Ya Harflerde Olmasaydı!...
Üç sene olmuştu sevgili Sır (....) seninle tanışalı.Öyle bir maske takmıştın ki sadece yüzünü değil,bütün bedenini gizliyordu.Diğerleri sorgulamadan,şirelerine aldırmadan,tatlı gözyaşlarını yiyorlardı.Bense izliyordum seni.Zaten hiçbir aşkımın gözüne (düğüm çözülene kadar) bakma cesaretini gösterememiştim.
Dışım çocukken kollarına acıyla sarılmakla yetindim.Uyuyordun o sıralarda.Çok ağlamıştın hani yerler parça parça sarılarınla dolmuştu.Ağladıktan sonra uyumayı severdin.Kalktığında herşeyin düzeleceğini sanırdın.Oysa çoğu şey kendi akışındaydı.Senin o girdabın içinde olup ya da olmaman önemli değildi.Güç kötülerdeydi.
Sen vefasız değildin.Gitmedin hiçbir zaman.Hep oradaydın.Mahalledekiler senin için az kavga etmediler.Sahiplenmeye çalıştılar.Onlara ait değildin biliyorum fakat bana da ait değildin.Hiç ayrılmadığın,devamlı yüreğinin her köşesine kök saldığın yere aitsin.Ben mi,senin için kalemi ve kağıdıyla sevişen biçarenin tekiyim.
Okul servisini beklerken sana kaplumbağa sevdamla yavaş yavaş yanaşırdım.Bizim şarkımızı rüzgar söylerdi,sen de eşlik ederdin ona; yaprak gibi gırtlağınla.Gözlerimin içi parlardı o anlarda.Sonra birgün: ’Keşke iki kişiyi sevmek sadakatsizlik olmasaydı,keşke sevgimi iki kişiye de verme ihtimalim olsaydı.Ama seçim yapmak zorundayım.Sana karşı boş olmadığımı bilmekle yetinebilir misin? Çünkü senin benden hoşlanman beni mutlu ediyor ve bunu bilmek bana yetiyor...’ dedin. Bunları gözüme gözlerin değil,kalemin söyledi.Sonunda düğüm çözülmüştü.Sonun sonuydu artık (seni bir dut ağacında yaşatmak,böyle mavi,böyle derin işte Hüzünbaz)