- 1067 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
SOKAK VE TÜL
Ben de sokaklarda bulundum eskiden. Bir sokağın sokak olduğunu görmüşlüğüm var. Sokağın ne demeye geldiğini bilirim. Fakat şimdi bir sokak nedir, neye benzer derseniz kolayca anlatamam. Çünkü sokağım yok. Galiba uzun zamandır da sokağım olmadı. Adreste sokak diye geçen yerlerse, ne sokağa benziyor, ne caddeye. Sokak gibi bir sokakta oturmayı nicedir özlüyorum. O bir şeye benzetemediğim yerler ise, sokaktan başka her şeye benziyor. Evet, en çok ta yol geçen hanına.
Sokak öyle mi olur? Oturduğunuz yerlere bir bakın. Eski sokakları hatırlayın. Onların bizi nasıl da farkına varmadan terk etmiş olduğunu göreceksiniz. Böyle bir görmek biraz kederli olsa da o keder şimdiki eğlencelerden daha iyi gelecektir size. Sanırım öyledir. Taşrada, küçük şehirlerde, kasabalarda o ruh ne kadar yaşıyor bilmiyorum. Yine de en çok oralarda yaşıyordur. Fakat büyük ve kasvetli şehirlerde sokağın ruhu diye bir şeyden söz etmek, onun hala canlı kaldığını söylemek neredeyse imkansız. Kimsenin sokağı yok. Herkes bir yerlerde oturuyor. Kimsenin sokağının olmadığını söylemek, evlerimizin pencerelerinin tülü olmadığını söylemek gibi bir şey. Oysa tam tersine evlerimizdeki tüller giderek ağırlaşıyor. Fakat tülün ardından onu aralayıp bir göz atabileceğimiz sokak yerinde yok. Sokağın yerinde yeller esmiyor hayır. Sokak kiralık artık.
Bu kiralanmış yolun iki yanında oturuyoruz. Akşamları iş dönüşü koşa koşa o kiralanmış yoldan geçerek evlerimize varıyoruz. Çıkıyoruz, iniyoruz, kapıyı kapatıyoruz. Fakat kapıyı üstüne kapattığımız yer sokak değil, başka bir şey. Sanki şehrin üstüne kapatıyoruz kapıyı. Sabahleyin kapıyı açar açmaz şehre çıkıyoruz. Akşamları kapıyı kapatır kapatmaz eve. Arada bir tül yok şehirle aramızda. Şehir evimiz gibi, evimizse şehir gibi. Çat kapı ev, çat kapı şehir. Komşusu olsaydık bir şehrin bundan daha kibar olurduk. Sanki daha başka bir şey olurduk. İyi bir şey olurduk.
Sokağın tül olduğu zamanlarda bulunmuşum. Öyleyse iyi ki bulunmuşum. Sokağın iç çekişi, sessizliği, durgunluğu ve rüzgarına göre doğan bir tülü vardı. Şimdikiler gibi ağır ve gösterişli değildi. Tül şimdi kendine gösterişli. Ne evleri mahrem kılıyor, ne de bir sır katıyor onlara. Tül durumu ağırlaştırıyor ya da durumun ağırlaştığını gösteriyor. Galiba öyle.
Tül sokağına yakışırdı eskiden. Gülümserdi, hülyalıydı, kıvrılırdı, mevsimini bilirdi. Ona göre naz eder, kendinden geçer, cilve yapar, rüzgarı girişinden tanırdı. Tül sokağın diliydi. Sokak kalmayınca tüller de evlere çekildi. Tül sokağı perdeleyemezdi ki hem. O hem sokağın hem de evlerin içini açardı. Şimdiki hayata değil tül, koyu perdeler yetmiyor. Şimdiki hayatta mahremiyet değil saklanmak var. Şimdi birbirimizden, şimdi kendimizden saklanıyoruz. Şimdi sokak diye hangi tülü aralayıp bakacaz ki?..