- 780 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SOKAK
Eskiden küçük tek katlı evlerde otururduk. Bizim evimizle komşumuzun evini yalnızca kapı numarası ve evin yüzündeki renk ayırırdı. Sokaksa bütün evleri ve insanları birleştirirdi. Bahar, yaz ve güz ayları havalar soğuyup sobalar yanmaya başlayıncaya kadar evlerin kapıları kapanmazdı zaten. Ev sokağın yüzüne kapısını kapatmazdı. Onların gece kapısı olduğunu düşünüyorum şimdi.
Çocuktum korkusuzdum. Hem korkacak bir şey yoktu ki. Başka evlerde oturan koca bir sokak ahalisiydik. Her şey doğayla çok uyumluydu. Sokak bir güneşti, ev bir gölge. Sokak bir yağmurdu, ev bir şemsiye. Sokak bir yolculuktu, ev ihtiyaçları karşılamak için girip çıkılan, durulan bir mola yeri.
Hepimiz anasının kuzusuyduk ya, annelerimiz babalarımızla birlikte hepimiz sokak çocuklarıydık. Evimiz bir sokak çocuğuydu. Şehir bir sokak çocuğuydu. Bugün ki evlerden değil o gün ki evlerden söz ediyorum. Ev ve sokak kardeşti. Biz de 3 kardeştik. Evi sokak, sokağı ev gibi yaşardık. Ben en büyükleriydim. Gölgeyi güneşten çok severdim. Kardeşlerimi ise evler gibi, sokaklar gibi.
Üç kardeş bir evdir, bir sokaktır. Yalnız kalmayı arzulayacak kadar çoktur. Yalnızlıktan korkmaya yetecek kadar az. O yüzden benim ilk evim de, sokağım da kardeşlerimdi. Evin, sokağın ne olduğunu ve sokakların ruhunu onlardan ayrılınca anladım. O zaman on iki yaşındaydım ve başka bir şehre gittim. On iki yaşında evden ayrılan bir çocuk, o yeni şehirde, evlerin sokakların farkına varır. İkisinin birbirine nasıl da benzemediğini anlar. Hele de orada evler ev, sokaklar sokak ise…
Evlerin ve sokakların sanki bir kentin avlusu gibi iç içe olduğu o taşra kasabasından bir başka şehre gidince, keder ile fark ettiğim ilk şey bu oldu. O küçük kasabada da evden sokağa pek çıkmazdım ya, bilirdim sokağın da evimize benzediğini. Evimizin bir parçası olduğunu. Kapıyı açmaya bile gerek duymadan sokağa çıkabileceğimi, eve dönebileceğimi bilirdim. O zamanlar gitmek ya da eve dönmek türünden fiillerin bir anlamı yoktu. Bunların trajik bir yanı yoktu çünkü. Sokağa çıkan eve de dönerdi nasıl olsa. Ve hep öyle olurdu.
Ben başkasının sokağı olsaydım o eski kasabaya giderdim önce. Annelerin çocuklarla bir büyüdüğü o sokakta kendime bir kardeş arardım. İyi yürekli Recep Sokağı’ndan geçmesini dilerdim bir gün ve döner dururdum. Utku Sokağı’ndaki lunaparkta kardeşlik en masum oyun. Fatoş Sokağı yurdum gibi severdim. İnceliğinden geçilmezdi Zuhal Sokağı. Ayten Sokağı’nın güzelliğinden nasıl geçerdim. İkisi de ömrümün en kibar semtleri. Ben başkasının sokağı olsaydım içimden kardeşlerim gibi geçin isterdim.