- 824 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
VATAN VE DEVLET
Günümüz insanlığını yaralayan asıl konu, insanoğlunun devlet aygıtını yaratarak toplumlar arasında kutuplaşmayı getirmeleridir. Bugün devlet ve vatan yaftasıyla dünya halkları, birbirine karşı kutuplaştırılarak tekrar gündeme getirilmektedir. Aslında dünya halkları arasında tam bir kutuplaşma yoktur. Bu, devlet ve vatan bütünlüğü içerisinde yaratılan ulus veya ırkçılığın ortaya çıkması, insanlığa düşman olarak yaratıldı. İnsanın, toprak parçasına sahip olma fikri, nice kanlar döktürdüğü de başka bir olgudur. Üstelik yerleşilen alana da "vatan veya devlet" diye adlandırılır. Bu iki kavram, tüm dünya halklarını birbirinden uzaklaştırmak ve toplumları belli bir sınır içine hapsetmek anlamındadır.
Çağdaşlık ve modernite yaftası altında günümüzde bir Yugoslavya halkı üzerinde oynanan oyun içler acısıdır. Ortadoğu’daki halkların kaderiyle oynayan insanlığın ne derece ileri, çağdaş ve modern olduğu da başka bir talihsizliktir! Bilim ne kadar ilerlerse, o kadar da insanlığın ilerlediğinden dem vurulur ama ne yazık ki işler hep tersinedir! Çünkü bilim, kötü yolda kullanılmaktadır, insanlığın gelişimine yönelik bir bilim söz konusu değildir.
Eskiden soya dayalı kavimler vardı. İnsanlığın toplumsallaşmasından dolayı doğan ihtiyaçlar temelinde saldırganlık ve sahiplenme duyguları daha da ön plana çıktığı görülmektedir. Buna paralel olarak kavimler arasında ırkçılık eklenince daha da derin uçurumların ortaya çıktığı farkedilir.
İnsanlığa bu hassas noktayı iyi kavratmak gerekir. Yani insan psikolojisi çok önemlidir. Devlet öncülüğünde eğitim yoluyla bir topluma ne verilirse, o toplum o şekilde yönetilir ve yönlendirilir. Yani donanımlı bir eğitim sistemi içinde ciddi bir yönetim biçimiyle yola çıkıldığı an istendiği gibi bir toplum biçimi oluşturulur veya biçimlendirilir. Bu, elbette kısa sürede olacak değil, proğramlı ve kademeli bir şekilde olur. Hayatta böyle şeyler olmaz diye bir şey yoktur, yeter ki insan istekli olsun. İnsanoğlunun yapamıyacağı bir şey yoktur. O istekli olduktan sonra önündeki koca dağı bile düz eder.
Bir topluma sürekli vatan aşkı veya vatan sevgisi aşılanırsa, o toplum bir yıl içinde bir numaralı vatancı olup çıkar. Toplumlara asırlardır devletler öncülüğünde vatan aşkı hep aşılanmıştır ki, bu en tehlikeli durum olup hep savaşlara yol açmıştır. Toplumlarda bu vatan aşkını gene devletler öncülüğünde söndürebilmek için sürekli proğramlı bir eğitimden geçirmek gerekir ki, bu da uzun bir süreç alır.
Günümüze kadar insanoğlu, toplumsallaşarak değişik isimler altında devletler oluşturmuş, kimlikler kazanmış ama bu kimliklerin veya sıfatların altındaki amaç siyasî arenaya çekildikçe toplumlar arası çatışmaya yol açtığı görülmektedir. Neden? Her şey baştan hatalıdır. Sıfatların geçici olduğu insanlığa anlatılmadı. Ama sıfatlar ve ölümcül kimliklerin ortaya çıkmasıyla da din, mezhepçilik, ırkçılık, milliyetçilik, devletçilik, etnikçilik vs... gibi insanlığa zarar verici şeyler ortaya çıktı. Bu gibi çağ dışı uygulamalar insanlığın gelişmesine darbe vurdu ve halen vurmaktadır.
Bir noktayı belirtmek gerekir. Vatan deniliyor. Bence bu kavram baştan beri topluma yanlış empoze edildi. Şöyle ki, milliyetçiliğin kısa tanımlaması da gene bu vatan kelimesinin içinden çıkmadır ve eskiden vatan sevmekle özdeşti. Halbuki günümüzde bu kavramın vatan sevmekle ilgisi yok, tersine ırkçılıkla özdeş olup toplumlar arasında ayrımcılığa yol açmaktadır. Bu durum dünyanın her tarafında mevcuttur. Vatan, egemenler tarafından sınırı çizilmiş bir toprak parçasıdır. Irka dayalı bir toplum ise, genelde insanlık alemi içinde bir parçayı temsil eder. Söz konusu parça ve bütün, bu iki şeyin iç içeciliğidir. Bu kavram neden yanlış? Zaten vatan, ırk, milliyet, cinsiyet vs. gibi kavramlar kullanıldığı an insanlık parçalanmış olur. Yani topluma sunulan ve empoze edilen vatan tanımı kendi içinde sakatlığı da barındırır. Halbuki toplumların üzerinde yaşadığı topraklar, tarihsel ve toplumsal süreç içinde hep yer değiştirmiş. Devletler ve imparatorluklar diye tanımlanan alanların kaç defa yer ve isim değiştirdiği de görülmektedir. İnsanoğlunun toprağı, hatta dünyayı bölüşememesi ve toprak uğruna kan akıtması günümüzün en büyük insanlık ayıbıdır. Böylesi durumlarda büyük toplumlar ve insanlık, kendi insanlığıyla övünmesin. Övünmek insanoğluna barış ve huzurlu bir ortam getirmek ve sağlamak demektir. Böylesi bir ortam olmadığına göre hiç kimse insanlığın varolduğunu da iddia etmesin. Olan insanlık da çok azınlıktadır.
Günümüzde ırkçılık başını almış bir aymazlıkla ilerliyor. Halbuki ırkçılık, milliyetçillik, mezhepçilik, dincilik, devletçilik hep insanlığın gelişmesi önünde en büyük engeldir. Dikkat edilirse güçlü devletler de bilinçlice bunu körüklemektedirler. İşte eski Sovyetler birliğinin acıklı durumu gözler önündedir. Bu durum Orta doğuya da sıçratılmış. Daha bunun devamı var. Peki neden güçlüler bunu yapar? Onların asıl işine gelir de ondan.
Ne kadar ırkçılık, milliyetçilik ve devletçilik yaygarası yapılırsa, asıl toplumun dağılmasına ve parçalanmasına yardımcı olunur. Çünkü ırkçılık yapmak, toplumda bir başka ırkçı tohumlarının yeşermesine hizmet eder. Her türlü etnikçilik, tohumların filizlenmesine yardım eder. Günümüzde Türkiye’nin durumu bundan ibarettir. Aslında devletin de büyük bir hatası var ki, bu da diğer azınlıkların üzerinde kurduğu ulusal baskıdır. Devletin, bunu farkedip kısa sürede toparlanması gerekir veyahut da demokratik ve hukuk alanlarını gözden geçirip kendisine çeki düzen vermesi gerekmektedir. Bu çok acil bir sorun olduğu halde hiç kimse elini taşın altına sokmak istemiyor. Eğer bunun önlemi alınmazsa bedellerin çok ağır olacağı şimdiden görülmektedir. Ulusal baskı yaratmak, toplumsal başkaldırılara hizmet eder. Halbuki toplumlar üzerinde ırk ve milliyetçilik baskısı kaldırılırsa ve sürekli insanlığın ortak paydası işlenirse, karşılıklı saygı ve sevgi konuları işlenirse, her türlü gerici, ırkçı ve din de dahil uzak tutulursa, insan sevgisi tohumu serpilirse, insanlığın doğallığı bıkmadan, yılmadan anlatılırsa, burda öyle bir harç karılırsa, hem o toplum bir kardeş olur, hem de dünya insanlığı kardeşliği ortaya çıkar. Bu halka çok önemlidir. Devletin, bütün toplumu kucaklaması gerekir ve ona gerekli hizmeti vermesidir ki zaten devletin devlet olma kıstası da budur. Devlet, kendisi için değil halk için olmalı, kendi halkının emrinde olmalıdır, değil bir başkasının.
Elbette insanoğlundan toprak sevgisi olmalıdır ve bu zarurî bir ihtiyaçtır. Neden? Çünkü insan, her şeyini topraktan karşılıyor. İnsanoğlunun tüm ihtiyacı ondan gelmedir. Ama bu toprak sevgisini alıp kötüye kullanmak sakattır. İnsanın, insanı topraktan mahrum bırakması ve kendi himayesi altına alma isteği çok büyük bir haksızlıktır. Bu topraklar üzerinde herkesin bir yaşam hakkı olmalı ve güvence altına alınmalı. Sanırım en güzeli de bu yol olmalı.
Toprak sevgisi taşıyan insan ırkçı olamaz. Ama onu sadece kendi özel mülkiyetine geçirip diğer insanları haraca bağlamak da insanî değildir. Vatan kavramı toplumlar arasında sınır koyan ve anlaşmazlığı doğuran bir kavramdır. Özde insanoğlu en başta en büyük suçu işler ki, o da bu dünyayı bölüşmemektir. Halbuki doğada canlı alem içinde alınacak o kadar çok güzel dersler var. İnsanoğlu bunun bile farkında değil. Bazı kuş türlerinin her mevsimde yer değiştirdiği bilinmektedir. O kuşların vatanı var mı acaba? Önemli olan insanın, kendi yerleşik yaşam düzenini proğramlı sürdürmesidir. Elbette yaşamın idamesi gereklidir. Ama temel yanlış kurulmuş. İşte savaşların nedeni ortadadır.
Her toplum, kendine ait bir toprağı olacak ve her toplumun, kendi sömüreni olacak diye bir kaide getirilmiş ve genelleştirilmiş durumda, insanoğlu tarafından. Kosova kaç nüfusludur? İşte insanoğlunun foyası meydanda…
Herkesin bu dünya benim vatanım deyip dünya halklarının kardeşliğini ve beraberliğini savunması ve sevmesi gerekir...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.