- 505 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Gün Akşam Oldu
Gün Akşam Oldu
Gecenin sabaha yakın olan bir saatinde açtım gözlerimi. Bu uykularımın düzeni bozuldu. Bahar yüzlüydü gecenin sabaha yakın saatleri bana. Çok istemişimdir güneşin dağların omuzunda yükselirken bıraktığı ışıklar demetine bakmayı. Gelgelelim uykunun en güzel saatleridir, sabaha en yakın zamanlar. Bir türlü açamaz gözlerini insan. Çalınmıştır şimdi uykularım.
“ Bir trenle geçiyorum Gavur dağlarını. O serin sabahlar yokluyor yüzümü. Başımı kompartmanın penceresinden çıkarmış, ardımda bıraktığım telefon direklerine bakıyorum. Bahara olan tutkuma benzer bu yüzümü okşayan sabah serinliği. Çam ağaçlarının yaydığı o koku… Göğsümde kanatlanmaya hazır bir kuş oluyor. Motorlu trenin sesi kulaklarımda. Nerdeyim?
Dudaklarıma inen bir tuzluluk… Bak Çukurova, dedikleri işte bu, diyorum kendime. Onbeş yaşında toy bir delikanlıyım. Şehirlerarası ilk yolculuğum. Çukurova bir deniz gibi baktığımda. Yeşil ve sarı gülümsüyor tarlalar. Küçük küçük tepelerle dağlara el verip yükseliyor manzara. İçim Çukurova gibi gibi bereketli vuruyor. Tekerler kayıp gidiyor raylar üstünde.”
Saatin tik takları… Canım yanıyor. Geceyi yorgun bir yüzle dinliyorum. Giderek ağaçların sulieti beliriveriyor, sonra evlerin yakın olanlarının. Eskiden karanlıkla ışık birbirinden ayrılırken ilkin ağaçları görürdüm, ardından sınırsız gökyüzünü. Şehirlerde gökyüzünü de vuruyorlar. Koca koca binalar giriyor gözlerimize artık. Ne yana dönsem bir duvar değiyor gözüme. Her yüzümü tokatlayan duvarla eziliyorum.
“ Yapış yapış bir gecenin ardından hafif bir meltem okşuyor yüzümü. Biliyorum sabah serinliğinde olur bu meltem. 375. Sokak vardiyaya hazırlanıyor. Birazdan Demir Çelik işçileri koşacaklar vardiyalarına. Onları işlerine trenler götürecek. Trenler neler götürürler, neler getiriler. Bitişik komşunun damına kayıyor gözlerim. Mahmur gözlerle kalkıyor dama serili yatağından Mari. Belli ki güneşin yüzüne vurmasını istemiyor. Gögüslerini koparacak kopçaları sanki. Kumral saçları düşüyor yüzüne. Ellerini saçlarına götürüp yüzünü açıyor. Ayıpla günah arasında gidiyor gözlerim. Mari, merdivenden aşağı iniyor. Gözlerim begonvil çiçeklerinin pempeliğinden Yarıkkaya’ya gidiyor. Gözlerim açık pencereden körfezin sularına kayıyor. Ahh Akdeniz oluyor içim. “
Dön kendine efendi, diyorum. Dağınık odamda dağınık kitaplarıma bakıyorum. Yere düşmüş, karalamalrıma dönüyorum. Geceden içilip yarısı bardakta kalan çayın rengi buluyor beni. İçimin saman sarısı sözleri gırtlağımı tutuyor. İçimin saman sarısı ağrıları. Çayın renginden kan rengine doluyor her yan.
“ Bu yanda yatan adamın bağırtısından duramıyor insan. Mayına basarken ayağını kaybetmiş. Tedavi olurken yara mikrop kapıyor. Şimdi mikrop kapan yeri de kesiyorlar. Yani gıdım gıdım bacak da gidecek ha! Öyle, diyor yüzü yüzümde kalan Halit. Sen burda ne bekliyorsun, diyorum. Anam, diyor. Onun için bekliyorum. Bekleyemez mi kendisi. Kürtçe dışında dil bilmiyor ki! Hadi canım, diyorum. Öyle, diye yanıtlıyor. Gözlerim uçan bir otomobilden arta kalan yarısında kalıyor. Gözlerim parçalanan çocuk cesetlerinde kalıyor. Kan ve irin, diyorum her yan.”
Pencerenin tülünü çekiyorum. İçeriye gün ışığı vuruyor. Bir de bu ülkenin talihine vursa bu gün ışığı, diyorum. Sabahı barışla düşünsem, bozguncu mu olurum? Gün akşam oldu. Nerde kalmışım?
Burhan GÜNDOĞAN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.