- 767 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
YANLIŞ OLAN BİR ŞEYLER VAR..
Son günlerde, ülkemde, bazı şeyler oluyor. Uzun zamandır bir şeyler oluyor ama son zamanlarda yaşananlar bir başka, sanki. Bir takım insanların elinde oyuncak olduğumuzu hissediyorum. Kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyorlar bizimle.
Daha açık bir şekilde ifade etmem gerekirse; kendimi labirentte ki fare gibi hissediyorum. Eğitiliyoruz. Ne için? Fare ve labirent deneyinde amaç; Fareye amaca gidecek yolları öğretmektir.
Şimdi hep beraber labirentimize girelim ve bir yerlere gitmeye çalışalım.
Hepimiz Allah’ın kullarıyız. Varlığımızın tek sebebi Yüce Allah. Allah, bizleri yarattıktan sonra yanlışlardan uzaklaştırmak, doğru yolu buldurmak ve İnsan olmamızı sağlamak için elçilerini görevlendirdi. Peygamberler, Allah’ın emir ve yasaklarını kullarına bildirmek ve onlara hakki doğruyu ve yanlışı açıklamak üzere seçip görevlendirdiği ilahî elçidirler. Kuran-ı Kerim’ de; "nebi" veya "enbiya" bazen da "resul" veya "rusul" diye geçerler.
Peygamberler, aracı değil öğreticidirler.
…/…
Burada küçük bir saptama yapmak zorundayım. Konu, donanımlı olmadığım bir konu. Yazma sebebim sadece aklıma takılan bazı sorulara yanıt aramak. Yoksa haddim olmayan şeylerde ahkâm kesmek değil. Dolayısı ile yazarken bazı web sayfalarında ki bilgilerden faydalandım. Arada yanlış veya anlamını aşan ifadelerim olabilir. Bunlar tamamen cahilliğimden kaynaklanan yanlışlardır. Bu yüzden ricam; kelimelerime takılmadan okumanız.
Bazı bilgileri de tam alıntı yaparak aktarmak zorunda kaldım. Sebep? Görüş bildirecek bilgiye sahip değilim.
Şimdiden teşekkür ediyorum.
…/…
Bizim peygamberimiz; Hz. Muhammed. Kitabımız; Kuran-ı Kerim.
Kuran-ı Kerim, 6666 ayet, 14 sure, 30 cüz dur. Her cüz 20 sayfadan oluşur. Kuran’ın bir harfi dahi değişiklik arz etmez. Ancak sayfa tanzimi değişik olabilir. Elimizde bulunan Kuran’larda Fatiha suresi ve Bakara suresinin ilk beş ayeti bir sayfa olarak hesaplanıp toplam 604 sayfa olarak belirlenmiştir
Bir başka kaynak; “Yeryüzünde bir tane dahi Kuran_ı Kerim bulamazsınız ki 6666 ayet ten meydana gelmiş olsun bu sadece maalesef bizim aklımızda kolayca tutabilmemiz için söylenmiş bir yalandır.
Kuran-ı Kerim, Hanefi mezhebine göre 6236 ayettir. İmam Safi Hz göre de 6349 ayettir ( İmam Safi surelerin başındaki besmeleleri de ayet olarak almış tır. 113 besmele vardı.)” demektedir.
Şu kadar sayfa, bu kadar sayfa olması çok önemli değil bence. Önemli olan içeriği, bize ne anlatmak istediği.
Biz ne yapmışız? Elimize bir cımbız almışız, bu yüce kitabın içinden, tek bir kelimeyi çekip, çıkartmışız: “ ÖRTÜN “
İşte benim aklımın takıldığı, yanıt bulamadığı konu bu. 6666 ayeti, 14 sureyi, 30 cüzü ve 604 sayfayı bir kenara koymuşuz tek bir kelimeyi alıp yola çıkmışız: “ÖRTÜN”. Üstelik bu bir tek kelime üstünde de kıyametler kopartıyoruz, bölünüyoruz, parçalanıyoruz.
…/…
Konuyu araştırırken, çok hoşuma giden bir hikâye ile karşılaştım. Aslında bu Bektaşi hikâyesi benim anlatmak istediklerimi öyle güzel özetliyor ki. Aynen aktarıyorum:
“Hocanın biri Bektaşi’ye "Niçin namaz kılmıyorsun?" der ve "Kur’an öyle emrediyor" cevabını alır. "Allah Allah, nerede emrediyor?" deyince, Bektaşi pişkin pişkin cevabı yapıştırır: "Lâ takrabu’s-salat" (namaza yaklaşmayın) demiyor mu?" Hoca itiraz eder: "Devamını da okusana?" Maksadı kitaba değil kitabına uydurmak olan Bektaşi kaçamak yapar: "Ben hafız değilim."
Bu fıkrada dile gelen gerçek şu: İnsanın derdi hakikate uymak değil de hakikati kendisine uydurmaksa, Kuran’ı bile buna alet eder. Bu yeni bir şey değil. Bazen kasıtsız, bazen kasıtlı yapılır bu.
Görüyorsunuz, iş çığırından çıkınca ortalık çamurdan geçilmez oluyor. “
…/…
Ben Rabbimizin her emrinin, biz kulları için, yaşamımızı kolaylaştırıcı ve mantığa aykırı olmayan emirler olduğuna, Kuran’da insanın fıtratına ve mantığına aykırı bir emrin olmadığına inanıyorum. Kaldı ki saçın gayrı ahlaki ne yanı olduğunu da anlayamıyorum. Bir saçla nefsi uyanan erkek var mıdır? Varsa; o erkek, bana göre, tedaviye muhtaçtır. Mutlaka başka bir açıklaması olması gerek diye düşünüyorum. Neticede nefis sadece erkeklerde yok. Biz kadınlar da nefis sahibiyiz. Biz kadınlar niye erkeklerin saçlarından etkilenmiyoruz?
Başımızdaki saçların, başımıza saç konmasının, bir anlamı mutlaka var. Örneğin burun kıllarımız. Tozu, kiri tutmak için değil midir?
…/…
Herkes dilediği gibi yaşamalı. Ama ben de dilediğim gibi konuşabilmeliyim. Tabi ki saygı sınırları içinde kalmak kayıt ve şartı ile.
Başı örtülü olduğu için okuyamayan kızlarımız var. İmkânsızlıklar yüzünden okuyamayan gençlerimiz de var. İnanın onlara daha çok üzülüyorum. Diğerlerinin, en azından, okumak için maddi imkânları var.
Son günlerde olay tamamen tersine döndürüldü. Başı örtülü olanları bıraktık. Başı açık olanlar kendilerini nasıl savunacaklar? Sorusuna yanıt aramaya başladık.
Başı açık olanların nasıl bir mücadele içinde olduklarını hiç düşündünüz mü? Sokaklar, erkeklerin. Örtü takan kadınlar, bir şekilde daha korunmalı durumda değiller mi? “ Ben sizin kurallarınıza uyuyorum. Örtülüyüm, sahipliyim.” Bu açıdan baktığınızda, sokakta, yalnızlaşan kadın başı açık olan kadın değil mi?
“E o zaman sen de örtün”
Benim özgürlüğüm ne olacak?
İşte olay da bu noktadan itibaren tıkanıyor. Örtünmek isteyenin özgürlüğü ne olacak?
Aklımın takıldığı bir başka noktada işte tam burası.
Bildiğim kadarı ile bizim dinimizde şekilcilik yoktur. Doğru mu?
İbadetini insanların gözüne sokar şekilde yapmayacaksın. Doğru mu?
Para ile İman’ın kimde olduğu belli olmaz. Doğru mu?
Peki, bu kadar doğru ile yanlışa nasıl gidiyoruz?
İş çığırından çıkınca ortalık çamurdan geçilmez oluyor. Doğru mu?
Eser Akpınar
13.10.2010
İzmir
YORUMLAR
Konuyu araştırırken, çok hoşuma giden bir hikâye ile karşılaştım. Aslında bu Bektaşi hikâyesi benim anlatmak istediklerimi öyle güzel özetliyor ki. Aynen aktarıyorum:
“Hocanın biri Bektaşi’ye "Niçin namaz kılmıyorsun?" der ve "Kur’an öyle emrediyor" cevabını alır. "Allah Allah, nerede emrediyor?" deyince, Bektaşi pişkin pişkin cevabı yapıştırır: "Lâ takrabu’s-salat" (namaza yaklaşmayın) demiyor mu?" Hoca itiraz eder: "Devamını da okusana?" Maksadı kitaba değil kitabına uydurmak olan Bektaşi kaçamak yapar: "Ben hafız değilim."
Bu fıkrada dile gelen gerçek şu: İnsanın derdi hakikate uymak değil de hakikati kendisine uydurmaksa, Kuran’ı bile buna alet eder. Bu yeni bir şey değil. Bazen kasıtsız, bazen kasıtlı yapılır bu.
Görüyorsunuz, iş çığırından çıkınca ortalık çamurdan geçilmez oluyor. “
------------------------------------------------------------------------------------------------
Yukarıda tarafınızdan yazılan her şeyin özeti. Neyi paylaşamıyacağız?
Güzel ifade etmişsiziz meramınızı. Ben anladım ve saygı duygdım.
Bektaşi elbette bildiği gibi yaşayacaktır değişmeden. Hoca namaza davet etti diye namaz'a koşmayacaktır. Hayat onun kendisi bilir.
Hoca da namazdan vaz geçmeyecektir. Onu da o bilir.
Biz şunu ya da bunu dedik diye açılan kapanmayacak, kapanan açılmayacaktır. Hayat kendilerinindir ve bize söz düşmez.
Bizim yapmamız gereken insanlara saygı göztermek ve onlara özgür düşünüp hareket edeceği ortamı sağlamaktır.
Allah ( cc ) çekinmemiş ve bu ortamı sağlamıştır.
Şeytanı, nefsi, iradesi, doğru ve yanları ile yer ile göğün arasında bırakmamış mıdır?
Diyeceğini dememiş midir?
Rabbimizin sözünün üzerine söz söylemek hakkımız ya da ilmimiz var mıdır?
Yoktur elbette.
Ama Yine de böyle bir saygısızlık ve ya asilik etsek bize fırsat tanımış mıdır?
Tanımıştır elbette.
Ceza ve ödüllerini bildirmiş ve hatalı kullarını bağışlayıcı olduğunu bildirmişmidir?
Bildirmiştir elbette.
Rabbimize istediğimiz kadar iteat etmekte serbestiz. "O" elbette bağışlayıcıdır ve Vadinden dönmez.
Fakat yine de çok dikkat etmek gerekir ki bu imtihan çok çok da basit değildir. Kulları yoldan çıkarmak için çok nedenler vardır.
Oysa iman yolu engel ve güçlüklerle doludur.
Sırf imtihan için.
Benim diyeceğim tek şey; Allah hepimizi başarılı kılsın.
Yazınız bize tartışma fırsatı vermesi vesilesiyle bile güzeldi. Kendi içinde bir mantık vardı ve akıcıydı.
Teşekkürler.
Saygılar.
Eser Akpınar
Saygılar.
Kur'an'a iman etmek, peygamberlere inanmak salt bir kabulden ibaret değil ki... Siz Kur'an'a inandığınız vakit oradaki bütün ayetlere inanıyorsunuz. Peygambere inandığınız zaman da onun hayatındaki bütün uygulamalara katılıyorsunuz. Eğer Kur'an'dan cımbızla ayetler çıkarmaya başlarsak, mesela tesettür ayetini beğenmesek atsak, o zaman bu nasıl bir iman olabilir? Bir ayetin reddi tamamının reddine denktir. Çünkü bir çorbaya bir damla çamur karışmaya görsün, o çorba daha içilmez. Üstelik namaz da dahil pek çok ibadetin şeklini biz Hz. Peygamberin hayatından alıyoruz. Haydi tesettür konusunda onun uygulamalarını ve peşinden gelen cümle sahabenin, evliyanın, asfiyanın uygulamalarını görmezden geldik diyelim. Peki bu görmezden gelme işinde bizi kim durduracak? Bir süre sonra da namazın şekline sataşmaya başlarız. Sonra oruca... Sonra... Belki Allah'ın varlığı sorgulanır.
Demem o ki, din bir bütündür. Duvarına çizik atılmaz bir kaledir. Tesettür bugün ortaya çıkmış bir şey değil, Sütçü İmam'ın uğruna Fransız kanı döktüğü kutsal bir ananedir. Üstelik vahiy ile sabittir. Hz. Peygamber ve bütün müslümanlar on dört asır boyunca uygulamışlardır. Şimdi diyorsunuz ki, tahrik olma meselesi... Yanlış, çok yanlış. İbadetlerin illeti ve hikmeti ayrıdır. Siz illetle hikmeti karıştırıyorsunuz. İllet vahiydir, hikmet çeşitlidir. Mesela namaz hareketleri vücuda iyi gelir diyelim. Bu hikmetidir. Eğer kötü gelseydi, namazı mı bırakacaktık? Hayır, namaz farzdır. Vahiyle emredildiği için farzdır. Hikmetse sadece meyvedir. Bu ikisini yazıda biraz karışmış gördüm.
Not: Şimdi baktım, yorumumu çok sert buldum. Eser hanımın hoşgörüsüne sığınıyorum. Aslında bu yorum bu yazıya değil, alttaki yorumlardan birisinin insafsızlığına cevaptı. Ama yazıya yapılmış gibi duruyor.
Ahmet Ay tarafından 10/14/2010 10:36:16 AM zamanında düzenlenmiştir.
Eser Akpınar
Cımbızla tek bir kelimeyi çekmek düşüncemi sanırım eksik ifade ettim. Bana göre kitabımız muhteşem bilgilerle dolu. İnsanlık adına. 604 sayfalık bu muhteşem bilgi kaynağını değerlendirmek yerine içinden bir tek kelimeyi tartışmak niye? Sorum buydu. Bırakın bir kelimede takılıp kalmayı. Bana geri kalanını anlatın, öğretin. Bunu söylemek istemiştim. Bana durmadan gerçek müslüman'ın başını örtmesi gerektiğini söylemeyin. O zaman ben gibi cahiller şunu anlarız: Başımı örtmezsem Müslüman sayılmam. E o zaman da Kuran'ın bilgilerini öğrenmeme de gerek yok. Nasıl büyük bir yanılgıdır? Nasıl kabul edilemez bir durumdur?
Elbette ki hoşgörülü olacağız. Olacağız ki birbirimizi anlaybilelim. Yoksa şikayet ettiğimiz kişilerden hiçbir farkımız kalmaz. Bakarsınız bizi bile bile birbirimize düşüren insanlara gereken dersi bizler veririz? Bizi parçalayamazsınız dersini.
En içten teşekkürlerim ve saygımla.
Ahmet Ay
Eser Akpınar
Tekrar teşekkür ediyorum, tüm içtenliğimle.
"- Başındaki saçı gözüken bir kadından tahrik olan erkek ver nı? Varsa tedavi görmesi gerekir," diyorsunuz.
Konunun içerisine madem ki TAHRİK kelimesini soktunuz; tahrik etmek ve edilmekten rahatsız olmayı da dile getiriyor ama işlemiyorsunuz.
O zaman erkekler nasıl takrik olur?
- Bir erkeğin ya da kadını iş yerinde tahrik olması işleri yavaşlatır mı?
- Bir erkeği,başını örten bir kadın mı tahrik eder, koltuk altı, uyluğu, kısa şortu ve bacak hatlarını meydana çıkaran dar kotlar giymiş bir kadın mı?
İzmir'de plajda bir kadının haşemayla denize giren kadına:
"- Örümcek kafalı! Denizi kirletitorsun! Çık denizden!" deyip, sürükleyerek kıyıya çıkarıp, darp ettiği kadının hareketini doğru buluyor musunuz?
Hem laik, hem de özgür düşünceden yana olanların terciglerinde "EVET" i seçmele3rine, "salaklar, apatallar," diye saldırılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Birilerinin türbanı siyasi simge olarak topluma algılattığını taa mahkemelere kadar götüren ve yıllardı uğraşan ana muhalefeyt partisinin bu konudaki PARTİ İÇİ AYRIŞMAYI nasıl değerlendiriyorsunuz?
Referandıma HAYIR denmesi için meydanlarda:
"- Evet derseniz emekli maaşlarınız kesilecek! Baş örtüsü serbest olursa laiklik elden gidecek!" peopagandasında mantık var mı?
Konuyu gündende taze tutmaya çalışan ana muhalefet partisi türbana öyle bir dolandı ki, kendisi de artık içinden çıkamıyor.
Paylaşım için teşekkürler.
Eser Akpınar
Üniversiteler açıldı. Hani kapısında yığılan protestocu öğrenciler? Ha YÖK başkanı Girebilirsiniz dedi. Ne yani parmak şıkladı ve sorun çözüldü mü? Gülerim. Gündemin sıkıştığı bir anda B planı olarak yedekte beklemeye alındı bence.
Ortada büyütülecek bir sorun yok. Sadece bir bardak suda fırtına yaratan insanlar var. Ki onlar da dediğiniz gibi çarşafa dolandılar. Biraz daha aklı selim davranabilsek ve onlara bu kozu vermesek. Bizim toplum olarak bir sorunumz yok diyebilsek. Dolandıkları çarşafın karalığında boğulacaklar ama nedense yapamıyoruz.
Tahrik konusuna gelince. Sadece olayın komik yönünü göstermek için yazmıştım.
Görüşünüz için teşekkür ediyorum. Saygılar.
"Biz ne yapmışız? Elimize bir cımbız almışız, bu yüce kitabın içinden, tek bir kelimeyi çekip, çıkartmışız: “ ÖRTÜN “
İşte benim aklımın takıldığı, yanıt bulamadığı konu bu. 6666 ayeti, 14 sureyi, 30 cüzü ve 604 sayfayı bir kenara koymuşuz tek bir kelimeyi alıp yola çıkmışız: “ÖRTÜN”. Üstelik bu bir tek kelime üstünde de kıyametler kopartıyoruz, bölünüyoruz, parçalanıyoruz.
"
"ÖRTÜN" KELİMESİ,BENCE SİYASETCİLERİMİZİN HİÇ BİR ZAMAN GÜNDEMDEN DÜŞÜRMEYECEKLLERİ BİR MALZEME OLACAKTIR.
BU ÜLKEDE ASGARİ ÜCRETLE İNSANLAR İNİM İNİM İNLİYORLAR.ÜNİVERSİTE GENÇLERİ İŞSİZ.BİR KİŞİ ALINACAK YERE BİN KİŞİ MÜRACAAT EDİYOR.
FUHUŞ ALMIŞ BAŞINI GİDİYOR.BÜYÜK ŞEHİRLERDE SOKAKLAR MAYIN TARLASI OLMUŞ.
EMEKLİ ŞAŞKIN. BEN HALA BU YAŞIMDA PAZARLARDA KÖLE GİBİ KOŞTURUYORUM.
TELEVİZYONLAR,AŞK FİLİMLERİ İLE TOPLUMU SAĞLIKLI DÜŞÜNMEKTEN UZAKLAŞTIRMAK İÇİN YARIŞ HALİNDELER.
SANAYİDE İSDİHDAM YOK.OLSA DA CILIZ.
HANGİ ÖRTÜNMENİN TELEŞINDASINIZ KUŞ BEYİNLİLER.
BENİM ANAM ÇARŞAFLIYDI.KARIM DA EŞARPLI. SORUN HİÇ BİR ZAMAN YAŞANMADI. AÇ-KAPAT KAVGASI OLARAK.
BU MİLLETİN % 9O I APTAL OLUNCA DAHA ÇOK DİNLEYECEĞİZ "ÖRTÜN" KAVGALARINI...
ÖRTÜN SİLAHI SAKIZ OLMUŞ KUŞ BEYİNLİLERİN AĞZINDA...
OLUMSUZLUKLAR SAYMAKLA BİTMEZ.
SEVGİLERİMLE ARKADAŞIM. NE DESEK BOŞ!..
ayhansarıkaya tarafından 10/14/2010 7:57:37 AM zamanında düzenlenmiştir.
Eser Akpınar
Teşekkür ediyorum. Saygılar.