- 576 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
KORKUSUZ SELİM (32)
Aylin’in şaşkınlığı devam ederken diğer taraftan da sevinçten göklere uçuyordu. Nihayet yüreğinde gizliden gizliye kor gibi yanan aşkının sahibi karşısındaydı. Günlerdir süren hasretlik bitmişti artık. Geceleri az mı sayıklamıştı adını, az mı cemalini hayellemiş, boş yastıklara sarılmıştı!
Bir taraftan Selim’in uzattığı bijuterileri, poşete koymaya çalışırken, diğer taraftan da
ciddiyetinden uzaklaşmamak düşüncesiyle :
- Hangi rüzgar attı, Selim bey, sizi buralara?
- Sizin aşkınız Aylin hanım!
Aylin’in yüzü yine al al oldu! İnce bir tebessüm belirdi dudaklarında. Bakışlarını,tekrar karşısındaki adama çevirdiğinde gülecek gibi oldu,gülemedi.Peruk,onun dikkatini başka yöne çekiyordu.İçine çocuksu bir şeytanlık girdi:
- Selim bey, şu başındaki peruk ne oluyor şimdi, bu sıcak havalarda?Benim hatırladığım kadarıyla senin saçların oldukça gür değil miydi?
Korkusuz, soruyu yanıtlamakta oldukça zorlandı. Aylin’in haklı olduğunu bir an düşündü. “Nasıl yanıtlasam acaba” diye dudağını farkında olmadan ısırdı.
Aylin, boş yere gevezelik ettiği düşüncesiyle; Korkusuz’un şaşkınlığını hissetmiş, “ben niye böyle anlamsız pot kırdım” diye kendine içten içte kızmıştı.Bunu telefi etmeli,adamın gönlünü almalıydı. Korkusuzun yanıtlamasını beklemeden:
- Neyse boş ver. Ben de amma densizim ha! Misafirimize bir çay bile ikram edemedik, sorduğumuz sorulara bak.
Bu, son konuşması;daha candan ve sıcacık iletişim sağlamıştı ikisinin arasında.”Kahvehane yok, nasıl çay söyleyecek bu kız?” diye içsel bir duyguya kapıldı.
Aylin, karşısındakiyle empati kurmakta gecikmedi. Bu özelliği, müşterilerinin ruhunu okumasına oldukça yardımcı oluyordu.Şimdi de öyle yaptı.Hatta biraz daha cesurca davranarak:
-İsterseniz soğuk içecek ikram edebilirim!
Korkusuz:
-Aman efendim, size külfet olmayayım. Hem Pazar yerinde kahvehane yok ki. Ben gider getireyim bari içecek bir şeyler karşıdaki marketten.
- Olmaz efendim, her mekanın kendine göre prensipleri vardır. Buna uymalısın.Hatta uymak zorunluluğu var.Aksi takdirde birileri çıkar “racon” keserler.
Korkusuz, merakla:
-Kimler?
-Mafya!.
- Nasıl yani?
- Nasıl olacak! Her taraf mafyanın elinde. Örneğin biraz önce poşet dağıtanlar; “poşet mafyasıydı”.Tezgahındaki poşetleri, onlardan almak zorundasın.Yoksa yüzüne jilet yersin.
Konuşmasının burasında, yanındaki tabureyi göstererek:
-Lütfen ayakta beklemeyiniz.
-Olmaz, siz oturunuz.
Aylin, tabureyi yana çekerek, Korkusuzun oturması için ısrar etti. Korkusuz, çaresiz söylenileni yerine getirirken, Aylin de bir çırpıda yan komşusunun fazla taburesinden alıp geldi ve korkusuzun yanına oturdu.
-Bir dakika müsaade. Öncelikle misafirime çay ikram edeyim. Sonra kaldığım yerden devam edeyim.
Bakışlarını, pazarın yukarısına doğru çevirip üç beş saniye öyle bekledi. Sonra aniden,elini sallayarak,iki parmağını zafer işareti yapıp:
- Cemal abi! Cemal abi! İki çay, lütfen!
Çaycı Cemal, elinde çay tepsisiyle fırt dönüyordu,tezgahların arasında.Bir taraftan da ince ince bağırmaya devam ediyordu:
- Tavşan kanı çaylar!.Tavşan kanı çaylar!..Kan kırmızısı mübarekler!
Aylin, yarım bıraktığı konuya dönmeden:
- İşte buna da çaycı mafyası derler .Dışardan çay getirtemezsin.Ya da burada çay demleyemezsin.Yoksa işin kötü.Dayağı yemek zorunda kalırsın.
Korkusuz, anlatılanları dinledikçe, derin düşüncelere dalıyor, bazen de dudaklarını birbirine yapıştırıp.
- Hım! diye ses çıkartıyordu derinden derine…
Aylin, biraz önceki tutukluluk halinden hemen sıyrılmış, daha içten daha samimi davranmaya başlamıştı. Sanki korkusuzu yıllardan beri tanıyormuş gibi.
- Poşet mafyası da, çay mafyası gibi.Başka yerden poşet kesinlikle alamazsın.İzin vermezler.Onların sattıklarını almak zorundasın.Yoksa dayak yersin.
Çaycı Cemal, çok geçmeden yanlarında belirdi:
- Buyurun tavşan kanı çaylarınız geldi.
Çaylarını yarım etmişlerdi ki, karşılarında Sarı Melih, belirdi.Akşamı bekleyemedi,para almak için.Korkusuz,gelip Aylin’in yanına oturmamış olsaydı;belki de uğramayacaktı,erkenden.
Aylin,Sarı Melih’i karşısında görür görmez;konuşmasına fırsat vermeden.
- Borcumuz ne kadar ağabey?
-On beş lira.
Sarı Melih, parayı yaka cebine koydu.
- Haftaya, merak etme.Bundan sonra bu yere hiç korkmadan tezgahını açabilirsin.Bir şey diyen olursa benim adımı söyle,yeter.Tamam mı,bacım?
- Tamam abi.
Aylin’le konuşurken aklı Korkusuz Selim’deydi. Bunu bir yerden gözü ısırıyordu ama nereden. Yine çıkaramadı. Korkusuza doğru gözleri ile işaret ederek:
- Abi, misafirin mi?
Aylin:
- Evet, dayım olur! Almanya’dan izinli geldi de.
Sarı Melih’in gayesi başkaydı. İçindeki gizemi açığa çıkarmaktı. Uzaklaşırken;
“Allah Allah, hiç de yabancıma gitmiyor bu adam! “ diye düşünmekten kendini bir türlü alamadı.
Aylin:
- Bu da, yer gösterme mafyası. Pazara yeni gelen çaylaklar, bu adamı görmeden tezgah açamazlar.
- Hım!
- İşte, böyle Selim bey!
Korkusuz:
- Neyse dostluk başka alışveriş başka; az daha paket yaptırdığım malzemelerin fiyatını vermeyi unutacaktım. Ne kadardı borcumuz?
Aylin, sessiz kalsa da; Korkusuz, ısrar ediyordu. Yapılan bu ısrarlara dayanamayarak:
- Peki, öyle olsun.Yirmi lira!
DEVAM EDECEK!