- 620 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Yusufçuk Kuşları
Yusufçuk Kuşları
Serkan Türk
“Kızımın duvarına Winx Club çizdirmek istiyorum,” dedi kadın. “Hangi renkleri seçsem acaba?” Neden bahsettiğini anlayamadı adam. Çiçekli, böcekli bir resimdir diye geçirdi içinden ya da küçük kız figürleri. Çocukken benzer şeyleri olsun istemiş miydi bilemedi. Bir bisikleti olsun istemişti. Bunu hatırlıyordu. Sonra başka şeyler. Lunaparka gitmek, orada atlıkarıncanın sırtında dönmek dönmek, dünyanın etrafından geçer gibi. Akşam vakti bir kez sözlerini yerine getirmek üzere büyükleri onu sokağa çıkarmış, sonra elektrik kesintisi yüzünden yarı yolda geri dönmüşlerdi. Elektrik yoksa dönmezdi atlıkarıncalar, dönme dolap ve çarpışan arabalar. Ya o arabalara binse kimin üzerine sürecekti arabayı. Kimsenin üzerine sürmek istemezdim ki, diye düşündü. Hem ne saçma şey, bu arabaları birilerinin üzerine sürmeye çalışmak.
“Oğlum orada kırmızı ışık mı var?” dedi içindeki ses.
“Vuracaksın bir tanesine şöyle şiddetli, çıkacak yolundan.”
Devrilen bir araba görmemişti ama üç beşinin arasında kalanını görmüştü büyüdüğünde. Küçük bir kız ağlıyordu arabanın içinde. Avazı çıktığı kadar bağırıp, oradakileri pataklamak geldi içinden. İnsanların şiddet eğilimlerine şiddetle tepki verecekti. Kimseye bağırmadı, vurup kırmadı; çıktı lunaparktan. Bir daha geçmek istemedi o yoldan.
Kadın, şimdi karşısında durmuş anlatıyordu. Kızım iki yaşını yeni bitirdi, dediğini duydu. Babasının ona çocuk odası alacağını... Kendileri beş kardeş aynı odada yatarlardı. Ağabeyleri ve onun için yer yatağı serilirdi. Her sabah erken saatte toplanmak zorunda olması da cabasıydı. Sabah uykularının en güzel yerinde uyanıp bahçeye çıkardı. Şimdiki çocuklar ne şanslıydı doğrusu. Kendi babası eve dönmezdi günlerce. Önceleri çok çalışmasına verirdi gelmemesini. Sonraları annesinin kambur sırtının artık babasına daha büyük göründüğüne... Kadıncağız temizliğe giderdi. Çocukları bir şey hissetmesin diye hep sesli gülerdi. Mutlu sanırdı onu çocukları da. Büyüdüklerinde, iyice her şeyi anlayabildiklerinde annelerinin kanserli bedeni ölüm döşeğinde can verirken gördüler yaşanmamış günleri yüzünde. En çok kambur sırtının olmayacağına sevindiğini söylemişti teyzesine. Ölüler bedenlerini bırakıp kuş gibi uçup giderlerdi. Annesinin Yusufçuk Kuşları gibi akşamları bahçeye gelip konacağını uzun uzun öteceğini sandı o zamanlar. Evin en küçük çocuğuydu daha. Babasını sevemedi o yüzden. Esas kambur babasıydı hayatlarında.
Şimdi bu kadın durmuş yüzünden yukarı anlatıyordu. Evi yeni yaptırdığından tut, mobilyaların taksitinin biteceği aya kadar her şeyi aralıksız anlatıyordu. Ara sıra başını sallıyordu adam. Dinlermiş gibi yapıyordu. Temize çekiyordu kendi hayatının olmazlarını. İnsanoğlu böyledir, birini dinlerken kendini de dinler. Koca bir irin boşalmış gibi yarasından baktı hayatına.
“Açık maviye boyayın duvarları,” dedi adam. “Gökyüzünü doldurmuş olursunuz çocuğun odasına. Hem güneş de vuruyorsa içerisi ferah olur. Çocuklar her şeyi mavi görür zaten. Mutluluk rengi mavi… Tavanlar için çıkartma yıldızlardan alın. Gece lambayı kapattığınızda parıldar o yıldızlar. Korkmaz odada yalnız yatmaktan.”
Yaz geceleri o ve köydeki diğer çocuklar terasa serilmiş yataklarda yatarlardı. Hem gece serin olurdu hem de gökyüzüne bakarak birbirlerine masallar anlatırlardı. Bazıları uykusunda damdan düşerdi. Sakat kalanı mı ararsınız, öleni mi; hepsi gelebilirdi başlarına. Gülümsedi belirsiz. Çocuğun kendine ait bir göğü olacağını ve damdan düşmeyeceğini içinden geçirirken gülümsemeye devam etti.
Boyaları seçtikten sonra adam duvarı gözünün önüne getirdi. Elinde ince uçlu bir fırça, boyayacak duvarı boydan boya. Bir duvarcı gibi değil üstelik. Bir âşığın gönlüne dokunarak çizecek küçük kızları odanın duvarlarına. Çiçekler açacak ve böcekler uçacak hayal dünyasında. Her baktığında kadının kocası, kaçamadığı bir hayatı daha çok yaşadığını anlayacak ve sinesine çekecek olanları.
Kadın, içindeki sıkıntıları bir çantayı halının üzerine dökermiş gibi anlatarak boca etti adamın içine.
“Akşam oluyor, kocam birazdan işten gelir. Patates kızartacağım gidip daha,” dedi ve çıkıp gitti dükkândan. Adam yağ kokusunu duyumsadı ve serin yaz akşamlarının esintisinde Yusufçuk Kuşlarını.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.