- 854 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
NİNELER VE ANNELERİMİZ
İçinde, geçmişimizde ninelerimiz, bir de annelerimiz de var. Onları hep kutsar Hakka yürüdüklerinde bile sevgimizi saygımızı sürdürür. Severiz ve hep özleriz. Elbette annelik çok kutsal ve benzersiz bir duygu. Ama ben bir de bir kız çocuğu, bir anne, bir kadın gözüyle onlara bakmak istedim. Bu bakış bir şehir açısı bunu belirtmem gerek.
Önce hatırımızdaki birinci nesilden başlamalı.Cumhuriyetin ilk nesli olan, çoğu köy kökenli başı örtülü. Basma ve pazen elbiseli. Hepsi de çoktan Hakka yürüdü . Kendi annelerinin basit, duru yaşantılarını koyu bir imanla taçlandırmışlardı onlar.Geçmimlerindeki savaş, açlık gerilerde kalsa da yüreklerinde ince bir sızı bırakmıştı. Toprakla haşirneşir elleri hala kabaydı ama mahirdi. Bayram sabahları tadı emsalsiz su börekleri ve baklavalar açan ninelerimiz.......
Onları hatırladınız mı.....?
Damat ve gelinlerini kendileri seçtiler. Oğulları veya kızlarının evlerinin baş köşelerde yaşlanıp öldüler. Torunlarına, ilk dualarını ezberlettiler. Kız olanlara tığ,şiş tutmayı öğretip, ellerine hamur verdiler. İlk yufkayı şekilsiz ve acemice açmamızı ,sert ama sevecen gözlerle seyrettiler. Masallar anlattılar ,akşamları bizlere uyumadan önce. Renkli kitaplardan değil nesiller ötesinden derlenmiş. Okuma yazmaları yoktu Kuran kurslarına da gitmemişlerdi. Ama öyle bilgeydiler ki.............
Söylenmeden, isyan etmeden, şükrederek büyük bir huzurla bakarlardı herşeye. Hiçbir şeyi israf etmezler ; fazladan alınan her giysiye ," çul- çaput" derlerdi. Çünkü onların sadece bir kaç kışlık birkaç yazlık elbiseleri ve başörtüleri vardı, bir de mantolları. En büyük varlıkları ise bir kırk yama bohça.İçinde tülbentleri beyaz sabun kokan. Özenle sakladıkları kefen paraları da dürülüydü o bohçada. Hep idareliydiler , ağızları dualı. Sofradaki tabakları israrla ekmekle sıyırtırlardı bize. Örtüye dökülen ekmek kırıntılarını parmak uçları ile toplarken , "Ah seferberlik gitsin gitsin geri gelmesin" diye mırıldanmaların ile hatırlarım en çok.
İkinci nesil genellikle ya Akşam Sanat azınlıkla lise mevzunu. "Ne doktorlar ne mühendisler istedi " sözünü en az gün aşırı kullanan." Buzdolabı ve çamaşır makinasından önce bir Singer dikiş makinasının hayalini kuran ve nedendir bilinmez hep iki tahta kerevet ve dört sandalye ile evlenmiş olan. Burda mecmuasindan, elbise patronlarından sonra en çok Kerime Nadır ve Barbara Cardland okuyan. Sabah onda Radyo Tiyatrosunu hiç kaçırmayan. Gazinoların Çarşamba Matinelerinde börekler ve dolmalarıyla kuyruklarda bekleyerek bin bir eziyetle Zeki Müren dinleyen.Farah Diba yada Türkan Şoray kıyafetlerinin kopyalayan. En çok Kraliçe Süreyya ile Adnan Menderesin Eşine acıyan. Maddi durumu iyi bile olsa saçını evinin işini kendi yapan, dikişini diken, kaçan çoraplarını çektirip tekrar kullanan ninelerimiz kadar idareli annelerimiz.Onların da elleri hem oklava hem kalem tutardı. Anlayamadığım kadar çok sayıda kadın düzenli olarak, o yılın ajandalarında günlük tutardı. Onlar sayesinde doğduğum günden itibaren ilk dört yılı çok iyi biliyorum. O günlüklerde güncel olaylar da vardı. 60 ihtilalini de evin günlük masrafının kaç kuruş olduğunu da bulabilirdim onlarda.Mektuplaşmalarından kalan kurdeleli mektup ve alınıp verilen arkaları tarih düşülmüş fotoğraf desteleri vardı onların çekmecelerinde.....
Ninelerimiz için evlatları nekadar önemliyse annelerimiz için onlardan farklı ve aksine eşleri çok önemliydi. Bireysel olarak varlıkları zayıftı. Onlar kendi ve başkalarının gözlerinde sadece kocalarının eşleriydi sadece. Onların mesleklerini mevkilerini giyinmiş donanmışlardı. Bunu yaparken okuyan, topluma karışıp gelişen erkeklerinin ne kadar gerisinde kaldıklarını da anlamadılar. O nesilde başgösterdi ikinci kadın serüvenleri gizli saklı. Bu acı gerçekle yüzleşenler ise rahattılar nasılsa tapu onlardaydı. Nikahı ve eşi bağlayacak çocukları da doğurmuştu. Gerisini umursamadılar bile. Çocuklarına hep susan en önemli konuları bile yatak odasında gizlenerek eşiyle paylaşan kadın örneği verdiler. Hep edilgen gözüktüler ama anneliklerini en büyük silah olarak kullanıp eşlerini bir güzel yönettiler.Bütün bunlar yaşanırken varsa kızlarına annelik hakkında doğurabilmenini en büyük mevki olduğundan başka bir şey öğretemediler.Kutsanan çocuklarına kendi anneleri kadar bile katkıları olamadı. Elbette emek verdiler.Yedirme, giydirme, okutma olarak ama hepsi bu. Yani annelerinin yokluğu cahilliğe rağmen dışımıza taşan bizi kuşatan bilgeliklerinden eser yoktu onlarda.....
Kızlarına Kerime Nadir tadında bir evlilik örneği gösterdiler. Türkan Şoray bakışlarıyla, Ayhan Işık eşlerinin kollarında ....Çünkü filimler hep beyaz gelinlik ve damaklıklarla düğün sahnesiyle bitiyordu. Romanlar da öyle......
Sonrasını hiç göstermedi öğretmediler biz ninelerimiz kadar bile.
Üçünçü nesli yani bizleri anlatmayacağım bu yazıda. Bizleri ve kızlarımızı bir sonraki yazıma sakladım. Okuyanı sıkmamam adına........