikri yerleşen bir cemiyeti günden güne çoğalta çoğalta kendine çekiyor..
Çekiyor, neyse de sanki bu ülkenin mahkemesi, savcısı, hâkimi sıfatını kendinde buluyor ve karı boğazlayan, kız kaçıran, adam doğrayan ne kadar faili malûm varsa, meçhûllermişcesine muhakemeye tâbi tutuyor. Karı ile koca arasına giriyor, boşanmışla boşanmaya yeltenene çöpçatanlık yapıyor.
Reyting rekortmeni olmak adına, ne kadar çirkinlik, ne kadar menfi hâl ve hareketler varsa jimnastik alanına çekiyor.
Kendi koşuyor, peşisıra aylak ahmakları..
Kendi yırtınıyor, peşisıra avare dalkavukları..
Daha neler.. Kendi bakıyor; görevlendirdiği haberci tayfaları, kendilerine yasak getirilmiş PKK hamisi vekillerin iki lâfından bir lâf alabilmek için birbirini ezecek derecede itiyor, kakıyorlar. Hâl böyle olunca da ihanet şuuru kendini bilmem ne zannediyor ve şımardıkça şımarıyor..
Onlar böyle yapıyorlar da Hükümet bir tedbir ve telâfiye yelteniyor mu?
Yooo.. Hükümet’imizin de bu sıra başında dağlar gibi aynı istikâmette bir Açılım meselesi var..
İllâ da Açacak ya, temel atsa temeli konuşmuyor, açılım nutku veriyor.
Önemli ve itibarlı bir ülke ziyaretine gitse, ziyareti geriye, açılımı öne alıyor ve muhalefete veryansın ederek bol bol açılmadan konuşuyor.
Muhalefet durur mu? Muhalefete de söz düşüyor ve açılmayı tartaklıyor.
Meclis aynı ruhla geziniyor..
Vekiller sırayla açılım etrafında dönüyorlar..
İşte..
Evet işte.. tam bu sırada, kapatılan DTP’nin omurgası, fırsat bu fırsat bol bol APO efendilerine Sayın.. sıralıyor.
Senaryo üstüne rest senaryoları üreterek ‘Sine-i Millet’e giderim’i ısıtıyor..
Tutmayınca istifa pilavını kazana sürüyor..
Bu da tutmayınca çıkar yol olarak BDP’ye geçmeyi buluyor..
Tam beş asır önce Fransa’ya 100 yıl dansı yasaklatan ecdadın nesilleri dans müptelâsı oldular mı? Oldular..
Tam bir asır önce Çerneyaf’in bu milletten beklediği dil bozgunculuğu oldu mu? Oldu..
Tam 84 yıl önce Atatürk’ün Devr-i Şahaneleri’nde kapattığımız Kürt isyanı enkazından ruh arayanlara yeni bir ihanetin fırsat sayfası açıldı mı? Açıldı.. Hem de 7 kişilik bir dağ eşkiyasının gelişinden itibaren hız kazanarak..
Dünya; güçlülerin cambazlığında zayıfların kullanıldığı bir geçici âlem.. Güçlüler, sadece zayıfları kullanan cambazları oynamıyor..
Ara ara, kendi düzenlerinin mizanını verecek diğer oyunları da sahneye koyuyorlar..
Ülkemizdeki medyaya bu hususiyet itibariyle bakacak olursak tavır ve hareketlerinden bu cambazlığı pekâla okuyabiliriz. Zira, yaptıkları bir çok iş içinden ancak bir kaçı milli ve manevi duygulara hitabediyor. Azın içinde kaybolup gittiği o bir çok işler ise ne kadar İslâm’a mugayirlik varsa bendinde taşıyor. Ömrünü fena işlere harcamış moruklar sınıfının melanetlikleriyle genç nesillerin beynini bulandıran bu medya, azınlığın temsilinde, çoğunluk diktatörü olsa da etkilenen insanların sayıca azlığı, bir anlamda Türklük metaneti ve mukavemetini ortaya koyarken, yerel basın-yayının çokluğu da tercihin millilikten ve dürüstlükten yana temayülleri gösteriyor.
Bütün bu ifadeler nazarıyesinde bizi dağıtan konuyu toparlamaya çalışırsak; dahili ve harici bedhahların içimizden hiç eksilmediği bir milletiz..
İslâmi kimliğimizin haslet noktası olan Tevhidî Hilâl ile Münafık Ehl-î Salib’in kavgası sürdükçe ödemeye mecbur bedellerimiz olacaktır. Ki bunların içinde başta ruhları Haç’a mıhlanan gençlerimiz vardır. Bozulan dillerimiz, kardeşlik kaygularımız, piyonlara aldanmışlıklarımız cabası.. Ki ne yazık ki bunları da tam işlerimiz yolunda gitmeye başlarken yaşama şanssızlığımız..
İşte, şu son zamanların ansızın zulmet gibi üstümüze çöküşü, manâ itibariyle bu hâllerden başka meal vermez..
Öyleyse; dilimize, dinimize imanımıza, neslimize, milli manevi değerlerimize ve bütün bunları yazıp bize ibret veren tarihimize sahib olmak, heva-hevesten daha öncelikli vazifemizdir..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.