4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1681
Okunma
Dünyanın en fedakar, en cefakar,en şefkatli,en masum insanına yazıyorum bu satırlarımı….
ANACIĞIM
Bugün 10 Mayıs anneler günü. Dünyanın her yerinde bugün çoluğu çocuğu, genci yaşlısı annesinin anneler gününü kutluyor anacığım. Kimibir demet papatyayla, kimileri ise en pahalı hediyelerle. Bense senin hiçbir zaman anneler gününü kutlayamadım. Ne zaman anneler günü gelip çatsa benim kalbimde bir sızı oluşuyor anacığım. Senelerdir bu sızıyla yaşadım ben. Ama bugün sana olan annelik özlemimi, anneliğin o sımsıcak duygularını kafamda kelimelerle birleştirip bu tertemiz sayfaya nasıl aktaracağımı bilemiyorum…
Annelerin çocukları üzerinde emeği çoktur derler; büyükler hatta cennet annelerin ayakları altında seriliymiş anacığım.
Bu sözleri seneler sonra kimlerden duydum bir bilsen anacığım
Bense her günümü sana eziyet çektirirdim. Sen benim bu eziyetlerimden hiç gocunmazdın, aksine her istediğimi yerine getirirdin. Analık hakkı dünyada ödenmezmiş. Şimdi yanımda olsan ayaklarına kapanıp hüngür hüngür ağlasam desem ki sana “anacığım hakkını bana helal et “desem. Bana hakkını helal eder miydin anacığım. Hatırlar mısın sana hep kızdığımda istediğim bir şeyi yapmadığında odama kapanırdım. Sen ise gelip tam sol kaşımın ucuna bir buse kondururdun. Bu buseyi kondururken de göz pınarlarından inci gibi yaşlar süzülürdü damla damla. Bana derdin ki “küs kalmak çok günah yavrum. Peygamber efendimiz bile kimseyle küs kalmazmış “derdin. Bugün kimseyle küsmüyorum anacığım ben. Hep küstüğümde aklıma sen geliyorsun söylediğin sözler aklıma geliyor…
İşte ben o sol kaşımın ucuna kondurduğun buseyi çok özledim anacığım.
Bayramlar geldiği zaman elin ayağın titrerdi. Ben ise çocukluğuma sayar durumu anlamamazlıktan gelip diretirdim sana bana yeni elbiseler, ayakkabılar al diye diretiyor tepiniyordum. Sesimin çıktığı kadar bağırıyordum.”arkadaşlarımın anneleri çocuklarına ne kadar güzel eşyalar alıyor hem de istediklerini kendileri seçiyorlar. arkadaşlarımın beslenmelerine anneleri her gün taze simit börek koyuyor senin bana koyduğun ise taş gibi bir ekmekle, küflenmiş biraz peynir “demiştim sana anacığım. Senin ise o bembeyaz tülbendin içinde nur yüzün kıpkırmızı olmuştu. Zorlukla nefes alıp veriyordun bana”kızım elde avuçta yok, aldığım birkaç kuruş ev kirasına zor yetiyor “dedin. Ama bana hiçbir zaman sesini yükseltmezdin.
O gece çok korkmuştum seni üzdüğüm için. Beni yatırdıktan sonra biraz zaman geçince sessizce yatağımdan kalkıp koridorda yürüdüm. Odandan çok az bir mum ışığı geliyordu. Merak edip kapının anahtarlığından içeri bakmıştım. Sen çeyiz sandığından nişanlık kırmızı elbiseni çıkarıyordun. Merak etmiştim ne yaptığını görmek için kapının anahtarlığından biraz daha eğildim. Ağlıyordun anacığım. Bir elinde makas diğer elinde elbise. Hemde hüngür hüngür ağlıyordun. Elbiseni kesip bana bir etek ve çeket diktin, dikiş makinesinin başında. Sonra onu özenle gazeteye sarıp sandalyenin üzerine koymuştun. O elbiseyle gazeteyi saklıyorum anacığım. Ömrüm yettiği sürede saklıya cam. Çünkü o elbise vae gazetede senin göz pınarlarından akan sicim sicim yaşlar var. O yaşların bir annenin göz pınarlarından boşanan yaşlar bin ömre bedel anacığım.
Bugün çekmecemden o çeketle eteği çıkardım. Koklayıp öptüm anacığım. Kokunu içime çektim, özledim doyamadım ben sana anacığım. Elimde bir resmin bile yok yüzünü hayal meyal hatırlayabiliyorum.
Ogün sabah seni son görüşümdü, sol kaşımın yanına son kez buseni kondurmuştun anacığım. Sabah beni uyandırmaya geldiğinde yanında geden hazırladığın paketide getirmiştin. Bana”sen uyurken bir çırpıda gidip aldım kıyafetlerini ama ayakkabı dükkânı daha açılmamıştı “demiştin. Ben kendimi tutamayıp ilk defa sana sarılmıştım. ilk defa senin kokunu içime çekmiştim. Beraber ağlıyorduk. Onca yıllık içimizde ne kadar keder, hüzün, sevgi, şefkat varsa hepsine birden gözyaşı döküyorduk. Sana ilk defa anne diyordum.
Meğer o gün ne kadar acımasız bir günmüş. Bilseydim seni parka götürtmek için diretir miydim anacığım. Kapıdan güle oynaya çıktık. Bir anne kız, bir dost, bir arkadaş gibi. Bahçe avlusunun kapısından çıkınca ben ne olduğunu anlayamadan annem beni geri fırlattı. Ondan sonra acı bir fren ve acı bir çığlık sesi. Annem yerde kanlar içinde yatıyor melekler kadar güzel bana gülümsüyordu. Yalvarıyordu bana “yavrum bana söz ver oku doktor ol” diyordu. Etrafımdaki herkes duyarsızlaşmıştı. Kimse kılını bile kımıldatmıyordu. Hepsi duygusuz insanlardı. Sonunda ambulans gelmişti ama ben anacığımı kaybetmiştim. Dünyam yıkılmıştı. Biricik anamı ben toprağa gömüştüm. Meğer o gün bayram değilmiş, ANNELER GÜNÜYMÜŞ. Ben anamı anneler gününde toprağa vermiştim…
Seni çok özlüyorum............