- 819 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ŞİMDİ….(III)
Karadeniz akşamları farklı olur bizim coğrafyada. İkindi sonrası dere yataklarından yükselen sis kaplar ortalığı.Gök pembeleştiği yerde kurşini bir ağırlık ,yoğunluk kazanır.Neredeyse her akşam tekrarlanan bu manzarlar sabah çiy halinde topakla yeşille buluşur.Ben beklide sende ortak coğrafyada yaşadığımız halde kararlı,mevsimlere göre değişmeyen,duruşunun temel çizgileri belli halini beğendim. Sen kitapların asından gelmiştin beklide ya da ben öyle görmek istedim.Çünkü bizim doğduğumuz coğrafyada ayıya dayı demek,bizim coğrafyamızda dokuz köyden kovulmak yoktu.güce boyun eğmek,büyük kavak ağaçlarının gölgesinde serinlemek marifet zannedilirdi.Sen sislerin içinde kararlı bir aydınlık,kararsız rüzgarlara direnen yalçın bir kayalık olabileceğini söylediğin için hala aklımdasın.
Karadeniz su kaynakları bakımından kendine yeterdi seni tanıdığım zamanlar.Neredeyse her mahallenin bir kaynak suyu vardı.Bazı evler sadece kendine mahsus göze sularıyla idare ederlerdi. Su aziz bilinir ortak kullanılırdı.En kurak dönemlerde dahi kurumayan gözeler bütün insanlarla paylaşılırdı.arkasından onca laf söylediği diğer insanlara açılırdı küplerin kapakları. Düşman sayılanlar bile düşmanlığı biline biline su ihtiyacı söz konusu olduğunda engellenmezdi. Su içine yılan bile dokunmaz sözü bir ayet kuvvetiyle kabullenilmiş,aksinin doğuracağı sosyal baskının şiddeti diğer sözlü veya fiili şiddeti yok ederdi.ben senin suya çalan berraklığını , paylaşımında su saflığını gördüm ve bu halinle hep aklımdasın.Şimdi bilsen neler oluyor su kaynaklarında.Neredeyse bütün su gözleri evlere alındı.Musluklarla kilitlendi mutfağa,banyoya ,tuvalete.Hayvan yalaklarına akan az sayıda kaynak yine aynı sayıda hayırseverin himmetine kalmış durumda.Köyün değişik yerinde eskiden yapılan sebillerden geriye mezarlık girişinde olan kaldı.İlk okul kapatılınca bakımsızlıktan çeşme de nasibini almış iste istemez.
Seni tanıdığım dönemlerde mısır tarlaları henüz yok edilip fındık bahçelerine dönüştürülmemişti. Günlerce mısır toplanırdı imeceler yapılarak.Oyunlar birbirine karışır,türkülerin önü ardı belli olmazdı.Toprak işlenirken akrabalıklar pekişir,kolayda da zorda da yakınlaşırdı insan birbirine. Kanda var olan birlik iradeyle işe ,aşa,yaşama dönüşürdü.Sen en çok köyün bu halini sevdiğini defalarca söylemiştin.Dünyanın en asil alışkanlığı olan üretmenin ,şartlar çok zor olsa da insanın şerefine şeref kattığını,toprakla arınabileceğini söylerdin günahların.Velhasıl aslına dönmek sadece ölmekle değil girilecek son durağa kazma,kürek,yaba,bel sallamakla olur diyordun.Şimdi çağdaşlaşan dünyada ilişkilerin bu kadar neden yavanlaştığı sorusunun cevabını da sanki yine sen de buluyorum.Ve bu yüzden aklımdan hiç çıkmıyorsun.
Köyler artık şehrin modern denilen yaşam şekillerine bırakıyor yerlerini..Dokunulmadık yaşam alanları kalmadı.Mısır tarlaları yerini fındık bahçelerine bıraktı.Köyden kente göç aldı nufusu götürdü sanayi bölgelerine.Üretimin içinden gelen değe yargıları yerlerini farklı kvramlara bırakmaya başladı.Bir sonraki kuşak can dostu,kan dostu,sırdaş paylaşımları öğrenemeden büyüyor.Şehrin kendini merkeze alan , ferdi kutsayan zihniyeti ahlaki yaklaşımları yerle bir etmeye çoktan başladı.
Birbirini hiç tanımayan akraba insanlar,hikayelerini hiç bilmedikleri yolların, ağaçların, patikaların,su kaynaklarının,çeşmelerin,meyve ağaçlarını,arazi sınırlarının ortağı olmaya başladı.Uzaklaştıkça coğrafya gönülden de ıramalar başlarmış.Uyduruk akrabalıklar,nufus kağıdında yazılı hane ve cilt numarası benzerliklerine dönüşen kaypaklığı kendi özünde yakınlıklar.Sen akrabayı akrep yesin sözüne delice öfkelenir, bu ne biçim densizliktir derdin.ben sendeki bu bütün canlıyı aynı gözle sevebilecek engin yüreğin bütün hallerini belki bilemedim ama bu haliyle bile aklımdan hiç çıkmıyorsun.
Sinan YILMAZ