Karabasan
Belli belirsiz şekiller uçuşuyor uykusuzluktan kaşınan, sulanan, kızaran gözlerimin önünde. Eşyalar, kokular, sesler uçuşuyor tüm hızlarıyla. Hiçbiri öpmüyor yanaklarımı artık, değiyor gibi yapıyor, yanaşıyor ama yanımda olamıyorlar. Kendime itiraf etmekten korkuyorum galiba; hatta birçoğu bunu, yani yanımda olmayı istemiyor gibi davranıyor. Zamanında hak ettiği değeri görmemiş bir doğum günü hediyesi bunlardan biri. Sonradan dank etmiş nesnelerden biriydi bu. Küçük olduğu kadar narin, pembe mavi işlemeleriyle masum bir resim çerçevesinden bahsediyorum. Hani şu ilk alındığında içindeki örnek resimle ömrü boyunca kullanılmayan fotoğraflıklar vardır ya. Bu da onlardan biri sanıyordum.
Meğerse:
Şimdilerde iflas ettiğinden en baştan hayata başlayan ve bu duruşuyla herkesten takdir toplayan bir dostumun cebindeki son parayla yaptırdığı çerçeveymiş. Kenarlarındaki seramik işlemeler o zamanki karısının el emeğiymiş. Bunu geç öğrenmem olmasın sizi kızdıran, asıl ilk görüşte bir aceminin eseri olduğunu düşünmeme bakın. Ucuz malı kakalamış bakışıma kızın kızacaksanız. Bankalar peşindeyken, çocuğunun okul taksitini ödeyememenin utancı damga gibi yüzünün çizgilerindeyken; bana hazırlanmış bu hediyeye hak edilmemiş bir karşılama sunarak, arkadaşımda açtığım yaralar için sizler aracılığı ile ondan özür diliyorum.
Sanmakla geçen bir dönemden çıkmak üzereydim. Öyle sanmakla geçen, aslında öyle değilmiş de sen öyle sanıyormuşsun dönemidir bu. Siz deyin hayal âlemi, ben diyeyim iflah olmaz aşk hali. Bu durumdan daha karmaşığı öyle sanmak iyi geldiğinden mi öyle sanırız, yoksa durumun kendisi mi bize iyi gelir bilemiyorum. Bu zamanlarda eskiye aidiyet vardır. Koşulsuz şartsız o günlerin yörüngesine girilir. Anılar, yaşanmışlıklar ve onların çağrıştırdığı bir dizi isimsiz kahraman insanlar, olaylar, eşyalar birikmektedir; ismi konulmamış masa başları hayatlarında.
Önce okul yılları hatırlanır, telaşsız, usulca içinden geçilmiş güzellikler hatırlanır. Kimin nereyi kazandığı yazılı koca bir balon asılı durur, arkadaşlarla çekilmiş çimen lekesi korkusu olmayan fotoğraflarda. Okurken yapılamamış ne varsa bir günde bitirilmelidir sanki. Mezun olan tüm erkekler, sünneti atlatmış çocuk sevinciyle doludur. Kızlar makyaj yapma özgürlüğü diplomasını aldıklarından sevinirler. Bazılarımız da o yılları hatırlatan eşyalar da vardır. Çoğumuzda bu görevi fotoğraflar görür. Benim yaşlardaysanız bunlardan bazıları siyah beyazdır. Çoğu halen iç sızlatır. Hatırlamak istemediğimiz olaylar büyük puntolu ana başlık gibi karşımızdadır. Tam tersine hatırlamak için uğraşıp adını çıkaramadığımız arkadaşlar da yanı başındadır aynı olayın. Oysa adını unuttuklarımızla geçmiş üç yıl boyunca, ne komik, ne unutulmaz anılar paylaşmışızdır.
Bazen de şarkılar yardımcı olur anıları tazelemeye. Beraber söylenmiş dönem şarkıları, sevgiyle okşanmış beyaz kedi gibi mayıştırır bizi. Hepimizin suratında hatırlananların felci, öylece kalırız. Mutlu fotoğraf pozu ifademizle, uzaklara dalarız. Umulmadık zamanlarda eski bir şarkı, duvarları sevdiklerimizin yüzleriyle kaplı sağlam bir kalenin içine çeker bizi. O anlarda güvendeyizdir, günümüz sisteminin bizi pestile çevirmek isteyen elemanlarından uzak olduğumuz için. O anlarda rahatça oyun oynadığımız sokaklara yolculuğumuz başlar. Korkuları az, şenlikleri çok mahallelere olan bu yolculuklar, titretir burun direklerimizi.
Şarkılar evet şarkılar:
Çok iddialı sözleri mi vardı şarkıların?
Ya da müzikal açıdan üst düzey çalışmalar mıydı bunlar?
Neydi o zaman her birimizi bu denli içine çeken, günümüz müzik endüstrisinin üretkensizliği yüzünden, eski şarkıları tekrar önümüze getiren şey?
Mutlu olduğumuz dönemlerde dinlediğimiz şarkılar olması ana neden bence. İstisnasız herkeste gülümsemeye yol açması bundan.
İkincil sebep ise zamane insanlarının tüketme tarzı. Her şeye yaklaşımı aynı şimdiki çoğunluğun, çarçabuk tüketip hemencecik sıkılmak; bir tarz haline gelmiş durumda. Genel mutsuzluğun nedeni bu tarz yaşam. Hep daha çoğu, her zaman daha iyisi, daha yenisi istendiğinde; kapitalizmin tüketime tapınan insanlar beklentisi bunda karşılık buluyor. Bu yaşam tarzını elde etmek için yıpranıp, sağlığından olan toplum, sağlığını kazanmak için o ana kadar biriktirdiklerini harcamaya başlıyor. Kısaca; mutlu olma peşinde koşarken, mutlu olacak vakit bulamıyorlar. Bunun arkasından da tatminsizlik illetini sıralayabilirim. İlla bir kusur bulmak yetmiyormuş gibi, tüketim sırasında bile beyin daha iyisini hayal etmeye başladığında; bu tatminsizlik o andaki zevki bile azaltmaktadır.
Dünya nüfusunun dörtte üçünün hayal bile edemediği bir hayat tarzını elde etmiş olmasına rağmen; sıkılan bu tatminsiz insanların, içinde bulundukları durum en hafif tabiriyle karabasan olarak ifade edilebilir. Böylesi bir yaşam felsefesiyle de mutlu olma lüksleri; kısıtlı anlarla sınırlıdır. Bu anların geçici olduğunu bilmek onları çılgına çevirir. Bazılarında ise sadece keyif alma düzeyine indirgenmiş hayat tarzı gözlemlenir. Bu kişiler artık hazcı olmuştur. Hani o elinde üzüm salkımı, yanında yarı çıplak göbekli hatunlar, her daim uzanarak yaşayan Romalılar vardır ya. Bu kişilerde en pahalı yerlerde, en güzel yemekleri yemek, en lüks giysileri giymekle yetinmez olurlar. Keyif verecek ne varsa peşine düşerler. Uyuşturucu kullanmaya başlarlar, bu alışkanlık yapmıyormuş bahanesine sığınıp, müptelası olup çıkarlar. İhtiyaçları olmadığı halde ereksiyon hapları kullanarak sevişirler.
Vücutlarında onarılmaz tahripler yapsa da haz için her şeyi göze alırlar.
Nereden nereye geldi konu; şarkılar diyordum. Şarkılar her birinin içinde ayrı bir hikâye, her biri ayrı birer dünya, gelir konarlar o daha önce bahsettiğim, isimsiz masa başlarına…
Şimdi elimde benden alacaklı o çerçeve, dirseğim masa başında, elim salyamın aktığı çenemde iken; Zeki Müren söylüyordu…
Kalbimin sahibi sensin, orada yalnız sen varsın
Benim için sen her şeysin, neşesin hayatsın…
Ekim 2010
Nadir
YORUMLAR
Çok beğenerek okudum yazınızı. Şarkı dinlemeyi çok severim. Hele bazı şarkılar vardır bana mal olmuş gibidir. Mesela eşimle ilk tanıştığım zaman Bülent Ersoy'un Ömrümü Koyduğum Kumar gibisin diye bir şarkı vardı. Hatta beni istemeye geldiklerinde o şarkıyı hafiften hafiften açmıştım. Her şarkı bir olayı hatırlatır bana.. Derim ki bu kızımın doğduğu sene çıkmıştı. Bu oğlumun mesela Yıldız Tilbe'nin Delikanlım diye bir şarkısı vardı oğlumu yeni dünyaya getirmiştim.
Harikaydı teşekkürler paylaşımınız için. Saygı ve selamlarımla..