soğuk kış
Açıklama: Bu masal, bana kahve sözü olan bir arkadaşımın bana "kahveni nerde içmek istersin" sorusuyla mesajlaşarak başladı. Hemen hemen sürekli yazdık. Bazen o devam ettirdi, bazen de ben. Son olarak bu hale geldi. :) devamı olucak.. iyi okumalar
SOĞUK KIŞ
Şöminenin karşısındaki sallanan sandalyede , bacaklarım üşümesin diye üzerine atılmış kalın bir battaniye, hızla cama vuran rüzgarın uğultusunun ve şömine alevinin çıtırtısının birleşerek kulaklarıma ninni olması. Bir elimde senin yaptığın şekerli, bol köpüklü Türk kahvesi, diğer elimde kitaplıktan henüz çıkardığım yıllardır dokunulmamış tozlu bir kitap.. Sen.., sahi sen neredesin hikayemde ?
Çatı katından heyecanla iniyorsun. Elinde kahveyi taşıra taşıra, soluk soluğa diz çöküyorsun yanıma. Kahveni titreyen elinle sehpanın üzerine koyarken bir yandan da bak ne buldum deyip koyuveriyorsun 3-5 plağı dizlerimin üzerine. En az kitaplar kadar tozlu ve yığranmış o plaklardan birini seçip pikaba yerleştiriyorsun. Gelen ilk ezgiyle çoktan kapılıp gidiyoruz eski günlere. Gözüm pencerede, cama vuran kar tanelerini izlerken bir yandan da yudumluyorum o enfes kokulu kahvemi. İçimi ısıtan kahve mi, şömine mi, sen mi bilmem. Birden irkiliyorum…
İçimi ısıtan kahve mi, şömine mi, sen mi bilmem. Birden irkiliyorum... Kar taneleri sanki cama değil yüreğime vuruyor bir bir. Dizimdeki battaniyeyi bir kenara bırakıp yürüyorum. Her attığım adımda yerdeki eskimiş tahtalar gıcırdıyor. Odama girip soğuk yatağıma giriyorum. Bir ara, saçımda dolanan bir şeyin hissiyle uyanıyorum. "Sakin ol, benim. Rüya görüyordun, korkma diye geldim." diyorsun. Gözümü açmama bile gerek yok. Sen varsın yanımda nasıl olsa. Ellerin okşarken saçlarımı tel tel yine uyuyorum...
Gece soğuğu iyice etkisini gösteriyor. Öyle bir soğuk ki evin önündeki göl yavaş yavaş buz tutmaya nazire edercesine kristalleşiyor. Evdeki şömine ise yavaş yavaş sönmeye yüz tutuyor. Şöminenin önünde 3 bilemedin 5 odun parçası var. Dışarı çıkılmayacak kadar soğuk ve zifiri karanlık. Ben ise hala saçlarının tellerini işaret parmağıma dolayıp tatlı ve masum uyuyuşunu seyrediyorum. O anda nedensiz bir şekilde kulağının arkasını öpmek geçiyor içimden ve bunu da yapıyorum. O öpücükle sanki o bütün karakış geçmiş ve kardan sonra açan gökkuşağını seyreden ufak bir kızın tebessümü yansıyor suradına. Hala gözlerini açmakta zorluk çekiyorsun, bir yandan gözkapakların düşüyor bir yandansa elimi tutmakta ısrarcısın...
Uyandığımda hala başucumdaydın. Elin saçlarıma dolanık, başın kolunun üzerine düşmüş öylece uyuyordun. Öyle ki, uyandırmaya bile kıyamadım. Bende başımı sana çevirip seni izlemeye koyuldum. Yüzüne pencereden sızılan, güneşin ilk dokunuşları vururken, hafiften kımıldandın, tatlı bir gülümseyiiş ve ardından göz göze geldik. Hala dizlerinin üzerindeydin ama dünyanın en rahat yatağında yatmışçasına mutluydu ilk bakışların. Günaydın canım, günaydın... (:
Bu kadar güzel bir gecenin ardından, perdenin arkasından gözümü alan bir ışık vardı. Bu güneşti. O kadar güzel bir doğuşu vardı ki; sanki gökyüzündeki karaşovalyeler yerin 7 kat dibine giriyor, yeryüzünü ise kanatsız melekler teslim alıyordu. Uyandım o ara ve tatlı bir tebessümle göz göze geldik. Halbu ki o gözleri görene kadar uyanmaya hiç niyetim yoktu ama beni benden alan aslında o dünyanın en güzel gözleriydi. Sıcak bir günaydın dedikten sonra burnuna bir öpücük kondurdum.. Günaydın şair, günaydın... (:
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.