- 867 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
KORKUSUZ SELİM (31)
Aylin’in yüreğinde hafiften bir çarpıntı oldu. Bir türlü aklına getiremiyordu, Korkusuzu. Birlikte korumaları ile yemek yediği o muhteşem adamı, bir türlü hatırlayamıyordu. Allah Allah! Ses onun sesiydi ama. Görüntüsü, yüz profili çok farklıydı.
” İnsan insana nasıl olsa benzer, ben de hayal görmeye başladım” diye düşünmeden edemedi. “Neyse normal müşteri gibi davranmaya devam edeyim de yanlışlıkla pot kırmayayım bari. Hem adamın kafasında peruk var. Tuhafıma gitti doğrusu.Yo canım; bu,kesinlikle o adam olamaz!” içsel hesaplaşmayla uğraşıp durdu.
Gayet ciddi bir şekilde:
- Buyurun beyefendi!
Korkusuz, yanıt vermeden kolyeleri incelemeye devam etti. Suskunluğu, gizemlilik kazandırıyordu kendisine. Fıstık yeşili, albenisi güçlü olan kolyeye elleri uzandı.
- Çok güzel yapılmış. Göz nuru döküldüğü aşikar! Siz kendiniz mi yapmaktasınız?
Konuşurken hala tezgahtaki kolyeleri inceliyordu. Siyah gözlükleri gözündeydi.
“Aman Allah’ım bu ses tonu, onun ki! Yanılmış olamam. Asla!”
- Evet beyefendi! Kendim yapmaktayım! Aylin’in ses tonundaki tokluk, Pazar havasına alıştığının bir yansıması gibiydi.
Uzaklardan Sarı Melih, Aylin’in tezgahını izliyordu. İçten içe beyninde soru işareti olarak kalan sorularla meşguldü. Peruklu, fötr şapkalı adamı bir yerden çıkarmaya çalışıyordu ama nereden? Tezgahındaki maydanoz demetlerinin üzerine su serperken hep bunları düşünüyordu.
Korkusuz, tezgahtaki diğer kolyeleri incelemeye devam etti. Yanına yaklaşan iki bayan,Aylin’le hemen sohbete daldılar.Kadın kadına çok daha iyi anlaştıkları belliydi. İki kolye, bir yüzük alıp parasını verdiler. Aylin, paranın üzerini uzattı:
- Bereket versin abla. Güzel ve mutlu günlerde kullanırsınız inşallah!
- Sen de paranın hayrını gör. Bol kazançlar bacım!
Aylin’in belindeki siyah fermuarlı çanta, kasasıydı adeta. Bir eli, mütemadiyen onun üzerinde gidiyordu. Parayı güvencede tutmaya çalıştığı belliydi.
Güneş, dikten vurmaya başlamış, ortalığı yakıp kavuruyordu adeta. Korkusuz’un kafası pişmişti havasızlıktan. Peruğun lastiği sıkıyordu, inceden inceye. Kendi haline; içten içe hem gülüyor, hem de kızıyordu:
” Yer altı dünyasının namlı şanlı korkusuzu ne hallere düştü ya;”bin bir surat” olduk diye hayıflanıp duruyordu. Peruğu çıkartıp, kafasını “hart, hart” kaşıması kendisini oldukça rahatlatacaktı ama işte o zaman da “babalık” asaleti ayaklar altına alınacaktı. Babalığa soyunan diğer babaların maskarası da olmak vardı işin ucunda. Sarı Melih,bakışları ile kendisini kontrol altına almıştı,çoktan.
Giyimcilerin ve sebzecilerin bağırtıları curcunaya dönüşüyordu zaman zaman:
Allı güllü satarım
Çürükleri atarım
Sağlamlarını katarım
Gel ! Gel vatandaş!...
Diğer taraftan gelen bağırtılar da, öncekine nispet gümbür gümbür yükseliyordu pazarın atmosferinde:
İkizlere takke dediler
Kocalarının parasını yediler
Koşarak pazara geldiler
Gel vatandaş,gel!...
Diğer taraftan zabıta noktasından yapılan anonsun uyarısı etrafa yankı yapmakta gecikmedi:
“Pazarcı esnafının dikkatine! Bağırarak satış yapmayınız! Tezgahlarınızı,çizgi üzerinden nizami olarak kurunuz.Etiketlerin üzerine yarım kilo olarak fiyat yazmayınız.Mavi önlüklerinizi giyiniz,yaka kartlarınızı takınız!Müşterilere kaba muamelede bulunmayınız.Aksi takdirde kurallara uymayan pazarcı tespit edilip,tezgahı kapatılacaktır.Önemle duyurulur!..
Pazarın havası, Korkusuzu etkiledi. “Ekmek parası kazanmak ne denli zor!” diye düşünmeden edemedi. Tam o esnada; sakallı, uzun boylu iki genç ,esnafların tezgahlarının önlerinde fır dönüyor:
“poşetci poşetçi” diye bağırıyorlar, ellerindeki poşetlerden birer paket tezgahların üzerlerine fırlatıp, uzaklaşıyorlardı.
“Bu da neyin nesiydi, Allah Allah! Çok farklı bir ortamla karşılaşıyorum“ diye kendi kendine mırıldanmaya başladı.
- Allah belasını versin! Hepsi de mafya değil mi? Asalaklarsınız, ne olacak!
Korkusuz, Aylin’in bu konuşmasıyla sanki hedef kendisiymiş gibi irkildi. Bir an şaşırdı. Aylin’in yüzüne dikkatlice bakınca; farklı bir tepkiyle karşılaştı;poşetçi mafyasının ardından söverek mırıldanıp duruyordu
Korkusuzun kuşkuları, hat safhaya çıkmıştı artık:
- Kim bunlar Aylin?
Aylin, bir an neye uğradığını anlayamadı. Karşısındaki gözlüklü, peruklu adam, ismini telaffuz ediyordu. Demek ki kendisini tanıyan birisiydi.
“ Aman Allah’ım! Bu, korkusuz mu acaba?” diye tereddütte kaldı. Bakışlarını, karşısındaki adama doğru dikkatlice çevirdi.
Korkusuz, son anda pot kırdığını anlasa da iş işten geçmişti. Kendisini kamufle etmenin bir gizemliliği kalmadığı belli olmuştu artık. Bir çırpıda tezgahtan gelişi güzel sekiz on adet kolye ,yüzük, halhal, alıp;Aylin’e uzattı:
- Lütfen, bunları sarar mısın?
Aylin’in hala şaşkınlığı üzerindeydi. Ne yapacağına karar veremedi.”Evet, yanılıyor olamam “ diye kararsız kalsa da; ağzından kelimeler dökülüverdi:
- Peki Selim bey!
Korkusuz, gözlüklerini çıkardı; bakışlarını, Aylin’in yüzüne yönelttiğinde, kızın bacakları heyecandan titremeye başlamıştı bile…
DEVAM EDECEK!
YORUMLAR
Keşke bu güzel seri bir roman olsa da akşamları elimize alıp gurur duyarak okuyabilseydik.
ayhansarıkaya
Mustafa Sakarya
Tebrikler Ayhan Abi...Bu öykü nereye varacak merak ediyorum...Sevgiler.
ayhansarıkaya
Aynur Engindeniz
ayhansarıkaya
Selamlar...
Bir solukta okudum demeyip adeta satırları gözümde canlandırdım. Yine olağanüstü güzellikle bir anlatım vardı. Tebrik ediyorum güzel yazınızı ve 10 puanımı verip çekiliyorum. Saygı ve selamlarımla..